DEVAM: 38. HAYBER GAZVESİ
حدثنا عبد
الله بن
مسلمة: حدثنا
ابن أبي حازم،
عن أبيه، عن
سهل قال:
التقى النبي
صلى الله عليه
وسلم
والمشركون في
بعض مغازيه،
فاقتتلوا،
فمال كل قوم
إلى عسكرهم،
وفي المسلمين
رجل لا يدع من
المشركون
شاذة ولا فاذة
إلا اتبعها
فضربها
بسيفه، فقيل:
يا رسول الله،
ما أجزأ أحد
ما أجزأ فلان،
فقال: (إنه من
أهل النار).
فقالوا: أينا
من أهل الجنة،
إن كان هذا من أهل
النار؟ فقال
رجل من القوم:
لأتبعنه،
فإذا أسرع
وأبطأ كنت
معه، حتى جرح،
فاستعجل
الموت، فوضع
نصاب سيفه بالأرض
وذبابه بين
ثدييه، ثم
تحامل عليه
فقتل نفسه،
فجاء الرجل
إلى النبي صلى
الله عليه وسلم
فقال: أشهد
أنك رسول
الله، فقال:
(وما ذاك) . فأخبره،
فقال: (إن
الرجل ليعمل
بعمل أهل
الجنه، فيما
يبدو للناس،
وإنه من أهل
النار. ويعمل
بعمل أهل
النار، فيما
يبدو للناس، وهو
من أهل الجنة).
[-4207-] Sehl dedi ki: "Gazvelerinden birisinde Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem ile müşrikler karşı karşıya geldiler. Birbirleriyle çarpıştıktan
sonra herkes kendi askerı karargahına geri döndü. Müslümanlar arasında ise kim
olursa olsun önüne çıkan hiçbir kimseyi terk etmeyerek mutlaka takip eden ve
kılıcıyla vuran birisi vardı.
-Ey Allah'ın Resulü, denildi. Bu adamın yaptığını bugün kimse
yapmadı.
Allah Resulü: O cehennem ehlindendir, diye buyurdu.
Ashab: Eğer bu cehennem ehlinden ise hangimiz cennet ehlindeniz
ki, dediler. Aralarından bir kişi: Andolsun ben onun peşinden gideceğim, dedi.
İster süratli gitsin, ister yavaş gitsin onunla beraber olacağım.
Nihayet adam yaralandı ve çabuk ölmek istedi. Bundan dolayı
kılıcının kabzasını yere, sivri tarafını da memeleri arasına yerleştirdi. Daha
sonra ağırlığını onun üzerine verip, hamle yaptı ve kendisini öldürdü.
(Peşine takılan) adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek:
Şehadet ederim ki sen Allah'ın Resulüsün, dedi. Allah Resulü: Bu neden icap
etti, diye sordu.
Ona olanı haber verince şöyle buyurdu: Şüphesiz adam insanlara
göründüğü kadarıyla cennet ehlinin ameli ile amel eder. Halbuki o cehennem
ehlindendir. Yine insanlara göründüğü kadarıyla cehennem ehlinin ameli ile amel
eder, halbuki o cenı1et ehlindendir."
حدثنا محمد
بن سعيد
الخزاعي:
حدثنا زياد بن
الربيع، عن
أبي عمران
قال: نظر أنس
إلى الناس يوم
الجمعة، فرأى
طيالسة، فقال:
كأنهم الساعة
يهود خيبر.
[-4208-] Ebu İmran dedi ki: "Cuma günü Enes insanlara bir baktı da
Taylasan (denilen giysileri çokça giyinmiş olduklarını) görünce:
Bunlar şu anda Hayber Yahudilerini andırıyorlar, dedi."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Hayber günü isabet almıştı." Kastı onun dizidir.
"Ona üfledi." Yani darbenin yerine üfledi. Buradaki
üflemenin (nefs) normal üflemeden daha ileri ve hızlıca üflemekten daha aşağı
olduğuna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
Üzerlerinde "taylasanlar gördü." Bir başka rivayette
Eneslin şöyle dediği belirtilmektedir: "Bugün insanların mesciddeki
durumları ile taylasanların çokluğunu ancak Hayber Yahudilerine
benzetebiliyorum."
Göründüğü kadarıyla Hayber Yahudileri çokça taylasan giyerlerdi.
Ama Enes'in rastladığı diğer insanlar ise taylasanı çokça giyinmezlerdi. O
Basra'ya geldiğinde onların çokça taylasan giydiklerini görünce kendilerini
Hayber Yahudilerine benzetti.
Fakat bu, taylasan giyinmenin mekruh olmasını gerektirmez.
Taylasanlardan kastın bir takım giyecekler olduğu da söylenmiştir. Onun gösterdiği
tepki bunların rengine idi.. Çünkü bu taylasanların rengi sarı idi.
حدثنا عبد
الله بن
مسلمة: حدثنا
حاتم، عن يزيد
بن أبي عبيد،
عن سلمة رضي
الله عنه قال:
كان
علي بن أبي
طالب رضي الله
عنه تخلف عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم في خيبر،
وكان رمدا، فقال:
أنا أتخلف عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم، فلحق به،
فلما بتنا
الليلة التي
فتحت، قال:
(لأعطين الراية
غدا، أو:
ليأخذن
الراية غدا
رجل يحبه الله
ورسوله، يفتح
الله عليه).
فنحن نرجوها،
فقيل: هذا
علي، فأعطاه
ففتح عليه.
[-4209-] Seleme r.a. dedi ki: "Ali r.a. Hayber'de Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den geri kalmıştı. Gözlerinde bir rahatsızlık
vardı. Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den geri kalacağım ha deyip,
arkasından yetişti.
Hayber'in (sabahında) fethedileceği gecede (Allah Resulü):
Andalsun yarın bu sancağı Allah'ın ve Resulünün sevdiği ve kendisine fethin
nasip kılınacağı bir adama vereceğim -yahut da: Yarın bir adam bu sancağı
alacak (diye buyurdu.)-
Hepimiz sancağı almayı ümit ediyorduk. İşte Ali (geldi), denilince
sancağı ona verdi ve fetih ona hasip oldu."
حدثنا قتيبة
قن سعيد:
حدثنا يعقوب
بن عبد الرحمن،
عن أبي حازم
قال: أخبرني
سهل بن سعد
رضي الله عنه:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال يوم
خيبر: (لأعطين
هذه الراية
غدا رجلا يفتح
الله على يديه،
يحب الله
ورسوله ويحبه
الله ورسوله).
قال: فبات
الناس يدوكون
ليلتهم أيهم
يعطاها، فلما
أصبح الناس غدوا
على رسول الله
صلى الله عليه
وسلم كلهم يرجو
أن يعطاها،
فقال: (أين
علي ابن أبي
طالب). فقيل: هو
يا رسول الله
يشتكي عينيه،
قال: (فأرسلوا
إليه). فأتي به
فبصق رسول
الله صلى الله
عليه وسلم في
عينيه ودعا له،
فبرأ حتى كأن
لم يكن به
وجع، فأعطاه
الراية، فقال
علي: يا رسول
الله،
أقاتلهم حتى
يكونوا
مثلنا؟ فقال: (انفذ
على رسلك حتى
تنزل
بساحتهم، ثم
ادعهم إلى
الإسلام،
وأخبرهم بما
يجب عليهم من
حق الله فيه،
فوالله لأن
يهدي الله بك
رجلا واحد،
خير لك من أن
يكون لك حمر
النعم).
[-4210-] Sehl b. Sa'd r.a.'dan rivayete göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber günü şöyle buyurdu:
"Yarın bu sancağı Allah'ın kendisine fetih nasip edeceği bir
adama vereceğim. O Allah'ı ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de kendisini
sever.
(Sehl) dedi ki: İnsanlar o geceyi, acaba bu sancak kime verilecek
diye tartışarak geçirdiler. İnsanlar sabahı edince hepsi de sancağın kendisine
verileceği ümidiyle erkenden Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna
gittiler. Allah Resulü:
Nerede Ali b. Ebi Talib, dedi. Ey Allah'ın Resulü, o gözlerinden
rahatsız, diye cevap verildi.
(Se hı) dedi ki: Bunun üzerine ona haber gönderdiler. Ali geldi,
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gözlerine tükürdü ve ona dua etti.
İyileşiverdi, adeta hiçbir rahatsızlık hissetmemiş gibi oldu. Sonra ona sancağı
verdi.
Ali: Ey Allah'ın Resulü, onlar da bizim gibi oluncaya kadar
onlarla savaşacak mıyım, dedi.
Allah Resulü şöyle buyurdu: Sen onların düzlüklerine varıncaya
kadar ağır ağır git. Sonra onları İslama davet et ve Müslüman olarak Allah'ın
hakkı olarak yerine getirmeleri gerekenleri onlara bildir. Allah'a yemin
ederim, Allah'ın senin vesilen ile tek bir kişiyi dahi hidayete erdirmesi,
senin kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Ben mi Resulullah s.a.v.'den geri kalacağım, dedi ve
arkasından ona yetişti." Sanki Ali r.a. Nebi s.a.v.'den geri kalmayı
kendisine yakıştırmadığından bu sözleri söylemiş gibidir. "Arkasından ona
yetişti" ifadesinin Hayberle ulaşmadan önce ona yetişmiş olduğu anlamına
gelme ihtimali de vardır. Hayber'e ulaştıktan sonra ona yetişmiş olduğu
anlamına gelme ihtimali de vardır.
"Yarın sancağı. .. vereceğim -yahuİ: sancağı alacak.-"
Bureyde yoluyla gelen hadiste: "Şüphesiz ben yarın bu sancağı Allah ve
Resulü'nün kendisini sevdiği bir adama vereceğim" denilmektedir.
(Seleme rivayetindeki) "raye" ile Bureyde'nin rivayet
ettiği hadisteki "liva" aynı manadadır. Her ikisi de ordu
kumandanının yerinin kendisi ile bilindiği, savaşta kullanılan bayrak demektir.
Bazen onu ordu kumandanı taşır, bazen de onu askerin önünden gidene verir.
"Allah ve Resulünün kendisini sevdiği" ibaresine Sehl
b. Sa'd'ın rivayet ettiği hadise şu fazlalıklar da eklenmiştir:
"Kendisinin de Allah'ı ve Resulünü sevdiği"; İbn İshak rivayetinde:
"Savaştan da asla kaçmayan" ibaresi de vardır. Bureyde yoluyla gelen
hadiste: "Allah kendisine fethi nasip etmedikçe geri dönmeyecek"
denilmektedir.
"(Sancağı) ona verdi ve Allah ona fetih nasip etti."
Se hı ybluyla gelen hadiste: "Sancağı ona verdi." Ebu Said yoluyla
rivayet edilen Ahmed (b. Hanbel'in Müsned'i)nde yer alan hadiste ise: "O
da gitti ve nihayet Allah ona Hayber'i ve Fedek'i fethetmeyi nasip etti. Oranın
Acve (denilen hurma)sını da getirdi" denilmektedir.
Hayber'in anveten (silah zoruyla) mı, yoksa sulh yoluyla mı
fethedildiği hususunda görüş ayrılığı vardır. Abdulaziz b. Suhayb'ın, Enes'ten
diye rivayet ettiği hadiste Hayber fethinin anveten olduğu açıkça ifade
edilmektedir. İbn Abdi'l-Berr de bunu kat' i olarak belirtmiş ve Hayber'in sulh
yoluyla fethedildiğini söyleyenlerin görüşlerini reddederek şöyle demiştir:
Hayber'in sulh yoluyla fethedildiğini söyleyenlerin tereddüde düşmelerinin
sebebi, kanlarının korunmasını sağlamak amacıyla iki kalenin bizzat orada
bulunanlar tarafından teslim edilmiş olmasıdır. Evet bu bir çeşit sulhtur ama
bu ancak bir muhasara ve bir savaştan sonra olm uştur. (İbn Abdi'I-Berr'in
ifadeleri burada sona ermektedir)
Fakat daha kuwetli olan görüşe göre bu husustaki şüphe İbn
Ömer'in şu sözlerinden kaynaklanmaktadır: "Nebi s.a.v. Hayberlilerle
savaştı. Galip gelerek hurmalıkları ele geçirdi. Onları saraya (kaleye)
sığınmak zorunda bıraktı. Sarı (altın)ları beyaz (gümüş)leri ve silahları
kendisine ayırıp, kendisinden hiçbir şeyi gizlememek ve saklamamak şartıyla
bineklerinin taşıyabilecekleri yükleri n de kendilerine ait olmak üzere onunla
barış yaptılar."
Bu şekilde rivayet edilen hadisin sonunda da şu ibareler yer
almaktadır:
"Onların kadınlarını ve çocuklarını esir aldı. Ahidıerini
bozdukları için de mallarını paylaştırdı. Onları sürmek isteyince: Bizi bu
topraklarda bırak, burayı işleyelim, dediler."
"Bizim gibi oluncaya kadar" yani İslama girmelerini
sağlayıncaya kadar. "Sonra onları İslama davet et." Allah Resulünün:
"Onları davet et" buyruğu savaşmanın caiz olması için
davette bulunmanın şart olduğuna delil gösterilmiştir. Bu husustaki görüş
ayrılığı meşhurdur. Bunun kayıtsız ve şartsız şart olduğu söylenmiştir. Bu
görüş Malik'ten rivayet edilmiştir. Davetin onlara ulaşmış olması ile ulaşmamış
olması arasında fark yoktur. Malik der ki: Ancak onların daha erken,davranıp
Müslümanlara hücum etmeleri hali müstesnadır.
Mutlak olarak şart olmadığı da söylenmiştir. Şafil'den de buna
benzer bir görüş nakledildiği gibi yine ondan: Davetin kendilerine ulaşmamış
olduğu kimselerle onları davet etmeden savaşmaz..Fakat davetin kendilerine
ulaşmış olduğu kimselere onları davet etmeden de baskın düzenlemek caizdir,
dediği de rivayet edilmiştir. Bu husustaki hadislerin muktezası da budur.
Sehl'in rivayet ettiği hadisteki ifadeler de müstehablık hali için kabul
edilir. Buna delil de Enes yoluyla rivayet edilen hadiste belirtildiği üzere
"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onlar arasında nidayı (sabah namazı
için ezanı) işitmeyince Hayberlilerin üzerine baskın düzenledi" şeklindeki
açıklamasıdır. Bu baskın ise Peygamo"er Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
onların yanına ilk gittiği sırada yapılmıştı. Ali r.a.'ın olayı ise bundan sonra
olmuştur.
Hanefilerden gelen rivayete göre ise kayıtsız ve şartsız olarak
düşmanlara ani baskın yapmak caizdir, bununla birlikte onları davet etmek de
müstehaptır.
"Allah'a yemin ederim ki Allah'ın senin vasıtanla bir adama
hidayet vermesi..." Bundan Müslüman oluncaya kadar kafirin kalbinin
İslam'a ısınmasını sağlamanın, eli çabuk tutup onunla savaşmaktan daha evla
olduğu anlaşılmaktadır.
"Kırmızı tüylü develer." Bu da beğenilen, sevilen
develerin renkleri arasındadır.
Bir açıklamaya göre bundan maksat, senin böyle develere sahip
olup, onları , Sadaka olarak dağıtmaktan senin için daha hayırlıdır.
Bir diğer açıklamaya göre böyle develeri barındırıp, onlara
malik olmandan hayırlıdır.. Çünkü bu tür develer Arapların kendileriyle
birbirlerine karşı öğündükleri mallardandı.