SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-ENBİYA

<< 1414 >>

EK SAYFA – 1414-2

باب: {أم حسبت أن أصحاب الكهف والرقيم} /الكهف: 9/.

52."SEN KEHF VE RAKİM ASHABINI AYETLERİMİZ ARASINDA HAYRET EDİLECEKLERDEN Mİ SANDIN?"[Kehf, 9] BUYRUGU

 

الكهف الفتح في الجبل، والرقيم الكتاب. {مرقوم} /المطففين: 9/: مكتوب، من الرقم. {ربطنا على قلوبهم} /الكهف: 14/: ألهمناهم صبرا. {شططا} /الكهف: 14/: إفراطا. الوصيد: الفناء، وجمعه وصائد ووصد، ويقال: الوصيد الباب. {مؤصدة} /البلد: 20/ و/الهمزة: 8/: مطبقة، آصد الباب وأوصد. {بعثناهم} /الكهف: 19/: أحييناهم. {أزكى} /الكهف: 19/: أكثر ريعا. فضرب الله على آذانهم فناموا. {رجما بالغيب} /الكهف: 22/: لم يستبن. وقال مجاهد: {تقرضهم} /الكهف: 17/: تتركهم.

"Kehf' dağdaki açıklık demektir; "Rakim" kitab, "merkum" yazılı demek olup "rakm"den gelmektedir. "Kalplerine rabt ettik."[Kehf, 14] Onlara sabır verdik, ilham ettik. "Şatat"[Kehf, 14] haddi aşan, aşırıya gitmiş olan demektir.

 

"el-Vasid" avlu, öndeki boşluk demek olup, çoğul "vesaid" ve "vusud" gelir. "el-Vasid"in kapı olduğu da söylenmiştir. "Mu'sade" kapatılmış demektir.

 

"Onları ba's ettik. "[Kehf, 19] Onları tekrar dirilttik. "Ezka" yani miktar olarak daha çok.

 

(İbn Abbas dedi ki): "Allah kulaklarına darb etti." Uyudular demektir. "Recmen bi'l-gayb"[Kehf,22] iyice, açık seçik bir şekilde anlamadan.

 

Mücahid dedi ki: "Takriduhum"[Kehf, 17] onları terk edip gittiği zaman demektir.

 

AÇiKLAMA: Burada şuna dikkat çekmemiz gerekmektedir: Musannef (Buhari) bu başlık altında senedini verdiği bir hadis zikretmemektedir. Ancak Abd b. Humeyd sahih bir sened ile İbn Abbas'tan Ashab-ı Kehf kıssasını (Nebi efendimize nisbet etmeden yani) merfu' bir rivayet olmayarak uzunca zikretmiş bulunmaktadır. İbn Abbas'ın naklettiği bu kıssanın özeti şudur: Muaviye ile birlikte yaz gazasına çıkmıştı. Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de zikrettiği Kehfin yanından geçtiler. Muaviye:

 

Onların üstünü açmak istiyorum, dedi. İbn Abbas ona engeloldu. Fakat o bunu kesin olarak kararlaştırdı ve bir takım kimseler gönderdi. Allah'ın gönderdiği bir rüzgar onları dışarı çıkarttı. Haber İbn Abbas'a ulaşınca dedi ki: Onlar putlara tapan, zorba bir hükümdarın ülkesinde idiler. Onun bu durumunu görünce oradan çıktılar. Allah, aralarında bir sözleşme olmadığı halde onları bir araya getirdi. Birbirlerinden karşılıklı olarak ahitler, sözler aldılar. Akrabaları onları aramaya koyuldu, fakat bulamadılar. Krala durumu haber verince, o da isimlerinin kurşundan bir tablete yazılmasını emretti. Sonra da bu tableti alıp, hazinesine koydu. Genç delikanlılar mağaraya girdiler. Allah da onların kulaklarına vurdu ve uyudular. Yüce Allah onları sağa sola evirip çevirenleri gönderdi, güneşi de onlardan başka tarafa kaydırdı. Çünkü güneş üzerlerine doğsaydı onları yakmış olacaktı. Sağa sola döndürülmeselerdi, yer onların cesetlerini yerdi.

 

Daha sonra o kral gitti, bir başka kral geldi. Bu da putları kırdı, Allah'a ibadet etti, adaletli uygulamalar yaptı. Allah da Kehf Ashabını uyandırdı. Aralarından birisini kendilerine yiyecek getirmesi için gönderdiler. O da gizlice şehre girdi. Aradan geçen uzun süre dolayısıyla daha önce bilmediği bir takım şeyler, haller ve insanlarla karşılaştı. Bir fırıncıya bir dirhem verdi. Fırıncı o dirhemin sikkesini tanımadı. Bunu krala götürmek istedi. Ona: Sen beni kralla mı tehdit ediyorsun. Halbuki benim babam onun dihkanıdır, dedi. Fırıncı: Baban kim, diye sordu. Filan dedi. Ancak fırıncı onu tanımadı. İnsanlar etraflarında toplandı. Alıp onu hükümdara götürdüler. Hükümdar ona durumu sordu. Sonra: Bana o kurşun tableti getirin dedi. Daha önce onun durumunu işitmişti. Ashab-ı Kehften olan o zat arkadaşlarının adını da verdi, kral tabletteki isimlerden onları da tanıdı. İnsanlar tekbir getirdiler ve mağaraya gitmek için yola koyuldular. Genç adam, arkadaşları gelen askerlerden korkmasınlar diye daha önceden gitti. Onların bulundukları yere girince, Allah kralın ve beraberindekilerin o yeri görmelerini engelledi. Gencin nereye gittiğini anlayamadılar. Böylelikle onların üzerlerine bir mescid bina etmek görüşünde birleştiler. Onlar için mağfiret dilemeye ve onlara dua etmeye koyuldular .

 

 

53. MAĞARA HADİSİ

 

حدثنا إسماعيل بن خليل: أخبرنا علي بن مسهر، عن عبيد الله ابن عمر، عن نافع، عن ابن عمر رضي الله عنهما:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (بينما ثلاثة نفر ممن كان قبلكم يمشون، إذ أصابهم مطر، فأووا إلى غار فانطبق عليهم، فقال بعضهم لبعض: إنه والله يا هؤلاء، لا ينجيكم إلا الصدق، فليدع كل رجل منكم بما يعلم أنه قد صدق فيه.

فقال واحد منهم: اللهم إن كنت تعلم أنه كان لي أجير عمل لي على فرق من أرز، فذهب وتركه، وإني عمدت إلى ذلك الفرق فزرعته، فصار من أمره أني اشتريت منه بقرا، وأنه أتاني يطب أجره، فقلت: اعمد إلى تلك البقر فسقها، فقال لي: إنما لي عندك فرق من أرز، فقلت له: اعمد إلى تلك البقر، فإنها من ذلك الفرق، فساقها، فإن كنت تعلم أني فعلت ذلك من خشيتك ففرج عنا، فانساحت عنهم الصخرة.

فقال الآخر: اللهم إن كنت تعلم: كان لي أبوان شيخان كبيران، فكنت آتيهما كل ليلة بلبن غنم لي، فأبطأت عليهما ليلة، فجئت وقد رقدا، وأهلي وعيالي يتضاغون من الجوع، فكنت لا أسقيهم حتى يشرب أبواي، فكرهت أن أوقظهما وكرهت أن أدعهما فيستكنا لشربتهما، فلم أزل أنتظر حتى طلع الفجر، فإن كنت تعلم أني فعلت ذلك من خشيتك ففرج عنا، فانساحت عنهم الصخرة حتى نظروا إلى السماء.

فقال الآخر: اللهم إن كنت تعلم أنه كان لي ابنة عم، من أحب الناس إلي، وأني راودتها عن نفسها فأبت إلا أن آتيها بمائة دينار، فطلبتها حتى قدرت، فأتيت بها فدفعتها إليها فأمكنتني من نفسها، فلما قعدت بين رجليها، قالت: اتق الله ولا تفض الخاتم إلا بحقه، فقمت وتركت المائة دينار، فإن كنت تعلم أني فعلت ذلك من خشيتك ففرج عنا، ففرج الله عنهم فخرجوا).

 

[-3465-] İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sizden öncekilerden üç kişi aniden bir yağmura tutuldular. Bunun için bir mağaraya sığındılar. Mağaranın ağzı üzerlerine kapandı. Biri diğerine dedi ki: Allah'a yemin ederim arkadaşlar, sizi ancak sıdk (ihlas, doğruluk, samimiyet) kurtarabilir. Dolayısıyla her biriniz gerçekten sıdk ile yaptığını bildiği bir işi söyleyerek dua etsin,

 

Onlardan birileri dedi ki: Allah'ım, biliyorsun ki, benim ücretle çalıştırdığım birisi vardı. O bana bir ferak pirinç karşılığında bir iş yaptı. Fakat onu almayıp gitti. Ben de o miktardaki pirinci alıp ektim. Sonunda öyle bir hale geldi ki, onun karşılığında bir miktar inek aldım. Daha sonra gelip benden ücretini istedi. Ben de ona: Şu inekleri al, önüne kat git, dedim. Bana: Benim sendeki alacağım bir ferak pirinçtir, dedi. Ben ona: Sen o inekleri al, onlar bu bir feraktan oldu, dedim. O da inekleri önüne katıp gitti. Eğer bunu sana olan haşyetimden ötürü yapmışsam biliyorsan bizi bu halden kurtar.

 

Kaya üzerlerinden bir miktar açıldı. Diğeri dedi ki: Allah'ım, biliyorsun ki, benim oldukça yaşlı annem, babam vardı. Her gece onlara koyunlarımın sütünü getiriyordum. Bir gece yanlarına gelmekte geciktim. Geldiğimde ikisi de uyumuştu. Hanımım ve çocuklarım ise açlıktan sızlanıp ağlıyorlardı. Fakat ben anne babama içirmeden önce onlara içirmiyordum. Anne babamı da uyandırmak hoşuma gitmedi. Bununla birlikte sütlerini içmeden onları bırakmak da zayıf düşecekleri korkusuyla hoşuma gitmedi. Nihayet tan yeri ağarıncaya kadar onları beklemeye devam ettim. Eğer ben bu işi senin haşyetinden dolayı yapmışsam bizi bu sıkıntıdan kurtar.

 

Kaya bir parça daha açıldı ve nihayet göğü görebildiler.

 

Diğer arkadaşları da dedi ki: Allah'ım, biliyorsun ki, benim bir amca kızım vardı. İnsanlar arasında en sevdiğim kişi idi. Kendisini bana teslim etmesini istedim. Kendisine yüz dinar vermedikçe kabul etmeyeceğini söyledi. Ben de o parayı bulmaya koyuldum. Nihayet toplayabildim. O parayı götürüp ona verdim. O da bana kendisini teslim etti. Bacakları arasına oturunca: Allah'tan kork ve hakkı ile olmadıkça yüzüğü kırma, dedi. Ben de ayağa kalktım ve yüz dinarı da almadım. Ben bu işi senin haşyetinden dolayı yapmışsam bizi kurtar.

 

Allah da onların üzerlerini açtı ve (oradan) çıktılar."

 

 

AÇIKLAMA:     "Allah'ım biliyorsun ki ... " Bu buyrukta açıklaması zor bir taraf vardır. Çünkü mümin Allah'ın bunu bildiğini kat'i olarak bilir. Buna şöyle cevap verilmiştir:

 

Onun ameli hakkındaki bu tereddüdü, Allah nezdinde muteber olup olmaması ile alakalıdır. Şöyle demiş gibidir: Eğer benim o amelim makbul ise duamı kabul buyur.

 

"Bir ferak karşılığında ... " Ferak, üç sa' alan bir ölçektir. (yaklaşık 11.4 kg)

 

"Açlıktan sızlanıp ağlıyorlardı." Aç olmaları sebebiyle yüksek sesle ağlıyorlardı.

 

"Yüzüğü kırma!" ifadesindeki yüzük, bakire oluşundan kinayedir. Muhtemelen bakire idi. Kırmayı ilişki kurmanın, yüzüğü de fercin kinayesi olarak kullanmıştır.

 

 

Hadisten Çıkan Sonuçlar

 

1- Sıkıntılı zamanlarda dua etmek, salih amelleri anarak Yüce Allah'a yakınlaşmaya çalışmak, kullarına vaadini, ona dua ederek gerçekleştirmesini istemek müstehaptır.

 

2- Bazı fakihler, bunların istiska (yağmur duası) da sözkonusu edilmesini de müstehap görmüşlerdir. Ancak Muhibuddin et-Taberi bunda amellerle riyakarlık sözkonusu olduğundan, istiskada bulunurken de kulun kendisini hakir görmesi daha uygun olduğundan, bunun açıklamasının zor olduğunu belirtmiştir. Çünkü istiska için yapılan dua, yalvarıp yakarma makamıdır. Mağara sahiplerinin kıssası ile ilgili olarak da şu cevabı vermiştir: Onlar amellerini sözkonusu ederek şefaatte bulunmamışlardır. Onlar amellerinin halis ve kabul edilmiş olması halinde Allah'tan buna karşılık olarak kendilerinin sıkıntıdan kurtarılmalarını istemişlerdir. Böylelikle o, verdiği cevabın muhtevasında (salih amelleri zikrederek) dua etmeyi kabul etmekle birlikte, bu kaydı da zikretmiş olmaktadır. Bu da güzel bir kayıttır.

 

3- Amelin ihlasla yapılması, anne-babaya iyi davranmak, onlara hizmet etmek, onların çoluk-çocuğa tercih edilmeleri, onlar uğrunda meşakkatlere katlanmak fazileti üstün işlerdendir.

 

4- İffetli olmak ve güç yetirmekle birlikte haramdan uzak durmak, faziletli bir iş olduğu gibi; masiyeti işlemeyi terk etmek de, onu işlemek için öncelikli olarak yapılması gereken işlerin yapılmış olması halinde, günahlarını siler; tevbe de kendisinden önceki günahları siler.

 

5- Ücretli iş akdi yapan taraflarca belli bir yiyecek karşılığında icare akdi yapmak caizdir.

 

6- Emaneti sahibine eksiksiz ödemek faziletli bir iştir.

 

7- Salih kimselerin keramet göstermeleri mümkündür.

 

8- Fuzuli diye bilinen alışveriş türü caizdir. Buna dair açıklamalar daha önce de alışverişler bölümünde geçmiş bulunmaktadır, (bkz.2272 nolu hadis)

 

8- Kendisine emanet bırakılmış kişi, emanet bırakılan malı ticaret için kullanacak olursa sağlanacak olan kar emanetin sahibine aittir. Bu İ. Ahmed'in görüşüdür.

Hattabi der ki: Çoğunluk ona muhalefet ederek şöyle demışlerdir: Eğer emanet bırakılan mal, yanına emanet bırakılan kişinin zimmetinde sabit olursa aynı şekilde mudarib (sermaye ve kar ortaklığı demek olan mudarebe akdindeki emek tarafının adı), mesela kendisine izin verilmediği halde malda tasarruf ettiği takdirde onun zimmetinde ödenmesi gereken bir borç haline gelir, bu malı ticaret için kullanacak olursa, sağlayacağı kar ona ait olur. Ebu Hanife'den de (maldan zarar olursa) zararın tazminatını vereceği görüşü nakledilmiştir. Kar ise ona aittir, fakat onu tasadduk eder. Şafii ise konuyu etraflı birşekilde ele alıp şöyle demektedir: Kendisi adına mal satın aldıktan sonra bedelini başkasına ait olan maldan ödeyecek olursa, akit de onun adınadır, kar da ona aittir. Eğer Aynı bedel ile satın alacak olursa kar o ayn'a malik olana aittir. Bu husustaki görüş ayrılıkları da yine alışverişler bahsinde daha önce de nakledilmiş bulunmaktadır.

 

9- Dinleyenler amelleriyle ibret alsın ve güzelolanları gibi amel etsin, çirkin olanlarını da terk etsinler diye geçmiş ümmetlerin başından geçen olaylara dair haber vermek (güzel bir şeydir).

 

Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

 

 

54. BAB

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب: حدثنا أبو الزناد، عن عبد الرحمن حدثه: أنه سمع أبا هريرة رضي الله عنه:

 أنه سمع رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: (بينا امرأة ترضع ابنها إذ مر بها راكب وهي ترضعه، فقالت: اللهم لا تمت ابني حتى يكون مثل هذا، فقال: اللهم لا تجعلني مثله، ثم رجع في الثدي، ومر بامرأة تجرر ويلعب بها، فقالت: اللهم لا تجعل ابني مثلها، فقال: اللهم اجعلني مثلها، فقال: أما الراكب فإنه كافر، وأما المرأة فإنهم يقولون لها: تزني، وتقول: حسبي الله، ويقولون: تسرق، وتقول: حسبي الله).

 

[-3466-] Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre o Resullullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinlemiştir:

 

"Bir kadın oğlunu emzirirken yanından bir atlı geçti. Oğlunu emzirdiği halde: Allah'ım, bunun gibi olmadıkça oğlumun canını alma, dedi. Oğlu: Allah'ım, beni onun gibi yapma, dedi. Sonra da annesinin memesini emmeye devam etti.

 

Daha sonra dört bir yandan sürüklenen ve kendisiyle alay edilen bir kadının yanından geçtiler. çocuğun annesi: Allah'ım, oğlumu bu kadın gibi yapma, dedi. Oğlu: Allah'ım, beni bu kadın gibi yap, dedi.

 

Sonra dedi ki: O suvari bir kafirdi. Kadına gelince, bunlar ona zina ediyor diyorlar, kendisi ise Allah bana yeter, diye cevap veriyor. Hırsızlık yapıyor diyorlar, o Allah bana yeter, diyor."

 

 

حدثنا سعيد بن تليد: حدثنا ابن وهب قال: أخبرني جرير بن حازم، عن أيوب، عن محمد بن سيرين، عن أبي هريرة رضي الله عنه قال:

 قال النبي صلى الله عليه وسلم: (بينما كلب يطيف بركية، كاد يقتله العطش، إذ رأته بغي من بغايا بني إسرائيل، فنزعت موقها، فسقته فغفر لها به).

 

[-3467-] Ebu Hureyre r.a. dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Susuzluktan neredeyse ölmek üzere olan bir köpek, bir kuyunun etrafında dönüp dururken İsrailoğulları fahişelerinden bir fahişe onu gördü. Ayakkabısını çıkartıp o köpeğe (onunla) su içirdi. Bundan dolayı da ona mağfiret olundu."

 

 

حدثنا عبد الله بن مسلمة، عن مالك، عن ابن شهاب، عن حميد بن عبد الرحمن:

 أنه سمع معاوية بن أبي سفيان عام حج على المنبر، فتناول قصة من شعر، وكانت في يدي حرسي، فقال: يا أهل المدينة أين علماؤكم؟ سمعت النبي صلى الله عليه وسلم ينهى عن مثل هذه، ويقول: (إنما هلكت بنو إسرائيل حين اتخذها نساؤهم).

 

[-3468-] Humeyd b. Abdurrahman'dan rivayete göre o, Muaviye b. Ebi Süfyan'ı -birhac yılında- minber üzerinde eline -bir koruma görevlisinin elinde bulunan- bir tutam saç alarak şunları söylediğini dinlemiştir: "Ey Medineliler! Nerede alimleriniz? Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i bunun gibi bir işi yapmaktan nehyederken ve şöyle buyururken dinledim: İsrailoğulları ancak kadınları bu işi yapmaya başlayınca helak oldular.''

 

Tekrar: 3488, 5932 ve 5938

 

 

حدثنا عبد العزيز بن عبد الله: حدثنا إبراهيم بن سعد، عن أبيه، عن أبي سلمة، عن أبي هريرة رضي الله عنه،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (إنه كان قد كان فيما مضى قبلكم من الأمم محدثون، وإنه إن كان في أمتي هذه منهم فإنه عمر بن الخطاب).

 

[-3469-] Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sizden önce geçmiş olan ümmetler arasında muhaddes (ilahi ilhama mazhar olan) kimseler vardı. Eğer benim bu ümmetim arasında onlardan (bir kişi) varsa, şüphesiz ki o Ömer b. el-Hattab'dır. "

 

Tekrar: 3689

 

 

SONRAKİ