SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-MEĞAZİ

<< 1606 >>

باب: غزوة خيبر.

38. HAYBER GAZVESİ

 

دثنا عبد الله بن مسلمة، عن مالك، عن يحيى بن سعيد، عن بشير بن يسار: أن سويد بن النعمان أخبره:

 أنه خرج مع النبي صلى الله عليه وسلم عام خيبر، حتى أذا كنا بالصهباء، وهي من أدنى خيبر، صلى العصر، ثم دعا بالأزواد فلم يؤت إلا بالسويق، فأمر به فثري، فأكل وأكلنا، ثم قام إلى المغرب فمضمض ومضمضنا، ثم صلى ولم يتوضأ.

 

[-4195-] Buşeyer b. Yesar'dan rivayete göre Suveyd b. Nu'man kendisine şunu haber vermiştir:

 

"Hayber senesi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte çıkmıştık. Nihayet -Hayber'e oldukça yakın- Sahba denilen yere vardığımızda ikindi namazını kıldı. Sonra azıkların getirilmesini emretti. Sadece sevik getirildi. Verdiği emir üzerine sevik ıslatıldı. O da yedi, biz de yedik. Daha sonra akşam namazını kılmak üzere kalktı. O da ağzını çalkaladı, biz de çalkaladık. Sonra da abdest almaksızın namaz kıl(dır)dı."

 

 

حدثنا عبد الله بن مسلمة: حدثنا حاتم بن إسماعيل، عن يزيد بن أبي عبيد، عن سلمة بن الأكوع رضي الله عنه قال:

 خرجنا مع النبي صلى الله عليه وسلم إلى خيبر، فسرنا ليلا، فقال رجل من القوم لعامر، يا عامر ألا تسمعنا من هنيهاتك؟ وكان عامر رجلا شاعرا حداء، فنزل يحدو بالقوم يقول:

اللهم لولا أنت ما اهتدينا - ولا تصدقنا ولا صلينا فاغفر فداء لك ما اتقينا - وثبت الأقدام إن لاقينا وألقين سكينة علينا - إنا إذا صيح بنا أبينا وبالصياح عولوا علينا.

فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (من هذا السائق). قالوا: عامر بن الأكوع، قال: (يرحمه الله). قال رجل من القوم: وجبت يا نبي الله، لولا أمتعتنا به؟ فأتينا خيبر فحاصرناهم حتى أصابتنا مخمصة شديدة، ثم إن الله تعالى فتحها عليهم، فلما أمسى الناس مساء اليوم الذي فتحت عليهم، أوقدوا نيرانا كثيرة، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (ما هذه النيران؟ على أي شيء توقدون). قالوا: على لحم، قال: (على أي لحم). قالوا: لحم حمر الإنسية، قال النبي صلى الله عليه وسلم: (أهريقوها واكسروها). قال رجل: يا رسول الله، أو نهريقها ونغسلها؟ قال: (أو ذاك). فلما تصاف القوم كان سيف عمر قصيرا، فتناول به ساق يهودي ليضربه، ويرجع ذباب سيفه، فأصاب عين ركبة عامر فمات منه، قال: فلما قفلوا قال سلمة: رآني رسول الله صلى الله عليه وسلم وهو آخذ بيدي قال: (مالك). قلت له: فداك أبي وأمي، زعموا أن عامرا حبط عمله؟ قال النبي صلى الله عليه وسلم: (كذب من قاله، إن له لأجرين - وجمع بين إصبعيه - إنه لجاهد مجاهد، قل عربي مشى بها مثله). حدثنا قتيبة: حدثنا حاتم، قال:(نشأ بها).

 

[-4196-] Seleme b. el-Ekva' r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Hayber'e çıktık. Geceleyin yol aldık. Ordu ile birlikte bulunanlardan bir adam Amir'e:

 

Ey Amir o şeylerinden bize dinletmez misin, dedi.

 

Amir şair bir adamdı. Bineğinden inip askerlere nağmeli olarak şunları söylemeye koyuldu:

 

"Allah'ım, sen olmasaydın eğer hidayet bulmazdık. Sadaka vermezdik, namaz kılmazdık

Sakınmamız gereken şeyleri -canım sana feda- mağfiret buyur Düşmanla karşılaşırsak sebat ver ayaklarımıza ve bir sekinet indir üzerimize

 

Çünkü bizler imdada çağırıldığımız vakit hemen koşarız Zaten: İmdada yetişin, feryadı ile bizleri kastettiler."

 

Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bu sürücü (ezgi söyleyen) kimdir, diye sordu. Amir b. el-Ekva'dır dediler. Allah Resulü:

 

Allah ona rahmet etsin, dedi.

 

Orada bulunanlardan bir adam: Ey Allah'ın Nebisi vacip oldu, keşke onunla bizi faydalandırsaydın, dedi.

 

Hayber'e gittik, Hayberlileri muhasara ettik. İleri derecede açlıkla karşı karşıya kaldık. Daha sonra yüce Allah onlara orayı fethetmeyi nasip etti.

 

Hayber'in fethedildiği günü akşam olunca askerler çok miktarda ateş yaktılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

 

Bu ateşler de ne, diye sordu. Siz ne için bu ateşi yakıyorsunuz? Onlar: Et pişirmek için diye cevap verdiler. Ne eti pişiriyorsunuz, diye sordu. Evcil eşek etleri, diye cevap verdiler.

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Onların (kazanların) içindekileri dökünüz ve o kapları kırınız, diye buyurdu.

 

Bir adam: Ey Allah'ın Resulü, ya da içindekileri dökelim, kazanları yıkayalım (olmaz mı) deyince, Allah Resulü: Ya da böyle olsun, die buyurdu.

 

Askerler (savaş için) saf tuttu. Amir'in kılıcı kısa idi. Bir yahudinin baldırına vurmak üzere kılıcını eline aldı,.Fakat kılıcının keskin tarafı geri döndü, Amir'in dizkapağının tam üstüne isabet etti ve ondan öldü.

 

(Yezid b. Ubeyd) dedi ki: Geri döndüklerinde Seleme dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni gördü, elimdentuttu, sana' ne oluyor, dedi. Ben de ona:

 

Babam anam sana feda olsun! Amir'in amelinin. boşa çıktığını ileri sürüyorlar.

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Kim söylediyse yalan söylüyor dedi. Şüphesiz onun -iki parmağını bir araya getirerek- iki ecri vardır. Çünkü o hem cahid, hem mücahid idi. Onunla (ya da orada) onun gibi yürümüş bir Arap pek azdır."

 

Bize Kuteybe anlattı ve dedi ki: Bize Hatem şöyle anlattı: "Onda yetişmış ...

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Hayber gazvesi" Hayber Medine'den Şam'a doğru sekiz beridlik uzaklıkta kaleleri ve ekin alanları bulunan büyük bir şehirdir.

 

İbn İshak der ki: Nebi s.a.v. yedinci yılın muharrem ayının geri kalan günlerinde (Hayber'e gitmek üzere) çıktı. Safer ayında Hayber'i fethedinceye kadar on küsur gün muhasara ettiği süre boyunca orada kaldı. Yunus b. Bukeyr, el-Meğaz'i'de İbn İshak'dan el-Misver ve Mervan yoluyla gelen hadiste şöyle dediklerini rivayet etmektedir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hudeybiye'den ayrılınca Mekke ile Medine arasında üzerine Fetih suresi nazil oldu. Yüce Allah o sureden ona Hayber'i (fethini) verdiğini bildirdi. Şöyle buyurmaktadır: "Allah size alacağınız çok ganimetler vaat etti. Allah size bunu ekilen vermiş bulunuyor ... "[Feth, 20] Burada kastedilen Hayber'in fethidir. Allah Resulü Zulhicce ayında Medine'ye geri döndü. Orada ikamet ettikten sonra Muharrem ayında Hayber üzerine yürüdü.

 

"Amir şair birisi idi." Denildiğine göre bu ifade recez vezninde söylenen ezgilerin, şiirin türlerinden olduğuna delildir.. Çünkü o zaman Amir'in söyledikleri recez türündendi. İleride yüce Allah'ın izniyle buna dair geniş açıklamalar Edeb bölümünde gelecektir.

 

"Allah'ım, sen olmasaydın biz hidayet bulmazdık." Cihad bölümünde (3034. hadiste) elBera b. Azib yoluyla rivayet edilen hadiste bunun Abdullah b. Revaha"nın şiirIerinden olduğu da belirtilmektedir. Abdullah ile Amir'e benzer duyguların, benzer ifadelerle söylenme imkanı, ilhamı verilmiş de olabilir. Buna her ikisinin söylediklerinde diğerinde bulunmayan ifadelerin varlığı delildir. Yahut da Amir kendisinden önce İbn Revaha"nın söylediklerini iktibas etmiş de olabilir.

 

"Sakınmamız gerekenlerden (kendimizi koruyamadığımız için) mağfiret buyur, canım sana feda." Bu ifadelerin açıklanması müşkil görülmüştür .. Çünkü Allah hakkında böyle bir şey denilmez .. Çünkü sana feda olsun ifadesi canımızı sana feda edelim (ve seni kurtaralım) anlamındadır. "Feda" lafzının alakalı olduğu kelimenin zikredilmemesi bunun meşhur oluşundan dolayıdır. Üstelik feda (fidye vermek) ancak hakkında yok oluşun mümkün olduğu kimseler için sözkonusu olabilir.

 

Buna şöyle cevap verilebilir: Bu sözden zahiri kastedilmemektedir. Aksine bu sözle kastedilen lafzın zahiri göz önünde bulundurulmaksızın sevgi ve tazimi dile getirmektir. Bu şiir ile muhatap alınanın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisi olduğu da söylenmiştir. Buna göre de mana sana karşı ve sana yardımcı olmak hususlarındaki kusurumuzdan dolayı bizi sorgulama şeklinde olur. Yine bu açıklamaya göre "Allahumme: Allah'ım" ifadesi ile de dua kastedilmemiş, Sa'dece onunla söze başlanılmış olur. Şairin "sen olmasaydın" sözü ile hitap ettiği kimse de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisidir. Ancak bu şekildeki yorumu bundan sonra söylemiş olduğu şu ifadeler pek haklı kılmamaktadır:

 

"Üzerimize bir sekinet (huzur ve sükun) indir (Düşmanla) karşılaştığımız vakit ayaklarımıza sebat ver."

 

Bu ifadeler yüce Allah'a yapılan bir duadır. Bununla birlikte anlamın: Ey Nebi! Rabbinden üzerimize bir sekinet indirmesini ve ayaklarımıza sebat vermesini dile, şeklinde olması da muhtemeldir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Şüphesiz biz (yardıma) çağrıldığımız vakit gideriz." Yani savaşmaya ya da hakka davet olunduğumuzda gideriz.

 

"çağırmak suretiyle onlar bizi kastetmişlerdir." Yüksek sesleriyle çağırırken bizi kastetmişlerdir ve bizi yardıma davet etmişlerdir.

 

"Allah ona rahmet etsin, diye buyurdu." İyas b. Seleme'nin rivayetinde:

 

"Rabbim sana mağfiret etsin, diye buyurdu" şeklindedir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem özelolarak bir kimseye mağfiret diledi mi mutlaka o şehit düşmüştür, demektedir. Bu fazlalık ile adamın: "Keşke bizi onunla faydalandırsaydın" sözündeki sır da açığa çıkmaktadır.

"Aralarından bir adam: Vacip oldu ey Allah'ın nebisi, keşke bizi onunla faydalandırsaydın" sözüne gelince, bu sözü söyleyen kişi Ömer'dir. Müslim, İyas b. Seleme yoluyla şu lafızia naklettiği rivayetinde onun adını vermiş bulunmaktadır:

 

"Kendisine ait bir devenin üzerinde bulunan Ömer b. el-Hatt€ib ona: Ey Allah'ın nebisi, keşke Amir ile bizi faydalandırmış olsaydın" diye seslendi.

 

"Biz de Hayber'e gittik." Kasıt Hayber ahalisidir.

 

"İleri derecede aç kaldık." İleride yüce Allah'ın izniyle Zeb€iih bölümünde ehll merkepler ile alakalı olayın açıklaması gelecektir.

 

"Kılıcının keskin tarafı" (züb€ibu's-seyf) kılıcın üst ucu veya keskin tarafı diye açıklanmıştır.

"Amir'in diz kapağının üzerine isabet etti." Yani kılıcı diz kapağının üst tarafına isabet etti ve ondan dolayı öldü .

 

 "Amir'in amelinin boşa çıktığını ileri sürüyorlar." Iyas yoluyla gelen rivayette:

"Amir'in ameli boşa çıkmıştır. Kendisini öldürdü" şeklindedir. Bu sözü söyleyenler arasında Useyd b. Hudayr'in olduğu da belirtilmektedir. Daha sonra Edeb bölümünde gelecek olan Kuteybe rivayeti ile İbn İshak da şöyle demektedir:

 

"Müslümanlar onun durumu hakkında şüpheye düştÜler ve: Onu ancak kendi silahı öldürdü, dediler."

 

"Onu söyleyen yalan söylemiş" sözü de hata etmiş demektir.

 

"Onun iki ecri vardır." İbn İshak'ın rivayetinde: "Şüphesiz o şehittir (diye buyurdu) ve namazını kıldırdı" denilmektedir.

 

"Orada onun gibi yürümüş bir Arap pek azdır." Buradaki zamir yere, Medine'ye, savaşa yahut da o haslet ve özelliğe ait olabilir.

 

 

حدثنا عبد الله بن يوسف: أخبرنا مالك، عن حميد الطويل، عن أنس رضي الله عنه:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم أتى خيبر ليلا، وكان إذا أتى قوما بليل لم يغز بهم حتى يصبح، فلما أصبح خرجت اليهود بمساحيهم ومكاتلهم، فلما رأوه قالو: محمد والله، محمد والخميس. فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (خربت خيبر، إنا إذا نزلنا بسحة القوم فساء صباح المنذرين).

 

[-4197-] Enes r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber'e geceleyin ulaştı. -Bir kavmin bulunduğu yere geceleyin ulaştığı takdirde sabahı edinceye kadar onlara yaklaşmazdı.- Sabah olunca Yahudiler çapalarıyla ve zembilleriyle dışarı çıktılar. Onu gördüklerinde:

 

Allah'a yemin ederiz ki Muhammed (geldi). Muhammed ve beşli (beş kollu ordusu) geldi, dediler. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

Hayber harap oldu! Şüphesiz biz bir kavmin sahasına indik mi artık uyarılanların sabahı çok kötü olur, diye buyurdu."

 

 

خبرنا صدقة بن الفضل: أخبرنا ابن عيينة: حدثنا أيوب، عن محمد بن سيرين، عن أنس بن مالك رضي الله عنه قال:

 صبحنا خيبر بكرة، فخرج أهلها بالمساحي، فلما بصروا بالنبي صلى الله عليه وسلم قالوا: محمد والله، محمد والخميس. فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (الله أكبر، خربت خيبر، إنا إذا نزلنا بساحة قوم فساء صباح المنذرين). فأصبنا من لحوم الحمر، فنادى منادي النبي صلى الله عليه وسلم: (إن الله ورسوله ينهيانكم عن لحوم الحمر، فإنها رجس).

 

[-4198-] Enes b. Malik r.a. dedi ki: "Hayber'e sabah oldukça erken vardık. Hayberliler çapalarıyla dışarı çıktılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i görür görmez:

 

Allah'a andolsun! Muhammed, Muhammed ve beşli ordusu, dediler.

 

Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Allahu ekber, harap oldu Hayber, şüphesiz biz bir kavmin düzlüğüne indik mi artık uyarılanların sabahı çok kötü olur, diye buyurdu.

 

Orada elimize eşek eti geçti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in münadisi de: Şüphesiz Allah ve Resulü sizlere eşek etlerini (yemeyi) yasaklamaktadırlar. Çünkü o bir pisliktir, diye seslendi."

 

 

حدثناعبد الله بن عبد الوهاب: حدثنا عبد الوهاب: حدثنا أيوب، عن محمد، عن أنس بن مالك رضي الله عنه:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم جاءه جاء فقال: أكلت الحمر، فسكت، ثم أتاه الثانية فقال: أكلت الحمر، فسكت، ثم أتاه الثالثة فقال: أفنيت الحمر، فأمر مناديا فنادى في الناس: (إن الله ورسوله ينهيانكم عن لحوم الحمر الأهلية). فأكفئت القدور، وإنها لتفور باللحم.

 

[-4199-] Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına birisi gelerek: Eşek (etleri) yenildi, dedi.

 

Allah Resulü sesini çıkarmayıp, sustu. İkinci defa onun yanına geldi ve: Eşek (etleri) yenildi dedi. Yine sesini çıkarmayıp sustu. Sonra üçüncü defa ona gelerek: Eşekler yok edildi, bitirildi, dedi.

 

Bunun üzerine bir münadiye emir verince münadi: Şüphesiz Allah ve Resulü size ehli eşek etlerini yasaklamaktadır, diye seslendi.

 

Bunun üzerine içinde etlerin kaynadığı kazanlar döküldü."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Geceleyin Hayber'e vardı." Yani oraya yaklaştı.

 

"Çapalarıyla" bunlar çiftçilik araçlarındandır. "Zembilleriyle" içinde toprak ve başka şeylerin doldurulup taşındığı büyük çe bir kaptır.

 

"Muhammed ve beşli" lafzındaki beşliden kasıt ordudur.

 

"Harap oldu Hayber" Cihad bölümünde şu ifadeler de yer almaktadır: "Ellerini kaldırarak: Allahuekber harap oldu Hayber, diye buyurdu."

 

es-Süheyll der ki: Bu hadisten tefaül'ün (hayra yormanın) caiz olduğu anlaşılmaktadır .. Çünkü Nebi s.a.v. ellerinde yıkmaya yarayan araçları görünce bu halden şehirlerinin yakında tahrip olacağı neticesine ulaşmıştır.

 

Allah Resulünün: "Harap oldu Hayber" demesi, vahye istinaden de olabilir.

 

Bunu da daha sonra hadiste yer alan: "Şüphesiz biz bir kavmin düzlüğüne indik mi inzar olunanların sabahı pek kötü olur" şeklindeki sözleri desteklemektedir.

 

"Sizlere yasaklamaktadırlar." Bu ifade yüce Allah'ın adının, başkası ile birlikte aynı zamirde kullanılmasının caiz olduğunun delilidir. Böylelikle Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hutbe irad eden kimseye: "Sen kavmin ne kötü hatibisin" demiş olmasını dayanak gösterenlerin iddiası, buradaki ifade ile reddedilebilmektedir. O hatibe bu sözleri söylemesine sebep ise hatibin: "İkisine isyan eden de haddini aşmış olur" demiş olmasıydı.

 

Daha önce bu hususlar ile ilgili çeşitli konulara Namaz bölümünde işaret edilmiş bulunmaktadır.