باب:
المكافأة في
الهبة.
10. HEDİYEYİ KARŞILIKSIZ BIRAKMAMAK
حدثنا
مسدد: حدثنا
عيسى بن يونس،
عن هشام، عن أبيه،
عن عائشة رضي
الله عنها
قالت: كان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقبل
الهدية ويثيب
عليها.لم
يذكر وكيع
ومحاضر، عن
هشام، عن
أبيه، عن عائشة.
[-2585-] Aişe r.anha'dan rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem hediyeyi kabul eder ve ona karşılık bir şey verirdi.
Diğer tahric: Tirmizi Birr; Ebu Dâvûd, Buyu’
AÇIKLAMA: Hediyenin
karşılığının asgari sınırı, onun değerine denk bir şeydir. Malikiler, bu
hadisi, hediye veren kişi, zengine hediye veren fakir gibi, verdiğinin
karşılığını bekleyen bir kimse ise onun hediyesine karşılık vermenin farz
olduğuna delil getirmişlerdir. Üstün olanın kendinden aşağı birine hediye
vermesi ise böyle değildir. Bu hadisin buna delil oluş yönü, Hz. Nebi'in bu
davranışının sürekli oluşudur. Anlam yönünden deliloluşu (yani akıl gerekçesi)
ise şu sebepledir: Hediye veren kişi, kendisine verdiğinden daha değerli bir
hediye verilmesini amaçlamıştır. Dolayısıyla bu karşılık, en azından onun
hediyesine denk olmalıdır.
Şafii'nin önceki görüşü (kavl-i kadım) de budur. Yeni görüşü
(kavl-i cedıd) ise Hanefi mezhebindeki gibi şöyledir: Karşılık bekleyerek yapılan
hibe, geçersizdir. Çünkü bu, (miktarı ve niteliği) bilinmeyen bir bedel
karşılığında satış demektir. Ayrıca hibe, bağışlama esasına dayalıdır. Hibedeki
bağışlama niteliğini kaldırırsak hibe, bedelli bir işleme dönüşür. Din ve örf
ise satım sözleşmesi ile hibeyi birbirinden ayırmıştır. Bedelin gerekli olduğu
işleme hibe değil; satış denir.
Bazı Malikı fakihleri bu itiraza şöyle cevap vermişlerdir: Hibe,
hiçbir karşılığı gerektirmezse sadakayla aynı olur. Halbuki bu ikisi birbirinin
aynısı değildir. Hediye veren, -özellikle de hediye veren fakir ise- genellikle
verdiğine karşılık bir şey bekler. Doğrusunu Allah bilir.