باب: أعن
أخاك ظالما أو
مظلوما.
4. "İSTER HAKSIZLIK ETSİN, İSTER HAKSIZLIĞA UĞRASIN DİN
KARDEŞİNE YARDIM ET"
2311/2312 - حدثنا
عثمان بن أبي
شيبة: حدثنا
هشيم: أخبرنا عبيد
الله ابن أبي
بكر بن أنس
وحميد الطويل:
سمع أنس بن
مالك رضي الله
عنه يقول: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (انصر
أخاك ظالما أو
مظلوما).
[-2443-] Enes İbn Malik r.a.'den nakledilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurmuştur: "İster haksızlığa uğrasın, ister haksızlık
etsin, din kardeşine yardım et"
Tekrar: 2444, 6952
حدثنا
مسدد: حدثنا
معتمر، عن
حميد، عن أنس
رضي الله عنه
قال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (انصر
أخاك ظالما أو
مظلوما).
قالوا: يا
رسول الله،
هذا ننصره
مظلوما، فكيف
ننصره ظالما؟
قال: (تأخذ فوق
يديه).
[-2444-] Enes r.a.'den rivayet edilmiştir: Allah Resulü Sallallahu Aleyhi
ve Sellem şöyle buyurdular: "İster haksızlığa uğrasın, ister haksızlık
etsin, din kardeşinize yardım ediniz"
"Ey Allah'ın Resulü! Haklı olana yardım etmeyi anlıyoruz da
haksız olana nasıl yardım edelim!" diye sordular.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de "Ellerini
tutarsınız" buyurdu.
Diğer tahric: Ebu Davud, Melahim; Tirmizi Fiten)
AÇIKLAMA: Haksızlık Edene
Yardım Etmenin İki Ayrı Yorumu
"ellerini tutarsınız" ifadesi, söylemekle haksızlığından
vazgeçmiyorsa müdahale ederek haksızlık etmesine engelolursunuz, anlamındadır.
Beyhaki"Bu sözün anlamı şudur: Haksızlık eden, kendisine
haksızlık etmiş olur" demiştir. Buna göre maddi ve manevi olarak kendisine
haksızlık eden kişiyi bu haksızlığından alıkoymak bu hadisin kapsamına girer.
Örneğin kişi, zinayı arzulama kötülüğünden kurtulacağını düşünerek erkeklik
organını kesmeye kalkışan birini gördüğünde bunu yapmasına engelolur. Bu ona
yapılmış bir yardımdır. Bu durumda hadisteki "haksızlık eden" ve "haksızlığa
uğrayan" sözcüklerinin anlamı birdir.
باب: نصر
المظلوم.
5. HAKSIZLIĞA UĞRAYAN'A YARDIM ETMEK
حدثنا
سعيد بن
الربيع: حدثنا
شعبة، عن
الأشعث بن
سليم قال:
سمعت معاوية
بن سويد: سمعت
البراء بن
عازب رضي الله
عنهما قال: أمرنا
النبي صلى
الله عليه وسلم
بسبع، ونهانا
عن سبع، فذكر:
(عيادة
المريض، واتباع
الجنائز،
وتشميت
العاطس، ورد
السلام، ونصر
المظلوم،
وإجابة
الداعي،
وإبرار المقسم).
[-2445-] Bera İbn Azib r.a.'den nakledilmiştir: "Allah Resulü
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize yedi şeyi emretti; yedi şeyden yasakladı.
"Bera, Hz. Nebi'in emrettikleri arasında "hasta ziyaretini, cenaze
uğurlamayı, aksırana dua etmeyi, verilen selamı almayı, haksızlığa uğrayan
kişiye yardım etmeyi, seslenene cevap vermeyi ve yemini tutmayı" saydı.
حدثنا
محمد بن
العلاء: حدثنا
أبو أسامة، عن
بريد، عن أبي
بردة، عن أبي
موسى رضي الله
عنه، عن النبي
صلى الله عليه
وسلم قال:
(المؤمن للمؤمن
كالبنيان،
يشد بعضه
بعضا). وشبك
بين أصابعه.
[-2446-] Ebu Musa r.a.'den nakledilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
parmaklarını kenetleyerek "Mu'minler bir binanın tuğlaları gibidir,
birbirine destek olurlar" buyurmuştur.
AÇIKLAMA: Haksızlığa uğrayan
kişiye yardım etmek farz-ı kifayedir. Bu hüküm, haksızlığa uğrayan ve onlara
yardım etme gücü olan herkesi kapsayan bir hükümdür. Şöyle ki farz-ı kifaye,
topluma yüklenmiş bir görevdir. Tercih edilen anlam budur. Bazen haksızlığı
engellemeye tek başına gücü yeten bir kişi, haksızlığa karşı tepkisini
koyduğunda münkerin kötülüğünden daha kötü bir durum ortaya çıkmayacaksa bu
bizzat onun yerine getirmesi farz olabilir. Kesinlikle veya büyük ihtimalle
engelleme çabasının fayda etmeyeceğini bilirse farzlık hükmü düşer ve
zikredilen şartla müstehap olarak kalır. Münkerin kötülüğü ile engelleme
çabasından kaynaklanacak kötü durum birbirine eşit olursa seçim hakkı olur.
Yardım eden kişinin engellemeye çalıştığı fiilin haksız bir fiil olduğunu
bilmesi şarttır.
Yardım haksızlık gerçekleşince olur. Bu, yardımın gerçek
anlamıdır. Bazen haksızlık gerçekleşmeden önce de olabilir. Mesela birini,
haksız yere ondan malını isteyen ve vermezse öldürmekle tehdit eden kişinin
karşısında durup mazlumun yanında yer almak ve onu zalime karşı korumak
böyledir. Haksızlık gerçekleştikten sonra da olabilir. Bunun da örneği çoktur.
Musannif (Buhari), burada iki hadis rivayet etmiştir. Bu
hadislerden ilki yedi emir ve yedi yasağın yer aldığı Bera İbn Azib hadisidir.
Edeb ve Libas bölümlerinde bu hadis ayrıntılı olarak açıklanacaktır. İkinci
hadis ise Ebu Musa'nın rivayet ettiği "Müminler bir binanın tuğlaları gibidir
.. " hadisidir. Bu hadis de Edep bölümünde ele alınacaktır. (6222 hadis)
باب:
الانتصار من
الظالم.
6. HAKSIZA KARŞI YARDIM İSTEMEK
لقوله جل
ذكره: {لا يحب
الله الجهر
بالسوء من القول
إلا من ظلم
وكان الله
سميعا عليما}
/النساء: 148/.
{والذين إذا
أصابهم البغي هم
ينتصرون}
/الشورى: 39/. قال
إبراهيم:
كانوا يكرهون
أن يستذلوا،
فإذا قدروا
عفوا.
Allah Teala "Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez.
Ancak zulme uğrayan hariç. Allah her şeyi işiten ve bilendir''[Nisa 148] ve
"Bir haksızlığa uğradıkları zaman yardımlaşırlar"[Şura 39]
buyurmuştur.İbrahim (en-Nehai) "Aşağılanmaktan hoşlanmazlardı. Güçleri
yettiğinde ise affederlerdi'' demiştir.
AÇIKLAMA: Birinci ayetteki
"ancak zulme uğrayan başka" ifadesi hakkında, Taberi, Süddı kanalıyla
şu yorumu yapmıştır: "Ancak haksızlığa uğrayıp, uğradığı haksızlık kadar
destek alan kişiye kınama yoktur."
Mücahid'den ise "Haksızlığa uğrayan kişinin bu kötülüğü insanlara
duyurma hakkı vardır" tefsiri nakledilmiştir.
Mücahid'den bu ayet in iniş sebebi şöyle nakledilmiştir: Bir
kişi, bir yol güzergahında bir kabilede konaklamıştı. Onu ağırlamadılar. Bunun
üzerine onun o kabile hakkında konuşmasına izin verildi.
Ben (İbn Hacer) derim ki: Bu ayetin, özel bir olay üzerine
indirilmiş olması hükmünün genelolmasına engel değildir. İbn Abbas'ın şöyle dediği nakledilmiştir:
"sözü açıkça söylemek’’ ten maksat beddua etmektir. Bu ayet ile haksızlığa
uğrayan kişinin haksızlık edene beddua etmesine izin verilmiştir.
باب: عفو
المظلوم.
7.MAZLUM UN AFFETMESİ
لقوله تعالى:
{إن تبدو خيرا
أو تخفوه أو
تعفو عن سوء
فإن الله كان
عفوا قديرا}
/النساء: 149/.
{وجزاء سيئة
سيئة مثلها
فمن عفا وأصلح
فأجره على الله
إنه لا يحب
الظالمين.
ولمن انتصر
بعد ظلمه فأولئك
ما عليهم من
سبيل. إنما
السبيل على
الذين يظلمون
الناس ويبغون
في الأرض بغير
الحق أولئك
لهم عذاب
أليم. ولمن
صبر وغفر إن
ذلك لمن عزم
الأمور. وترى
الظالمين لما
رأوا العذاب
يقولون هل إلى
مرد من سبيل}
/الشورى: 40 - 44/.
Allah Teala, "Bir iyiliği açıklar yahut gizlerseniz veya
bir kötülüğü (açıklamayıp) affederseniz şüphesiz Allah da ziyadesiyle affedici
ve kadirdir''[Nisa 149] ve "Bir kötülüğün cezası ona denk bir kötülüktür.
Kim bağışlar ve barışı sağlarsa onun mükafatı Allah'a aittir. Doğrusu O,
zalimleri sevmez. Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara
yapılacak bir şey yoktur. Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız
yere taşkınlık edenlere ceza vardır, İşte acıklı azap bunlaradır. Kim sabreder
ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir, Allah kimi saptırırsa
bundan sonra artık onun hiçbir dostu yoktur, Azabı gördüklerinde zalimlerin
"Dönecek bir yol var mı?" dediklerini görürsün"[Şura 40-44]
buyurmuştur.
AÇIKLAMA: Süddi'den şöyle
nakledilmiştir: "Bir kötülüğün cezası ona denk bir kötülüktür" Birisi
sana kötü söz söylerse sen de onunkine denk kötü bir söz söylersin, daha
aşırıya kaçmazsm. "ancak kim bağışlar ve barışı sağlarsa onun mükafatı
Allah'a aittir".
Hasen-i Basri'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Bir kişiye
diğeri kötü bir söz söylediği zaman onun da ona kötü söz söylemesine izin
verilmiştir."