باب:
ما جاء في
العلم. وقوله
تعالى: {وقل رب
زدني علما} /طه: 114/.
6. İlim Ve Yüce Allah'ın
De Ki: Rabbim İlmimi Artır [Ta-Ha 114]
Sözü
-القراءة
والعرض على
المحدث، ورأى
الحسن والثوري
ومالك
القراءة
جائزة، واحتج
بعضهم في
القراءة على
العالم بحديث
ضمام بن
ثعلبة، قال
للنبي صلى
الله عليه وسلم:
آلله أمرك أن
نصلي
الصلوات؟ قال:
(نعم). قال: فهذه
قراءة على
النبي صلى
الله عليه
وسلم، أخبر
ضمام قومه
بذلك فأجازوه.
واحتج مالك
بالصك يقرأ
على القوم،
فيقولون:
أشهدنا فلان،
ويقرأ ذلك
قراءة عليهم،
ويقرأ على المقرىء
فيقول
القارىء:
اقرأني فلان.
حدثنا محمد
بن سلام:
حدثنا محمد بن
الحسن الواسطي،
عن عوف، عن
الحسن قال: لا
بأس بالقراءة
على العلم.
وحدثنا عبيد
الله بن موسى،
عن سفيان،
قال: إذا قرىء
على المحدث
فلا بأس أن
يقول: حدثني.
قال: وسمعت
أبا عاصم يقول
عن مالك
وسفيان: القراءة
على العالم
وقراءته سواء.
Muhaddise okumak ve arz etmek. Hasan, es-Sevrî ve İmam Malik
kıraat (yöntemi ile hadis almayı) caiz görmüşlerdir. Bazı ilim adamları,
muhaddise okumak suretiyle hadîs almanın caiz olduğuna Dımam b. Sa'lebe'nin
hadisini delil göstermişlerdir. O, Nebi s.a.v.'e Namazların kılınmasını sana
Allah mı emretti?" diye sormuş, Nebi (s.a.v.) de Evet" diye cevap vermiştir. Bu, Nebi
(s.a.v.)'e okumaktır. Dimam bunu kavmine
bildirmiş onlar da bunu onaylamışlardır.
İmam Malik, bir topluluğa okunan yazı hakkında topluluğun
"Falan kişi bizi Şahit kıldı" demesini delil getirmiştir. Bu onlara
kıraat usulüyle okunmaktadır.
Hadis, okutan kişiye okunur ve okuyan kişi "falan kişi bana
okuttu" der.
Bize Muhammed îbn Selam, ona Muhammed İbnü'l-Hasen e!-Vasıtî ona
Avf ona da Hasan tahdisen şunu haber verdi: "Alime okumakta bir beis
yoktur (bu caizdir)."
Bize Muhammed İbn Yusuf el-Firebrî ona Muhammed İbn İsmail
el-Buharî ona Ubeydullah İbn Musa ona da Süfyan şöyle haber verdi: Muhaddise
bir hadis okunduğunda (şayet sen bunu dinliyorsan, "bu muhaddis) bize
haber verdi" demende bir sakınca yoktur.
Ebu Asım'ın Malik ve Süfyan'dan şunu rivayet ettiğini duydum:
Alime okumak ve alimin okuması eşittir.
حدثنا
عبد الله بن
يوسف قال:
حدثنا الليث،
عن سعيد، هو المقبري،
عن شريك بن
عبد الله بن
أبي نمر: أنه سمع
أنس بن مالك
يقول:
بينما
نحن جلوس مع
النبي صلى
الله عليه
وسلم في
المسجد، دخل
رجل على جمل،
فأناخه في
المسجد ثم
عقله، ثم قال
لهم: أيكم
محمد؟ والنبي
صلى الله عليه
وسلم متكىء
بين
ظهرانيهم،
فقلنا: هذا
الرجل الأبيض
المتكىء. فقال
له الرجل: ابن
عبد المطلب؟
فقال له النبي
صلى الله عليه
وسلم: (قد
أجبتك). فقال
الرجل للنبي
صلى الله عليه
وسلم: إني
سائلك فمشدد
عليك في
المسألة، فلا
تجد علي في
نفسك. فقال: (سل
عما بدا لك).
فقال: أسألك
بربك ورب من
قبلك، آلله
أرسلك إلى
الناس كلهم؟
فقال: (اللهم
نعم). قال:
أنشدك بالله،
آلله أمرك أن
نصلي الصلوات
الخمس في
اليوم
والليلة؟ قال:
(اللهم نعم).
قال أنشدك
بالله، آلله
أمرك أن نصوم
هذا الشهر من
السنة؟ قال:
(اللهم نعم).
قال: أنشدك
بالله، آلله
أمرك أن تأخذ
هذه الصدقة من
أغنيائنا
فتقسمها على
فقرائنا؟
فقال النبي
صلى الله عليه
وسلم: (اللهم نعم).
فقال الرجل:
آمنت بما جئت
به، وأنا رسول
من ورائي من
قومي، وأنا
ضمام بن
ثعلبة، أخو
بني سعد بن
بكر.
رواه
موسى وعلي بن
الحميد، عن
سليمان عن
ثابت، عن أنس،
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم بهذا.
[-63-] Şerik İbn Abdullah İbn Ebu Nemir, Enes bin
Malik'in şöyle dediğini bizzat ondan işittiğini söylemiştir: Biz mescitte Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte otururken deve üzerinde bir adam
girerek devesini mescide çöktürdü, sonra bağladı. Ardından "Muhammed
hanginiz?" diye sordu. Nebi s.a.v. ashabı arasında yan tarafına dayanmış
olarak oturuyordu. Biz "Şu beyaz tenli ve yan tarafına dayanmış olarak
oturan adamdır" dedik. Adam Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: "Ey
Abdülmuttalib'in oğlu (torunu)!" dedi. Nebi s.a.v. yine: "Buyur dedi.
Adam: "Sana bazı şeyler soracağım ve seni sıkıştıracağım. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Evet" buyurdu. Adam: "Allah aşkına söyle, bir gün ve gecede beş
vakit namaz kılmayı sana Allah mı emretti?". Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): Allah'ım buna şahittir evet" buyurdu. Adam: "Allah aşkına
söyle, senenin şu (Ramazan) ayını oruçlu geçirmemizi sana Allah mı
emretti?".
Allah'ım buna şahittir, evet" dedi. Adam: "Allah aşkına
söyle, şu zekatı zenginlerimizden alıp fakirlerimize dağıtmanı sana Allah mı
emretti?" Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): Allah'ım buna şahittir
evet" buyurdu. Adam: "Senin getirdiklerine ben İman ettim. Ben
gerideki kavmimin de elçisiyim. Ben Benî Sa'd b. Bekir kabilesinden Dımam b.
Sa'lebe'yim" dedi.
AÇIKLAMA: Kıraat ve arz
arasında genellik - özellik şeklinde bir farklılık bulunduğundan bunları
"ve" bağlacı ile bağlamıştır. Çünkü hadis öğrencisinin hadisi okuması
(kıraat), arz ve diğer yollardan daha geneldir. Arz yalnızca kıraat yolu ile
olur., Çünkü arz, hadis öğrencisinin hocasının huzurunda ona veya başkasına
hadis arz etmesi ile olur. Bu kıraatten daha özeldir. Bazıları mecazen
öğrencinin hocasına bir aslı getirmesi, hocanın bunu kontrol edip sıhhatli
olduğunu gördükten sonra içindekileri tek tek anlatmaksızm veya öğrencinin ona
okuması olmaksızın rivayet etmesine izin vermesine de arz demişlerdir. Doğru
olan, buna mutlak anlamda arz değil "arz-ı münavele" denilmesidir.
İlk dönem alimlerinin kimi yalnızca hocanın öğrencilerine
anlattığı hadislere itibar eder, öğrencinin hocasına okuduğu hadislere ise
itibar etmezdi. Bu sebeple Buharî bunun caiz olduğuna dair bir başlık atarak
bu başlık altında Hasan-ı Basrî'nin "Alime hadis okumakta bir sakınca
yoktur" sözünü aktarmıştır. Yine Süfyan-ı Sevrî ve Malik'ten senetli
olarak bunların alimden işitme ile ona okumayı eşit saydığını rivayet etmiştir.
"Bazıları..delil göstermişlerdir" ifadesinde
kasdedilen Buharî'nin hocası Humeydî'dir. Humeydî bunu en-Nevadir adlı
kitabında söylemiştir. Kitabın giriş kısmında yetiştiğim ve kendisine tabi
olduğum kişiler de böyle söylemişlerdi. Ancak daha sonra bunun böyle
olmadığını, bu sözü söyleyenin Ebu Said el-Haddad olduğunu anladım. Beyhakî
el-Ma'rife adlı eserinde İbn Huzeyme yoluyla şunu rivayet etmiştir: Muhammed
İbn İsmail el-Buharî'nin şöyle dediğini işittim: "Ebu Said el-Haddad şöyle
demiştir: Bende Nebi s.a.v.'den alime elindeki bilgileri okumak İle ilgili bir
haber bulunmaktadır". Ona "Bu nedir?" diye sorulunca "Dımam
b. Sa'lebe'nin; Allah aşkı için söyle bunu sana Allah mı emretti? şeklinde soru
sorduğu, Nebi s.a.v.'in de; "Allah'ım buna şahittir, evet" diye cevap
verdiği hadistir" dedi.
Buharî'de yer alan metinde Enes'in Dımam b. Salebe ile ilgili
naklettiği rivayette Dımam'ın bunu kavmine bildirdiği yer almamaktadır. Bu,
İmam Ahmed b, Hanbel ve diğerlerinin farklı bir yolla İbn İshak'tan rivayet
ettikleri şu hadistir: Bana Muhammed bin'-Velîd İbn Nüveyfi', Küreyb'den o da
İbn Abbas'tan nakletti: Benu Sa'd b. Bekir kabilesi Dımam İbn Sa'lebe'yi Nebi
s.a.v.'e gönderdiler... Dımam kavmine dönünce onlara şunu haber verdi:
"Şüphesiz Yüce Allah bir resul gönderdi ve ona bir kitap indirdi. Ben de size
onun yanından emrettiklerini ve yasakladıklarını getirdim". Vallahi o gün
akşam olmadan önce yanında bulunan ne kadar erkek ve kadın varsa hepsi Müslüman
oldular.
"Hasan'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Alime kıraat
etmenin (hadis okumanın) bir sakıncası yoktur": Bunu Hatîb buradakinden
daha eksiksiz bir şekilde rivayet etmiştir. Hatîb'in; Ahmed b. Hanbel, Muhammed
İbnü'l-Hasen el-Vasıtî, Avf el-A'rabî yoluyla rivayetine göre bir adam Hasan'a
"Ey Ebu Saîd! Evim uzakta, gidip gelmek bana zor geliyor. Şayet kıraatte
bir sakınca görmezsen sana elimdeki bilgileri okuyayım" demiş, Hasan da
şöyle demiştir: "Senin bana okuman ya da benim sana okumam hiç fark
etmez". Adam: "Bu durumda ben bir hadisi rivayet ederken Hasan bana
anlattı (tahdis etti) diyebilir miyim?" diye sormuş, Hasan da "Evet,
Hasan bana anlattı (tahdis etti) diyebilirsin" demiştir.
Nebi s.a.v.in bir yere dayanarak oturması devlet başkanının,
idaresi altındakiler yanında İken bir yere dayanarak oturabileceğini
göstermektedir. Yine Nebi s.a.v.'in ashabın içinde bulunması da onun kibirden
ne Ölçüde uzak olduğunu göstermektedir.
"Devesini mescide çöktürdü": İbn Battal ve diğerleri
bu ifadeden develerin idrar ve dışkısının temiz olduğu sonucunu çıkarmışlardır.
Çünkü bu kişi mescitte bulunduğu süre içinde devesinin idrar veya dışkı
yapmayacağından emin olamazdı. Nebi s.a.v. de bunu yadırgamamıştır. İfadenin
buna delalet etmesi açık değildir. Burada yalnızca ihtimal söz konusudur. Ebu
Nuaym'ın şu rivayeti de bu ihtimali ortadan kaldırmaktadır: "Devesine
binerek mescide geldi. Devesini çöktürdü, sonra bağladı. Daha sonra mescide
girdi". Bu ifade, Dımam'ın mescide devesi ile birlikte girmediğini
göstermektedir. Ahmed b. Hanbel ve Hakim'de İbn Abbas'tan yapılan şu nakil
bundan da açıktır: "Devesini mescidin kapısının önüne çöktürdü, bağladı,
sonra da mescide girdi".
Bazı rivayetlerde "dayanmış olarak oturan şu beyaz
adamdır" ifadesi yer almaktadır. Nebi s.a.v. ne beyaz ne de esmerdi,
kırmızıya çalan bir beyazlıktaydı.
Nebi s.a.v.'in adamın ona layık olduğu gibi saygılı bir şekilde
hitap etmemesi üzerine İlk başta adama "evet" değil de "seni
dinliyorum" dediği söylenmiştir. Nitekim Yüce Allah özellikle de bu konuda
şöyle buyurmuştur: "Peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi
çağırmayın [Nur, 63] Şayet Dımam'ın Müslüman olarak mescide geldiği görüşünü
kabul edersek onun böyle yapmasının gerekçesi, bu konudaki yasağın kendisine
ulaşmamış olmasıdır.
Ayrıca o sırada kendisinde bedevilere özgü kaba davranışlar
bulunmaktaydı. Bu durum onun "Seni sorularımla sıkıştıracağım" ve
Sabit'in rivayetinde "Senin bize gelen elçin senin peygamberlik İddia
ettiğini söylüyor" ifadelerinde de görülmektedir. Bu sebeple Sabit'in
Enes'ten yaptığı rivayetin başında şöyle denilmektedir: "Bizim Allah
Resulüne bir şey sormamız Kur'an'da yasaklanmıştı. Bu sebeple çölden
(bedevilerden) akıllı bir adamın gelerek Nebi s.a.v.'e soru sormasını ve bunu
dinlemeyi isterdik". Ebu Avane Sahih'inde şunu da eklemiştir:
"Bedeviler bu konuda bizden daha cür'etli idi". Yani sahabe vahyin
kendilerine çizdiği sınırda dururken, bedeviler durumu bilmemeleri sebebiyle
mazur görülüyorlardı. Sahabe soru soran kişinin, sorduğu şeyi bİlebİlmesi için
akıllı olmasını temenni etmiştir. Dımam'ın soru sormadan önce, amacına ancak bu
şekilde ulaşacağını düşündüğünden mazeret beyan etmesi de onun akıllı olduğunu
göstermektedir. Sabit'in rivayetinde şu fazlalık da vardır: "Dımam, Nebi
s.a.v.'e göğün yükseltilmesi, yerin yayılması ve bunun dışında yaratılan
varlıklar hakkında da soru sormuştu, sonra da sorduğu şeyler konusunda Nebi
s.a.v.i tasdik ettiğine dair ona yemin etmişti. Bu yemini, pekiştirme ve işi
sağlamlaştırma için her soruda tekrarlamış, daha sonra bunu tasdik ettiğini
açıkça söylemiştir. İşte bütün bunlar onun güzel davranışını ve aklının
sağlamlığını göstermektedir. Bu yüzden Hz. Ömer (r.a.) Ebu Hureyre'nin
rivayetine göre şöyle demiştir: "Dımam'dan daha güzel ve öz soru soran
görmedim".
"Zekatlarımızı zenginlerimizden alıp fakirlerimize
dağıtmanı sana Allah mı emretti": İbnü't-Tîn şöyle demiştir: Bu, kişinin
zekatını kendi başına dağıtamayacağını gösterir. Ben (İbn Hacer) derim ki: Bu
tartışılır. "Fakirlerimize" sözü yaygın durumu ifade etmek için
söylenmiştir. Çünkü zekatların çoğunluğu fakirlere verilmektedir.
"Senin getirdiklerine iman ettim": Bu, zaten mevcut
olan şeyi haber verme anlamına gelebilir. Buharî de bu anlamı tercih etmiştir.
Kadı lyaz da bu anlamı tercih etmiş ve onun Nebi s.a.v.'in elçisinin haber
verdiği şeyleri bir kez de Nebi s.a.v.'den duymak için ona geldiğini
söylemiştir. Çünkü Müslim'de ve diğerlerinde Sabit'in Enes'ten rivayetine göre
Dımam şöyle demiştir: "Senin elçin. iddia etti". Taberanî'de
Küreyb'in İbn Abbas'tan rivayetine göre "Bize senin mektupların ve
elçilerin geldi" demiştir. Hakim, hadiste alî isnadı talep etmeyi buradan
çıkarmıştır. Çünkü Dımam bunları Hz. Peygamber'in elçisinden duyduğu halde
Nebi s.a.v.'in ağzından da duymak istemiştir. Dımam'ın "iman ettim"
sözü o anda iman etme anlamına da gelir. Kurtubî "elçin...iddia
ediyor" sözüne dayanarak bu ihtimali tercih etmiş ve şöyle demiştir:
"İddia (zu'm) kesin olarak güvenilmeyen söze denir. İbnü's-Sikkît ve
diğerleri böyle demişlerdir. Ben (İbn Hacer) ise derim ki: Bu tartışılır. Çünkü
Ebu Ömer ez-Zahid'in hocası Sa'leb'in el-Fasih adlı eserinin şerhinde
belirttiği gibi zu'ın kelimesi muhakkak olan söze de denir. Sibeveyh'in
"Halil zu'ın (iddia) ediyor" sözlerinin çoğu da Sibeveyh tarafından
delil getirme için söylenmiştir. Vahyin başlaması konusunda geçen Ebu Süfyan
hadisinde buna temas etmiştik. Ebu Davud'un bu hadise "müşrikin mescide
girmesi" başlığını vermesi Dımam'ın o sıra müşrik olarak geldiğini
düşündüğünden değil, sahabenin gelen adama hiçbir soru sormaksızın mescide
girmesine İzin vermelerinden kaynaklanmaktadır. Dımam'ın "iman ettim"
sözünün "daha önce iman etmiştim" anlamına geldiğini güçlendiren
deliller’den biri de Hz. Peygamber'e Allah'ın birliğinin delillerini
sormaması, genel olarak peygamberlik ve İslamî hükümler hakkında sorular
sormasıdır. Bu söz "şimdi iman ettim" anlamında kullanılsaydı,
tasdiki gerektiren bir mucize talep ederdi. Bunu Kirmanî söylemiştir. Kurtubî
bu hadisi, mucize görmese bile mukallid’in Peygamber'e imanının sahih olduğuna
delil getirmiştir. İbnü's-Salah da buna işaret etmiştir.
Bir Hatırlatma: Şureyk'in bu rivayetinde hac zikredilmemîştir.
Müslim ve diğerleri ise bunu zikretmişlerdir. Musa rivayetinde Dımam Nebi
s.a.v.'e "(Senin elçin) üzerimize ona yol bulanlar için Kabe'yi
haccetmenin farz olduğunu söyledi" demiş, Nebi s.a.v. de doğru söylemiş"
buyurmuştur.
Hadisten Çıkan Diğer Bazı Sonuçlar
Bu hadiste yukarıda zikredilenler dışında şu hususlar da yer
almaktadır:
1. Bir kişinin haberi ile amel etmek gereklidir. Dımam'ın durumu
kesin olarak anlamak için Nebi (s.a.v.)'e gelmiş olması bunu zedelemez. Çünkü
Hakim'de yer aldığı üzere o Nebi (s.a.v.) ile buluşmayı ve bizzat konuşmayı
istemiştir. İbn Abbas'ın hadisinde yer aldığı üzere Dımam tek başına kavmine
dönmüş, kavmi onu doğrulamış ve iman etmişlerdir.
2. Kişinin dedesi babasından daha tanınmış ise çocuk ona nisbet
edilir. Nitekim Hz.Peygamber Huneyn
savaşında "Ben Abdülmuttalib'in oğluyum" demiştir.
3. Kesin olan bir iş için daha fazla pekiştirmek amacıyla yemin
edilmesi caizdir.
4. Birbiri ile yaşıt olan kişilerin birbirinden rivayette
bulunması. Çünkü Said ve Şüreyk tabiundan aynı derecede olan Medine'li iki
alimdir.