DEVAM: 40. EBU TALİB'İN KISSASI
حدثنا عبد
الله بن يوسف:
حدثنا الليث:
حدثنا ابن
الهاد، عن عبد
الله بن خباب،
عن أبي سعيد الخدري
رضي الله: أنه
سمع النبي صلى
الله عليه
وسلم، وذكر
عنده عمه،
فقال: (لعله
تنفعه شفاعتي
يوم القيامة،
فيجعل في
ضحضاح من
النار يبلغ كعبيه،
يغلي منه
دماغه).
حدثنا
إبراهيم بن
حمزة: حدثنا
ابن أبي حازم
والدراوردي،
عن يزيد: بهذا.
وقال: (تغلي
منه أم دماغه).
[-3885-] Ebu Said el-Hudri r.a.'dan rivayete göre "O
(Ebu Talib hakkında huzurunda konuşulunca) Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i
şöyle buyururken dinlemiştir: Belki Kıyamet gününde şefaatimin ona faydası olur
da Kıyamet gününde topuklarına kadar ulaşacak ve bundan dolayı beyni kaynayacak
olan hafif bir ateşe konulur."
Tekrar: 6564
AÇIKLAMA: "Ebu Talib'in
kıssası." Adının, Abdi Menaf olduğu üzerinde ittifak vardır.
Resulullah (s.a.v.)'in babası Abdullah'ın öz kardeşidir. Bundan
dolayı Abdulmuttalib vefat ettiğinde torununu ona vasiyet ederek bırakmış, o da
büyüyünceye kadar ona bakmıştı. Nebi olarak gönderildiğinden sonra ölünceye
kadar Ebu Talib hep ona yardımını sürdürmüştür. Onun Şi'bden çıkışlarından
sonra öldüğünü belirtmiş idik. Bu da Nebiliğin onuncu yılı sonlarında olmuştur.
Nebi (s.a.v.)'i koruyor, onu rahatsız edecek her şeye karşı onu savunuyordu.
Bununla birlikte o kavminin dini üzere kalmaya devam ediyordu. Az önce İbn
Mes'ud'un rivayet ettiği: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
gelince, Allah onu amcası vasıtasıyla korumuştu" şeklindeki hadis geçmiş
bulunmaktadır. Ebu Talib'in Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i himaye etmesi,
onu savunması bilinen ve meşhur bir husustur. Bu hususta onun meşhur şiirleri
arasında şu beyit de vardır:
"Allah'a yemin ederim hep birlik olsalar dahi sana
ulaşamayacaklardır Ta ki ben toprağa uzanıp gömülünceye kadar"
"Seni koruyordu" seni kollayıp, gözetliyordu. Bu ibarede
İbn İshak'ın sözkonusu ettiği şu hususa da bir işaret vardır: Daha sonra Hatice
ve Ebu Talib hicretten üç yıl önce aynı yılda vefat ettiler. Hatice, İslam
yolunda kendisi ile huzur bulduğu son derece doğru ve samimi bir yardımcı idi.
Ebu Talib de kavmine karşı ona bir destek ve bir yardımcıydı. Ebu Talib
öldükten sonra Kureyşliler Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Ebu Talib
hayatta iken asla ummadıkları bir seviyede rahatsızlık verdiler. Hatta
Kureyş'in beyinsizlerinden birisi onun karşısına çıkmış, başının üzerine toprak
atmıştı. Bana Hişam b. Urve'nin babasından naklettiğine göre o şöyle demiştir:
Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) evine girerken şöyle diyordu: "Ebu Talib
ölünceye kadar Kureyşliler bana hoşuma gitmeyecek bir şey yapamamıştı."
"O topuklarına kadar varan bir ateş içindedir."
(Topuklarına kadar varan ateş diye tercüme ettiğimiz) 'ed-dahdah' topuğa varan
su demektir. Yani onun azabı hafifletilmiş bulunmaktadır. Müslim'de yer alan
İbn Abbas'ın rivayet ettiği hadiste şöyle denilmektedir: "Hiç şüphesiz
cehennem ehli arasında azabı en hafif olan kişi Ebu Talib'dir. Onun beynini
kaynatan ayakkabıları olacaktır."
Rafızilerden birisinin derlediği ve Ebu Talib'in Müslüman
olduğuna delalet eden pek çok vahi (gevşek, senedi sağlam olmayan) hadisi bir
araya getirdiği bir cüz gördüm. Bunların hiçbiri sabit değildir. Başarı
Allah'tandır. Ben bunları elİsabe adlı eserin Ebu Talib'in hayatını anlatan
bölümünde özetledim.
"Ebu Talib'in ölüm vakti gelince" yani henüz ölüm
hırıltısı boğazına ulaşmadan ...
"Senin için tartışayım .. " Cenazeler bölümünün
sonlarında: "Allah'ın huzurunda onunla senin lehine şahitlik edeyim"
lafzı ile geçmişti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ebu Talib'in bu halde iken
şahadet kelimesini getirmek istemeyişinden onun şu zanna sahip olduğunu anlamış
gibidir: Ona göre böyle bir şey ölüm halinde söylendiğinde kendisine fayda
sağlamayacaktır yahut da namaz ve benzeri diğer amelleri işlemek imkanını
bulamadığından bu şahadetin faydasının olmayacağını sanmıştı. Bundan dolayı
Nebi efendimiz, onun lehine delil getirip tartışmayı sözkonusu etmiştir .
"Şahitlik etme" lafzına gelince, muhtemelen Ebu Talib
bunun kendisine fayda sağlamayacağını zannetmiştir. Çünkü o vakit Nebi (s.a.v.)
ile birlikte mu'minlerden hiçbir kimse yanında bulunmuyordu. Resulullah
(s.a.v.) de bunu söylemiş olduğuna dair lehine şahadette bulunacağını ve bunun
kendisine fayda sağlayacağını belirterek gönlünü hoş etmek istedi.
Ebu Hazim'in, Ebu Hureyre'den yaptığı ve İmam Ahmed'in
naklettiği rivayette şöyle denilmektedir: "Ebu Talib dedi ki: Eğer
Kureyşliler beni ayıplamayacak ve, ölüm korkusundan başka bir sebeple bunu
söylemiş değildir, demeyecek olsalardı bunu söyleyerek senin gönlünü hoş,
gözünü aydın ederdim."
Hadisten, müşrik yakın akrabayı ziyaret etmenin, hasta ise
yanına gitmenin caiz olduğuna, ölümün ağır hastalığı halinde bile tevbenin
kabul edileceğine delil vardır. Bu tevbe ölüm meleğinin görüleceği ana kadar
makbuldür. O noktadan sonra kabul edilmez. Çünkü Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Bizim azabımızı gördüklerinde imanlarının onlara faydası
olmadı"
Ayrıca kafir, hak olan şehadeti getirecek olursa azaptan
kurtulur. Çünkü İslam kendisinden öncekileri yıkar. Kafirlerin azabı farklı
farklıdır. Ebu Talib hakkında sözkonusu olan fayda da Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in bereketi ile sahip olduğu özelliklerdendir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in ona, la ilahe illallah demeyi teklif etmekle birlikte bu arada
Muhammedu'r-Resulullah dememiş olmasının sebebi, her iki sözün artık tek bir
söz gibi oluşundan dolayıdır. Muhtemelen Ebu Talib onun Allah'ın Resulü
olduğundan emin idi, fakat tevhidi kabul etmiyordu. Bundan dolayı o
"nun" kafiyeli (Nuniye) beyitlerinden birisinde şöyle demiştir:
"Davet ettin beni ve senin sadık olduğunu bildimben, Andolsun
sen doğru söylemişsin ve önceden de emin birisi idin."
Ek bir bilgi: Hayret verici denk düşmelerden birisi de şudur:
Nebi (s.a.v.)'in amcaları arasında İslamın gelişine yetişenler dört tanedir.
Bunlardan ikisi Müslüman olmadı, ikisi de Müslüman oldu. Müslüman olmayanların
adı, Müslümanolanların adı ile aykırılık arzediyordu. Müslüman olmayanların
asıl adı, Abdi Menaf olan Ebu Talib ile asıl adı Abdu'l-Uzza olan Ebu
Leheb'tir. Oysa Müslüman olanların adları Hamza ile el-Abbas'dır.