باب: ما
يجوز من
الاشتراط
والثنيا في
الإقرار،
والشروط التي
يتعارفها
الناس بينهم،
وإذا قال
مائة: إلا
واحدة أو
ثنتين.
18. İKRARDA KOŞULMASI CAİZ OLAN ŞARTLAR VE İSTİSNALAR, İNSANLAR
ARASINDA ÖRFE DÖNÜŞEN ŞARTLAR "BİR (VEYA İKİ) HARİÇ YÜZ" DEMENİN
HÜKMÜ NEDİR?
وقال ابن
سيرين: قال
رجل لكريه،
أدخل ركابك، فإن
لم أرحل معك
يوم كذا وكذا،
فلك مائة
درهم، فلم
يخرج، فقال
شريح: من شرط
على نفسه
طائعا غير
مكره فهو عليه. وقال
أيوب: عن ابن
سيرين: إن
رجلا باع
طعاما، وقال:
إن لم آتك
الأربعاء
فليس بيني
وبينك بيع،
فلم يجئ، فقال
شريح للمشتري:
أنت أخلفت،
فقضى عليه.
İbn Avn, İbn Sirin'in şöyle dediğini nakletmiştir: Bir kişi,
deve kiraladığı birine "Deveni hazırla. Yarın seninle birlikte yola
çıkmazsam sana yüz dirhem vereyim" demiş ve yola çıkmamıştı. Bunun üzerine
Şureyh "Bir kimse zor kullanılmaksızın kendi aleyhine bir şart koşarsa
şartının gereğini yapmakla yükümlü olur" dedi.
Eyyub, İbn Sirin'in şöyle dediğini nakletmiştir: Bir kimse bir
yiyecek satın almış ve "Çarşamba günü sana gelmezsem aramızda alışveriş
yoktur" demişti ve gelmedi. Şureyh müşteriye "Şarta sen uymadın"
diyerek onun aleyhine karar verdi.
حدثنا
أبو اليمان:
أخبرنا شعيب:
حدثنا أبو الزناد،
عن الأعرج، عن
أبي هريرة رضي
الله عنه:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: (إن
لله تسعة
وتسعين اسما، مائة
إلا واحدا، من
أحصاها دخل
الجنة).
[-2736-] Ebu Hureyre r.a.'den nakledilmiştir: Allah Resulü Sallallahu
Aleyhi ve Sellem: "Allah'ın doksan dokuz ismi, bir hariç yüz ismi vardır.
Kim bu isimleri sayarsa cennete girer" buyurmuştur.
Tekrar: 6410, 7392.
AÇIKLAMA: İkrarda istisna
caizdir. İster azı çoktan, ister çoğu azdan istisna etsin. Çoktan azın istisna
edilmesinin caiz olduğu konusunda görüş ayrılığı yoktur. Azdan çoğun istisna
edilmesinin caiz olup olmadığı konusunda ise görüş ayrılığı vardır. Ancak
alimlerin çoğunluğu bunun da caiz olduğu görüşündedir.
Şureyh'in Verdiği İki Hüküm : Şureyh her iki konuda da zor
altında kalmaksızın kendini bir şartla bağlayan kişinin aleyhine karar
vermiştir.
İkinci konuda Ebu Hanife, Ahmed İbn Hanbel ve İshak İbn
Rahuye'nin görüşü de Şureyh'inki gibidir. Malik ve alimlerin çoğunluğu ise
"Satım sözleşmesi geçerli olur, ancak şart geçersiz olur"
demişlerdir.
Birinci konuda ise alimler Şureyh ile görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
Bazı alimler Şureyh'in bu görüşünün gerekçesini şöyle
açıklamışlardır: Genellikle deve sahibi, develerini otlağa salar. Bir tüccarla
belirli bir gün için anlaşınca develerini onun için getirir. Anlaşılan günde tüccar
yola çıkış hazırlığını tamamlayamamışsa bu develerin sahibine zarar verir.
Çünkü onlara yem vermesi gerekir. Bundan dolayı develerin sahibi onların yem
masrafını karşılayabilsin diye, tüccarların belirli miktarda bir malı ödemeye
söz vermeleri örfe dönüşmüştür.
Ancak alimlerin çoğunluğu "Bu bir vaattir. Dolayısıyla
yerine getirilmesi gerekmez" demişlerdir.
Doğrusunu Allah bilir.
باب:
الشروط في
الوقف.
19. VAKIFTA KOŞULAN ŞARTLAR
حدثنا
قتيبة بن
سعيد: حدثنا
محمد بن عبد
الله الأنصاري:
حدثنا ابن عون
قال: أنبأني
نافع، عن ابن
عمر رضي الله
عنهما: أن
عمر بن الخطاب
أصاب أرضا
بخيبر، فأتى
النبي صلى
الله عليه
وسلم يستأمره
فيها، فقال:
يا رسول الله،
إني أصبت أرضا
بخيبر، لم أصب
مالا قط أنفس
عندي منه، فما
تأمر به؟ قال:
(إن شئت حبست
أصلها وتصدقت
بها). قال: فتصدق
بها عمر: أنه
لا يباع ولا
يوهب ولا
يورث، وتصدق
بها في
الفقراء، وفي
القربى، وفي
الرقاب، وفي
سبيل الله،
وابن السبيل،
والضيف، لا جناح
على من وليها
أن يأكل منها
بالمعروف،
ويطعم غير
متمول. قال:
فحدثت به ابن
سيرين، فقال:
غير متأثل
مالا.
[-2737-] Abdullah İbn Ömer r.a.'den nakledilmiştir: Ömer İbnü'l-Hattab r.a.
Hayber'de bir toprağa sahip olmuştu. Danışmak üzere Hz. Nebi'e geldi ve
"Ey Allah'ın Resulü! Ben Hayber'de bir toprağa sahip oldum. Bugüne değin
ondan daha değerli bir malım hiç olmamıştı. Ne önerirsin" dedi. Hz. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Dilersen mülkiyetini elinde bırakır ve
menfaatini (gelirini) sadaka verirsin" buyurdu. Ömer de radıyallahu anh
orayı "satılmamak, bağışlanmamak, kimseye miras kalmamak üzere"
sadaka olarak verdi. Fakirlere, yakınlarına, özgürlüğünü satın almak
isteyenlere, Allah yolunda cihat edenlere, yolda kalanlara ve misafirlere
sadaka olarak bıraktı. Ancak mütevellinin, oranın gelirinden örfe uygun bir
şekilde yemesinde ve kendi malına katmaksızın birine yedirmesinde sakınca
olmadığını belirtti.