SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’S SEWM

<< 906 >>

DEVAM: 11- "Hilali Gördüğünüzde Oruç Tutun Ve Hilali Yeniden Gördüğünüzde Oruç Tutmayı Bırakın" Hadisi

 

حدثنا أبو عاصم، عن ابن جريج، عن يحيى بن عبد الله بن صيفي، عن عكرمة بن عبد الرحمن، عن أم سلمة رضي الله عنها: أن النبي صلى الله عليه وسلم آلى من نسائه شهرا، فلما مضى تسعة وعشرون يوما غدا، أو راح، فقيل له: إنك حلفت أن لا تدخل شهرا؟. فقال: (إن الشهر يكون تسعة وعشرين يوما).

 

[-1910-] Ümmü Seleme r.anha'dan nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir defasında eşlerine bir ay boyunca yaklaşmayacağına dair yemin etmişti (ila yapmıştır.). Yirmi dokuz gün geçtikten sonra eşlerine yaklaşınca kendisine: "Fakat bir ay boyunca eşlerinize yaklaşmamaya yemin etmiştiniz!" denince şöyle bu­yurdu: "Ay yirmi dokuz gündür !"

 

Tekrar: 5202.

 

 

1812 - حدثنا عبد العزيز بن عبد الله: حدثنا سليمان بن بلال، عن حميد، عن أنس رضي الله عنه قال: آلى رسول الله صلى الله عليه وسلم من نسائه، وكانت انفكت رجله، فأقام في مشربة تسعا وعشرين ليلة، ثم نزل، فقالوا: يا رسول الله، آليت شهرا؟. فقال: (إن الشهر يكون تسعا وعشرين).

 

[-1911-] Enes İbn Malik r.a.'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem eşlerine yaklaşmayacağına yemin etmişti. Yeminin ardından bir odada yirmi dokuz gece kaldı ve sonra oradan çıktı. Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü, siz bir ay boyunca eşlerinize yaklaşmayacağınıza yemin etmiştiniz?" dediklerinde şöyle buyurdu: "Ay yirmi dokuz gündür!"

 

 

AÇIKLAMA:     Sıla'nın Ammar'dan: "Şek gününde oruç tutan, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ee isyan etmiştir" şeklindeki sözüne dayanılarak şek gününde oruç tutmanın haram olduğu söylenmiştir. Çünkü hiçbir sahabî bu tür bir hükmü herhangi bir delile dayanma­dan kendi görüşü gibi söylemez. Dolayısıyla bu rivayet Nebi'e (s.a.v) ulaşan merfu bir hadis gibi değerlendirilir.

 

Ashabın akılla bilinmesi mümkün olmayan konularda arz ettikleri görüşler (itikadı konular, ibadetler, haramlar, helaller) hükmen merfüdur.

 

"Hilali görünceye kadar sakın oruç tutmayın!" Bu emrin ilk bakışta anlaşılan açık anlamı ister gece olsun ister gündüz, hilal görüldüğü anda oruç tutmanın vacip olduğudur. Fakat burada kasdedilen hilal görüldükten sonra gelen gün oruç tutulmasıdır. Bazı alimler ise güneşin tepe noktasından batıya doğru mey­lettiği zeval vaktinden önce hilalin görülmesiyle bu vakitten sonra görülmesi arasında fark bulunduğunu belirtmişlerdir.

 

"Hava bulutlu olduğu için hilali göremezseniz o ayı hesaplayarak belirleyin!" Bazı alimlere göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu emri hesaplama sırasında ayın hareketlerini ve evrelerini dikkate almayı öngörmektedir. Şafiîlerden Ebü'I-Abbas İbn Süreye, tabiun alimlerinden Mutarrif İbn Abdullah ve muhaddislerden ibn Kuteybe hadisi bu anlamda yorumlamışlardır.

 

İbnü'l-Arabî'nin naklettiğine göre İbn Süreye, hadisteki "hesaplayarak belir­leyin" emrinin ayın hareketlerini ve evrelerini bilen, bu konuda uzman kişilere yönelik olduğunu; "otuza tamamlayın" emrinin ise genel halk kitlesine hitap etti­ğini söylemiştir. İbnü'l-Arabî: "Bu durumda ona göre Ramazan orucu, güneşin ve ayın hareketlerine göre hesap yapmayı bilenler ile bunu bilmeyip sadece günlerin sayısını hesaplayarak hareket edenlere göre farklılık arzedecektir" der ve ekler: "Bu ise akla yatkın olmaktan çok uzak bir açıklamadır."

 

İbnü's-Salah şöyle der: "Ayın evrelerini bilmek, ayın hareketlerini bilmeye ve takip etmeye bağlıdır. Fakat bunun hesaplanması ise daha ayrıntılı ve özel bilgi gerektirir. Bunu da ancak uzmanları bilir. Astronomi ile ilgilenen kişiler ayın evreleri hakkındaki bilgiyi gözlem yoluyla elde ederler. Zaten İbn Süreye'in kasdettiği de budur. Ayrıca İbn Süreye'in bu görüşü ayın evrelerini ve hareketleini bilen kişi ile ilgilidir. Ruyanî'nin naklettiğine göre ise İbn Süreye hesaplama yöntemiyle hilali belirlemenin vacip / zorunlu olduğunu kabul etmemiştir; o, bunun caiz olduğu yani böyle bir yönteme başvurulabileceği görüşündedir. El-affal ile Ebü't-Tîb da bu görüşü tercih etmişlerdir."

 

İbnül-Münzir, el-İşraf adlı eserde şöyle demiştir: "Gökyüzü açık olduğu halde eğer hilal görülmemişse Şaban ayının otuzuncu günü oruç tutmak vacib değildir. Bu konuda icma vardır. Zaten ilk iki neslin çoğunluğu bu günde oruç tutmayı hoş görmemişlerdir." İbnü'l-Münzir burada hesap bilen ile bilmeyen kişiler arasında herhangi bir ayırım yapmadan mutlak bir ifade kullanmıştır. Böyle bir ayırım yapanlara karşı sürülecek delil ise daha önce gerçekleşmiş olan bu icma’dır. Konuyla ilgili ayrıntılı açıklama ileride gelecektir.

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, ayın yirmi dokuz gün olduğuna dair sözünden ilk bakışta anlaşılan açık anlam, ayın daima yirmi dokuz gün çektiğidir. Ancak kimi zaman bir ayın otuz gün olduğu gerçeğini göz önüne aldığımızda zorunlu olarak bu açıklamalara başvurmak gerekecektir:

 

1- Ay, kimi zaman yirmi dokuz gün çeker.

2- Ay kelimesinin başında bulunan elif-lam takısı ahd içindir. dolayısıyla Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kasdettiği ay, içinde bulundukları aydır.

 

3- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem burada ayların genelde yirmi dokuz gün çektiğine vurgu yapmıştır. Nitekim Ebu Davud ve Tirmizî'nin naklettiğine göre Abdullah bin Mesud buna işaret ederek şöyle demiştir: "Bizim Resulullah (s.a.v) ile birlikte yirmi dokuz gün oruç tuttuğumuz Ramazanlar, otuz gün çeken Ramazanlara göre daha fazladır." Ahmed İbn Hanbel buna benzer bir rivayeti sağlam bir senedle Hz. Aişe'den nakletmiştir.

 

İbnu'l-Arabî Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu sözüyle ilgili olarak şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v) ayın sadece yirmi dokuz gün süreceğini söylemiştir. Ancak bu ifade ayın en az ve en çok kaç gün olduğunu bildirmektedir. Buna göre ay, en az yirmi dokuz, en fazla otuz gündür. Öyleyse söylenmek istenen şudur: "ihtiyat düşüncesi ile kendi kendinize otuz gün oruç tutma sorumluluğu yüklemeyin ve kolaylık sağlayacağı düşüncesi ile her zaman yirmi dokuz gün oruç tutmaya kalkışmayın. İbadetinizin vaktini belirlerken hilali esas alın ve bu şekilde ayın girişi ile çıkışını hespit edin!"

 

"Hilali görünceye kadar oruç tutmayın..." Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu buyruğu, oruç tutmanın farz olması için herkesin ayrı ayrı hilali görmesi gerektiği anlamına gelmez. Burada kasdedilen Müslümanlar arasından bir veya daha fazla kişinin hilali görmesidir. Dolayısıyla önemli olan hilalin görüldüğüne dair bilginin sabit olmasıdır. Alimlerin çoğunluğuna göre hilalin görüldüğünü tespit için bir kişinin hilali gördüğünü söylemesi yeterli iken bazılarına göre hilali gö­renlerin en az iki kişi olması gerekir. Hanefîlere göre ise "Eğer gökyüzü bulutlu ve kapalı ise bir kişinin hilali gördüğünü söylemesi yeterli iken gökyüzünün açık olması durumunda büyük bir topluluğun hilali görmesi gerekir. Burada önemli olan da söz konusu topluluğun sayısının, verilen haberle ilgili bilgi düzeyini ilim (kesin bilgi) derecesine çıkaracak kadar çok olmasıdır."

 

Belli bir yörede bulunanların hilali görmesi durumunda başka yerleşim bi­rimlerinde yaşayanların da oruç tutmasının gerekli olup olmadığı konusunda farklı yaklaşımlar vardır. Bazı bilginlere göre bir yöre halkı, hilali başka yerleşim birimlerinde yaşayanlar görse bile, oruca başlamakla yükümlü olur. Çünkü önemli olan hilalin görülmesidir.

 

Buna karşılık böyle bir yükümlülüğün olmadığını her yörenin bizzat kendi halkından birilerinin hilali görmesi gerektiğini söyleyenler de olmuştur. Çünkü hadiste "siz görünceye kadar {.....).." buyurulmuştur. Bu ise belirli bir kesime yapılmış bir hitabtır. Dolayısıyla o anda muhatap olanlar dışındaki kimseleri bağlamaz. Ancak bu ifade ilk bakışta anlaşılan açık anlamında (zahir) alınmamıştır. Buna göre herkesin ayrı ayrı hilali görme şartı aranmayacağı gibi hilalin görülmesini bir yerleşim birimine bağlama şartı da aranmaz, islam alimlerinin bu konuda ileri sürdükleri farklı görüşler bulunmaktadır:

 

1- Her yerleşim birimi kendi bölgesinde görülen hilale bağlıdır. İmam Müs­lim'in Sahih'inde İbn Abbas'tan nakledilen hadis bu görüşü desteklemektedir. İbnü'l-Münzir'in naklettiğine göre İkrime, Kasım, Salim ve İshak bu görüşü be­nimsemiştir. Tirmizî isim vermeksizin bu görüşü ilim ehli dediği bir gruba nispet etmiş, Maverdî ise Şafiîlerin bir görüşü olarak bu görüşü nakletmiştir.

 

2- Bir yerleşim biriminde görülen hilal bütün bölgeleri bağlar. Malikîlerde meşhur ve yaygın olan görüş budur. Fakat Maliklerden İbn Abdilberr Malikîler arasında bu görüşün aksi yönde icma bulunduğunu naklederek şöyle demiştir: "Maliki fakihler, Horasan ve Endülüs gibi uzak yerleşim birimlerinde görülen hilalin dikkate alınmayacağı konusunda görüş birliğine varmışlardır (icma)." Kurtubî konu hakkında şunları nakletmiştir: "Mezhebimizin önde gelenleri şöyle demişlerdir: Hilalin bir yerde görüldüğü açık ve kesin olarak belirlendikten sonra iki kişi hilalin görüldüğüne dair şahitlik ederek bu bilgiyi başka yörelere iletseler, bu yörelerde yaşayanlar da oruç tutmakla yükümlü olurlar." Buna karşılık İbnü'l-Macişun şöyle demiştir: "Söz konusu yörelerde yaşayanlar böyle bir şahitlik neti­cesinde oruç tutmakla yükümlü olmazlar; böyle bir şahitlik sadece hilalin görül­düğü yörede bulunanları bağlar. Fakat devlet başkanı hilalin görüldüğüne dair bilgi kendisine göre sabit olduktan sonra halkının tamamını oruç tutmakla yü­kümlü kılabilir. Çünkü devlet başkanı açısından tüm ülke tek bir yerleşim birimi gibidir. Devlet başkanının kararlarının tüm ülkede geçerli olması da bunu göste­rir."

 

Kimi Şafiî alimler ise konu hakkında şu görüşü benimsemişlerdir: "Eğer yer­leşim birimleri birbirine yakınsa tek bir şehir gibi değerlendirilirler. Fakat birbi­rinden uzak olan yerleşim birimleri hakkında şu iki görüş ileri sürülmüştür: Şafiî-lerin çoğunluğuna göre bir yerde görülen hilal oradan uzakta olan bölgeleri bağ­lamaz. Ebü't-Tîb ve bir grup Şafiî alime göre ise bu durumda uzak yerleşim bi­rimlerinde yaşayanların da oruç tutması farz olur. Beğavî bu görüşü İmam Şafiî'­ye isnad ederek nakletmiştir."

 

 

Uzaklığın ölçüsü ile ilgili olarak ise şu görüşler nakledilmiştir:

 

1- Ayın doğuş yer ve vakitlerinin değişmesi (ihtilaf-ı metali) uzaklığın ölçü­südür. Iraklı Şafiîler ve Saydallanî bu görüşü kesin olarak kabul etmişlerdir. imam Nevevî de "er-Rauda" ve "Şerhu'l-Mühezzeb" adlı eserlerinde bu görüşün sahih olduğunu söylemiştir.

 

2- Namazların kısaltılarak kılınmasına imkan veren yolculuk mesafesi (seferî-lik) uzaklığın ölçüsüdür. Rafiî, "es-Sağîr" adlı eserinde ve İmam Nevevî "Şerh-u Müslim"de bu görüşün sahih olduğunu nakletmiştir.

 

3- Bölgelerin (ekalîm) değişmesi uzaklığın ölçüsüdür.

4- Serahsî şöyle bir görüş nakletmiştir: "(Bulut ve sis gibi) herhangi bir engel bulunmadığı takdirde hilalin muhakkak görülebileceği yerleşim birimleri orucu tutar fakat bu niteliklere sahip olmayan yerler tutmaz."

 

5- Ibnü'l-Macişun'dan nakledilen ve yukarıda zikredilen görüş. Bu görüş esas alınarak, hilali tek başına gören kişinin - hilali gördüğüne dair verdiği haber dikkate alınmasa bile - orucu tutmasının (Ramazan hilalini görünce) ve orucu bırakmasının (Şevval hilalini görünce) farz olduğu söylenmiştir. Dört mezhep imamı böyle birisinin orucu tutmasının farz olduğunda görüş birliğine vardığı halde, orucu bırakıp bayram etmesi konusunda farklı görüşler ileri sürmüştür; İmam Şafiî'ye göre bu kişi orucu bırakır fakat oruçlu gibi davranır. Buna karşılık alimlerin çoğunluğu böyle bir kimsenin ihtiyatî olarak oruca devam etmesi ge­rektiğini söylemişlerdir.

 

 

SONRAKİ