باب: التهجد
بالليل،
وقوله عز وجل:
{ومن الليل فتهجد
به نافلة لك}
/الاسراء: 79/
1. TEHECCUD NAMAZI ve Azze ve Celle’nin şu sözü: Gecenin bir
vaktinde kalkıp sana mahsus nafile bir İbadet olmak üzere namaz kıl [İsra 79]
ayeti
حدثنا
علي بن عبد
الله قال:
حدثنا سفيان
قال: حدثنا
سليمان بن أبي
مسلم، عن
طاوس: سمع ابن
عباس رضي الله
عنهما قال:
كان
النبي صلى
الله عليه
وسلم إذا قام
من الليل
يتهجد قال:
(اللهم لك
الحمد، أنت
قيم السماوات
والأرض ومن
فيهن، ولك
الحمد، لك ملك
السموات
والأرض ومن
فيهن، ولك
الحمد أنت ملك
السموات
والأرض، ولك
الحمد، أنت
الحق، ووعدك
الحق، ولقاؤك
حق، وقولك حق،
والجنة حق،
والنار حق،
والنبيون حق،
ومحمد صلى
الله عليه
وسلم حق،
والساعة حق،
اللهم لك
أسلمت، وبك
آمنت، وعليك
توكلت، وإليك
أنبت، وبك
خاصمت، وإليك
حاكمت، فاغفر
لي ما قدمت وما
أخرت، وما
أسررت وما
أعلنت، أنت
المقدم، وأنت
المؤخر، لا
إله إلا أنت،
أو: لاإله
غيرك).
قال
سفيان: وزاد
عبد الكريم
أبو أمية: (ولا
حول ولا قوة
إلا بالله).
قال سفيان:
قال سليمان بن
أبي مسلم:
سمعه من طاوس،
عن ابن عباس
رضي الله
عنهما، عن ابن
عباس رضي الله
عنهما، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم.
[-1120-] Abdullah İbn Abbâs (r.a.)'ın şöyle dediği nakledilmiştir:
"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gece teheccüd namazı kılmak üzere
kalktığında; Allahım, hamd sadece sanadır. Sen gökleri, yeri ve bunlarda
bulunan mevcudatı gözetip ayakta tutansın
bunların hepsinin varlığı sana bağlıdır. Hamd sadece sana mahsustur.
Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan bütün varlıkların mülkü sana aittir. Hamd
sadece sana mahsustur. Sen göklerin ve yerin nurusun. Hamd sadece sanadır. Sen
göklerin ve yerin maliki ve sahibisin. Hamd sana mahsustur. Sen haksın, senin
va'din haktır, sana kavuşmak (lika) haktır, sözün haktır, cennet haktır,
cehennem haktır, Nebiler haktır, Muhammed haktır, kıyamet günü haktır.
Allahım ben sana teslim oldum (boyun eğdim), sana tasdîk ile iman
ettim, sana dayandım (tevekkül). Allahım ben sana yöneldim (inâbe), senin bana
verdiğin delillerle mücadele ettim, mücadele ettiğim kişilerle ilgili son
kararı sana havale ettim. Allahım benim geçmiş ve gelecek günahlarımı, açığa
vurduğum ve gizlediğim kusurlarımı bağışla. Evvel (mukaddim) ve ahir (muahhir)
olan sensin. Senden başka hiçbir ilah yoktur."
Abdülkerim Ebu Ümeyye bu duada şöyle bir ziyade bulunduğunu
nakletmiştir: "Allah'tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur.
Tekrar: 6317, 7385, 7442, 7499.
Diğer tahric: Tirmizi Dua; Müslim, Salat-ül Müsafirin
AÇIKLAMA: İmam Buhârî bu
başlığı kullanırken teheccüd namazının ve gece ibadetinin hükmünü açıklamak
değil, gece ibadetinin meşruiyetini göstermek amacında olmuştur. Çok eskilerden
çok da önemsenmeyecek bir grup dışında, gece ibadetinin farz olduğunu söyleyen
hiçbir âlim yoktur; hatta bu konuda âlimlerin icmâ' ettiklerini bile
söyleyebiliriz. Bununla birlikte gece ibadetinin Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e has bir özellik (hasâis) olup olmadığı konusunda görüş ayrılıkları
bulunmaktadır. İleride İmam Buhârfnin bunu ümmete vacip/farz görmediğine dair
açıklamaları gelecektir.
Teheccüd gece kalkıp namaz kılmak demektir. İbn Fâris,
müteheccid, gece namaz kılan demektir, demiştir, Nafile kelimesinin sözlük
anlamı ziyade fazlalıktır.
Abdullah İbn Abbâs'ın ifadesi (Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
gece teheccüd namazı kılmak üzere kalktığında) Resulullah'ın (s.a.v.) gece
kalktığı zaman yaptığı ilk ibadetin namaz olduğunu gösterir. İbn Huzeyme söz
konusu ifadeye bakarak Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) yukarıdaki duayı tekbir
getirip namaza durduktan sonra okuduğunu söylemiştir.
(Mevcudatı gözetip ayakta tutansın / bunların hepsinin varlığı
sana bağlıdır, diye tercüme ettiğimiz) "Kayyİmü's-semâvâti ve'l-ard"
tamlamasında geçen Kayyim kelimesini Katâde şöyle açıklamıştır: "Kayyim,
mahlukatın idaresini başka hiçbir şeye muhtaç olmadan kendi başına yürüten ve
onları var edip ayakta tutan demektir."
Allah'ın göklerin ve yerin nuru olması şu anlama gelir:
"Allah'ım sen bunları nurlandıransın ve her şey gideceği yolu senden
alır." Bu ifadenin, sen her türlü kusurdan ve noksandan münezzehsin,
uzaksın anlamına geldiği de söylenmiştir.
Sen Hak'sın İfadesi, "Varlığı gerçek olan, varlığında asla
şüphe ve şek bulunmayan" anlamına gelir. Kurtubî şöyle demiştir: "Bu
sıfat Cenâb-ı Hakk için hakîkî olarak kullanılır ve sırf O'na hastır. Bu bakımdan
başka varlıklara izafe edilmesi doğru değildir. Zira Allah Teâlâ'nın varlığı
kendindendir, başkalarına muhtaç değildir. O'nun ezelde var olmadığı bir an
bile yoktur ve ebediyyen var olacaktır. Fakat diğer varlıklar böyle
değildir."
Allah'ın va'dinin hak olması, bu va'din muhakkak gerçekleşeceği
anlamına gelir. Allah'a kavuşmanın hak oluşu, ölümden sonra dirilişin ikrar
edilmesidir. Cennet ve cehennemin hak olduğunun İfade edilmesi, bunların şu
anda mevcut olduğunu gösterir. Bu konuyla ilgili açıklama daha sonra
gelecektir.
Allah'a tevekkül etmek sebeplerin ötesine geçip bütün işlerimizi
Allah'a havale etmek demektir.
Resulullah (s.a.v.), bütün günahları bağışlanmış olmasına rağmen
Allah'tan bağışlanma talep etmiştir. Bu şekilde af dilemesi kendi acziyyetini
ve kusurlarını itiraf ederken, Cenab-ı Hakk'ın azametini ve yüceliğini ortaya
koyma amacı taşır. Bu, O'nun mütevazılığmdan ileri gelmektedir. Bununla
birlikte ümmetine bu şekilde af dilemeleri gerektiğini öğretmek istemiş de
olabilir. Her iki amacı birlikte gözettiğini söylemek de mümkündür.
Mühelleb şöyle demiştir: "Resulullah'ın (s.a.v.) bir
özelliği de az söz ile çok önemli manalara işaret etmesidir (cevâmiu'l-kelim).
İşte bu hadiste de O'nun söz konusu özelliği ortaya çıkmaktadır. Zira
"Kayyim" kelimesi eşyaların özünü (cevher) var edenin ve bu
varlıkların varlıklarını sürdürmelerini sağlayanın Allah olduğunu gösterirken,
"Nur" kelimesi de eşyanın zatından olmayan özelliklerin (a'raz) de
aynı şekilde Allah tarafından var ediîdiğini ve varlıklarının devamı için
Allah'a muhtaç olduklarını gösterir. Cenab-ı Hakk'ın her şeyin Malik'i olması
ise dilediğini var edip dilediğini de yok etmeye kadir, mutlak Hâkim olduğuna
işaret eder. Bütün bunlar Allah'ın kullarına birer nimetidir. İşte Resul-i
Ekrem (s.a.v.) de bu yüzden yukarıda anlamlarına işaret ettiğimiz özelliklerin
her birinin ardından ayrı ayrı Allah Teâlâ'ya hamd etmiştir. Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in, AllahTeâlâ'ya 'Sen haksin' demesi başlangıca (mebde), vad,
söz, cennet, cehennem ve Nebilerin hak oluşu dünya hayatına (meâş) ve kıyamet
gününün hak olması da sona / asıl dönülecek yurda (meâd) işaret eder. Bu
rivayette ayrıca nübüvvet / Nebilik müessesesi, herkesin iyi veya kötü yaptığı
işin karşılığını alacağı, iman, islam, tevekkül, inâbe, Allah'a boyun eğme ve
yalvarmanın vacip oluşu gibi konulara da vurgu vardır."
Bu rivayet Resululîah'ın (s.a.v.) Cenâb-ı Hakk'ın azametini, kudretinin
yüceliğini bütün mahlukattan daha fazla bildiğini, zikre, duaya ve hamde hiç
ara vermeden devam ettiğini, Allah'ın, üzerindeki haklarını her an itiraf ve
ikrar ettiğini göstermektedir.
Ayrıca bu rivayetten anlaşıldığı üzere Cenâb-ı Hakk'tan herhangi
bir şey isterken öncelikle O'nun övülmesi daha iyi olur. Zaten Resul-i Ekrem
(s.a.v.) de böyle hareket etmiş ve bize duanın edebini öğretmiştir.