EK SAYFA – 1471-2
DEVAM: 25. İSLAM DÖNEMİNDE NÜBUVVET ALAMETLERİ
حدثنا الحكم
بن نافع:
حدثنا شعيب،
عن الزهري قال:
أخبرني أبو
سلمة: أن أبا
هريرة رضي
الله عنه قال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (لا تقوم
الساعة حتى يقتتل
فئتان
دعواهما
واحدة).حدثني
عبد الله بن
محمد: حدثنا
عبد الرزاق:
أخبرنا معمر،
عن همام، عن
أبي هريرة رضي
الله عنه، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (لا
تقوم الساعة
حتى يقتتل
فئتان، فيكون
بينهما مقتلة
عظيمة،
دعواهما
واحدة. ولا
تقوم الساعة
حتى يبعث
دجالون
كذابون،
قريبا من
ثلاثين، كلهم
يزعم أنه رسول
الله).
[-3608-] Ebu Hureyre r.a. dedi ki: Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Her ikisinin de davası bir olan iki büyük
kesim birbiriyle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır."
[-3609-] Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurdu: "Her ikisinin de davası bir olan iki büyük kesim
birbiriyle savaşıp aralarında çok sayıda ölümler olmadıkça kıyamet
kopmayacaktır. Hepsi de Allah'ın Resulü olduğunu iddia eden, çok yalan söyleyen
otuz'a yakın Deccal de ortaya çıkmadıkça kıyamet kopmayacaktır."
AÇIKLAMA: 3606- (Bu babda)
29. hadis olan Huzeyfe r.a.'ın rivayet ettiği: "İnsanlar hayra dair soru
sorarlardı. .. " hadisi ileride Fiten bölümünde 7084 numara ile yeteri
kadar açıklaması ile -Yüce Allah'ın izniyle- gelecektir.
3608- 30. hadis olan Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği: "İki
büyük kesim savaşmadıkça ... kıyamet kopmayacaktır" hadisine gelince,
(Onun rivayet ettiği) bu iki hadisten maksat, Sıffin'deki savaşları sırasında
Ali ve Muaviye ile onlarla birlikte bulunanlardır.
"Her ikisinin de davası bir" ifadesi de her ikisinin
dininin bir olduğu manasınadır. Çünkü her birisi kendisini Müslüman diye
adlandırıyordu ya da onların her birisi kendisinin hak üzere olduğu
iddiasındaydı, demektir. Çünkü Ali o dönemde Müslümanların imamı idi. Ehl-i
sünnetin ittifakıyla da o gün Müslümanların en faziletlisi idi. Ayrıca hal ve
akd ehli de Osman r.a.'ın öldürülmesinden sonra ona bey'at etmişlerdi.
Şamdakiler ile birlikte Muaviye ise ona bey'atten geri kalmıştı.
Daha sonra Talha ve Zubeyr ve onlarla birlikte Aişe r.anha Irak'a çıkıp
gittiler. İnsanları Osman'ın katillerini bulmaya davet ettiler. Çünkü bu
katillerin pek çoğu Ali r.a.'ın askerleri arasına katılmıştı. Ali de onların
üzerine gitti. Bu hususta onunla yazışmalarda bulundular. Fakat o Osman'ın
kanını kimlerin isteyeceğine ve bizzat onu öldürme işini kimin
gerçekleştirdiğine dair davanın sabit olmadan istedikleri gibi katilleri onlara
teslim etmeyi kabul etmedi. Aralarında ileride Yüce Allah'ın izniyle Fiten
bölümünde (7132 numaralı hadise dair açıklamalarda ) genişçe açıklanacak olan
olaylar meydana geldi.
Ali askerleri alıp Şam halkını kendisine itaat etmeye ve
Osman'ın öldürülmesi ile ilgili şüphelerini -daha önce geçtiği şekilde-
cevaplandırmak üzere Şam'a doğru yola koyuldu. Muaviye de Şam halkı ile
birlikte yola çıktı. Şam ile Irak arasındaki Sıffin denilen yerde
karşılaştılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in haber verdiği şekilde
aralarında çok kimsenin öldüğü büyük bir savaş oldu. Sonunda Muaviye ve
beraberindekiler Ali'nin kendilerine karşı zafer elde etmesi üzerine tahkimi
isteyecek noktaya vardılar. Bundan sonra Ali Irak'a geri döndü. Bu sefer
Harunler ona karşı ayaklandı. Nehrevan'da onları öldürdü. Bundan sonra da vefat
etti.
Oğlu el-Hasen b. Ali ondan sonra Şamlılarla savaşmak üzere
çıktı. Muaviye de ona karşı çıktı ve ileride Fiten bölümünde gelecek olan Ebu
Bekre'nin rivayet ettiği hadiste Nebiin haber verdiği şekilde aralarında sulh
meydana geldi:
"Şüphesiz Allah onun vesilesi ile Müslümanların iki kesimi
arasında sulh yapacaktır."
Yüce Allah'ın izniyle bütün bunlara dair genişçe açıklamalar
orada gelecektir.
3609- "Gönderilinceye kadar" çıkıncaya kadar
anlamındadır, yoksa burada gönderilmekten maksat, nübuvvet ile birlikte
sözkonusu olan risalet vermek değildir. Aksine bu Yüce Allah'ın: "Biz
şeytanları kafirler üzerine göndeririz (salarız) "[Meryem, 83] buyruğuna
benzemektedir.
"Yalancı Deccaller" (kelimenin kökünü teşkil eden)
decel: Örtmek ve gözbağcılık yaparak gerçeği başka türlü göstermek demektir.
Aynı zamanda da yalan hakkında kullanılır.
Ebu Ya'la hasen bir sened ile Abdullah b. ez-Zubeyr'den sözü
geçen bu yalancıların bazılarının isimlerini şu lafızla vermektedir:
"Aralarında Müseylime, el-Ansi ve el-Muhtar'ın da bulunduğu otuz yalancı
ortaya çıkmadıkça kıyamet kopmayacaktır."
Derim ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hayatının son
dönemlerinde bunu doğrulayan olaylar ortaya çıkmıştır. Yemame'de Müseylime,
Yemenlde el-Esved el-Ansi ortaya çıkmıştır. Daha sonra Ebu Bekir'in halifeliği
döneminde Esed b. Huzeyme oğulları arasında Tuleyha b. Huveylid, Temim oğulları
arasında da Temimli Secah (Nebilik iddiasıyla) ortaya çıkmışlardır. Şebib b.
Rib'i -ki Secah'ın dadısı idi- onun hakkında şunları söylemektedir: "Bizim
nebimiz etrafında dönüp durduğumuz bir kadın oldu. Başka insanların nebileri
ise hep erkektir."
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat etmeden önce el-Esved
öldürüldü. Müseylime, Ebu Bekir'in halifeliği döneminde öldürüldü. Tuleyha
tövbe etti ve sahih kabul edilen görüşe göre Ömer'in halifeliği döneminde
Müslüman olarak öldü. Secah'ın da tövbe ettiği nakledilmektedir. Bunlara dair
haberler Ahbariler nezdinde meşhurdur.
Daha sonra bu Deccallerden ilk ortaya çıkan kişi el-Muhtar b.
Ebi Ubeyd es-Sekafi olmuştur. Abdullah b. ez-Zubeyr'in halifeliğinin ilk
dönemlerinde Kufe'yi ele geçirmiş, Ehl-i Beyt'i sevdiğini açığa vurarak
insanları Hüseyn'i öldürenleri izlemeye çağırmıştır. Onların peşine takılarak
bu suça fiilen katılanların ya da yardım edenlerin pek çoğunu öldürmüştür. Bu sebeple
halk onu sevdi. Daha sonra şeytan ona yaptıklarını süslü göstererek Nebilik
iddiasında bulundu, Cebrail'in kendisine vahiy getirdiğini iddia etti. Ebu
Davud et-Tayalisi sahih bir sened ile Rifaa b. Şeddad'dan şöyle dediğini
rivayet etmektedir: "Ben Muhtar'ın en yakın sırdaşı idim. Bir gün yanına
girdim. Sen girmeden az önce Cibril bu kürsinin üzerinden kalkıp gitti,
dedi."
Yakub b. Süfyan'ın da hasen bir senedle eş-Şa'bı'den rivayet
ettiğine göre el-Ahnef b. Kays kendisine Muhtar'ın kendisine (el-Ahnef'e)
gönderdiği ve Nebi olduğunu zikrettiği mektubunu göstermiştir. Muhtar 60 küsur
yılında öldürüldü.
Hadisten maksat, kayıtsız ve şartsız olarak nübüvvet iddiasında
bulunanlar değildir. Onlar sayılamayacak kadar pek çoktur. Çünkü böylelerinin
bir çoğu delilik ya da akli dengesizlikleri sebebiyle bu iddiada bulunurlar.
Hadisten maksat, az önce açıkladığımız şekilde bu davası ile birlikte gücü
ortaya çıkan ve bu hususta bir takım şüpheleri olan kimselerdir. Şanı Yüce
Allah bunlar arasından bu duruma gelenleri helak ettiği gibi, onlardan daha
sonra benzerlerine kavuşturacağı bazı kimseler de geriye kalmıştır. Bunların
sonuncuları ise en büyük Deccal olacaktır. Yüce Allah'ın izniyle bunlara dair
birçok açıklama ileride Fiten bölümünde (7132 numaralı hadisin açıklamasında)
gelecektir.