DEVAM: 48. YÜCE ALLAH'IN: "KİTAPTA MERYEM'İ DE AN. HANİ O
KENDİ AİLESİNDEN DOĞU TARAFıNDA BİR YERE ÇEKİLMİŞTİ."[Meryem, 16] A YETİ
حدثنا
الحميدي:
حدثنا سفيان
قال: سمعت
الزهري يقول:
أخبرني عبيد
الله بن عبد
الله، عن ابن
عباس: سمع عمر
رضي الله عنه
يقول على
المنبر: سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول: (لا
تطروني، كما
أطرت النصارى
ابن مريم،
فإنما أنا عبده،
فقولوا: عبد
الله ورسوله).
[-3445-] Ömer r.a.'dan rivayete göre, minber üzerinde dedi ki: "Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim: Hıristiyanların Meryem oğlu (İsa)
hakkında ileri derecede hak olmayan bir şekilde onu tazim edip övdükleri gibi
siz de beni olmadık şekilde tazim edip övmeyiniz. Ben ancak onun kuluyum. Bu
sebeple bana Allah'ın kulu ve Resulü deyiniz."
حدثنا محمد
بن مقاتل:
أخبرنا عبد
الله: أخبرنا
صالح بن حي: أن
رجلا من أهل
خراسان قال
للشعبي، فقال
الشعبي:
أخبرني أبو
بردة، عن أبي
موسى الأشعري
رضي الله عنه
قال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (إذا أدب
الرجل أمته
فأحسن
تأديبها،
وعلمها فأحسن
تعليمها، ثم
أعتقها
فتزوجها كان
له أجران،
وإذا آمن
بعيسى، ثم آمن
بي فله أجران،
والعبد إذا
اتقى ربه
وأطاع مواليه
فله أجران).
[-3446-] Ebu Musa el-Eş'ari r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Adam cariyesini güzel bir şekilde edeplendirir,
ona güzel bir şekilde öğretir. Sonra da o cariyeyi azad edip onunla evlenecek
olursa ona iki ecir verilir. Yine bir kimse İsa'ya iman ettikten sonra bana da
iman ederse onun için iki ecir vardır. Köle Rabbine karşı takvalı olup,
efendilerine itaat ederse onun için de iki ecir vardır."
حدثنا محمد
بن يوسف:
حدثنا سفيان،
عن المغيرة بن
النعمان، عن
سعيد بن جبير،
عن ابن عباس
رضي الله
عنهما قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (تحشرون
حفاة عراة
غرلا، ثم قرأ:
{كما بدأنا
أول خلق نعيده
وعدا علينا
إنا كنا
فاعلين}. فأول
من يكسى
إبراهيم، ثم
يؤخذ برجال من
أصحابي ذات اليمين
وذات الشمال،
فأقول:
أصحابي،
فيقال: إنهم
لم يزالوا
مرتدين على
أعقابهم منذ
فارقتهم،
فأقول كما قال
العبد الصالح
عيسى بن مريم:
{وكنت عليهم
شهيدا ما دمت
فيهم فلما توفيتني
كنت أنت
الرقيب عليهم
وأنت على كل
شيء شهيد. إن
تعذبهم فإنهم
عبادك وإن
تغفر لهم فإنك
أنت العزيز
الحكيم}).
قال محمد بن
يوسف: ذكر عن
أبي عبد الله،
عن قبيصة قال:
هم المرتدون
الذين ارتدوا
على عهد أبي
بكر، فقاتلهم
أبي بكر رضي
الله عنه.
[-3447-] İbn Abbas r.a.'dan dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöy le buyurdu: Sizler çıplak ayaklı, elbisesiz ve sünnetsiz olarak
haşredileceksiniz. Daha sonra Yüce Allah'ın: "İlk yaratmaya başladığımız
gibi onu tekrar iade ederiz. Biz bunu vaat edip üzerimize almıştık. Şüphesiz
yapanlar bizleriz. "[Enbiya, 104] buyruğunu okudu. Elbise giydirilecek ilk
kişi İbrahim olacaktır. Bundan sonra ashabımdan bir takım adamlar sağa ve sola
alınıp götürülecek. Ben: Ashabım(ı nereye götürüyorsunuz) diyeceğim, şöyle cevap
verilecek: Sen onlardan ayrıldığından beri devamlı topukları üzerinde gerisin
geri dönüp durdular. Bu sefer ben de salih kul Meryem oğlu İsa'nın dediği gibi
diyeceğim:
"Ben aralarında bulunduğum müddeiçe üzerlerinde bir şahit
idim. Beni aralarından aldıktan sonra artık onlar üzerinde gözetleyici sen
oldun. Sen her şeye hakkıyla şahitsin. Eğer onları azaplandırırsan şüphe yok ki
onlar senin kullarındır ve eğer onlara mağfiret edersen şüphe yok ki sen
Azizsin, Hakimsin. "[Maide, 117-118]
Muhammed b. Yusuf el-Firebri dedi ki: "Ebu Abdullah
(Buhari)'nin yanında Kabisa'nın şöyle dediği nakledildi: Burada kastedilenler
Ebu Bekir döneminde irtidad edenlerdir. Ebu Bekir r.a. onlarla
savaşmıştır."
AÇIKLAMA: "İsrailoğulları
arasında Cureyc denilen birisi vardı." Manastır: Üst tarafı sivriltilmiş,
yüksekçe bina demektir.
"Annesi onu çağırdı. Ona mı cevap vereyim yoksa namaz mı
kılayım, dedi."
Musannef (Buhari), Mezalim bölümünde burada zikrettiği sened ile
şunu da ilave etmektedir: "Fakat ona cevap vermedi." Hadisteki
"hem annem, hem namazım" ifadesi, ben hem anneme cevap vereyim, hem
de namazımı bitireyim, Rabbim onlardan hangisi daha faziletli ise onu yapma
muvaffakiyetini bana nasip et, demektir.
Ebu Rafi' yoluyla gelen rivayette de şöyle denilmektedir:
"Annesi onun namaz kılmakta' olduğunu gördü. Elini kaşının üzerine
koyarak: Ey Cureyc dedi. O: Rabbim, annem ve namazım (hangisini tercih edeyim),
dedi. Namazını tercih etti. Annesi geri döndü. Daha sonra yanına bir daha
geldi. Yine onun namazda olduğunu gördü. Ey Cureyc ben senin annenim benimle
konuş, dedi. Yine önceki gibi söyledi ... " deyip hadisin geri kalan
kısmını zikretti.
İmran b. Husayn yoluyla gelen rivayette belirtildiğine göre,
annesi yanına üç defa geldi ve ona seslendi. Her birisinde de onu üç defa
çağırıyordu.
el-A'rec'in, el-İsmaili'deki rivayetinde şöyle denilmektedir:
"Annem ve Rabbim için kılmakta olduğum namaz. Ben namaz kılmayı anneme
tercih ediyorum, dedi ve bu hususu üç defa zikretti."
Namaz bölümünün sonlarında Yezid b. Havşeb'in babasından merfu
olarak naklettiği şu rivayeti kaydetmiş bulunuyoruz: "Eğer Cureyc alim
birisi olsaydı, annesine cevap vermesinin namazından daha evla (öncelikli)
olduğunu bileçekti." (Annesi dedi ki): "Allah'ım, ona fahişelerin
yü.zünü göstermeden canını alma.'" İmran b. Husayn yoluyla gelen rivayette
şöyle denilmektedir: Annesi kızarak dedi ki: Allah'ım, fahişe kadınların
yüzlerine bakmadan Cureyc ölmesin.
"Sana manastırını altından yapalım, dediler. O: Ancak
çamurdan yaparsanız olur (kabul edebilirim), dedi."
Vehb b. Cerir yoluyla gelen rivayette: "Siz bunu önceden
olduğu gibi çamurdan bina ediniz" dediği belirtilmektedir. Ebu Rafi'
yoluyla gelen rivayet de şöyledir: "Ona: Senin bu manastırını yıktığımız
için altın ve gümüşten yeniden bina edelim, dediler. O: Hayır, fakat onu önceki
hali gibi yeniden yapınız, dedi. Onlar da bunu yaptılar."
Ebu Seleme rivayetinde şu fazlalık da vardır: "Onu eski
haline getirdiler, o da manastırına geri döndü. Ona: Allah aşkına neden güldün,
diye sordular. O dedi ki: Benim gülmemin tek sebebi, annemin bana (vaktiyle)
yapmış olduğu bedduadır." .
Hadisten Çıkan Sonuçlar
1- Annenin isteğine cevap vermek nafile namaza tercih edilir.
Çünkü nafile namazı sürdürmek de nafiledir. Annenin isteğine cevap vermek ve
ona karşı iyi davranmak ise vacip (farz)dır.
2- Nevevi ve başkaları der ki: Annesinin ona yaptığı bedduanın
kabul ediliş sebebi namazını kısa kesip, annesine cevap vermesinin mümkün oluşu
idi. Fakat o muhtemelen manastırından ayrılmaya, dünyaya ve dünya ile alakalı
işlere tekrar geri dönmeye kendisini çağıracağından korkmuştu.
Nevevi böyle demektedir. Ancak bu su götürür bir iddiadır. Çünkü
daha önce de geçtiği gibi annesi yanına gelir, o da onunla konuşurdu. Görüldüğü
kadarıyla annesi onu özler, onu ziyarete gelir, onu görmek ve onunla konuşmak
ile yetinir idi. Sanki onun namazını çabuklaştırıp, annesinin isteğine cevap
vermeyişinin sebebi, namazdaki huşuunun kesileceğinden korkması idi.
Namaz bölümünün sonlarında geçen Yezid b. Havşeb'in babasından
diye naklettiği hadiste şöyle denilmektedir: "Nebi s.a.v. buyurdu ki: Eğer
Cureyc fakih birisi olsaydı, annesine cevap vermesinin Rabbine ibadet etmekten
daha öncelikli olduğunu da bilirdi." Bunu el-Hasen b. Süfyan rivayet
etmiştir. Eğer hadisteki mutlak ifadeler yine oldukları gibi mutlak olarak ele
alınacak olursa, kılınan namaz nafile yahut farz olsun annenin çağırıp
seslenmesi halinde ona cevap vermek için mutlak olarak namazı yarıda bırakmanın
caiz olduğu anlaşılır. Bu aynı zamanda Şafii mezhebinde er-Ruyani'nin
naklettiği bir görüştür. Nevevi de başkalarına tabi olarak şöyle demektedir: Bu
durum, onların şeriatinde bu şekilde hareket etmenin mubah olması demektir.
Fakat bu da su götürür bir iddiadır. Ben bu hususu daha önce Namaz bölümünün
sonlarında ele almış bulunuyorum. Şafiilerce daha sahih olan görüş budur. Eğer
namaz nafile olup, cevap vermeyi terk etmekten dolayı babanın rahatsız olacağı
biliniyor ise, o takdirde ona cevap vermek icap eder, aksi takdirde icap etmez.
Şayet namaz farz olup, vakit de daralmış ise onun isteğine cevap vermek vacip
değildir. Eğer vakit dar ise İmamu'l-Harameyn'e göre cevap vermek vacip olur.
Başkası ise ona muhalefet etmiştir. Çünkü namaza başlandı mı onun tamamlanması
gerekir.
Malikilere göre nafile namaz kılarken babanın çağrısına cevap
vermek, namazı sürdürmekten daha faziletlidir. Kadı Ebu'I-Velid'in naklettiğine
göre ise bu sadece anneye ait bir özellik için sözkonusu değildir.
3- Hadisten anne babaya karşı iyi davranmanın, onların
isteklerine -çocuğun mazereti bulunsa dahi- cevap vermenin büyük önemi
anlaşılmaktadır. Fakat burada durum maksatlara göre farklılık arzedebilir.
4- Kişinin eli altındakiler eğer tehdit edilmelerini gerektiren
bir şey yapacak olurlarsa, onlara karşı merhametli davranmak gerekir. Çünkü
Cureyc'in annesi ona kızmakla birlikte ona yaptığı özel beddua dışında beddua
etmedi. Eğer ona karşı yumuşak davranma yolunu seçmemiş olsaydı, bu kötü işi
bizzat kendisinin işlemesi ya da katil olması için beddua ederdi.
5- Allah'a karşı samimi ve sadakat sahibi olan kimselere
fitnelerin zararı olmaz.
6- Sözü geçen Cureyc'in yakıninin ne kadar güçlü ve Allah'a
güvenin ümidinin ne kadar sağlam olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü adeten yeni
doğmuş bir çocuğun konuşmaması sözkonusu olmakla birlikte o, küçük çocuğun
konuşmasını istemiştir. Çocuğun konuşacağına dair Allah'a karşı duyduğu güven
sağlam olmasaydı Allah, onun konuşmasını istemezdi.
7 - İki iş birbiriyle çatışacak olursa onlardan daha önemlileri
hangisiyse ona başlanır. Şanı Yüce Allah da gerçek dostları belaya maruz
kaldıkları takdirde onlara çıkış yollarını gösterir. Ancak bu, onları daha bir
arındırmak ve onlara daha çok sevap vermek amacı ile bazı vakitlerde bazıları
için gecikebilir.
8- Evliyanın kerametinin sabit olduğu, onların tercih ve
istekleri ile keramet göstermelerinin sözkonusu olabileceği de anlaşılmaktadır.
9- Hayasızlık işlemiş bir kimsenin, riayet edilmesi gereken bir
hürmeti kalmaz. Önemli işlerde Yüce Allah'a sığınmak isteyen bir.kimse, namaz
kılmak suretiyle ona yönelir.
10- Bazılarının iddialarının aksine abdest, yalnızca bu ümmete
ait bir özellik değildir. Bu ümmete ait olan ise ahirette ğurra ve tahdi
(denilen abdest nurunun kolların dirseklerden yukarı, ayakların da topuklardan
yukarı yıkanması neticesinde görülecek olan nur)dur.
Yine daha önce İbrahim kıssasında Sara'nın zorba hükümdar ile
birlikte başından geçenlere dair anlatılan haberde benzeri bir durum geçmiş
bulunmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
"Yakışıklı" güzelliği olan, görünüşü, kılığı kıyafeti
güzel, görenin hayran olup, işaret ederek göstereceği türden birisi, diye
açıklanmıştır.
"Annesi oğluna: Neden, diye sordu?" Yani anne oğluna
bu şekilde konuşmasının sebebini sordu.
Hadisten anlaşıldığına göre dünyadakilerin tasavvurları, zahiri
hayal edebildiği yere kadar gider ve orada durur. Bundan dolayı mevcut halin
kötülüğünden korkar. Oysa tahkik ehli olanlar böyle değildir. Onlar bMın!
hakikat ile birlikte olurlar. Bundan dolayı iç dünyalarının güzelolması halinde
başka şeylere aldırmazlar. Nitekim Yüce Allah'ın Karun'un arkadaşları ile
ilgili naklettiklerinden de bu anlaşılmaktadır. O karşılarına ihtişam ve
debdebesiyle çıktığında bazıları şöyle demişti: "Keşke Karun'a verilen
gibi bize de verilseydi. .. Kendilerine ilim verilenler ise dediler ki: Vah
size ... Allah'ın sevabı daha hayırlıdır."[Kasas, 79-80]
Bu hadisten anlaşıldığına göre, insanlar hayır dilemek konusunda
çocuklarını kendilerine tercih edecek bir tabiatta yaratılmışlardır. Çünkü
kadın çocuğu için hayır istemiş, ondan kötülüğün uzaklaştırılmasını dilemiş
fakat kendisi adına bir şey istememiştir.
"Sanki o Zutlulardan bir adamdı." Yani siyahilere
benzeyen birisi idi. "Ancak Mesih Deccal'in sağ gözü kördür. Gözü adeta patlak"
yani öne çıkmış olduğu açıkça görülen "bir üzüm tanesini andırır."
"Salim'den" ile kastedilen Abdullah b. Ömer'in oğlu
Salim'dir.
"Ben uyurken" (rüyamda) "Ka'be'yi tavaf ettiğimi
gördüm." Bu onun bu seferki Nebileri görmesinin daha önce Ebu Hureyre'nin
rivayet ettiği hadiste geçen görmekten farklı olduğunu göstermektedir. Çünkü
Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadiste anlatılanlar İsra gecesinde olmuştu. Her
ne kadar İsra'nın tamamıyla rüyada olduğu söylenmiş ise de doğru olan İsra'nın
uyanık halde iken gerçekleştiğidir.
"İnsanlar arasında Meryem oğluna en yakın olan benim."
Abdurrahman b. Ebi Amra'nın, Ebu
Hureyre'den diye naklettiği rivayette de şöyle denilmektedir:
"İnsanlar arasında Meryem oğlu İsa'ya dünyada da, ahirette
de en yakın olan kişi benim." Bu da insanlar arasında onun en hası ve ona
en yakın olan kişi benim, demektir. Çünkü o Muhammed Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in kendisinden sonra geleceği müjdesini vermiştir.
"Enbiya anneleri farklı kardeşler gibidir." Sözü geçen
Abdurrahman yoluyla gelen rivayette "nebiler anneleri ayrı
kardeşlerdir" şeklindedir. (Anneleri ayrı diye Türkçeleştirilen) ei-Allat,
kuma olan kadınlar demektir. Çünkü birisi bir kadınla evlendikten sonra bir
başkası ile evlenecek olursa ondan içmiş gibidir. Çünkü (mastarını teşkil eden)
el-alel, ardı arkasına su içmek anlamına gelir. Anneleri ayrı kardeşler
(evladu'l-allat) ise anneleri farklı, babaları bir kardeşler demektir. Hadisin
anlamı da şudur: Onların dinleri asıl itibariyle birdir, bu asıl da tevhittir. Şeriatın
fer'i hükümlerinde farklılık olsa bile.
Maksadın farklı zamanlarda gönderilmeleri olduğu da
söylenmiştir. "Benimle onun arasında bir nebi yoktur." Bunu insanlar
arasında İsa'ya en yakın olanın kendisi olduğu şeklindeki sözüne delil gibi
göstermiş görünmektedir. O bunu İsa'dan sonra bizim Nebiimizin dışında bir Nebi
gönderilmediğine de delil göstermiştir ..
"Gözümü yalanladım." Kurtubi der ki: İsa'nın hırsızlık
yapan adama: "Sen hırsızlık yaptın" şeklindeki ifadesinin zahirinden
anlaşıldığına göre, adamın hırsızlık yaptığı kesin olarak dile getirilen bir
husustur. Çünkü o koruma altında olan bir malı gizlice aldığını görmüştü.
Adamın ise "Asla hayır" demesi bunu reddetmek anlamındadır. Daha
sonra da bunu yemin ile pekiştirmiştir.
İsa'nın: "Ben Allah'a iman ettim, gözümün gördüğünü de
yalanladım" sözüne gelince, ben Allah adına yemin edeni tasdik ederim.
Alınan o şeyin bana hırsızlık olarak görünmesi halini de yalanlarım. Çünkü
adamın hakkı olan bir malı almış olma ihtimali vardır yahut o malın sahibi o
kimseye o malı atmış olmasına izin vermiş olabilir. Onu alıp evirip çevirmek ve
onu görmek maksadıyla almış, gasp ya da onu ele geçirmek maksadını da gütmemiş
olabilir.
(Kurtubi devamla) dedi ki: Bununla birlikte İsa'nın bu sözü
kesin bir ifade anlamını da taşımayabilir. O "hırsızlık yaptın"
derken ona hırsızlık mı yaptın, diye sormak istemiş de olabilir. Bu durumda
soru edatı hazfedilmiş demektir. Bu da . kurallara uygun bir kullanımdır ve
çokça görülen bir şeydir. (Kurtubi'nin açıklamaları burada sona ermektedir.)
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in "İsa, hırsızlık yapan
bir adam gördü" diye kat'i bir ifade kullanmışken bunu soru kastıyla
söylemiş olma ihtimali uzaktır. O malın alınmasının onun için helal olma
ihtimali de 'Yine Nebi efendimizin kesin olarak kullandığı aynı ifade
dolayısıyla uzak bir ihtimaldir. Birinci ihtimal Kadı lyad'ın açıklamalarından
alınmıştır. Fakat İbnu'l-Kayyim "İğasetu'l-lehfan" adlı eserinde ona
şöylece cevapvermektedir: Bu oldukça zorlanılarak yapılmış bir açıklamadır.
Hakikat şu ki, Hz. İsa Yüce Allah'ın, İsa'nın kalbinde herhangi bir kimsenin
yalan yere adını zikredip, yemin edemeyeceği kadar büyük bir konumda idi.
Bundan dolayı ya yemin edeni itham edecekti ya da kendi gözünü. O da kendi
gözünü itham etme yolunu seçti. Nitekim A.dem de İblis kendisine samimiyetle
öğüt verdiğine dair nasihatte bulunurken İblis'in doğru söylediğini zannetmiş
idi.
Derim ki: İbnu'l-Cevzi'nin bu tevili de zorlama olması
bakımından Kadı lyad'ınkinden aşağı kalmaz. Benzetme de pek uygun değildir.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Bu hadis, şüphe sebebi ile haddin uygulanmayacağına, özel
bilgisine dayanarak hakimin hüküm veremeyeceğine de delil gösterilmiştir.
Malikiler ile Hanbelilerin tercih ettiği görüş ise bunun mutlak olarak sözkonusu
olmayacağı şeklindedir. Şafiilere göre ise hadler dışında (hakimin özel
bilgisine göre hüküm vermesi) caizdir. İşte bu hadise de bundan (hadler
türünden)dir. İleride buna dair geniş açıklamalar Yüce Allah'ın izniyle Ahkam
bölümünde gelecektir.(7161nolu hadis)
"Beni aşırı övmeyiniz." Batıl iddialarla beni övmeye
kalkışmayınız. "Hıristiyanların Meryem oğlu İsa'yı övdükleri gibi."
Çünkü onlar İsa'nın ilah olduğunu ve daha başka özelliklere sahip olduğunu
iddia etmişlerdir.
"Kişi cariyesini güzel bir şekilde tedib ederse" sözü
ile ilgili açıklamalar nikah bölümünde gelecektir. (5083 nolu hadis)
"Kişi İsa'ya iman ettikten sonra bana da iman ederse ona
iki ecir vardır" hususu ile ilgili olarak çeşitli konular, yeterli
açıklamalarıyla İlim bölümünde geçmiş bulunmaktadır.(97 nolu hadis) Hadiste İsa
ile bizim Nebiimiz s.a.v. arasında herhangi bir nebi gelmemiş olduğuna işaret
edilmektedir.