DEVAM: 1- GANİMET MALLARININ BEŞTE BİRİNi (HUMUSU) DEVLETE
VERMENİN FARZ KILINMASI
BU SAYFA UZUNDUR VE 14 HADİS VE AÇIKLAMALARI VARIDR.
حدثنا
عبد العزيز بن
عبد الله:
حدثنا
إبراهيم بن
سعد، عن صالح،
عن ابن شهاب
قال: أخبرني
عروة بن
الزبير: أن
عائشة
أمالمؤمنين
رضي الله عنها
أخبرته: أن
فاطمة عليها
السلام، ابنة
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: سألت
أبا بكر
الصديق بعد
وفاة رسول
الله صلى الله
عليه وسلم: أن
يقسم لها ميراثها،
ما ترك رسول
الله صلى الله
عليه وسلم مما
أفاء الله
عليه، فقال
أبو بكر: إن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: (لا
نورث، ما
تركنا صدقة).
فغضبت فاطمة
بنت رسول الله
صلى الله عليه
وسلم فهجرت
أبا بكر، فلم
تزل مهاجرته
حتى توفيت،
وعاشت بعد
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ستة
أشهر، قالت:
وكانت فاطمة
تسأل أبا بكر
نصيبها مما ترك
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم من خيبر
وفدك، وصدقته
بالمدينة،
فأبى أبو بكر
عليها ذلك وقال:
لست تاركا
شيئا كان رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يعمل به إلا
عملت به، فإني
أخشى إن تركت
شيئا من أمره
أن أزيغ. فأما
صدقته
بالمدينة
فدفعها عمر
إلى علي
وعباس، وأما
خيبر وفدك
فأمسكها عمر
وقال: هما
صدقة رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
كانتا لحقوقه
التي تعروه ونوائبه،
وأمرهما إلى
من ولي الأمر،
قال: فهما على
ذلك إلى اليوم.
[-3092-] Urve İbnü'z-Zübeyr, Hz. Aişe'nin şöyle dediğini
nakletmiştir: "ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettikten sonra
Allah'ın kendisine fey olarak lutfettiği araziler bırakmıştı. Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in kızı Fatima, Hz. Ebu Bekir es-Sıddik'tan bu arazilerden
kendisine düşen miras payının verilmesini talep etti."
Tekrar: 3711, 4035, 4240, 6725
[-3093-] Ebu Bekir r.a. ise ona şöyle cevap verdi: Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem "Biz miras bırakmayız, bize kimse mirasçı olmaz. Bizim
geride bıraktığımız ne varsa hepsi sadakadır" buyurdu. Fatıma bu cevaba
çok kızdı ve Ebu Bekir'i terk edip gitti. Ölünceye kadar da bir daha onunla
görüşmedi. Fatıma, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatından sonra
altı ay yaşadı."
Aişe (r.anha) şöyle demiştir: "Hz. Fatıma, Resul-i Ekrem
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefat ettikten sonra bıraktığı Hayber ve Fedek
arazileri ile Medine'deki sadakalarından (Nadiroğulları ile Kurayza
oğullarından payına düşen arazilerden) kendisine düşen payı Hz. Ebu Bekir'den
talep etti. Fakat Hz. Ebu Bekir onun bu isteğini kabul etmedi ve şöyle dedi: "Ben
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in uygulamakta olduğu hiçbir şeyi terk
edecek değilim; O s.a.v. ne yaptıysa ben de onu yaparım. Ben O'nun s.a.v.
emirlerinden birini bile terk edecek olsam doğru yoldan ayrılacağımdan
korkarım." Ancak daha sonra Hz. Ömer, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in Medine'deki tarlalarını Hz. Ali ile Abbas'a verdi. Hayber ve
Fedek'teki arazileri ise kimseye vermeyip elinde tuttu. Hz. Ömer şöyle demişti:
"Bu iki yerdeki araziler Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sadakalarıdır.
Bunlar olağanüstü durumlarda gelirlerinden yararlanmak için Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ayrılmıştır. Bu bakımdan söz konusu arazilerin
idaresi ve sorumluluğu devlet başkanına bırakılmıştır. Zaten bu arazilerle
ilgili uygulama günümüze kadar hep böyle olmuştur. "
Tekrar: 3712, 4036, 4241, 6726
حدثنا
إسحاق بن محمد
الفروي: حدثنا
مالك بن أنس،
عن ابن شهاب،
عن مالك بن
أوس بن
الحدثان، وكان
محمد بن جبير
ذكر لي ذكرا
من حديثه ذلك،
فانطلقت حتى
أدخل على مالك
بن أوس،
فسألته عن ذلك
الحديث، فقال
مالك: بينا
أنا جالس في
أهلي حين متع
النهار، إذا
رسول عمر بن
الخطاب
يأتيني، فقال:
أجب أمير المؤمنين،
فانطلقت معه
حتى أدخل على
عمر، فإذا هو جالس
على رمال
سرير، ليس
بينه وبينه
فراش، متكئ
على وسادة من
أدم، فسلمت
عليه ثم جلست،
فقال: يا مال،
إنه قدم علينا
من قومك أهل
أبيات، وقد
أمرت فيهم
برضخ، فاقبضه
فاقسمه
بينهم، فقلت:
يا أمير
المؤمنين لو
أمرت به غيري،
قال: اقبضه
أيها المرء،
فبينا أنا
جالس عنده
أتاه حاجبه
يرفأ، فقال:
هل لك في
عثمان وعبد
الرحمن بن عوف
والزبير وسعد
بن أبي وقاص
يستأذنون؟
قال: نعم،
فأذن لهم
فدخلوا فسلموا
وجلسوا، ثم
جلس يرفأ
يسيرا، ثم
قال: هل لك في
علي وعباس؟
قال: نعم،
فأذن لهما
فدخلا فسلما
فجلسا، فقال
عباس: يا أمير
المؤمنين اقض
بيني وبين
هذا، وهما
يختصمان فيما
أفاء الله على
رسوله صلى
الله عليه
وسلم من بني
النضير، فقال الرهط،
عثمان
وأصحابه: يا
أمير المؤمنين
اقض بينهما،
وأرح أحدهما
من الآخر، قال
عمر: تيدكم،
أنشدكم بالله
الذي بإذنه
تقوم السماء
والأرض، هل
تعلمون أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: (لا
نورث، ما
تركنا صدقة).
يريد رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
نفسه؟ قال
الرهط: قد قال
ذلك، فأقبل
عمر على علي
وعباس، فقال:
أنشدكما
الله،
أتعلمان أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قد قال
ذلك؟ قالا: قد
قال ذلك، قال
عمر: فإني
أحدثكم عن هذا
الأمر، إن
الله قد خص
رسوله صلى
الله عليه
وسلم في هذا
الفيء بشيء لم
يعطه أحدا
غيره، ثم قرأ:
{وما أفاء الله
على رسوله
منهم - إلى
قوله - قدير}.
فكانت هذه
خالصة لرسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
والله ما
احتازها
دونكم، ولا
استأثر بها
عليكم، قد
أعطاكموها
وبثها فيكم،
حتى بقي منها
هذا المال،
فكان رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
ينفق على أهله
نفقة سنتهم من
هذا المال، ثم
يأخذ ما بقي
فيجعله مجعل
مال الله، فعمل
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم بذلك
حياته،
أنشدكم بالله
هل تعلمون
ذلك؟ قالوا:
نعم، ثم قال
لعلي وعباس:
أنشدكم بالله
هل تعلمان ذلك؟
قال عمر: ثم
توفي الله
نبيه صلى الله
عليه وسلم،
فقال أبو بكر:
أنا ولي رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
فقبضها أبو
بكر، فعمل فيها
بما عمل رسول
الله صلى الله
عليه وسلم، والله
يعلم: إنه
فيها لصادق
بار راشد تابع
للحق، ثم توفي
الله أبا بكر،
فكنت أنا ولي
أبي بكر، فقبضتها
سنتين من
إمارتي، أعمل
فيها بما عمل رسول
الله صلى الله
عليه وسلم وما
عمل فيها أبو
بكر، والله
يعلم: إني
فيها لصادق بار
راشد
تابع للحق، ثم
جئتماني
تكلماني،
وكلمتكما
واحدة
وأمركما
واحد، جئتني
يا عباس تسألني
نصيبك من ابن
أخيك، وجاءني
هذا - يريد
عليا - يريد
نصيب امرأته
من أبيها،
فقلت لكما: إن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: (لا
نورث، ما تركنا
صدقة). فلما
بدا لي أن
أدفعه إليكما،
قلت: إن شئتما
دفعتهما
إليكما، على
أن عليكما عهد
الله وميثاقه:
لتعملان فيها
بما عمل فيها
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، وبما عمل
فيها أبو بكر،
وبما عملت
فيها منذ
وليتها، فقلتما:
ادفعها
إلينا، فبذلك
دفعتها
إليكما، فأنشدكم
بالله هل
دفعتها
إليهما بذلك؟
قال الرهط:
نعم، ثم أقبل
على علي
وعباس، فقال:
أنشدكما
بالله، هل
دفعتها
إليكما بذلك؟
قالا: نعم،
قال: فتلتمسان
مني قضاء غير
ذلك، فوالله
الذي بإذنه
تقوم السماء
والأرض لا
أقضي غير ذلك،
فإن عجزتما
عنها
فادفعاها
إلي، فإني
أكفيكماها.
[-3094-] Malik İbn Evs İbnü'l-Hadesan'ın şöyle dediği nakledilmiştir:
Muhammed İbn Cübeyr bu rivayet ettiği hadisten bir kısmını bana anlattı.Ben de
bu hadis hakkında bilgi istemek üzere Malik İbn Evs'e gittim. Bana şunları
anlattı. "Ben öğleden önce ailemle birlikte otururken Hz. Ömer'in
gönderdiği birisi gelip: "Ömer seni çağırıyor!" dedi. Ben de kalkıp
onunla birlikte Hz. Ömer'in yanına gittim. Yanına vardığımızda Ömer deriden
mamul bir yastığa yaslanmış oturuyordu. Altında hurma yapraklarından yapılmış
bir sergi vardı. Serginin üzerinde minder gibi bir şey de yoktu. Kendisine
selam verip oturdum. Hz. Ömer bana: "Ey Malik, senin kabilenden ihtiyaç
sahibi bazı kimseler gelip benden yardım istediler. Ben de onlara küçük bir
miktar yardım yapılması için talimat verdim. Sen bu yardımları al ve götürüp
onlara paylaştır!" dedi. Ben: "Ey mu'minlerin emiri, bu iş için başka
birisini görevlendirseniz!" deyince: "Sana bu malzemeleri al ve dağıt
dedik be adam!" diye çıkıştı. Ben orada otururken Hz. Ömer'in kapı
görevlisi (hacib) Yerfa içeri girip: "Osman İbn Affan, Abdurrahman İbn
Avf, Zübeyr ve Sa'd İbn Ebi Vakkas içeri girmek için izin istiyorlar, müsaade
var mıdır!" dedi. Hz. Ömer onların girmesine izin verdi. Onlar da içeri
girdiler ve selam verip oturdular. Yerfa da kısa bir süre oturduktan sonra:
"Ali ile Abbas da girmek istiyorlar!" dedi. Hz. Ömer onlara da izin
verdi. Onlar da içeri girdiler ve selam verip oturdular.
Abbas (r.a.): "Ey mu'minlerin emiri, Ali ile aramızdaki şu
davayı karara bağlasanız!" dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın Resulü'ne fey'
olarak verdiği Nadiroğullarının malları konusunda anlaşmazlık yaşıyorlardı. Hz.
Osman ile birlikte gelen gruptakiler de: "Ey mu'minlerin emiri, bunların
arasındaki davayı karara bağla ve bunları birbirlerinden kurtar!" dediler.
Hz. Ömer de bunun üzerine konuşmaya başladı: "Biraz ağır
olun, müsaade edin bakalım! Göğü ve yeri elinde tutan Allah hakkı için
söyleyin! Siz Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ın: "Biz miras
bırakmayız; bize kimse mirasçı olmaz. Bizim bıraktığımız ne varsa sadakadır"
buyurduğunu biliyor musunuz?"
Hz. Osman ile birlikte olanlar: "Evet, Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem böyle buyurdu" dediler. Sonra Hz. Ömer, Hz. Ali ile Abbas'a
dönerek: "Allah için söyleyin bakalım' Siz Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in böyle buyurduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Onlar da:
"Evet, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem böyle buyurdu" dediler. Hz.
Ömer de şöyle dedi: "Bakın şimdi size bu konuyu anlatayım: Allah Teala
savaşsız olarak ele geçirilen bu malların (fey') bir kısmını sırf Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e vermiştir; ondan başka hiç kimseye böyle bir
ayrıcalık tanımamıştır. Nitekim Allah TeaIa şöyle buyurmuştur: "Allah'ın o
mallardan Nebiine fey' olarak verdikleri için siz at ve deve koşturmuş
değilsiniz. Fakat Allah, Nebilerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah
her şeye kadirdir. "[Haşr, 6] Dolayısıyla bu mallar sadece Resul-i Ekrem
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hastır. Ancak Allah'a yemin ederim ki, O s.a.v.
bu malları sizden uzak tutarak sırf kendi menfaatine kullanmamış ve kendisine
ayırmamıştır. O s.a.v. buradan gelen gelirleri sizlere vermiş ve sizin
yararınız için kullanmıştır. Geriye de sadece şu an çekişmekte olduğunuz mallar
kalmıştır. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem ailesinin bir yıllık nafakasını
işte bu mallardan sağlardı. Geriye artanı da Allah hakkı için kullanılacak
mallar arasına katardı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hayatı boyunca
söz konusu malları bu şekilde işletti. Allah hakkı için söyleyin bakalım; Siz
bunu biliyor musunuz?"
Hz. Osman ile beraberindekiler: "Evet" dediler. Hz.
Ömer, Abbas ile Ali'ye dönerek: "Siz de Allah için söyleyin bakalım; bunu
biliyor musunuz?" dedi ve sözlerine şöyle devam etti: "Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettikten sonra Ebu Bekir: "Ben Allah'ın
Resulü'nün arkasından ümmetin idaresini üstlendim" diyerek bu malları ele
aldı ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in uygulamasını aynen devam ettirdi.
Allah biliyor ki, o bu mallar konusunda doğru, dürüst ve hakkaniyete uygun
davrandı. Sonra o da vefat etti ve ben onun vekili olarak bu görevi üstlendim.
Ben de bu malları ele alıp başkanlığımın iki yılı boyunca Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem ile Hz. Ebu Bekir'in uygulamalarını aynen devam ettirdim.
Allah biliyor ki, ben de bu mallar konusunda doğru, dürüst ve hakkaniyete uygun
davrandım. Sonra siz çıkıp geldiniz ve bana bazı şeyler söylediniz. İkinizin
söylediği de aynı şey. Ey Abbas, sen bana geldin ve kardeşinin oğlunun
malındaki payını istedin ve Ali de gelip eşinin babasından kalan miras payını
istedi. Ben de size: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem; "Biz
miras bırakmayız; bize kimse mirasçı olmaz. Bizim bıraktığımız ne varsa
sadakadır" buyurdu, diye cevap vermiştim.
Fakat daha sonra bu malları size vermenin uygun olacağını düşündüm
ve size şu çözümü arz ettim: "Dilerseniz bu malları size bırakayım. Fakat
ileri süreceğim şu şartlara kesinlikle riayet edeceksiniz: Allah adına bana söz
verin, bu malları Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ebu Bekir'in ve
benim iki yıldan beri yönettiğimiz gibi yönetip işleteceksiniz; asla bu
uygulamadan vazgeçmeyeceksiniz." Siz de bunu kabul ederek: "Tamam
malları bize ver!" dediniz. Ben de söz konusu arazileri bu ileri sürdüğüm
şartlarla size bırakıyorum. Allah hakkı için şahit olun, ben bu arazileri
söylemiş olduğum şartlarla Abbas ile Ali'ye bıraktım mı?" Orada
bulunanlar: "Evet" dediler. Hz. Ömer daha sonra Ali ile Abbas'a
dönerek onlara da: "Allah hakkı için söyleyin, ben bu arazileri söylemiş
olduğum şartlarla size bıraktım mı?" diye sordu. Onlar da:
"Evet" dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi: "Benden bu
verdiğim karar dışında bir karar beklemeyin! Gökler ve yerlerin O'nun emriyle
ayakta durduğu Allah'a yemin ederim ki ben bundan başka bir hüküm ve karar vermem.
Eğer bu söylediğim şartlarla söz konusu arazileri işletemeyecek duruma
düşerseniz tekrar bana iade edersiniz. Ben de bu işi gereği gibi yerine
getiririm."
AÇIKLAMA: Bu konu başlığı
altında nakledilen Hz. Fatıma ile ilgili rivayette, Hz. Fatima’nın ölünceye
kadar Hz. Ebu Bekir'den ayrıldığı ifade edilmektedir. Ma'mer'in naklettiği
rivayette ise Hz. Fatıma'nın ölünceye kadar Hz. Ebu Bekir ile konuşmadığı
söylenmektedir. Beyhaki'nin Şa'bi yoluyla naklettiği bir rivayete göre:
"Hz. Ebu Bekir, Hz. Fatıma'yı ziyarete gelmişti. Hz. Ali, Hz. Fatıma'ya:
"Ebu Bekir geldi, seni ziyaret etmek için izin istiyor!" diye haber
verdi. Hz. Fatıma: "Sen ona izin vermemi ister misin?" diyerek
kocasının görüşünü almak istedi. Hz. Ali de: "Evet" diye karşılık
verince Hz. Fatıma izin verdi. İçeriye giren Hz. Ebu Bekir onun gönlünü aldı ve
birbirlerinden hoşnut bir şekilde ayrıldılar." Bu rivayet her ne kadar
mürselolsa da Şa'bı'ye kadar olan senedi sahihtir. İşte bu rivayet Hz.
Fatıma'nın hayatının sonuna kadar Hz. Ebu Bekir'e dargın durmadığını
açıklamakta ve konu hakkında doğabilecek kuşkuları da gidermektedir.
Bazı bilginler bu konu ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi
yapmışlardır: "Hz. Fatima'nın Ebu Bekir'i terkedip gitmesi haram olan
darılma ve küsme şeklinde değildir. Fatıma onunla bir arada bulunmayı ve
kendisiyle karşılaşmayı istememektedir; içinde bir ukde oluştuğu için onun
yanına gitmeyi arzulamamaktadır. Bu ise haram olan dargınlık ve kırgınlık
yoluyla ayrılmak değildir. Zira haram olan küskünlük tarafların karşılaştıkları
halde birbirlerinden yüz çevirmeleridir. Öyle anlaşılıyor ki, Hz. Fatıma öfkeli
ve kızgın bir şekilde Hz. Ebu Bekir'in yanından ayrıldıktan sonra uzun bir süre
bunun etkisinden kurtulamamış ve kendi üzüntüsüyle baş başa kalmıştır.
Hastalandıktan sonra da evinden ayrılamamıştır."
Hz. Fatıma'nın kendisine cevap olarak arz edilen hadise rağmen
öfkelenmesinin sebebi ise söz konusu hadisi Hz. Ebu Bekir'in anladığından daha
farklı bir şekilde yorumlamasıdır. Öyle anlaşılıyor ki Hz. Fatıma, Resulullah'ın
sallallahu aleyhi ve sellem herhangi bir kayıt koymaksızın genel bir tarzda
ifade ettiği "Biz miras bırakmayız, bize kimse mirasçı olmaz"
hükmünün tahsis edildiğine inanmaktadır. Onun bu yorumuna göre Hz. Nebi'in
sallallahu aleyhi ve sellem geride bıraktığı arazi ve gayri menkullerin
bizatihi kendileri miras olarak kalmaz ancak bunların kullanım hakları miras
kalabilir. Halbuki Hz. Ebu Bekir bu hadisi genel anlamda almıştır. Dolayısıyla
Hz. Ebu Bekir ile Fatıma arasındaki görüş ayrılığı yoruma açık bir rivayetten
kaynaklanmaktadır. İşte Hz. Fatıma kendi görüşünün doğru olduğu kanaatine
vardığı için Hz. Ebu Bekir ile bir araya gelmek istememiştir. Aslında Şa'bı'den
nakledilen rivayet sabit ise tüm bu açıklamalara gerek kalmayacak ve uzun süre
dargın kalma problemi çözülmüş olacaktır. Zaten akıl ve dindarlık bakımından
çok ileri bir düzeyde olan Hz. Fatıma'ya yakışan da budur.
("Ben Resulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem uygulamakta
olduğu hiçbir şeyi terk edecek değilim; O sallallahu aleyhi ve sellem ne
yaptıysa ben de onu yaparım.") "Hz. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem
hayatta iken kendi payını hangi alanlara harcıyor idiyse O'nun vefatından sonra
halife söz konusu payı aynı alanlara harcar. Bu harcamalardan arta kalan ise
kamu yararı için sarf edilir" diyenler Hz. Ebu Bekir'in bu sözüne
dayanırlar. İmam Şafii ise bu tür malların kamu yararı için harcanacağını
söylemiştir. Ancak İmam Şafiı'nin görüşü ile bu görüş arasında herhangi bir
çelişki yoktur. İmam Şafii'den nakledilen başka bir görüş de bu konudaki karar
yetkisinin devlet başkanına ait olduğu yönündedir. İmam Malik ile Sevrı:
"Söz konusu pay hakkında nasıl bir uygulanıaya başvurulacağı konusu devlet
başkanının idihadına bırakılmıştır" demişlerdir. Ahmed İbn Hanbel'e göre
bu pay, silah ve at alımı için kullanılır. İbn Cerir bu payın ganimet ayetinde
[Enfal, 41] sayılan dört gruba harcanacağı görüşündedir. İbnü'l-Münzir, (İbn
Cerir'in görüşüyle ilgili olarak): "Bu görüşü arz eden kimseler, zekatın
ayette sayılan kesimlerin tamamına harcanacağını söyleyen görüş sahipleri ile
aynı kimseler olmalıdır. Buna göre eğer zekatı ya da ganimeti hak eden söz
konusu kesimlerden biri bulunmayacak olursa kalan diğer kategorilere harcama
yapılır" demiştir. Bu sözü ile kasdettiği kimseler de Şafiilerdir. Ebu
Hanife: "Bunlar yakın akrabanın payları ile birlikte diğer üç gruba
harcanır" demiştir. Ganimetin 1/25'inin (beşte birinin beşte biri)
savaşçılara, savaş olmaksızın elde edilen düşmana ait malların 1/25'inin ise
kamu yararını ilgilendiren alanlara harcanacağını söyleyenler de olmuştur.
(Hz. Ömer, Resulullah'ın (s.a.v.) Medine'deki sadakalarını Hz.
Ali ile Abbas'a verdi. Hayber ve Fedek'teki arazileri ise kimseye vermeyip
yönetici olarak kendi elinde tuttu.) Bu açıklama Hz. Nebi'in (s.a.v.) sadaka
olarak bıraktığı mallarının Nadıroğulları Yahudilerinden elde edilen araziler
olduğunu göstermektedir. Hayber ve Fedek'teki payı hakkındaki uygulama ise
ondan sonra ümmetin işini üstlenen halifelere kalmıştır. Hz. Ebu Bekir kendi
döneminde Resulullah'ın (s.a.v.) eşlerinin ve O'nun (s.a.v.) hayatta iken pay
verdiği diğer kimselerin ihtiyaçlarını gidermek amacını güttüğü için Hayber ve
Fedek gelirlerini bunlara harcamıştır. Arta kalanı ise kamu yararı için
kullanmıştır. Hz. Ömer de bu uygulamayı aynen devam ettirmiştir.
(Allah Teala savaşslZ olarak ele geçirilen bu malların (feyı)
bir kısmını sırf Hz. Nebi'e (s.a.v.) vermiştir; ondan başka hiç kimseye böyle
bir ayrıcalık tanımamıştır. Hz. Ömer'in bu sözü bazı rivayetlerde farklı
şekillerde gelmiştir:
Amr İbn Dinar'ın İbn Şihab'tan naklettiği rivayet: "Allah
Nadıroğulları Yahudilerine ait malları, Resulü'ne fey (savaşsız olarak elde
edilen düşman malları) olarak lutfetmiştir. Bu, sadece ona has bir uygulamadır.
Resulullah (s.a.v.) buradan elde edilen gelirden ailesinin bir yıllık
nafakasını ayırır sonra geriye kalan kısmı da Allah yolunda cihada hazırlık
olması için silah ve at alımı, bakımı vs. için kullanırdı."
Ebu Davud'un Usame İbn Zeyd yoluyla İbn Şihab'tan naklettiği
rivayet ise şöyledir: "Resulullah s.a.v.'in üç arazisi vardı:
Nadiroğullarından elde edilen araziler, Hayber arazileri ve Fedek toprakları.
Nadiroğullarından alınan topraklar Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) ihtiyaçlarının
giderilmesi için, Fedek topraklarından elde edilen gelir ise yolda kalmışlar
(ibnü's-sebıl) için ayrılıp tahsis edilmişti (habs). Hz. Nebi (s.a.v.)
Hayber'deki arazileri Müslümanlar arasında paylaştırır, kendi ailesinin
ihtiyaçları için bir bölümünü ayırıc ve arta kalan kısmı da muhacirlerden
yoksuVfakir olanlara dağıtırdı." Bu son iki rivayet arasında herhangi bir
çelişki yoktur. Çünkü hem yoksul muhacirlere hem de savaş malzemesi alımına
kullanılmış olması mümkündür.
Ebu Davud yukarıda nakledilen Ebu'l-Buhteri rivayetinde şöyle
bir ek bilgiye de yer vermektedir: "Resulullah (s.a.v.) bu malların
gelirlerinden ailesine harcar ve arta kalan kısmını da tasadduk ederdi/sadaka
olarak verird:
Bu rivayet ile Hz. Aişe'nin naklettiği: "Resul-i Ekrem
(s.a.v.) vefat e:tiğinde zırhı satın almış olduğu bir miktar arpa karşılığında
rehin olarak satıcıda kalmıştı" şeklindeki rivayet arasında herhangi bir
çelişki bulunmamaktadır. Çünkü bu iki rivayetin arasını bulmak için şöyle bir
yorum yapılabilir: "Resulullah (s.a.v.) başlangıçta ailesinin geçimi için
bir yıllık nafaka ayırır. Sonra sene boyunca kapısına dayanıp ondan bir şey
isteyen ihtiyaç sahipleri için harcama yapardı. Bu yüzden bazen ihtiyacı olan
şeyleri de bir borc olarak buradan aldığı oluyordu.
İslam alimleri arasında savaşmaksızın ele geçirilen düşman
mallarının (fey') hangi alanlara harcanacağı konusunda görüş ayrılıkları
bulunmaktadır. İmam Malik'e göre bu tür mallar ile düşmandan savaş sonrasında
ganimet olarak alınan malların beşte biri arasında hüküm açısından bir fark
yoktur;yani fey' ve humus aynı şeylerdir. Bunlar devlet hazinesine bırakılır ve
devlet başkanı ictihadına göre Hz. Nebi'in (s.a.v.) akrabaları na harcar.
Alimlerin çoğunluğu ise savaşsız ele geçirilen düşman malları ile ganimetin
beşte biri (fey' ve humus) arasında harcama yapılacak alanlar bakımından fark
bulunduğunu söylemiştir. Buna göre ganimetin beşte biri Enfal suresindeki
ayette [Enfal, 41] zikredilen sınıflar dışında hiçbir alana harcanamaz. Fey'
ile ilgili uygulama ise devlet başkanının ictihadına bırakılmıştır. O bu konuda
kamu yararı, müslümanların genel menfaati doğrultusunda karar verecektir.
İbnü'l-Münzir ve diğer bazı alimlerin işaret ettiği gibi bu konuda İmam Şafii
herkesten farklı bir görüş arz etmiş ve tek kalmıştır:
"Savaşsız ele geçirilen mallar beşe bölünür. Bunun beşte
dörtlük kısmı Resulullah'a (s.a.v.) aittir. Ayrıca ganimet olarak elde edilen
mallarda olduğu gibi feyin 1I25'i (beşte birin beşte biri) de Hz. Nebi'e
(s.a.v.) verilir. Beşte birin beşte birinden geriye kalan beşte dörtlük kısım
(4/25'lik pay) ise yine ganimette söz konusu edilen kesimlere harcanır."
Buna karşılık alimlerin çoğunluğu şöyle demiştir: "Savaşsız ele geçirilen
düşman mallarının tamamı Resul-i Ekrem'e (s.a.v.) aittir." Bu alimler
görüşlerine delil olarak Hz. Ömer'in fey ayetini zikrettikten sonra söylediği
şu sözü gösterirler: "Bu, sırf Resulullah'a (s.a.v.) hastır." İmam
Şafii ise Hz. Ömer'in bu sözünü şöyle yorumlamıştır: "Hz. Ömer'in burada
kasdettiği söz konusu malların 4/5'lik kısmıdır."
Hadisten Çıkarılan Dersler
1. Her kabilenin lideri kendi toplumunda meydana gelen olaylarla
ilgilenmek ve bunları çözüme bağlamakla yükümlüdür. Çünkü en bilgili olan ve
kimin daha fazla hak sahibi olduğunu bilen odur.
2. Devlet başkanı bir kabilenin ileri gelenlerini yanına çağırtabilir
ve kendilerine adlarıyla veya adlarını kısaltarak hitap edebilir.
3. Bir kimse kendisine verilen işi üstlenmek istemediği için
görevi veren kişiden affını talep edebilir.
4. Devlet başkanı bazı işlerin yerine getirilmesi için görevli
atarken yumuşak davranmalıdır.
5. Devlet başkanı gelip gidenleri karşılaması ve uğurlaması için
sekreter (hacip) görevlendirebilir.
6. Devlet başkanı ile yüzyüze oturup görüşerek herhangi bir
olayla ilgili kararın bir an önce verilmesi için aracılık yapmakta bir sakınca
yoktur.
7.Hakim kararını verince bu kararın gerekçesini de açıklar.
8. Devlet başkanı kendisinin vekili olarak vakıf işlerini
yürütmek üzere bir yönetici tayin edebilir, bu konuda iki kişiyi ortak
kılabilir.
9. Bazı aşırıya giden zahidlerin aksine uzun süreli olarak erzak
depolamak, biriktirmek mümkündür. Bu da tevekkül anlayışıyla asla çelişmez.
10. Gayri menkul edinmek, bunun gelirinden istifade etmek kişiye
yarar sağlar. Ayrıca ziraat, ticaret ve diğer mesleklerle ilgilenerek gelir
elde etmek de iyidir.
11. Devlet başkanı herhangi bir karar vereceği zaman konu
hakkında bir delil varsa bunu esas almakla ve gereği ile hükmetmekle
yükümlüdür.
12.Hakim konu hakkında sahip olduğu bilgilere dayanarak karar
verebilir.
13. (Devlet başkanı, lider vs. gibi) Herhangi bir kimsenin
yönetimi ve bakımı altında olanlar bağlı bulundukları kişinin bir işle
meşgulolduğunu görecek olurlarsa o sözü açmadan konuşmaya başlamazlar.
14. Hz. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem feyden ve ganimetierin beşte
birinden ancak kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin ihtiyacı
kadarını alırdı. Kalan kısım üzerinde de dilediği gibi tasarrufta bulunurdu.
Bazı bilginlere göre ise Allah Teala bu malların kendisinin
(rakabe) mülkiyetini Nebiine vermemiş sadece bunların gelirlerinden ve
yararlarından ihtiyacı kadarını alma hakkını vermiştir. Ondan sonra bu malların
yönetimini ve idaresini üstlenen kimseler için de aynı hüküm geçerlidir.
2. GANİMETİN BEŞTE BİRİNİ VERMEK DİNDENDİR (DiNi BİR GÖREVDİR)
حدثنا
أبو النعمان:
حدثنا حماد،
عن أبي حمزة
الضبعي قال:
سمعت ابن عباس
رضي الله
عنهما يقول: قدم
وفد عبد
القيس،
فقالوا: يا
رسول الله،
إنا هذا الحي
من ربيعة،
بيننا وبينك
كفار مضر، فلسنا
نصل إليك إلا
في الشهر
الحرام،
فمرنا بأمر
نأخذ به وندعو
إليه من
وراءنا، قال: (آمركم
بأربع،
وأنهاكم عن
أربع،
الإيمان بالله:
شهادة أن لا
إله إلا الله -
وعقد بيده -
وإقام الصلاة،
وإيتاء
الزكاة،
وصيام رمضان،
وأن تؤدوا لله
خمس ما غنمتم.
وأنهاكم عن
الدباء، والنقير،
والحنتم،
والمزفت).
[-3095-] İbn Abbas r.a.'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Abdülkays
heyeti bir defasında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna geldi
ve şunları söyledi: "Ey Allah'ın Resulü, biz Rebia oğullarından bir
grubuz. Bizimle sizin aranızda Mudar müşrikleri bulunuyor. Bu yüzden yanınıza
sadece haram aylarda gelebiliyoruz. Bize yapacağımız ve halkımızı çağıracağımız
emirler verirseniz bunları yerine getiririz." Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem de şöyle buyurdu: "Ben size dört görevi emrediyorum, dört şeyi de
yasaklıyorum. Emrettiklerim şunlardır: En başta Allah'a iman edip, Allah'tan
başka ilah olmadığına şehadet edeceksiniz. -Bu sırada Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem ellerini birleştirdi ve devam etti- Namazı kılacaksınız,
zekat, vereceksiniz, Ramazan ayında oruç tutacaksınız ve ganimet olarak ele geçirdiğiniz
malların beşte birini Allah için vereceksiniz. Yasakladığım şeyler ise: Dubba,
nakfr, hantem ve müzeffettir.
3. RESULULLAH S.A.V.'İN VEFATINDAN SONRA EŞLERİNİN NAFAKASININ
KARŞıLANMASI
حدثنا
عبد الله بن
يوسف: أخبرنا
مالك، عن أبي الزناد،
عن الأعرج، عن
أبي هريرة رضي
الله عنه: أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: (لا
يقتسم ورثتي
دينارا، ما
تركت بعد نفقة
نسائي ومؤونة
عاملي فهو
صدقة).
[-3096-] Ebu Hureyre r.a. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle
buyurduğunu nakletmiştir: "Benim mirasçım konumunda bulunanlar bir dinar
bile paylaşamazlar. Eşlerimin nafakası ile amillerin geçimliği ayrıldıktan
sonra benden kalan bütün mallar sadakadır."
حدثنا
عبد الله بن
أبي شيبة:
حدثنا أبو
أسامة: حدثنا
هشام، عن
أبيه، عن
عائشة قالت: توفي
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وما في
بيتي من شيء
يأكله ذو كبد،
إلا شطر من
شعير في رف
لي، فأكلت منه
حتى طال علي،
فكلته ففني.
[-3097-] Aişe r.anha'nın şöyle dediği nakledilmiştir: "Resuluııah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettiğinde benim evimde bir kap içerisindeki küçük
bir miktar arpa dışmda canlılar için yiyecek hiçbir şey yoktu. Ben bu arpayı
çok uzun bir süre yediğim halde bitiremedim. Sonra bir ara kalan arpayı
tarttım. Bunun üzerinden çok fazla geçmeden arpa tükendi."
حدثنا
مسدد: حدثنا
يحيى، عن
سفيان قال: حدثني
أبو إسحاق
قال: سمعت
عمرو بن
الحارث قال: ما
ترك النبي صلى
الله عليه
وسلم إلا
سلاحه، وبغلته
البيضاء،
وأرضا تركها
صدقة.
[-3098-] Amr İbnü'l-Haris şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem vefat ettiğinde silahı, beyaz katırı ve sadaka olarak
bıraktığı arazisi dışında hiçbir mal bırakmadı. "
AÇIKLAMA: Hadiste geçen amil
kelimesinin ne anlama geldiği konusunda farklı görüşler vardır. Bu konuda
itimat edilen açıklamaya göre kasdedilenler halifelerdir. Taberi ile İbn Battal
ise "kasdedi!enler bağışlanan hurmalıkları idare edenlerdir"
demişlerdir.
4- HZ. NEB'İN EŞLERİNİN EVLERİYLE İLGİLİ OLARAK NAKLEDİLEN
RİVAYETLER VE ONLARA NİSBET EDİLEN EVLER
وقول الله
تعالى: {وقرن
في بيوتكن}
/الأحزاب: 33/. و: {ولا
تدخلوا بيوت
النبي إلا أن
يؤذن لكم}
/الأحزاب: 53/.
Allah Teala Nebi hanımlarına hitaben şöyle buyurmuştur:
"Evlerinizde oturunf"[Ahzab,33] Başka bir ayet de şöyledir: "Ey
iman edenler, size izin verilmediği sürece Nebiin evlerine
girmeyinf"[Ahzab, 53]
حدثنا
حبان بن موسى
ومحمد قالا:
أخبرنا عبد
الله: أخبرنا
معمر ويونس،
عن الزهري قال:
أخبرني عبيد
الله بن عبد
الله بن عتبة
بن مسعود: أن
عائشة رضي
الله عنها زوج
النبي صلى الله
عليه وسلم
قالت: لما
ثقل رسول الله
صلى الله عليه
وسلم، استأذن
أزواجه أن
يمرض في بيتي،
فأذن له.
[-3099-] Nebi Efendimizin eşi Hz. Aişe şöyle demiştir: "Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hastalığı iyice ağırlaşınca diğer eşlerinden
benim evimde kalmak için izin istedi. Onlar da izin verdiler."
حدثنا
ابن أبي مريم:
حدثنا نافع:
سمعت ابن أبي مليكة
قال: قالت
عائشة رضي الله
عنها: توفي
النبي صلى
الله عليه
وسلم في بيتي،
وفي نوبتي،
وبين سحري
ونحري، وجمع
الله بين ريقي
وريقه. قالت:
دخل عبد
الرحمن
بسواك، فضعف
النبي صلى
الله عليه
وسلم عنه،
فأخذته،
فمضغته، ثم سننته
به.
[-3100-] Hz. Aişe şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem benim evimde, eşlerinde kalma sırası bende iken ve benim kucağımda vefat
etti. Hatta Allah Teala benim tükürüğümü onun tükürüğü ile birleştirdi. O
sırada Abdurrahman elinde bir misvakla içeri girmişti. Resul- i Ekrem
Sallallahu Aleyhi ve Sellem misvağı almak istiyordu fakat rahatsız olduğu için
buna gücü yetmedi. Ben de misvağı alıp çiğnedim ve yumuşattıktan sonra Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dişlerini misvakla temizledim."
not: (Ayrıca bkz.
Kitabü'l-meğazi, Bab, 83. )
حدثنا
سعيد بن عفير
قال: حدثني
الليث قال:
حدثني عبد الرحمن
ابن خالد، عن
ابن شهاب، عن
علي بن حسين: أن
صفية زوج
النبي صلى
الله عليه
وسلم أخبرته:
أنها
جاءت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
تزوره، وهو
معتكف في
المسجد، في
العشر
الأواخر من رمضان،
ثم قامت
تنقلب، فقام
معها رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
حتى إذا بلغ
قريبا من باب
المسجد، عند
باب أم سلمة
زوج النبي صلى
الله عليه
وسلم، مر بهما
رجلان من
الأنصار،
فسلما على
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ثم نفذا،
فقال لهما
رسول الله صلى
الله عليه وسلم:
(على رسلكما).
قالا: سبحان
الله يا رسول
الله، وكبر
عليهما ذلك،
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم: (إن
الشيطان يبلغ
من الإنسان
مبلغ الدم،
وإني خشيت أن
يقذف في
قلوبكما شيئا).
[-3101-] Nebi s.a.v.'in eşlerinden Safiyye başından geçen bir olayı şöyle
anlatıyor: "Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ramazan ayının son
on günü mescitte itikafta iken ziyaretine gitmiştim. Sonra kalktım ve dönmek
üzere yürüdüm. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de benimle birlikte
mescidin kapısına yakın bir yere kadar geldi. Bu kapı Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in eşlerinden Ümmü Seleme'ye ait evin kapısına bakıyordu. Bu sırada
oradan Ensar>dan iki kişi geçiyordu. Onlar Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'e selam verip adımlarını hızlandırdılar. Bunun üzerine Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Acele etmeyin ! Bu benim eşim
Safiyye'dir" buyurdu. Onlara bu ağır geldi üzüntü ve şaşkınlıkla:
"Sübhanallah, Ey Allah'ın Resulü!?" dediler. Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu: "Şeytan insanın bedenindeki kan gibi
onun içinde dolaşır. Ben onun sizin kalplerinize bir şüphe bırakmasından
korktum. "
AÇIKLAMA: Araplar bir şey’e
şaşırınca ‘Sübhanallah’ derler, Ashabın aklının ucundan bile Nebi s.a.v.
hakkında kötü bir düşünce geçmez, bununla beraber şeytan’ın boş durmayacağını
muhteşem uslubu ile Nebi s.a.v. bu şekilde bize öğretti.
حدثنا
إبراهيم بن
المنذر: حدثنا
أنس بن عياض، عن
عبيد الله، عن
محمد بن يحيى
بن حبان، عن
واسع بن حبان،
عن عبد الله
بن عمر رضي
الله عنهما
قال: ارتقيت
فوق بيت حفصة،
فرأيت النبي
صلى الله عليه
وسلم يقضي
حاجته،
مستدبر
القبلة،
مستقبل الشأم.
[-3102-] Abdullah İbn Ömer r.a.'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Ben
bir defasında (ablam) Hafsa'nın evine çıkmıştım. Bu sırada Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in arkasını kıbleye, önünü de Şam tarafına dönmüş
bir şekilde hacetini giderdiğini gördüm. "
حدثنا
إبراهيم بن
المنذر: حدثنا
أنس بن عياض، عن
هشام، عن
أبيه: أن
عائشة رضي
الله عنها قالت: كان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يصلي
العصر والشمس
لم تخرج من
حجرتها.
[-3103-] Aişe r.anha şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem ikindi namazını kıldırdığında güneş hala benim odama vuruyor
olurdu."
حدثنا
موسى بن
إسماعيل:
حدثنا
جويرية، عن
نافع، عن عبد
الله رضي الله
عنه قال: قام
النبي صلى
الله عليه
وسلم خطيبا،
فأشار نحو
مسكن عائشة،
فقال: (هنا
الفتنة -
ثلاثا - من حيث
يطلع قرن
الشيطان).
[-3104-] Abdullah İbn Ömer r.a.'in şöyle dediği nakledilmiştir:
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir defasında ayağa kalkıp hitap
ederken Hz. Aişe'nin evinin bulunduğu tarafa işaret ederek üç defa şöyle
buyurdu: "Fitne işte oralardan, şeytanın taraftarlarının doğduğu yerden
ortaya çıkacak. "
Tekrar: 3279, 3511, 5296, 7092, 7093.
AÇIKLAMA: Kitabü'l-fıten
bölümünde yapılacaktır.
حدثنا
عبد الله بن
يوسف: أخبرنا
مالك، عن عبد
الله بن أبي
بكر، عن عمرة
بنت عبد
الرحمن: أن
عائشة زوج
النبي صلى
الله عليه
وسلم أخبرتها:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم كان
عندها، وأنها
سمعت صوت
إنسان يستأذن
في بيت حفصة،
فقلت: يا رسول
الله، هذا رجل
يستأذن في
بيتك، فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (أراه
فلانا - لعم
حفصة من
الرضاعة -
الرضاعة تحرم
ما تحرم
الولادة).
[-3105-] Amre binti Abdurrahman'dan nakledilmiştir: "Hz. Aişe bana
şunları anlattı: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim yanımda
bulunuyordu. Bu sırada birisinin Hz. Hafsa'nın evine girmek üzere izin
istediğini duydum. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: "Ey Allah'ın
Resulü, birisi senin evine girmek için izin istiyor" dedim. O s.a.v. de
şöyle buyurdu: "Gördüğüm kadarıyla o, Hafsa'nın süt amcasıdır. Doğum / kan
bağı dolayısıyla haram olanlar süt emme dolayısıyla da haram olurlar."
Bu rivayetle ilgili ayrıntılı açıklama Kitabü'r-rada' bölümünde
yapılacaktır. İNŞAALLAH
AÇIKLAMA: İbnü'l-Müneyyir
şöyle demiştir: "İmam Buhari bu başlık altında söz konusu evlerin hayatta
oldukları sürece Resulullah'ın sallaııahu aleyhi ve sellem hanımlarına ait
olduğunu açıklamak istemiştir. Zira evler onlara nispet edilerek
zikredilmiştir. Çünkü onların geçimleri için gerekli nafakanın ve barınma
ihtiyaçlarının daha sonra da karşılanması Hz. Nebi'e sallaııahu aleyhi ve
sellem has özelliklerden birisidir. Zira Resulullah'ın sallallahu aleyhi ve
sellem eşleri ondan sonra başka hiç kimse ile evlenemezler. "