SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-MEĞAZİ

<< 1644 >>

باب: عزوة سيف البحر، وهم يتلقون عيرا لقريش، وأميرهم أبو عبيدة بن الجراح رضي الله عنه.

65- EBU UBEYDE'NİN KUMANDANLIĞINDA KUREYŞLİLERE AİT BİR KERVANIN YOLUNU KESEN GAZİLERİN SEYFU'L-BAHR GAZVESİ

 

حدثنا إسماعيل قال: حدثني مالك، عن وهب بن كيسان، عن جابر بن عبد الله رضي الله عنهما أنه قال:

 لما بعث رسول الله صلى الله عليه وسلم بعثا قبل الساحل، وأمر عليهم أبا عبيدة بن الجراح، وهم ثلاثمائة، فخرجنا وكنا ببعض الطريق فني الزاد، فأمر أبو عبيدة بأزواد الجيش فجمع، فكان مزودي تمر، فكان يقوتنا كل يوم قليلا قليلا حتى فني، فلم يكن يصيبنا إلا تمرة تمرة، فقلت: ما تغني عنكم تمرة؟ فقال: لقد وجدنا فقدها حين فنيت، ثم انتهينا إلى البحر، فإذا حوت مثل الظرب، فأكل منها القوم ثمان عشرة ليلة، ثم أمر أبو عبيدة بضلعين من أضلاعه فنصبا، ثم أمر براحلة فرحلت ثم مرت تحتهما فلم تصبهما.

 

[-4360-] Cabir b. Abdullah r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahile doğru bir askeri birlik gönderdi. Başlarına da Ebu Ubeyde b. el-Cerrahlı kumandan tayin etti. üçyüz kişi idiler. Biz de yola çıktık. Yolun bir kısmında iken azık tükendi. Ebu Ubeyde ordudaki erzağın getirilmesini emretti. İki dağarcık oldu. O azık tükenineeye kadar hergün bize azar azar gıdalanacak bir şey veriyordu. Her birimize birer hurmadan fazla isabet etmiyordu.

 

Ben (Cabir'den rivayet eden Vehb b. Keysan): Bir hurmanın size faydası ne oluyordu ki, diye sordum. O dedi ki:

 

Artık o da tükenince onun yokluğunu hissettik. Nihayet daha sonra denize vardık. Kıyıda küçük bir dağı andıran bir balıkla karşılaştık. Bizimle seferde bulunanlar onsekiz gün boyunca o balıktan yedi. Daha sonra Ebu Ubeyde'nin verdiği emir üzere balığın kaburga kemiklerinden ikisi dikildi. Sonra yine onun emriyle bir süvari bu iki kemiğin altından geçti. Fakat bu kemikler onlara isabet etmedi."

 

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا سفيان قال: الذي حفظناه من عمرو بن دينار قال: سمعت جابر بن عبد الله يقول:

 بعثنا رسول الله صلى الله عليه وسلم ثلاثمائة راكب، أميرنا أبو عبيدة ابن الجراح، نرصد عير قريش، فأقمنا بالساحل نصف شهر، فأصابنا جوع شديد حتى أكلنا الخبط، فسمي ذلك الجيش جيش الخبط، فألقى لنا البحر دابة يقال لها العنبر، فأكلنا منه نصف شهر، وادهنا من ودكه، حتى ثابت إلينا أجسامنا، فأخذ أبو عبيدة ضلعا من أضلاعه فنصبه، فعمد إلى أطول رجل معه - قال سفيان مرة: ضلعا من أضلاعه فنصبه، وأخذ رجلا وبعيرا - فمر تحته.

قال جابر: وكان رجل من القوم نحر ثلاث جزائر، ثم نحر ثلاث جزائر، ثم نحر ثلاث جزائر، ثم إن أبا عبيدة نهاه.

وكان عمرو يقول: أخبرنا أبو صالح: أن قيس بن سعد قال لأبيه: كنت في الجيش فجاعوا، قال: انحر، قال: نحرت، قال: ثم جاعوا، قال: انحر، قال نحرت، قال ثم جاعوا، قال: انحر، قال: نحرت، ثم جاعوا، قال: انحر، قال: نهيت.

 

[-4361-] Amr b. Dinar dedi ki: Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken dinledim: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem üçyüz süvari olarak bizi gönderdi. Kumandammız da Ebu Ubeyde b. el-Cerrah idi. Kureyşlilerin kervanını gözetliyorduk. Bir ayın yarısı kadar bir süre sahilde kaldık. İleri derecede açlık musibetine uğradık ve nihayet ağaçlardan silkelenen yaprakları yedik. Bu nedenle o orduya (silkelenen yapraklar ordusu anlamında) Ceyşu'l-Habat adı verildi. Deniz, bize anber diye adlandırılan bir hayvanı attı. Biz de bir ayın yarısı kadar bir süre ondan yedik. Onun yağından da yağlandık. Nihayet vücut!arımız eski haline döndü. Ebu Ubeyde onun kaburga kemiklerinden birisini alarak onu yere dikti. Beraberinde bulunan en uzun adamı seçti.

 

(Ravilerden) Süfyan bir seferde: Onun kaburga kemiklerinden büyükçe birisini alıp dikti. Bir adam ve bir deve de alarak onun altından geçti. Cabir dedi ki:

 

Askerlerle birlikte bulunanlardan bir adam üç deve kesmişti. Daha sonra bir üç deve daha kesti, sonra bir üç deve daha kesti. Daha sonra Ebu Ubeyde ona (deve kesmesini) yasakladı.

 

Amr derdi ki: Bize Ebu Salih'in haber verdiğine göre Kays b. Said babasına dedi ki: Ben orduda idim. Asker aç kaldı. (Ebu Ubeyde): (Deve) kes dedi. (Said) dedi ki: Ben de kestim. Sonra yine aç kaldılar, kes dedi, ben de kestim. Tekrar aç kaldılar, yine kes dedi, ben de kestim. Sonra yine aç kaldılar, kes dedi, (Said) dedi ki: (Sonra kesmem) nehyolundu."