SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-MENAKİB

<< 1424 >>

DEVAM: 2. KUREYŞ'İN MENKIBELERİ

 

حدثنا أبو النعيم: حدثنا سفيان، عن سعد (ح). قال يعقوب بن إبراهيم: حدثنا أبي، عن أبيه قال: حدثني عبد الرحمن بن هرمز الأعرج، عن أبي هريرة رضي الله عنه: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (قريش، والأنصار، وجهينة، ومزينة، وأسلم، وأشجع، وغفار، موالي، ليس لهم مولى دون الله ورسوله).

 

[-3504-] Ebu Hureyre r.a'dan rivayete göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kureyşliler, Ensar, Cuheyne, Eslem, Eşca' ve Ğıfar benim mevlalarımdır. Onların Allah'tan ve Resulünden başka mevlaları yoktur."

 

 

حدثنا عبد الله بن يوسف: حدثنا الليث قال: حدثني أبو الأسود، عن عروة بن الزبير قال:

 كان عبد الله بن الزبير أحب البشر إلى عائشة بعد النبي صلى الله عليه وسلم وأبي بكر، وكان أبر الناس بها، وكانت لا تمسك شيئا مما جاءها من رزق الله إلا تصدقت، فقال ابن الزبير: ينبغي أن يؤخذ على يديها، فقالت: أيؤخذ على يدي، علي نذر إن كلمته، فاستشفع إليها برجال من قريش، وبأخوال رسول الله صلى الله عليه وسلم خاصة فامتنعت، فقال له الزهريون، أخوال النبي صلى الله عليه وسلم، منهم عبد الرحمن بن الأسود ابن عبد يغوث، والمسور بن مخرمة: إذا استأذنا فاقتحم الحجاب، ففعل فأرسل إليها بعشر رقاب فأعتقهم، ثم لم تزل تعتقهم، حتى بلغت أربعين، فقالت: وددت أني جعلت حين حلفت عملا أعمله فأفرغ منه.

 

[-3505-] Urve b. ez-Zubeyr dedi ki: Abdullah b. ez-Zubeyr, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Ebu Bekir'den sonra Aişe'nin insanlar arasında en sevdiği kişi idi. o da bütün insanlar arasında ona karşı en iyi davranan kimse idi. Allah'ın rızkından kendisine gelen hiçbir şeyi elinde tutmaz, tasadduk ederdi. İbnu'z-Zubeyr: Bunun bu gibi tasarruflardan alıkonulması gerekir deyince, Aişe r.anha: Benim mi tasarrufum engellenecek, dedi. Onunla konuşmamayı adıyorum.

 

İbnu'z-Zubeyr Kureyşli bazı adamları ve özellikle de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in deyılarını ona şefaatçi gönderdi. Ancak o kabul etmedi. Aralarında Abdurrahman b. el-Esved b. Abd-i Yeğus ile el-Misver b. Mahreme'nin de bulunduğu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in deyıları olan Zühre oğullarına mensup kimseler ona dediler ki: Biz ondan (yanına girmek için) izin istediğimizde sen de kendini içeri hicabı geçerek yanına gir. O da bunu yaptı.

 

(Daha sonra yemin keffareti dolayısıyla azat etmek üzere) ona on köle gönderdi, o da bu köleleri azad etti. Bundan sonra köle azad etmeye devam etti. Nihayet azad ettiği kölelerin sayısı kırka ulaştı ve şöyle dedi: "Keşke yemin ettiğim zaman yapıp da bitireceğim bir ameli sözkonusu etmiş olsaydım."

 

 

AÇIKLAMA:     "Kureyş'in menkıbeleri." Kureyşliler, en-Nadr b. Kinane'nin soyundan gelirler. Ebu Ubeyde bunu kesin olarak ifade etmiştir. Bunu İbn Said, Ebu Bekir b. el-Cehm'den diye rivayet etmiştir. Ayrıca Hişam b. el-Kelbı babasından şunu rivayet etmektedir: Mekke'de yaşayan sakinleri, Nadr oğullarına mensup diğer insanları dışarıda tutarak kendilerinin Kureyş olduklarını iddia ediyorlardı. Nihayet Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip: Kureyşliler kimlerdir, diye sordular. O: en-Nadr b. Kinane'nin soyundan gelenlerdir, diye buyurdu.

 

Kureyşlilerin Fihr b. Malik b. en-Nadr'ın soyundan gelenler oldukları da söylenmiştir. Çoğunluğun görüşü budur. Mus'abda bunu kesin olarak ifade etmiş ve şöyle demiştir: Fihr'den doğmayanlar Kureyşli değildir. Buna benzer bir rivayeti daha önce İbnu'l-Kelbi'den de nakletmiştim.

 

Kureyş'e ilk nispet edilen kişinin Kusay b. Kilab olduğu da söylenir.

İbn Sa'd'ın, el-Mikdad yoluyla rivayet ettiğine göre Kusay, Huzaalıları Harem bölgesinin dışına çıkartma işini bitirince Kureyşliler onun etrafında toplandılar. Bu toplanma hallerini anlatmak üzere o gün onlara Kureyş adı verildi. Tekarruş da toplanmak demektir. Ticaretle uğraştıkları ve iç içe oldukları için bu adı aldıkları da söylenmiştir.

 

el-Mutarridi der ki: Kureyş'e, denizdeki canlıların şahı olan, denizde yaşayan bir canlı dolayısıyla bu ad verilmiştir. İşte aynı şekilde Kureyşliler de diğer insanların şahıdır, efendileridir.

 

"Kahtan'dan ... " Kahtan Yemenlilerin tamamından olanlardır. Muaviye'nin. buna karşı çıkması tartışılır. Çünkü onun delil olarak gösterdiği hadis, dini dimdik ayakta tutmak ile kayıtlıdır. Dolayısıyla Kahtanlı olan bu kişinin çıkması Kureyş'in dini dimdik ayakta tuıtmaması şartına bağlı olabilir. Nitekim bu durum ortaya çıkmıştır. Kureyşliler din işlerini hafife alıncaya kadar halifelik onlarda kaldı ve nsanlar da onlara itaat etmeye devam etti, fakat din işlerini hafife alınca güçleri zayıfladı ve oldukça cılızlaşıp geri çekildi. Nihayet onların halifelikten payları, İslam topraklarının çoğu dışında, ancak bazı yerlerde, sadece ismi kalmış, başka bir şeyleri kalmamıştır.

 

Üçüncü hadis, İbn Ömer'in rivayet ettiği hadis olup "onlardan iki kişi dahi kaldığı sürece bu iş Kureyşliler arasında kalmaya devam edecektir" hadisidir. el-Kermani der ki: Günümüzde yönetim Kureyşlilerin değildir. Peki bu durum bu hadise nasıl uyar? Daha sonra buna şöylece cevap verir: Batı topraklarında Kureyş'ten bir halife vardır, Mısır'da da aynı şekilde. Ancak onun bu görüşüne şöylece itiraz edilmiştir. Batıda bulunan kişi Tunus ve başka yerlerin hükümdarı el-Harsl'dir. Bu da altıncı yüzyılın başlarında bulunan İbn Tumert'in arkadaŞı Abdu'l-Mu'min'in kölesi Ebu Hafs'a nispet edilir. Önce Mehdi olduğunu ileri sürmüş, sonra da ona uyanlar batının önemli bir bölümünde üstünlük sağlamış ve halifelik ünvanını almışlardı. Bunlar Abdu'l-Mu'min ve soyundan gelenlerdir. Daha sonra bu durum Ebu Hafs'ın soyundan gelenlere intikal etmiştir. Abdu'l-Mu'min'in kendisi Kureyşli değildir. Kendisi ve onun hanedanı halifelik ünvanını kullanmıştır. Uzak Mağrib ise el-Ahmer oğullarıyla birlikte olup bunlar da ensara müntesiptirler. Orta Mağribliler ise Benu Mureyn ile birlikte olup bunlar da Berberlidirler. "Mısır'daki halife" sözüne gelince, bu doğrudur fakat elinde herhangi bir işi çözüp bağlayacak en ufak bir yetki dahi yoktur. Halifeliğin sadece adını taşımaktadır.

 

Bu durumda hadis, emir anlamına bir haberi ifade etmektedir. Yoksa bu iş ülkenin pek çok yerinde Kureyş'in elinden çıkmış bulunmaktadır.

 

 

 

3. KUR'AN KUREYŞ LİSANIYLA NAZİL OLMUŞTUR

 

حدثنا عبد العزيز بن عبد الله: حدثنا إبراهيم بن سعد، عن ابن شهاب، عن أنس:

 أن عثمان دعا زيد بن ثابت، وعبد الله بن الزبير، وسعيد بن العاص، وعبد الرحمن بن الحارث بن هشام، فنسخوها في المصاحف، وقال عثمان للرهط القرشين الثلاثة: إذا اختلفتم أنتم وزيد بن ثابت في شيء من القرآن، فاكتبوه بلسان قريش، فإنما نزل بلسانهم. ففعلوا ذلك.

 

[-3506-] Enes r.a.'den rivayete göre Osman r.a., Zeyd b. Sabit, Abdullah b. ez-Zubeyr, Said b. el-As ve Abdurrahman b. el-Haris b. Hişam'ı çağırdı. Onlar da onları (Kur'an'ın yazılı olduğu sahifeleri) Mushaflara istinsah ettiler (aynen kopya edip yazdılar). Osman, Kureyş'ten olan üç kişiye dedi ki: "Sizler Kur'an'ın herhangi bir lafzı hakkında Zeyd b. Sabit ile görüş ayrılığına düşecek olursanız onu Kureyş diliyle yazınız. Çünkü o ancak onların diliyle inmiştir."  Onlar da bunu yerine getirdi.

 

Tekrar: 4984 ve 4987

 

 

AÇIKLAMA:     "Kur'an Kureyş diliyle nazil olmuştur." Buhari, bunu burada Osman r.a'ın Mushafları yazması ile ilgili Enes'in rivayet ettiği hadisin bir bölümü olarak zikretmiş bulunmaktadır. İleride Kur'an'ın faziletleri bahsinde geniş açıklamalar ile gelecektir.

 

 

 

4. YEMEN'İN İSMAİL (A.S.)'A NİSPETİ

 

منهم أسلم بن أفصى بن حارثة بن عمرو بن عامر، من خزاعة.

Eslem b. Efsa b. Harise b. Amr b. Amir b. Huzaa da onlardandır.

 

حدثنا مسدد: حدثنا يحيى، عن يزيد بن أبي عبيد: حدثنا سمة رضي الله عنه قال:

 خرج رسول الله صلى الله عليه وسلم على قوم من أسلم يتناضلون بالسوق، فقال: (ارموا بني إسماعيل، فإن أباكم كان راميا، وأنا مع بني فلان). لأحد الفريقين، فأمسكوا بأيديهم، فقال: (ما لهم). قالوا: وكيف نرمي وأنت مع بني فلان؟ قال: (ارموا وأنا معكم كلكم).

 

[-3507-] Seleme r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, pazarda Eslemlilerden birbirleriyle ok atma yarışı yapan bir topluluğun yanına çıkageldi. Ey İsmailoğulları, ok atınız, çünkü sizin babanız da bir atıcı idi. Ben de -iki kesimden birisini kastederek- filan oğullarıyla birlikteyim deyince, onlar da ellerini geri çektiler. Onlara: Ne oldu, diye sorunca, sen filan oğullarıyla birlikte olunca biz nasıl atış yapabiliriz, dediler. Bu sefer haydi atınız, ben hepinizle beraberim, diye buyurdu."

 

 

AÇIKLAMA:     "Yemen'in İsmail'e nispeti" ibaresinden kasıt, İbrahim el-Halil'in oğlu İsmail'dir. Mudar ve Rabia'nın, İsmail'e mensup olduğu hususunda ittifak vardır. Yemenlilere gelince, onların hepsinin nesebi Kahtan'a ulaşır. İlk olarak Arapça konuşan kimsenin Kahtan olduğu söylenmektedir. Kahtan, Arab-i Mütearribe'nin babasıdır. İsmail ise Arab-i Müsta'rebe'nin babasıdır. Arab-i Aribe, Ad, Semud, Tasm, Cedis, Amlik ve buna benzerleri daha önceden idiler. Kahtan'ın kendisine ilk olarak "ebeytella'ne" ve "im sabahen" diye hitap edilen kişi olduğu söylenir.

 

ez-Zubeyr b. Bekkar'ın iddiasına göre Kahtan, İsmail'in soyundandır. Bunun da adı Kahtan b. el-Humeysa' b. Teym b. Nebt b. İsmail (a.s.)'dır. Hacer'in kıssasına dair daha önce geçen Ebu Hureyre'nin sözünün zahirinden anlaşılan da budur. Çünkü o ensara hitap ederken: "Ey semanın suyunun evlatları işte anneniz budur." Demiştir. Onun kanaatine göre ağırlıklı görüş bu olmalıdır.

 

 

SONRAKİ