DEVAM: 9. "VEZİFFUN" HIZLICA YÜRÜMEKTİR
حدثني أحمد
بن سعيد أبو
عبد الله:
حدثنا وهب بن
جرير، عن
أبيه، عن
أيوب، عن عبد
الله بن سعيد
بن جبير، عن
أبيه، عن ابن
عباس رضي الله
عنهما، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(يرحم الله أم
إسماعيل،
لولا أنها
عجلت، لكان
زمزم عينا
معينا).قال
الأنصاري:
حدثنا ابن
جريج قال: أما
كثير بن كثير:
فحدثني قال:
إني وعثمان بن
أبي سليمان جلوس
مع سعيد بن
جبير، فقال:
ما هكذا حدثني
ابن عباس،
ولكنه قال:
أقبل إبراهيم
بإسماعيل وأمه
عليهم وهي
ترضعه، معها شنة
- لم يرفعه - ثم
جاء بها
إبراهيم
وبابنها إسماعيل.
[-3362-] İbn Abbas r.a'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurdu: "Allah İsmail'in annesine rahmetini ihsan etsin. Şayet
acele etmemiş olsaydı Zemzem yer üstünde akan bir pınar olacaktı."
[-3363-] el-Ensari dedi ki: Bize İbn Cüreyc anlattı, dedi ki: Kesir b.
Kesir de bana anlatıp dedi ki: Ben ve Osman b. Ebi Süleyman, Said b. Cubeyr ile
birlikte oturuyorken dedi ki: İbn Abbas hadisi bana böyle nakletmedi. Aksine' o
dedi ki: İbrahim -henüz süt emmekte olan- İsmail ile annesini (hepsine selam
olsun) getirip geldi. Annesi ile birlikte derisi kurumuş bir kırba (su) vardı.
-Ancak hadisi (Allah Resulüne nispet ederek) onun buyurmuş olduğunu
belirtmedi.- Daha sonra İbrahim onu ve oğlu İsmail'i getirdi.
وحدثني عبد
الله بن محمد:
حدثنا عبد
الرزاق: أخبرنا
معمر، عن
أيوب،
السختياني
وكثير بن كثير
بن المطلب بن
أبي وداعة،
يزيد أحدهما
على الآخر، عن
سعيد بن جبير:
قال ابن عباس:
أول
ما اتخذ
النساء
المنطق من قبل
أم إسماعيل،
اتخذت منطقا
لتعفي أثرها
على سارة، ثم
جاء بها إبراهيم
وبابنها
إسماعيل وهي
ترضعه، حتى
وضعها عند
البيت، عند
دوحة فوق زمزم
في أعلى
المسجد، وليس
بمكة يومئذ
أحد، وليس بها
ماء، فوضعهما هنالك،
ووضع عندهما
جرابا فيه
تمر، وسقاء فيه
ماء، ثم قفى
إبراهيم
منطلقا،
فتبعته أم إسماعيل،
فقالت:
يا إيراهيم،
أين تذهب
وتتركنا بهذا
الوادي، الذي
ليس فيه إنس
ولا شيء؟
فقالت له ذلك
مرارا، وجعل
لا يتلفت
إليها، فقالت
له: آلله الذي
أمرك بهذا؟
قال: نعم،
قالت: إذن لا
يضيعنا، ثم رجعت،
فانطلق
إبراهيم حتى
إذا كان عند
الثنية حيث لا
يرونه،
استقبل بوجهه
البيت، ثم دعا
بهؤلاء
الكلمات،
ورفع يديه
فقال: {ربنا
إني أسكنت من
ذريتي بواد
غير ذي زرع -
حتى بلغ -
يشكرون}.
وجعلت أم
إسماعيل ترضع
إسماعيل
وتشرب من ذلك
الماء، حتى
إذا نفذ ما في السقاء
عطشت وعطش
ابنها، وجعلت
تنظر إليه يتلوى،
أو قال يتلبط،
فانطلقت
كراهية أن
تنظر إليه،
فوجدت الصفا
أقرب جبل في
الأرض يليها،
فقامت عليه،
ثم استقبلت
الوادي تنظر هل
ترى أحدا فلم
تر أحدا،
فهبطت من
الصفا حتى إذا
بلغت الوادي
رفعت طرف
درعها، ثم سعت
سعي الإنسان
المجهود حتى
إذا جاوزت
الوادي، ثم أتت
المروة فقامت
عليها ونظرت
هل ترى أحدا فلم
تر أحدا،
ففعلت ذلك سبع
مرات. قال ابن
عباس: قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (فذلك
سعي الناس
بينهما). فلما
أشرفت على
المروة سمعت
صوتا، فقالت
صه - تريد
نفسها - ثم
تسمعت، فسمعت
أيضا، فقالت:
قد أسمعت إن
كان عندك
غواث، فإذا هي
بالملك عند
موضع زمزم،
فبحث بعقبه، أو
قال: بجناحه، حتى
ظهر الماء،
فجعلت تحوضه
وتقول بيدها
هكذا، وجعلت
تغرف من الماء
في سقائها وهو
يفور بعد ما
تغرف. قال ابن
عباس: قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (يرحم
الله أم
إسماعيل، لو
كانت تركت زمزم
- أو قال: لو لم
تغرف من الماء
- لكانت زمزم عينا
معينا). قال:
فشربت وأرضعت ولدها،
فال لها
الملك: لا
تخافوا
الضيعة، فإن ها
هنا بيت الله،
يبني هذا
الغلام
وأبوه، وإن اله
لا يضيع أهله.
وكان البيت
مرتفعا من
الأرض
كالرابية،
تأتيه
السيول،
فتأخذ عن
يمينه وشماله،
فكانت كذلك
حتى مرت بهم
رفقة من جرهم،
أو أهل بيت من
جرهم، مقبلين
من طريق كداء،
فنزلوا في
أسفل مكة،
فرأوا طائرا
عائفا،
فقالوا: إن
هذا الطائر
ليدور على
ماء، لعهدنا
بهذا الوادي
وما فيه ماء،
فأرسلوا جريا
أو جريين فإذا
هم بالماء،
فرجعوا فأخبروهم
بالماء
فأقبلوا، قال:
وأم إسماعيل
عند الماء،
فقالوا:
أتأذنين لنا
أن ننزل عندك؟
فقالت: نعم،
ولكن لا حق
لكم في الماء،
قالوا: نعم.
قال ابن عباس:
قال النبي صلى
الله عليه وسلم:
(فألفى ذلك أم
إسماعيل وهي
تحب الأنس).
فنزلوا
وأرسلوا إلى
أهليهم
فنزلوا معهم،
حتى إذا كان
بها أهل أبيات
منهم، وشب
الغلام وتعلم
العربية
منهم،
وأنفسهم
وأعجبهم حين شب،
فلما أدرك
زوجوه امرأة
منهم، وماتت
أم إسماعيل،
فجاء إبراهيم
بعد ما تزوج
إسماعيل يطالع
تركته، فلم
يجد إسماعيل،
فسأل امرأته
عنه فقالت:
خرج يبتغي
لنا، ثم سألها
عن عيشهم وهيئتهم،
فقالت: نحن
بشر، نحن في
ضيق وشدة،
فشكت إليه،
قال: فإذا جاء
زوجك فاقرئي
عليه السلام،
وقولي له يغير
عتبة بابه،
فلما جاء
إسماعيل كأنه
آنس شيئا،
فقال: هل
جاءكم من أحد؟
قالت: نعم،
جاءنا شيخ كذا
وكذا، فسألنا
عنك فأخبرته،
وسألني كيف
عيشنا،
فأخبرته أنا
في جهد وشدة،
قال: فهل
أوصاك بشيء؟
قالت: نعم،
أمرني أن أقرأ
عليك السلام،
ويقول: غير
عتبة بابك،
قال: ذاك أبي، وقد
أمرني أن
أفارقك،
الحقي بأهلك،
فطلقها، وتزوج
منهم أخرى،
فلبث عنهم
إبراهيم ما
شاء الله، ثم
أتاهم بعد فلم
يجده، فدخل
على امرأته فسألها
عنه، فالت:
خرج يبتغي
لنا، قال: كيف
أنتم؟ وسألها
عن عيشهم
وهيئتهم،
فالت: نحن
بخير وسعة،
وأثنت على
الله. فقال: ما
طعامكم؟ قالت:
اللحم. قال:
فما شرابكم؟
قالت: الماء.
قال: اللهم
بارك في اللحم
والماء. قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (ولم يكن
لهم يومئذ حب،
ولو كان لهم
دعا لهم فيه).
قال: فهما لا يخلو
عليهما أحد
بغير مكة إلا
لم يوافقاه.
قال: فإذا
زوجك فاقرئي
عليه السلام،
ومريه يثبت عتبة
بابه، فلم جاء
إسماعيل قال:
هل أتاكم من أحد؟
قالت: نعم،
أتانا شيخ حسن
الهيئة،
وأثنت عليه،
فسألني عنك
فأخبرته،
فسألني عنك
فأخبرته،
فسألني كيف
عيشنا
فأخبرته أنا
بخير، قال:
فأوصاك بشيء،
قالت: نعم، هو
يقرأ عليك
السلام،
ويأمرك أن
تثبت عتبة بابك،
قال: ذاك أبي
وأنت العتبة،
أمرني أن أمسكك،
ثم لبث عنهم
ما شاء الله،
ثم جاء بعد
ذلك، وإسماعيل
يبري نبلا له
تحت دوحة
قريبا من زمزم،
فلما رآه قام
إليه، فصنعا
كما يصنع
الوالد بالولد
والولد
بالوالد، ثم
قال: إن الله
أمرني بأمر،
قال: فاصنع ما
أمر ربك، قال:
وتعينني؟ قال:
وأعينك، قال:
فإن الله
أمرني أن أبني
بيتا ها هنا
بيتا، وأشار
إلى أكمة
مرتفعة على ما
حولها، قال:
فعند ذلك رفعا
القواعد من البيت،
فجعل إسماعيل
يأتي
بالحجارة
وإبراهيم
يبني، حتى إذا
ارتفع
البناء، جاء
بهذا الحجر،
فوضعه له فقام
عليه، وهو
يبني
وإسماعيل
يناوله
الحجارة، وهما
يقولان: {ربنا
تقبل منا إنك
أنت السميع العليم}.
قال: فجعلا
يبنيان حتى
يدورا حول
البيت وهما
يقولان: {ربنا
تقبل منا إنك
السميع العليم}.
[-3364-] Said b. Cubeyr'den rivayete göre İbn Abbas dedi ki: "Kadınlar
arasında ilk kuşak bağlayan İsmail'in annesidir. O Sara'ya izini kaybettirmek
için bir kuşak edinmişti. Daha sonra İbrahim onu ve süt emzirmekte olduğu oğlu
İsmail'i getirip Beytin yanında mescidin yukarılarında Zemzem'in üzerinde
büyükçe bir ağacın yanında yerleştirdi. O gün Mekke'de kimse yoktu. Orada su da
bulunmuyordu, fakat her ikisini de orada bıraktı. Yanlarında da içinde biraz
hurma bulunan bir torba ve içinde bir miktar su bulunan bir kırba bıraktı. Daha
sonra İbrahim geri dönüp gitti. İsmail'in annesi arkasından giderek:
Ey İbrahim! Hiçbir şeyin bulunmadığı bu vadide bizi bırakıp nereye
gidiyorsun, dedi. Ona bu sözlerini birkaç defa söyledi. İbrahim dönüp ona
bakmıyordu. Ona:
Sana bunu Allah mı emretti, diye sordu. İbrahim: Evet dedi.
İsmail'in annesi: O vakit o bizi sahipsiz bırakmayacaktır, deyip, geri döndü.
İbrahim yoluna devam etti. Nihayet onu göremeyecekleri tepenin yanına varınca
yüzünü Ka'be'ye çevirerek ellerini yukarıya kaldırıp:
"Rabbimiz, ben
zürriyetimden bir kısmını senin mukaddes Ev'inin yanında ekin bitmez bir vadiye
yerleştirdim ... Şükrederler diye."[İbrahim, 37] diye dua etti.
İsmail'in annesi İsmail'i emzirmeye ve o sudan içmeye başladı.
Nihayet kırbadaki su bitti. Kendisi de susadı, oğlu da susadı. Susuzluktan
kıvranan ve kendisini yerden yere atan oğluna bakıp durdu. Onu görmek
istemediğinden yanından kalkıp gitti. Bulunduğu yere Safa'nın en yakın bir tepe
olduğunu gördü. Onun üzerinde ayağa dikildi, daha sonra vadiye yönelip kimseyi
görür mü yüm diye baktı, kimseyi göremedi. Safa'dan indi, vadiye ulaştı.
Elbisesinin ucunu eliyle kaldırdı, sonra da oldukça yorgun bir kimsenin koşuşu
ile koştu. Nihayet vadiyi geçti. Merve'ye geldi. Merve'nin üstünde ayağa
kalktı, kimseyi görür müyüm diye baktı, kimseyi göremedi. Bu işi yedi defa
yaptı.
İbn Abbas dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
İşte insanların bu iki tepe arasındaki sa'yi böyle başladı. Merve'ye çıkınca
bir ses duydu. -Kendi kendisine-: Sus, dedi. Sonra da etrafa kulak kabarttı ve
dedi ki: Sen sesini duyurmuş oldun, eğer imdadımıza yetişebileceksen (gel). Bir
de ne görsün? Melek Zemzem'in bulunduğu yerde duruyor. Topuğu ile yeri eşti
-yahut kanadı ile böyle yaptı- ve nihayet su çıktı. O da suyun önünde çukur
açmaya başladı ve eliyle şöyle yaparak sudan avuçlayıp, kırbasına doldurmaya
koyuldu. O avuçladıkça suda kaynayıp duruyordu.
İbn Abbas dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
Allah İsmail'in annesine rahmet ihsan buyursun. Eğer Zemzem'i bıraksaydı -ya
da: Sudan auuçlamamış olsaydı, diye buyurdu- Zemzem yer üzerinde akan bir pınar
olurdu.
(Devamla) dedi ki: Kendisi de içti, oğluna da süt emzirdi. Melek
ona: Telef olmaktan korkmayınız. Bu çocuk babası ile birlikte burada Allah'ın
Ev'ini bina edeceklerdir. Şüphesiz Allah da kendi ehlini telef etmez, dedi.
Beyt (Ka'be'nin yeri) bir tepeyi andırır şekilde yerden tümsekçe idi. Akan
seller gelip sağından, solundan toprak götürüyordu.
İsmail'in annesi bu haliyle kaldı. Nihayet Cürhümlülerden bir
arkadaş grubu -yahut da Cürhümlü bir aile halkı- Keda yolundan onlara doğru
geldiler. Mekke'nin alt tarafında konakladılar. Suyun bulunduğu yerlerde uçan
bir kuş gördüler. Dediler ki: Şüphesiz bu kuş suyun olduğu bir yerde uçar,
döner durur. Bizim de bildiğimiz kadarıyla bu vadide su bulunmamaktadır. Bu
sebeple bir ya da iki kişiyi görevlendirip gönderdiler. Onlar da gidip
arkadaşlarına su bulunduğu haberini verdiler. Arkadaşları da geldiler.
(İbn Abbas) dedi ki: İsmail'in annesi de suyun yanında
bulunuyordu. Ona: Senin yakınında konaklamamıza izin verir misin, dediler.
Onlara: Evet, ama su da bir hakkınız yok, diye cevap verdi. Onlar da kabul
dediler.
İbn Abbas dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
Onların bu izin istemeleri İsmail'in annesinin başkaları ile de teselli bulmayı
arzu ettiği bir zamana denk gelmişti. Cürhümlüler gelip konakladılar. Ondan
sonra da akrabalarına haber gönderdiler. Akrabaları da gelip onlarla birlikte
konakladılar. Sonunda orada Cürhümlülerden bazı aileler buldu., Çocuk gençlik
yaşına erişti. Onlardan Arapça'yı öğrendi. Gençlik yaşına erişince bunlar ondan
hoşlandılar ve onu beğendiler. Olgunluk yaşına gelince, kendilerinden bir
hanımla onu evlendirdiler.
İsmail'in annesi vefat etti. İsmail'in evlenmesinden sonra İbrahim
gelip, geride bıraktıklarının halini görmek istedi. İsmail'i bulamadı. Hanımına
kocasını sordu. Hanımı: Bizim için bir şeyler almak üzere çıktı, diye cevap
verdi. Daha sonra hanımına geçimlerini, hallerini sordu. Hanımı: Kötü bir
haldeyiz, darlık ve sıkıntı içindeyiz, deyip ona şikayette bulundu. İbrahim
dedi ki:
Kocan gelirse ona selam söyle ve kendisine kapısının eşiğini
değiştirmesini söyle.
İsmail gelince bir şeyler hisseder gibi olduğundan: Kimse geldi
mi, diye sordu, hanımı evet dedi. Bize şöyle şöyle bir yaşlı geldi. Bize seni
sordu. Ben de ona söyledim. Geçimimizin nasıl olduğunu da sordu, ben de
kendisine darlık ve sıkıntı içerisinde olduğumuzu bildirdim. İsmail: Sana her
hangi bir tavsiyede bulundu mu, diye sordu. Hanımı: Evet dedi. Bana sana selam
söylememi söyledi ve kapının eşiğini değiştir, dedi.
İsmail dedi ki: O kişi benim babamdır. Bana da senden ayrılmamı
emretti.
Haydi, ailenin yanına git, deyip onu boşadı. Cürhümlülerden bir
başka kadın ile evlendi.
İbrahim Allah'ın dilediği kadar bir süre yanlarına geri dönmedi.
Sonraları yanlarına geldi. Yine İsmail'i bulamadı. Hanımının yanına gitti, ona
İsmail'i sordu.
Bizim için bir şeyler aramak üzere çıktı, dedi. Nasılsınız deyip,
ona geçimlerini, durumlarını sordu. Hanımı: İyi haldeyiz, bolluk içindeyiz,
dedi ve Allah'a hamdetti. Ona ne yersiniz, diye sordu. Et, dedi. Ne içersiniz
diye sordu, su dedi. Bunun üzerine İbrahim şu duayı yaptı: Allah'ım, onlar için
eti ve suyu bereketli kıl!
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem (devamla) buyurdu ki: O gün için
(buğday ve bu gibi) taneli şeyleri yoktu. Eğer bu taneli şeyler olsaydı, onlar
hakkında da kendilerine dua ederdi. (Devamla) buyurdu ki: Bu sebeple Mekke
dışında herhangi bir kimse sırf onları yiyip içecek olursa onu uygun görmezler.
İbrahim dedi ki: Kocan gelirse ona selam söyle ve kendisine evinin eşiğini
sağlamlaştırmasını emret.
İsmail gelince: Yanınıza kimse geldi mi, diye sordu, hanımı: Evet,
bize güzel görünümlü bir yaşlı adam geldi, deyip ondan övgüyle söz etti. Bana
seni sordu, ben de ona söyledim. Nasıl yaşadığımızı sordu, ben de iyi ve bolluk
içerisinde olduğumuzu söyledim ..
İsmail: Sana bir tavsiyesi oldu mu, diye sordu. Hanımı: Evet dedi.
Sana selamı var ve sana kapının eşiğini sağlamlaştırmanı istiyor. İsmail, o gelen
babamdır, eşikten kastı da sensin. Seni nikahım altında tutmama devam etmemi
emretti, dedi.
Allah'ın dilediği kadar bir süre daha yanlarına gelmedi. Bundan
sonra geldiğinde İsmail, Zemzem'e yakın büyükçe bir ağacın altında oklarını
sivriltmekle uğraşıyordu. Babasını görünce, kalktı ve babanın evladına, evladın
babasına yaptığı gibi birbirlerini karşıladılar. Daha sonra: Ey İsmail, dedi.
Allah bana bir emir vermiş bulunuyor.
İsmail: Rabbinin sana emrettiğini yap, dedi. İbrahim: Bana yardım
edecek misin, diye sordu. İsmail: Sana yardım edeceğim, dedi. İbrahim dedi ki:
Allah bana burada bir ev yapmamı emretti -ve etrafına göre daha yüksekçe bir
yere işaret etti.-
(Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem devamla) buyurdu ki: İşte o
vakit Evin temellerini yükselttiler. İsmail taş getiriyor, İbrahim de bina
ediyordu. Nihayet bina yükselince şu taşı getirdi ve onun için yere bıraktı.
İbrahim de binayı yükseltmek üzere onun üzerine Çıktı. İsmail de ona taş
uzatıyordu. Her ikisi birlikte:
"Rabbimiz, bizden kabul buyur. Şüphesiz sen her şeyi
işitensin, hakkıyla bilensin. "[Bakara,127] diyorlardı. Onlar binayı
yaparlarken Beyt'in etrafında dönüyorlar ve:
"Rabbimiz bizden kabul buyur çünkü sen her şeyi işitensin,
herşeyi bilensin" diyorlardı."
حدثنا عبد
الله بن محمد:
حدثنا أبو
عامر عبد
الملك بن عمرو
قال: حدثنا
إبراهيم بن
نافع، عن كثير
بن كثير، عن
سعيد بن جبير،
عن ابن عباس
رضي الله
عنهما قال: لما
كان بين
إبراهيم وبين
أهله ما كان،
خرج بإسماعيل
وأم إسماعيل،
ومعهم شنة
فيها ماء، فجعلت
أم إسماعيل
تشرب من
الشنة، فيدر
لبنها على
صبيها، حتى
قدم مكة
فوضعها تحت
دوحة، ثم رجع
إبراهيم إلى
أهله،
فاتبعته أم
إسماعيل، حتى
لما بلغوا
كداء نادته من
ورائه: يا إبراهيم
إلى من
تتركنا؟ قال:
إلى الله،
قالت: رضيت
بالله، قال:
فرجعت فجعلت
تشرب من الشنة
ويدر لبنها
على صبيها،
حتى لما فني
الماء، قالت:
لو ذهبت فنظرت
لعلي أحس
أحدا، قال:
فذهبت فصعدت
الصفا فنظرت،
ونظرت هل تحس
أحدا، فلم تحس
أحدا، فلما
بلغت الوادي
سعت أتت
المروة، ففعلت
ذلك أشواطا،
ثم قالت: لو
ذهبت فنظرت ما
فعل، تعني
الصبي، فذهبت
فنظرت فإذا هو
على حاله كأنه
ينشغ للموت،
فلم تقرها
نفسها، فقالت:
لو ذهبت
فنظرت، لعلي
أحس أحدا،
فذهبت فصعدت
الصفا، فنظرت
ونظرت فلم تحس
أحدا، حتى أتمت
سبعا، ثم
قالت: لو ذهبت
فنظرت ما فعل،
فإذا هي بصوت،
فقالت: أغث إن
كان عندك خير،
فإذا جبريل،
قال: فقال
بعقبه هكذا،
وغمز عقبه على
الأرض، قال:
فانبثق
الماء، فدهشت
أم إسماعيل،
فجعلت تحفر،
قال: فقال أبو
القاسم صلى
الله عليه
وسلم: (لو
تركته كان
الماء ظاهرا).
قال: فجعلت
تشرب من الماء
ويدر لبنها
على صبيها، قال:
فمر ناس من
جرهم ببطن
الوادي، فإذا
هم بطير،
كأنهم أنكروا
ذاك، وقالوا:
ما يكون الطير
إلا على ماء،
فبعثوا
رسولهم فنظر
فإذا هم
بالماء،
فأتاهم
فأخبرهم،
فأتوا إليها
فقالوا: يا أم
إسماعيل،
أتأذنين لنا
أن نكون معك،
أو نسكن معك،
فبلغ ابنها
فنكح فيهم
امرأة، قال:
ثم إنه بدا
لإبراهيم،
فقال لأهله:
إني مطلع
تركتي، قال:
فجاء فسلم،
فقال: أين
إسماعيل؟ فقالت
امرأته: ذهب
يصيد، قال:
قولي له إذا
جاء غير عتبة
بابك، فلما
جاء أخبرته،
قال: أنت ذاك،
فاذهبي إلى
أهلك، قال: ثم
إنه بدا لإبراهيم،
فقال لأهله:
إني مطلع
تركتي. قال:
فجاء فقال:
أين إسماعيل؟
فقالت امرأته:
ذهب يصيد،
فقالت: ألا
تنزل فتطعم
وتشرب، فقال:
وما طعامكم
وما شرابكم؟
قالت: طعامنا
اللحم وشرابنا
الماء. قال:
اللهم بارك
لهم في طعامهم
وشرابهم. قال:
فقال أبو
القاسم صلى
الله عليه وسلم:
(بركة بدعوة
إبراهيم). قال:
ثم إنه بدا
لإبراهيم،
فقال لأهله:
إني مطلع
تركتي، فجاء
فوافق
إسماعيل من
وراء زمزم
يصلح نبلا له.
فقال: يا إسماعيل،
إن ربك أمرني
أن أبني له
بيتا. قال: أطع
ربك، قال: إنه
قد أمرني أن
تعينني عليه،
قال: إذن
أفعل، أو كما
قال، قال:
فقاما فجعل
إبراهيم
يبني،
وإسماعيل
يناوله الحجارة
ويقولان:
{ربنا تقبل
منا إنك أنت
السميع العليم}.
قال: حتى
ارتفع
البناء، وضعف
الشيخ عن نقل
الحجارة،
فقام على حجر
المقام، فجعل
يناوله
الحجارة
ويقولان:
{ربنا تقبل
منا إنك أنت
السميع
العليم}.
[-3365-] İbn Abbas r.a. dedi ki: İbrahim ile hanımı arasında olanlar olunca
İsmail ile birlikte çıkıp gitti. Beraberlerinde içinde su bulunan, derisi
kurumuş bir kırba vardı. İsmail'in annesi kırbadan su içiyordu. Böylelikle
çocuğuna süt oluyordu. Nihayet Mekke'ye varınca onu bir ağacın altına bıraktı.
Daha sonra İbrahim hanımının yanına geri döndü. İsmail'in annesi arkasından
gitti. Nihayet Keda denilen yere vardıklarında arkasından İbrahim'e şöyle
seslendi:
Ey İbrahim, bizi kime bırakıyorsun? Allah'a dedi. İsmail'in
annesi: Bizi Allah'a bırakmana razıyım, dedi. Daha sonra geri döndü. Kırbadan
su içiyor, çocuğuna süt oluyordu. Nihayet su bitince gidip de bir baksam; belki
bir kimseyi fark ederim, dedi. Gidip Safa tepesine çıktı. Kimseyi görür müyüm
diye bakındı, durdu. Hiç kimseyi göremedi. Vadiye gelince, sa'y etti ve
Merve'ye kadar geldi. Aynı işi birkaç şavt (tur) tekrarladı. Sonra kendi
kendisine şöyle dedi:
Gidip de ne yaptığını bir görsem -kastettiği çocuğu idi-o Gidip,
baktığında onu, ölüm dolayısıyla hırıltılı soluyor gibi gördü. Nefsi kendisine
rahat vermedi. Kendi kendisine gidip bir baksam, belki birilerinin varlığını
fark ederim, dedi. Kalkıp Safa'nın üzerine çıktı. Etrafına bakıp durdu, kimseyi
göremedi. Nihayet (gidiş gelişini) yediye tamamladı.
Arkasından: Gitsem de çocuğun ne yaptığını bir görsem, dedi.
Aniden bir ses duydu. Eğer sende bir hayır varsa imdadımıza yetiş, dedi. Cibril
ile karşılaşıverdi. Topuğuyla şöyle yaptı ve topuğunu yere vurdu. Oradan su
fışkırdı. İsmail'in annesi dehşete kapıldı. O da suyu toplamaya başladı.
(İbn Abbas) dedi ki: Ebu'I-Kasım Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurdu: Eğer onu bırakmış olsaydı su açıktan akacaktı. Dedi ki: Su
içmeye başladı, çocuğa da süt geldi. Cürhümlülerden bir takım kimseler vadinin
iç tarafından geçerken bir kuşun uçtuğunu fark ettiler. Bunu garip karşılar
gibi oldular ve kuş ancak su olan yerde bulunur, dediler. Bunun üzerine
elçilerini gönderdiler, o da duruma baktı. Su olduğunu anladılar. Elçi
yanlarına gelip onlara haber verdi. Onlar da İsmail'in annesinin yanına gelip:
Ey İsmail'in annesi seninle birlikte kalmamıza yahut seninle
beraber yerleşmemize izin verir misin?
Oğlu olgunluk yaşına geldi, onlardan bir kadın ile nikahlandı.
Daha sonra İbrahim hatırına gelen düşünce ile hanımına: Ben gidip
bıraktıklarımın durumunu göreceğim, dedi. Geldi, selam verdi. İsmail nerede,
diye sordu. İsmail'in hanımı: Avlanmaya gitti, dedi. İbrahim: Geldiği vakit
ona: Kapının eşiğini değiştir, dedi. Hanımı ona durumu haber verince İsmail: O
(eşik) dediği sensin. Haydi, ailenin yanına git, dedi.
Daha sonra yine İbrahim'in hatırına gelen' bir düşünce üzerine
hanımına: Ben geride bıraktıklarıma gidip bakacağım, dedi ve yanlarina geldi.
İsmail nerede, diye sordu. Hanımı: Avlanmaya gitti, dedi. Hanımı: İnip bir şey
yemez, içmez misin, dedi. İbrahim: Ne yer, ne içersiniz, diye sordu. Hanımı:
Biz et yeriz, su içeriz. İbrahim dedi ki: Allah'ım, onların yediklerini de,
içtiklerini de onlara mübarek kıL.
(İbn Abbas) dedi ki: Ebu'I-Kasım Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu: İşte bu, İbrahim'in duasının bereketidir. (Devamla) dedi ki: Daha
sonra yine İbrahim hatırına gelen düşünce üzerine hanımına: Gidip de geride
bıraktıklarıma bir bakayım, dedi. Geldiğinde İsmail ile Zemzem'in arka
tarafında rastlaştılar. İsmail, oklarını düzeltiyordu.
Ey İsmail, dedi, Rabbim bana kendisi için bir ev bina etmemi
buyurdu. İsmail: Rabbine itaat et, dedi. O bana bu işte senin de bana yardımcı
olmanı emretti, dedi. İsmail: O zaman ben de yardım ederim dedi -ya da bunun
gibi bir söz söyledi.-
Her ikisi de kalktı, İbrahim bina yapmaya, İsmail de ona taş
uzatmaya başladı. Her ikisi de: "Rabbimiz bizden kabul buyur. Çünkü sen
her şeyi işitensin, her şeyi bilensin" diyorlardı. .
AÇIKLAMA: Yüce Allah'ın:
"Ona hızlıca koşarak geldiler. "[Saffat, 94] buyruğu ile ilgili
olarak Mücahid dedi ki: "el-Vezi'f" hızlıca koşmak demektir. Bu
açıklamayı Taberı ve İbn Ebi Hatim, es-Süddi' yoluyla rivayet etmişlerdir. Dedi
ki: İbrahim aleyhisselam kavminin ilahlarının yanına geri döndü. Bunların pek
büyük bir salonda olduklarını gördü. Salonun kapısının tam karşısında büyükçe
bir put vardı. Yanında ise yan yana dizilmiş daha küçük putlar vardı. Putların
önünde de yemek bırakmışlar, döndüğümüz vakit tanrıların yemeğimize bereket
katmış olduklarını göreceğiz ve biz de onları yiyeceğiz, demişlerdi. İbrahim
onlara bakınca: "Yemez misiniz ne diye konuşmuyorsunuz?"[Saffat,91...]
dedi. Eline bir demir alıp her bir putun iki tarafını deldi. Daha sonra da
baltayı en büyük putun boynuna astıktan sonra çıkıp gitti. Geri döndüklerinde
İbrahim'i (yakmak) için odun topladılar. Hatta onlardan bir kadın hastalanır,
eğer Allah bana afiyet verirse andolsun İbrahim için odun toplayacağım, derdi.
Onun için çokça odun topladılar ve onu yakmak istediler. Gök, yer, dağlar ve
melekler: Rabbimiz, senin Halil'in İbrahim yakılacak öyle mi, dediler. O, Onu
en iyi bilen benim. Eğer sizi yardımına çağırırsa, siz de ona yardım edin,
dedi. İbrahim: "Allah'ım semada bir ve tek olan sensin, yerde de yalnız
başına olan benim. Yerde benden başka sana ibadet eden yoktur. Allah bana
yeter, o ne güzel vekildir."
Sözkonusu edilen Zemzem bilinen Zemzem olup, durumuna dair
açıklamalar Siyret-i Nebeviyye'nin baş taraflarında gelecektir. (Menakib bölümü,2.
başlık, 3522 numaralı hadis. )
"Sonra İbrahim geri döndü." Şam'a döndü demektir.
"Yer üzerinde akan bir pınar olacaktı" buyruğu
hakkında İbnu'l-Cevzi şunları söylemektedir: Zemzem'in ortaya çıkması herhangi
bir kimsenin çabası olmadan katıksız Allah'ın bir nimeti idi. Hacer'in,
birikmesi için önünde havuzumsu çukur açması suretiyle bu işe beşeri gayret de
karışmış oldu, o bakımdan bu kadarıyla kaldı.
"Arkadaşlar" (anlamındaki "rufka") lafzı
yolculukta olsunlar, olmasınlar bir arada bulunan topluluk anlamındadır.
"Cürhüm" b. Kahtan b. Amir b. Şalih b. Erfahşed b. Sam
b. Nuh'dur; b. Yaktan olduğu da söylenmiştir. İbn İshak der ki: "Cürhüm ve
kardeşi Katura dinlerin karışması esnasında Arapça konuşan ilk kişidir."
"Onlardan Arapçayı öğrendi" ifadesinde annesinin ve
babasının dilinin Arapça olmadığı ima edilmektedir. Bu ifade ile onun Arapça
konuşan ilk kişi olduğunu rivayet edenlerin görüşlerinin de zayıf olduğu ortaya
konulmaktadır. Bu husus İbn Abbas yoluyla gelen bir hadis olarak Hakim
tarafından el-Müstedrek'te şu lafızIa zikredilmektedir: "Arapça konuşan
ilk kişi İsmail'dir."
ez-Zübeyr b. Bekkar da en-Neseb adlı eserde senedi hasen bir
hadiste şöyle denildiğini rivayet etmektedir: "Allah'ın, apaçık (mubin)
Arapça ile dilini çözdüğü ilk kişi İsmail'dir."
Bu kayıt ile her iki haber bir arada telif edilebilir. Bu
durumda o’nun ilk Arapça konuşan olması, ileri derecede beyanda bulunması itibariyledir.
Yoksa mutlak bir ilklik değildir. O Arapçanın esasını Cürhümlülerden
öğrendikten sonra Allah da ona mubin ve fasih Arapçayı ilham etmiş ve bu
Arapçayı konuşmuş demek olur. Buna İbn-i Hişam'ın eş-Şarki b. Katami'den
naklettiği şu açıklama da tanıklık etmektedir: "İsmail'in Arapçası Ya'rub
b. Kahtan'ın ve Himyer ve Cürhümlülerden geriye kalanların Arapçasından daha
fasih idi."
Hadiste sözü geçen ilk oluşun, İbrahim aleyhisselam'ın çocukları
olan diğer kardeşlerine nispet ile kayıtlı olma ihtimali de vardır. Buna göre
İsmail, İbrahim'in çocukları arasında Arapça konuşan ilk kişi demektir.
"Onu kendilerinden bir kadın ile evlendirdiler"
ibaresinde geçen kadının adı, el-Ezrakı'nin, İbn İshak'tan naklettiğine göre
Sa'd b. Usame kızı Umare'dir.
"Geride bıraktıklarının haline bakmak istedi"ği ile
ilgili ifadeler hakkında İbnu't-TIn şunları söylemektedir: Bu, boğazlanması
emredilenin İshak olduğu intibaını vermektedir. Çünkü çocuk yürüme çağına
gelince, boğazlanması emredilmişti. Bu hadiste ise şöyle denilmektedir:
"İbrahim İsmail'i süt•emerken bırakıp gitmiş, yanına geri döndüğünde
evlenmiş idi." Eğer boğazlanması emrolunan kişi o olsaydı, bu hadiste onun
süt emme ile evlenme dönemleri arasında yanına döndüğünün sözkonusu edilmesi
gerekirdi.
Ancak buna şöyle cevap verilmiştir: Bu hadiste onun (arada)
gelmiş olduğunu reddeden bir ifade yoktur. Onun arada gelmiş olması, oğlunu
boğazlama emrini almış olmasına rağmen hadiste zikredilmemiş olması ihtimali
vardır.
Derim ki: İki vakit arasında gelişinden bir başka haberde söz
edilmektedir.
Ebu Cehm yoluyla rivayet edilen hadiste şöyle denilmektedir:
"İbrahim, her ay Burak üzerinde Hacer'i ziyaret ederdi.
Sabahleyin çıkar, Mekke'ye varır, sonra da dönüp Şam'daki evinde
dinlenirdi."
el-Fakihı de Ali yoluyla hasen bir senedIe buna yakın bir hadis
rivayet etmiş bulunmaktadır. Bu hadiste İbrahim'in, İsmail'i ve annesini
burağın üzerinde ziyaret ettiği belirtilmektedir. Buna göre "İsmail
evlendikten sonra İbrahim geldi" ifadesi, bundan önce defalarca tekrarlanan
gelişinden sonra ... demek olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
"Bize bir şeyler bulmak üzere Çıktı" ifadesi bize
rızık bulmaya gitti, demektir. "Sonra ona geçimleri hakkında sordu."
Ata b. es-Saib'in rivayetinde: "Misafire ikram edecek bir şeyin var
mı?" diye sordu fazlalığı vardır.
"Halimiz kötüdür, darlık ve sıkıntı içindeyiz, dedi ve ona
şikayette bulundu."
Ebu Cehm yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir:
"İbrahim ona: Ev var mı, diye sordu. İşte varı yoğu şu gördüğündür, dedi.
Geçiminiz nasıldır, diye sordu. Darlık içinde olduklarını anlatarak şunları
söyledi: Yiyecek dersen yiyeceğimiz yok, koyunlara gelince çok az miktar
dışında sütleri gelmiyor. Suyu diyecek olursan, işte gördüğün zorluklarla karşı
karşıyayız."
"Kapının eşiği" ifadesi kadından kinayedir. Ondan bu
şekilde söz etmesi, kadında ona denk düşen bir takım niteliklerin bulunmasıdır.
Çünkü eşik kapıyı korur, içindekileri muhafaza eder ve eşik üzerinden gidip
gelinen bir yerdir.
Bundan şu hüküm anlaşılmaktadır: Kapı eşiğinin değiştirilmesi
talaktan kinaye bir lafız olabilir. Mesela, ben kapımın eşiğini değiştirdim
yahut evimin kapısı değiştirildi deyip, bununla talakı niyet ederek söylerse,
talakı gerçekleşir. Bu açıklama bana hocamız İmam el-Bulkinı'den nakledilmiş bulunmaktadır.
Bunun mesele, Nebi (s.a.v.)'in -bize reddetmernek şartıyla- naklettiği bizden
öncekilerin şeriati ile alakalı fer'i bir meseledir.
"Biz hayır ve bolluk içindeyiz" ifadesi, Ebu Cehm
yoluyla gelen hadiste şu şekildedir: "Allah'a hamdolsun ki en iyi bir
şekilde geçiniyoruz. Sütümüz bol, etimiz bol, suyumuz da hoştur."
"Allah'ım, eti de, suyu da onlar için mübarek kıl"
buyruğu İbrahim b. Nafi' yoluyla gelen rivayette şu şekildedir: "Allah'ım,
yediklerini, içtiklerini onlar için bereketli kıL." Ebu'l-Kasım (s.a.v.):
"Bu, İbrahim'in duası sebebiyle (hasılolan) bir berekettir" diye
buyurdu. İfadenin takdiri, Mekkelilerin yediklerinde ve içtiklerinde bereket
vardır, şeklindedir.
"Mekke dışında, bir kimse sadece bunlarla beslenecek olursa,
mutlaka ona uygun gelmezler" ifadesi ile ilgili olarak İbnu'l-Kutiyye
şöyle demektedir: Bir şeyle yalnız kalmak, ona başka bir şeyi katıp
karıştırmamak anlamındadır.
"Size kimse geldi mi" ifadesi Ata b. es-Saib'in
rivayetinde şu şekildedir: "İsmail gelince babasının kokusunu aldı.
Hanımına: Kimse geldi mi, diye sordu. O, evet, yüzü insanlar arasında en güzel,
kokusu en hoş yaşlı bir adam geldi, dedi."
"Büyükçe bir ağaç" daha önce geçtiği üzere annesiyle
ilk gelişlerinde altında konakladıkları ağaçtır.
"Babanın çocuğu ile çocuğun babası ile karşılaşırken
yaptığını yaptılar." Yani birbirleriyle kucaklaştılar, Musafahalaştılar,
el öpüldü ve benzeri şeyler.
"Bu taşı getirdi" Kastedilen makam(-ı İbrahim)'dir.
İbrahim b. Nafi'in rivayetinde şöyle denilmektedir: "Bina yükselip de
yaşlı adam taşları taşı yamayın ca Makam taşı üzerine çıktı."
Osman'ın rivayet ettiği hadiste şu fazlalık vardır: "Rükün
ve Makam, üzerine nazil oldu. İbrahim Makam üzerinde duruyor ve bina yapıyor,
İsmail de Makamı ona yükseltiyordu. Rüknün bulunduğu yere ulaşınca o günkü
yerine onu yerleştirdi. Makam da Beyt'e yapışık kaldı. İbrahim Ka'be'yi bina
etme işini bitirince Cibril gelip ona bütün menasiki gösterdi. Daha sonra
İbrahim, Makamlın üzerine çıkarak dedi ki: Ey insanlar! Rabbinizin davetini
kabul edin. İbrahim ve İsmail o vakfe yapılan yerlerde durdular. İshak ve Sara
da Beytu'l-Makdis'ten gelip, haccettiler. Daha sonra İbrahim, Şam'a geri döndü
ve Şam'da vefat etti"
el-Fakihi, sahih bir senedie Mücahid yoluyla İbn Abbas'tan şöyle
dediğini rivayet etmektedir: "İbrahim taşın üzerine çıkıp dedi ki: Ey
insanlar, üzerinize hac yazıldı. Bu sesi erkeklerin sulblerinde ve kadınların
rahimlerinde bulunan herkes işitti. İman eden ve yüce Allah'ın ilminde kıyamet
gününe kadar haccedeceği bilinen kimseler, onun davetine 'lebbeyk' diyerek
icabet etti."
Ebu Cehm yoluyla rivayet edilen hadiste şöyle denilmektedir:
"İsmail vadiye gidip bir taş aradi. Cibril, Hacer-i Esved'i indirerek
geldi. Hacer-i Esved yeri tufan kapladığında semaya kaldırılmıştı. İsmail geri
gelip de Hacer-i Esved'i görünce, bu da nereden geldi, bunu sana kim getirdi,
diye sordu. İbrahim: "Beni sana ve senin getireceğin taşa muhtaç
bırakmayan kimse, diye cevap verdi."