DEVAM: 95. İmam'ın Ve Cemaat'in Bütün
Namazlarda -Yolculukta Ve Mukim İken Kılınan Namazlar İle Gizli Ve Açık Okunan
Namazların Hepsinde (Kur'an) Okumasının Gerekliliği
حدثنا
محمد بن بشار
قال: حدثنا
يحيى، عن عبيد
الله قال:
حدثني سعيد بن
أبي سعيد، عن
أبيه، عن أبي
هريرة: أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم دخل
المسجد، فدخل
رجل فصلى،
فسلم على
النبي صلى
الله عليه وسلم
فرد، وقال:
(ارجع فصل،
فإنك لم تصل).
فرجع يصلي كما
صلى، ثم جاء،
فسلم على
النبي صلى
الله عليه
وسلم، فقال:
(ارجع فصل
فإنك لم تصل).
ثلاثا، فقال:
والذي بعثك
بالحق، ما أحسن
غيره،
فعلمني؟ فقال:
(إذا قمت إلى
الصلاة فكبر،
ثم اقرأ ما
تيسر معك من
القراَن، ثم
اركع حتى
تطمئن راكعا،
ثم ارفع حتى
تعتدل قائما،
ثم اسجد حتى
تطمئن ساجدا،
ثم ارفع حتى
تطمئن جالسا،
وافعل ذلك في
صلاتك كلها).
[-757-] Ebu Hureyre (r.a.)'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Birgün
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mescide girip oturdu. Onun ardından
birisi gelip namaza durdu. Namazını bitirince Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e selam verdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun selamına
mukabelede bulunduktan sonra; 'Git ve namazını tekrar kıl, çünkü sen namaz
kılmadın' buyurdu. Adam gidip daha önceki kıldığı gibi namazını tekrar etti.
Sonra gelip Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e selam verdi. Resul-i Ekrem
Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem yine; 'Git ve namazını tekrar kıl, çünkü
sen namaz kılmadın' buyurdu. Bu durum üç defa tekrarlandı. Sonunda adam; 'Seni
hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben bundan daha iyisini yapamıyorum.
Bana doğrusunu öğretiniz' dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurdu; Namaza duracağın zaman önce tekbir getir. Sonra ezberinde
bu-lunan ve kolayına gelen kısımlarından Kuran oku. Ardından vücudun tam anlamıyla
hareketsiz kalacak şekilde rükuya var. Sonra rükudan doğrul ve dimdik dur.
Ardından secdeye git ve kemiklerin eklem yerlerine iyice oturacak şekilde
secde et. Sonra doğrul ve yine kemiklerin eklem yerlerine iyice oturacak
şekilde otur. Namazının geri kalan kısmında da bu söylediklerimin tamamını aynen yap!
Tekrar: 793, 6251, 6252 ve 6667.
[-758-] Cabir İbn Semure'nİn naklettiği bir rivayete göre Sa'd İbn Ebu
Vakkas şöyle demiştir: "Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem öğle ve
ikindi namazlarını nasıl kıldırdıysa, hçbir şey eksiltmeden öyle namaz
kıldırıyordum; öğle ve ikindi namazlarının ilk iki rekatında kıraati biraz
uzatıyorum ve kıyamda fazla duruyorum ancak son iki rekatı kısa
tutuyorum."
Bunun üzerine Ömer (r.a.) 'Zaten biz de senin söylediğin gibi
doğru davrandığını düşünüyorduk' dedi.
AÇIKLAMA: Halife Hz. Ömer
Ammar bin Yasir'i namaz kıldırması için, Abdullah İbn Mes'ud'u devlet
hazinesini (beytulmal) idare etmesi için ve Osman İbn Hanîfi de arazilerin
yüzölçümlerinin tesbiti için görevlendirmişti.
Ebu İshak, Sa'd îbn Ebi Vakkas'ın künyesidir. Çocuklarından en
büyüğünün ismiyle künyelenmiştir. Hz. Ömer'in bu şekilde hitap etmesi onu
önemsediğibi, ona büyük değer verdiğini gösterir. Ayrıca bu hitap tarzı, Hz.
Ömer'in Kufdiler'in şikayetini çok fazla dikkate almadığını, söz konusu
şikayetlerin Sa'd aleyhinde düşünmesine İmkan verecek bir şüphe uyandırmadığını
da göstermektedir.
"Zaten biz de senin söylediğin gibi doğru davrandığını
düşünüyorduk" cümlesinden önce Sa'd'ın: "Namazın nasıl kılınacağını
bana şu bedeviler mi öğretecekmiş?" dediğini Müs'ir, Abdülmelik ile İbn
Avn'dan rivayet etmiştir. İmam Müslim'in naklettiği bu rivayet Sa'd'i şikayet
edenlerin ilimden yoksun cahil insanlar olduğunu göstermektedir.
Sa'd İbn Ebi Vakkas'ın adama bu üç bedduayı etmesindeki incelik
ve hikmet şudur: Bu adam Sa'd İbn Ebu Vakkas'ın üç temel erdemden yoksun olduğunu
iddia etmişti; Cesaret, iffet ve hikmet. Zira cihada katılmamak cesaretsizlik,
dağıtımda hakkaniyete riayet etmemek iffetsizlik ve hüküm verirken adaleti
gözetmemek hikmetten yoksun olmak anlamına gelir. Bu üç temel erdemin can, ve
din ile ilgili olduğu açıktır. Bu yüzden Sa'd da ona beddua ederken söz konusu
üç hususu gözönüne almıştır. Ömrünün uzun olmasını istemesi can ile, devamlı
fakirlik / yoksulluk çekmesini istemesi mal ile ve çeşitli fitnelere düşmesini
dilemesi de din ile İlgilidir. Adamın söylediği ilk iki husus bir takım mazeretler
sebebiyle tam olarak yerine getirile meyebilir ancak üçüncü husus için böyle bir
durum söz konusu olamaz; bu yönüyle Üsame'nin söylediği ilk iki husus dünyevî
iken sonuncu iftirası Sa'd'ın dini yaşayışıyla ilgilidir. Gerçekten de adamın
"o cihada giden birliklere katılmaz" şeklindeki sözünün doğru olma
ihtimali vardır. Ancak Sa'd'ın bazı savaşlara gitmemesi şehir halkının ve
savaşçıların yararlarını korumak gibi bir takım maslahatları göz önünde
bulundurmasından veya Kadisîye savaşında olduğu gibi bazı haklı mazeretlerden
kaynaklanmıştır. Üsame'nin "istihkakımızı eşit şekilde paylaştırmaz"
şeklindeki sözünün de doğru olması mümkündür. Zira devlet başkanı veya yetkili
kıldığı görevli savaşlarda yararlılık gösterenlere ve halkın maslahatına olan
İşler yapanlara başkalarına göre daha fazla pay verebilir. Fakat son sözü ise
doğru olması mümkün olmayan acımasız ve ağır bir iftiradır. Çünkü Sa'd'ın
karar verirken adil davranmadığmı söyleyerek onun adaletten yoksun bir adam
olduğunu iddia etmektedir. Bu da Sa'd'ın dinine yönelik bir karalamadır. İşte
Sa'd bu yüzden Üsame'ye ikisi dünya ve biri din ile ilgili üç bedduada
bulunmuştur.
Burada insanı hayretlere düşüren en dikkat çekici nokta ise
Sa'd'ın aşırı derecede öfkelenmesine ve tüm bu iftiralara uğramasına rağmen
insafı ve adaleti elden bırakmamasıdır. Sa'd o kızgın halinde bile beddua
ederken bir takım şartlar ileri sürmüştür; Eğer yalan söylüyorsa ve bu yalanı
söylemeye sürükleyen saik dünyevî bir amaç ise onun ömrünü uzat, fakirliğini
çoğalt ve kendisini fitnelere uğrat.
Sa'd İbn Ebu Vakkas duası makbul bir sahabî idi. Taberanî, Şa'bî
senediyle şöyle bir rivayet nakletmiştir: "Sa'd İbn Ebu Vakkas'a ne
zamandan beri dualarının makbul olduğunu sordular. O da Bedir savaşından beri
deyip ekledi; O gün Resulullah Allah'ım, Sa'd'ın dualarına icabet et' diye dua
buyurmuştu."
Hadislerden
Çıkarılan Sonuçlar
1. Devlet başkanı, görevlendirmiş olduğu kişileri haklarında
şikayet varsa görevinden azledebilir. Hatta yapılan araştırmalar sonucunda söz
konusu görevli aleyhine herhangi bir kanıt bulunamasa bile maslahat ve kamu
yararı dikkate alınarak görevine son verilebilir.
İmam Malik şöyle demiştir: "Sa'd İbn Ebu Vakkas kendisinden
sonra kıyamete kadar gelecek bütün insanların en adili olmasına rağmen Hz.
Ömer tarafından görevden alınmıştır."
Öyle anlaşılıyor ki Hz. Ömer'in Sa'd'ı görevden almasının sebebi
ortaya çıkabilecek fitneleri ve kargaşaları önlemek düşüncesidir. Nitekim
Seyfin naklettiği rivayette Hz. Ömer şöyle demiştir: "Tek düşüncem ortaya
çıkabilecek kargaşalar için önceden tedbir almak ve Sa'd gibi değerli bir
yöneticiyi korumaktır. Böyle bir düşüncem olmasaydı onun görevine asla son
vermezdim."
Hz. Ömer'in Sa'd'ın görevine son vermesiyle ilgili olarak şu
değerlendirme de yapılmıştır; Sa'd İbn Ebu Vakkas, problemli durumlarda
görüşüne başvurulacak değerli bir danışman olduğu için Hz. Ömer tarafından
özellikle görevden alınmıştır. Hz. Ömer'in amacı onu yanına alarak gerektiğinde
kendisinden istifade etmektir.
2. Devlet başkanı
tarafından belli görevlere atanan kimseler gerektiğinde sorguya çekilebilir;
böylece haklarında İleri sürülen iddiaları cevaplamak için^söz hakkı bulurlar.
3. Şikayet edilen görevliler hakkında halkın neler düşündüğünü
anlamak için onların çalıştıkları bölgelere müfettişler gönderilip nabız
yoklaması yaptırılabilir.
4. Faziletli ve erdem sahibi görevlilerin soruşturması kısa
tutulabilir.
5. Şahitlerin ne kadar güvenilir ve adil olduklarını anlamak
için araştırma yapılırken onlara en yakın kimselerin görüşlerine başvurmak
gerekir.
6. Makamı ve kadri yüce insanlara künyeleriyle hitap edilebilir.
7. Şikayet edilen kişinin suçsuz olduğuna inanan fakat görevi
dolayısıyla bu şikayetlerin nedenini araştırmak durumunda kalan bir kimse
(kusura bakma görevimiz olduğu için bu işi yapmak zorundayız gibi ifadelerle)
muhatabından özür dileyebilir.
8. Kişinin dînî hayatı ile ilgili eksikliği bulunduğunu söyleyip
iftira eden zalim / haksız kimselere beddua edilebilir. Bu beddua onun günaha
ve isyana düşmesini istemek anlamında değil, onu cezalandırmak ve zulmüne
karşılık vermek anlamında olmalıdır.
9. Gerekli durumlarda insanların tanıklığına başvurmak gerekir.
Hatta bir kafir ile bir müslümanın davasında kafirin haklı çıkmasına sebep olsa
bile bu tanıklığı aramak gereklidir.
10. Dua veya beddua ederken ölçüyü aşmamak ve Allah korkusu ile
hareket etmek gerekir.
11. Dört rekatlı namazların ilk iki rekatı uzunluk bakımından
eşit olmalıdır.
Kur'an'ın ilk suresi olan Fatihatü'l-Kitab'ı okumayan bir
kimsenin namazı olmaz." Burada kasdedilen Fatiha suresinin kılınmakta olan
namaz içinde okunmamasıdır.
Kadî İyaz şöyle demiştir: "Burada Resulullah'ın namazı olmaz'
şeklindeki sözü, namazın hem kendisinin hem de sıfatlarının olmayacağı I
anlamındadır."
İsmaîlî'nin, İmam Buharî'nin hocalarından Abbas İbnü'l-Velîd
yoluyla Süfyan-ı Sevrî'den aynı senedle naklettiği ancak lafzı farklı olan şu
rivayet de bu Igörüşü desteklemektedir: "İçinde Fatihatü'l-Kitab okunmayan
hiçbir namaz ge-jçer/i olmaz"
Hanefîler'e göre namazda Fatiha suresinin okunması vaciptir,
ancak namazın sıhhat şartı değildir. Çünkü Fatiha suresinin namazda okunmasının
vacip oÎduğunu gösteren delil sünnettir. Sünnetle sabit olan bir hüküm
Kur'an'ın ifade ettiği hükme ek (ziyade) bir hüküm getiriyorsa bunun farz
olması mümkün değîldir. Zira Hanefîler'e göre farz hükmü Kur'an'a ek bir hüküm
getiren bir delille sabit olmaz. Buna karşılık namazın ancak kendisiyle tamam
olacağı temel unsurlar farzdır. Kur'an'ın farz kıldığı hüküm ise
"Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun! [[Müzzemmil, 20]] ayeti gereğince
kişinin ezberinde bulunan ve kolayına gelen Kur'an ayetlerini okumasıdır. İşte
Fatiha suresinin okunmasının gerekliliği hadisle sabit oldugu için buna vacib
hükmü verilir. Namazda Fatiha suresini okumayan bir kimse günahkar olur, ama
namazı geçerlidir.
Alimlerin çoğuna göre Fatiha suresi namazda mutlaka okunmalıdır,
namaz olmaz. Onlar bu görüşlerinin delili olarak namazı doğru kılamayan
sahabîye Resulullah'ın Kur'an okumasını emrettikten sonra namazının geri kalan
kısmında da bu söylediklerimin tamamını aynen yap!" demesini gösterirler.
Ahmed İbn Hanbel ile İbn Hibban'ın naklettiği rivayette ise Resulullah'ın bu
sözü şu lafızlarla zikredilmiştir: "Sonra namazın bütün rekatlarında bu
söylediklerimi aynen yap!"
Belki de İmam Buharî'nin Ubade hadisinin ardından bu rivayete
yer vermesinin sebebi budur; o bu İnce noktayı düşünerek bu rivayeti nakletmiş
olabilir. Hatta imam ister açıktan okusun ister içinden okusun cemaatin Fatiha
suresini okumasının farz olduğunu göstermek için bu rivayete yer verdiğini de
düşünebiliriz. Cemaatin her durumda Fatiha suresini okuması gerekir. Çünkü
gerçekte namaz cemaatin kıldığı namazdır. Bu yüzden kıraat olmadığı zaman namaz
da olmaz. Bu genel hüküm vazgeçebilmemiz için cemaatin namazının Fatiha suresi
okunmadan da geçerli olacağını gösteren tahsis edici bir delil bulunmalıdır.
Ancak bu durumda tahsis eden delil esas alınabilir.