MECMAU

ZEVAİD

TEFSİR

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

Ta Ha Suresi 2 - 40 - 115 - 123 - 124 - 130 - 132

 

**********************************

Yüce Allah'ın "Biz, Kur'an'ı Sana, Güçlük Çekesin Diye Indirmedik" Ayeti [Ta Ha, 2]

**********************************

 

11165. Hz. Ali bildiriyor: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (namazda kıraatı uzun tuttuğunda) ayaklarım (dinlendirmek için) zaman zaman değiştirerek tek ayak üzerinde dururdu. Sonra "Biz, Kur'an'ı sana güçlük çekesin diye indirmedik" ayeti indi.

 

*Bunu Bezzar rivayet etmiş olup ravilerinden Yezid b. Bilal hakkında Buhari "Tartışmalıdır" demiştir. Ayrıca Keysan Ebu Amr'ı da ibn Hibban güvenilir kabul ederken, ibn Main zayıf görmüştür. Diğer ravileri ise Sahih'in ravileridir.

 

 

 

**********************************

Yüce Allah'ın "Seni, Bir Takım Sınamalardan (Fütun) Geçirdik''[Ta Ha 40] Ayeti

**********************************

 

11166. Said b. Cübeyr, İbn Abbas'ın "Seni bir takım sınamalardan (fütun) geçirdik''[Ta Ha, 40] ayeti ile ilgili görüşünü şöyle nakletmiştir: İbn Abbas'a "fütün"un manasını sordum. Bana: "Sabah gel ey İbn Cübeyr! Çünkü o, uzunca bir hadistir" dedi. Sabah olunca bana açıklama sözü verdiği fütün hadisinden öğrenebileceğimi öğrenmek için doğruca İbn Abbas'a gittim. Şöyle anlattı:

 

Firavun ve adamları, Allah'ın, neslinden peygamberler ve krallar çıkaracağına dair Hz. İbrahim'e verdiği sözünü aralarında müzakere ettiler. İçlerinden bazıları dedi ki: İsrailoğulları bu vaadi bekliyor ve onun gerçekleşeceğinden kuşku duymuyorlar. Bunun Yusuf b. Ya'kub olduğunu sandılar. Fakat o ölünce "Bu doğru değiL. Yüce Allah, bu vaadi İbrahim'e yaptı" dediler.

 

Firavun: "Peki ne düşünüyorsunuz?" deyince adamları konuyu aralarında görüşerek şu fikirde karar kıldılar: Firavun bazı kimseleri ellerinde büyük bıçaklarla şehre salacak ve bunlar İsrail oğulları arasında dolaşıp buldukları her erkek çocuğunu kesecekler.

Sonra bu fikri uygulamaya koydular. Fakat bir süre sonra İsrail oğullarının yaşlılarının kendi ecelleriyle öldüklerini, küçüklerinin de boğazlandıklarını görünce dediler ki: Bu şekilde hareketle İsrail oğullarını tamamen yok ederseniz, onların yapa geldikleri size ait işleri kendiniz yapmak zorunda kalabilirsiniz. Bu sebeple bir yılonlardan doğacak her erkek çocuğu öldürün. Bu onların neslini tüketir. Diğer yıl ise dokunmayın, onlardan kimse öldürülmesin. Böylece küçükler yetişip ölen yaşlıların yerlerine geçerler. Bu durumda onlardan hayatta bıraktıklarınızIa nüfuslarının artması mümkün değildir. Dolayısıyla onların sayıca size üstün gelmelerinden endişe duymanız yersizdir.

 

Diğer yandan öldürdüklerinizle de nüfusları tamamen yok olmayacaktır ki onların iş gücünden yararlanasınız.

Hepsi bu fikri benimsedi. Derken Musa'nın annesi çocukların boğazlanmayacağı yıl Harun'ahamile kaldı ve onu alenen ve korkusuzca doğurdu. Sonraki yıl ise Musa'ya hamile kaldı ve bu yüzden kalbine bir endişe ve korku geldi.

Ey İbn Cübeyr! İşte bu, fütundan (sınamalardan) biridir. Çünkü Musa'nın başına gelmesi murat edilenlerden biri onun annesinin kalbine ilham edildi. Sonra Yüce Allah annesine: "Korkma, üzülme; Biz şüphesiz onu sana döndüreceğiz ve peygamber yapacağız"[Kasas, 7] diye ilham etti. Sonra ona, çocuğu doğurunca onu bir sandığa koyup denize atmasını emretti. O da çocuğunu doğurunca öyle yaptı. Fakat oğlu gözden kaybolunca, yanına Şeytan gelerek kalbine vesvese verdi: "Ben oğluma ne yaptım. Keşke yanımda boğazlansaydı da onu kefenleyip gömseydim. Bu benim için onu kendi ellerimle denizin derinliklerinde balıklara yem olarak atmamdan daha iyi olurdu" diye düşündü.

 

Deniz, sandığı sürükleyerek Firavun'un cariyelerinin su aldıkları bir sahile (iskeleye) attı. Cariyeler sandığı görünce, onu yakaladılar ve içini açmak istediler. İçlerinden biri: "Bunda servet var. Eğer biz onu açarsak, kralın karısı içinde bulduğumuz ile ilgili söylediklerimize inanmazlı dedi. Bunun üzerine onu olduğu gibi hiçbir yerine dokunmadan götürüp hanım efendilerine teslim ettiler. Kralın hanımı sandığı açınca içinde bir çocuk olduğunu gördü ve kalbinde ona karşı, daha evvel hiçbir insana duymadığı bir sevgi hissetti. Musa'nın annesinin kalbi ise Musa'dan başkasını düşünmüyordu. Çocuk cellatları (kesicileri) sandık olayını duyunca, hemen Musa'yı da boğazlamak için Firavn'un karısına gittiler. Bu da fütundan (sınavlardan)dır, ey İbn Cübeyr!

Fakat Firavun'un karısı cellatlara şöyle dedi: "Ona dokunmayın! Zira bir kişi, İsrailoğullarının sayısını artırmaz. Daha sonra ben Firavun'a gidip kendisinden bunu bana bağışlamasını isterim. Eğer onu bana bağışlarsa, sizler iyilik etmiş, güzel bir tavır sergilemiş olursunuz. Şayet onun da boğazlanmasını emrederse, o zaman ben sizi kınamam." Sonra çocuğu alarak Firavun'agötürdü ve ona: "Bu, senin ve benim için bir sevinç vesilesi olur"[Kasas, 9] dedi. Firavun ise: "Senin için sevinç kaynağı olsun. Ama benim böyle bir şeye ihtiyacım yoktur" dedi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu husus la ilgili olarak şöyle buyurdu: "Kendisiyle yemin ettiğim (yüce) zat adına yemin ederim ki Firavun da karısı gibi bu çocukla sevinseydi, Allah karısına hidayet verdiği gibi ona da hidayet verirdi. Fakat (Allah) onu bundan mahrum etmiştir. "

 

Sonra Firavun'un karısı, bir adam göndererek çocuğa sütanne seçmek için çevredeki bütün emzikli kadınları getirtti. Onlardan hangisi emzirmek için çocuğu kucağına aldıysa, çocuk memelerini kabul etmedi. Öyle ki Firavun'un karısı, çocuğun süt içmeyi reddetmesi ve bunun sonucunda ölmesinden kaygılandı. Bu halonu endişelendirdi. Sonra kendisine sütünü kabul edeceği bir sütanne bulma umuduyla çocuğu alıp pazaryeri ve halkın toplandığı yere çıkardı. Ama çocuk yine kimseyi kabul etmedi. Bütün bu olup bitenler Musa'nın annesinin yüreğini sızlattı ve Musa'nın kız kardeşine: "Onu ara, izini sürüp araştır. Bak bakalım onun hakkında bir şey duyacak mısın? Acaba oğlum hayatta mı, yoksa onu hayvanlar mı yemiş" dedi. O bunu söylerken Allah'ın ona olan vaadini unutmuştu. Kız kardeşi, insanlar kendisini fark etmeden Musa'ya yakından baktı. Firavunun adamlarına sütanne aramaktan bıkkınlık geldiğini görünce sevinçten: "Ben size bir ev halkı gösteririm. Onlar sizin için ona bakarlar ve ona iyi davranırlar" dedi. Adamlar hemen kız kardeşini yakalayıp: "Ona iyi davranacaklarını nereden biliyorsun? Onu tanıyorlar mı ki?" diyerek kuşkularını izhar ettiler. Bu da sınamadan biridir, ey İbn CübeYL

Kız: "Ona karşı iyi davranmaları ve ona şefkat göstermelerinin gerisinde aslında kralla hısım olma arzusu ve onun yardımını umma düşüncesi vardır" dedi. Bunun üzerine kızı serbest bıraktılar. Kız annesine koşarak durumu kendisine bildirdi. Annesi geldi. çocuğu daha kucağına koyar koymaz çocuk annesinin memelerine atlayarak doyasıya içti ve karnı doydu.

Müjdeci hemen Firavun'un karısına koşarak: "Oğlun için bir sütanne bulduk" diye müjde verdi. Bunun üzerine Firavun'un karısı, bir adam göndererek çocuğu ve annesini getirtti. çocuğun annesine yaptıklarını görünce, "Sen benim yanımda kalıp oğlumu emzir. Zira ben bu zamana kadar, onu sevdiğim gibi kimseyi sevmedim" dedi. Musa'nın annesi:

"Ama ben evimi ve çocuklarımı bırakamam. Sonra ziyan olurlar. Eğer gönlün razıysa, onu bana ver, evime götüreyim. Böylece her zaman yanımda olur, onu muhtaç bir halde bırakmam. Yoksa ben evimi ve çocuklarımı yalnız bırakamam" diye karşılık verdi. O zaman Musa'nın annesi Yüce Allah'ın kendisine olan vaadini hatırladı ve Firavun'un karısına işi zorlaştırdı. Allah'ın vaadini yerine getireceğinden hiç kuşku duymadı. Sonunda evine oğluyla birlikte döndü. (ilerleyen günlerde) Kasaba halkı toplanıp onun vesilesiyle aralarında işlenen haksızlık ve zulümlerden korunuyorlardı.

 

Musa büyüyüp yürüme çağına gelince Firavun'un karısı Musa'nın annesine oğlunu kendisine göstermesini söyledi. O da belli bir günde onu kendisine göstereceğine dair söz verdi. Bunun üzerine Firavun'un karısı bütün muhafızlarına, hazinedarlarına ve bakıcılarına: "Her biriniz oğlumu muhakkak bir hediye ve ikramla karşılasın. Ben bunu görmek istiyorum. Bir katip (gözcü) gönderip sizden her birinizin yaplığını tespit ettireceğim" dedi. Bu sebeple Musa annesinin evinden çıktığı andan Firavun'un karısının yanına girinceye kadar her yerde hediyeler, ikramlar ve armağanlarla karşılandı. Firavun'un karısının yanına girince, ona çok saygı gösterip değer verdi, onu gördüğüne sevindi [ve ondan hoşlandıp. Aynı şekilde çocuk üzerindeki olumlu tesiri sebebiyle onun annesine de çok saygılı davrandı. Sonra: "Çocuğu Firavun'a götüreceğim. O da muhakkak onu sayacak ve ona değer verecektir" dedi. çocuğu alıp Firavun'un yanına girdi ve kucağına koydu. Musa, Firavun'un sakalından tutup aşağıya doğru çekti. Bunu gören Allah düşmanları azgınlar, Firavun'a: "Allah'ın ‘‘onun sana efendi olacağı, sana üstün geleceği ve seni mağlup edeceğine!’‘ dair peygamberi İbrahim'e verdiği sözün anlamını hala idrak edemiyor musun?" dediler. Bunun üzerine Firavun, Musa'yı da boğazlamalarını için cellatlara (kesicilere) haber gönderdi. İşte daha önce geçtiği bütün denemelerden, başına gelen bütün belalardan sonra bu da (Musa'nın yaşadığı) fütundan (sınamalardan) biridir, ey İbn Cübeyr.

 

Firavun'un karısı (haberi duyunca) koşarak Firavun'a geldi ve: "Bana bağışladığın bu çocukta seni kuşkulandıran şey nedir?" dedi. Firavun: "Görüyorsun ki beni yeneceğini ve bana üstün geleceğini sanıyor" deyince karısı şu teklifi yaptı: Aramızda bir deneme yapalım. Bu sayede doğrusunu bilirsin. İki kor ve iki inci getirt ve onları çocuğun yakınına koy. Eğer çocuk incileri tutar, korlardan uzak durursa, aklının erdiğini anlarsın. Eğer korlan eline alır, incileri istemezse, bilirsin ki aklı eren hiç kimse korları incilere tercih etmez.

Dediği gibi yapıldı ve kodarla inciler çocuğun yakınına kondu.

Çocuk korları eline aldı. Yanındakiler hemen koşup koru elinden çekip aldılar ki eli yanmasın. Bunun üzerine Firavun'un karısı: "Gördün mü?" dedi. Böylece Allah, Firavun'un Musa'ya yapmayı düşündüğü şeyi ondan savmış oldu. Yüce Allah elbette işini bilir. 

 

Musa ergenlik çağına ulaşınca, ki kendisi tam bir yiğitti, Firavun hanedanlığından kimse onun yanında İsrailoğullarından herhangi bir kimseye haksızlık yapamaz, zulmedemezdi. Onun sayesinde İsrail oğulları kendilerini tam bir emniyette hissederlerdi. Bir gün Musa şehrin bir ucunda dolaşırken iki kişinin kavga ettiklerini gördü. Biri Firavun'un adamı, diğeri ise İsrail oğullarındandi. İsrailli olan Firavun'un adamına karşı Musa'dan yardım istedi. Musa çok öfkelendi. Çünkü Firavun'un adamı, Musa'nın İsrailoğulları nezdindeki yerini ve onlar için koruyucu bir kalkan olduğunu bildiği halde o kişiyi yakalamıştı. Musa'nın annesi dışında herkes bunun sadece süt emme sebebiyle olduğunu sanırdı. Fakat Allah Musa'ya, başkasına ilham etmediğini ilham etmişti. Derken Musa, Firavun'un adamına bir yumruk attı ve onun ölümüne sebep oldu. Olayı Allah ve bir de İsrailliden başkası görmemişti. Musa adamı öldürünce: "Bu şeytanın işidir; çünkü o apaçık, saptıran bir düşmandır" dedi. Sonra: "Rabbim! Doğrusu ben kendime yazık ettim, beni bağışla" dedi. Allah da onu bağışladı. O, şüphesiz bağışlayandır, merhamet edendir. "[Kasas 14,15]

 

Olaydan sonra Musa şehirde korkuyla havadisleri araştırmaya başladı. Bu arada Firavun'agidilerek: "İsrailoğulları Firavun hanedanlığından bir adam öldürdü; hakkımızı aL, onlara fırsat verme" denildi. Firavun: "Bana katili ve olayın görgü tanıklarını getirin. Çünkü her ne kadar gönlü kendi kavminden yana olsa da bir kralın delilsiz ve araştırmasız kısas uygulaması doğru olmaz. Bu yüzden siz bana bunları öğrenip de gelin. O zaman hakkınızı alırım" dedi. Halk (delil bulmak için) şehirde dolaşmaya başladı ve henüz herhangi bir delil bulamamışlarken Musa ertesi günü İsrailoğullarından aynı kişinin bu sefer Firavun hanedanlığından bir başkasıyla kavga ederken gördü. İsrail oğullarından olan yine Firavun'un adamına karşı kendisinden yardım istedi. Fakat Musa daha evvel yaptığına pişman olmuştu. Buna rağmen İsrailli zatın öylesine öfkelenmesi kendisini rahatsız etti ve (öfkeyle) Firavun'un adamını yakalayıp cezalandırmak istedi. Bunu yaparken de İsrailliye, dünkü ve bugünkü yaptığından dolayı: "Belli ki sen apaçık bir azgınsın"[Kasas 18] dedi. Musa böyle söyleyince İsrailli ona baktı ve onun dünkü öfkesi gibi öfkelendiğini görünce onun Firavun'un adamını değil de, kendisini yakalamak istediği korkusuna kapıldı. Oysa ki Musa gerçekte Firavun'un adamını yakalamak istemişti. Bu yüzden İsrailli zat korkuya kapıldı ve "Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi bana da mı kıymak istiyorsun?"[Kasas 19] diyerek Firavun'un adamına koz verdi. O bunu, sadece Musa'nın kendisini yakalayıp öldürmesinden korktuğu için söyledi. Bu şekilde kah aralarında tartıştılar, kah sakinleştiler. Ama Firavunun adamı koşup İsrailli zattan söylerken duyduğu "Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi bana da mı kıymak istiyorsun?"[Kasas 19] sözünü haber verdi. Firavun hemen Musa'yı öldürmeleri için cellatlarını gönderdi. Firavunun adamları ana yolu tutarak Musa'nın peşine düştüler. Ellerinden kaçmasına ihtimal vermiyorlardı. Derken Musa'nın kavminden bir adam şehrin en uzak bölgesinden koşarak geldi. Kestirme yola girerek onlardan önce Musa'ya ulaştı ve vaziyeti kendisine bildirdi. Bu da fütün (sınamalardan) biridir, ey İbn Cübeyr.

 

Bunun üzerine Musa, daha evvel hiç sıkıntıyla karşılaşmadığı Medyen'e gitmek üzere yola çıktı. Fakat yolun durumu hakkında hiç bilgisi yoktu. Tek güvencesi Yüce Allah'a olan hüsnü zannı idi. Zira "‘‘Umarım Rabbim bana doğru yolu gösterecektir’‘ demişti. Medyen suyuna geldiğinde, orada davarlarını sulayan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde koyunlarını sudan alıkoyan iki kadın gördü."[Kasas 22,23] Onlara:

"Siz niçin ayrı duruyorsunuz da, diğer insanlarla birlikte koyunlarınızı sulamıyorsunuz?" diye sordu. Kadınlar: "Bizim bu kalabalıkla itişip kakışacak gücümüz yoktur. Bu yüzden onlar işlerini bitirdikten sonra göllerde kalacak suyu bekliyoruz" dediler. Bunun üzerine Musa onlar için su çekti. Kova ile bolca su taşımaya başladı. Öyle ki sulama işini bitiren ilk çoban oldu. Sonra o iki kadın babalarının yanına gittiler. Musa ise bir ağacın gölgesine çekilerek "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayra / nimete muhtacım, dedi. "[Kasas 24] Babaları kadınların sürülerini o kadar kısa sürede sulayıp onları karınları tok ve göğüsleri sütle dolu bir şekilde geri getirmelerine anlam veremedi ve "Bugün sizde bir hal var" dedi. Kadınlar da Musa'nın yaptıklarını anlattılar. Bunun üzerine babaları onlardan birine Musa'yı çağırmasını söyledi. Kadın, Musa'nın yanına kadar giderek onu çağırdı. Musa babalarıyla konuşunca babaları: "‘‘Korkma, artık zalim milletten kurtuldun’‘ [Kasas 25] Zira ne Firavun'un, ne de onun kavminin / milletinin bizim üzerimizde bir sultası / hakimiyeti vardır. Biz onun krallığına dahil değiliz" dedi.

 

Kadınlardan biri: "Babacığım! Onu ücretli olarak tut; ücretle tuttuklarının en iyisi bu güçlü ve güvenilir adamdır"[Kasas 26] dedi. Fakat kıskançlık, babasına şu sözü söyletti: "Onun kuvvetli ve güvenilir olduğunu nereden biliyorsun?" Kadın ise şu yanıtı verdi: "Kuvvetli; çünkü bize su çekerken kovayı öyle kullandı ki su çekme konusunda ondan daha güçlü adam görmedim. Güvenilir; çünkü onun yanına gittiğim ve ona göründüğüm zaman bana baktı ve benim bir kadın olduğumu anlayınca başını (yere doğru) çevirdi, başını kaldırıp (yüzüme) bakmadı. Ben kendisine senin mesajını iletinceye kadar dönüp bana bakmadı. Sonra bana: ‘‘Sen arkamdan yürü. Sen sadece bana yolu göster’‘ dedi. Bunu güvenilir biri olduğu için yaptı, başka bir nedenle değiL." Bu sözlerden sonra babasının kıskançlığı gitti ve kızını tasdik ederek Musa hakkında onun söyledikleri gibi düşündü. Sonra Musa'ya dönerek: "Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlayayım mı? Eğer on yıla tamamlarsan o senin bir iyiliğin olur. Ama sana sıkıntı vermek istemem. Inşallah benim iyi bir insan olduğumu göreceksin"[Kasas 27] dedi. Musa da kabul etti. Bu anlaşmayla Allah'ın Peygamberi Musa zorunlu olarak sekiz yıl çalıştı. İki yıl da vaadi vardı. Allah vaadini yerine getirmesine fırsat verdi ve çalışma süresini on yıla tamamladı.

Said (b. Cübeyr) der ki: Hıristiyan alimlerinden biriyle karşılaştım.

Bana: "Musa hangi süreyi tamamladı, biliyor musun?" diye sordu. "Hayır" dedim. Çünkü o zaman bu sorunun cevabını bilmiyordum. Sonra İbn Abbas'la karşılaştım ve kendisine bunu sorduğumda dedi ki:

 

"Bilmez misin ki, Musa'nın sekiz yıl çalışması zorunlu idi ve Allah'ın Nebisi (Musa) bu süreyi azaltamazdı. Yine bilmez misin ki Allah Musa'nın taahhüt ettiği vaadini yerine getirmesine imkan vermişti. Böylece Musa on yıl hizmet etti." Daha sonra o Hıristiyan'la karşılaştığımda kendisine bu cevabı söyleyince bana: "Soruyu sorduğun ve sana onun cevabını söyleyen kişi, konuyu senden daha mı iyi biliyor?" dedi. Ben de: "Evet, benden daha iyi biliyor" dedim.

Musa ailesini de yanına alarak yola çıktı ve yolculuğu sırasında ateş, asa ve eli hakkında Allah'ın Kur'an'da sana anlattığı olaylar yaşandı. Fakat Musa, Yüce Rabbine Firavun'un kendisini öldürmesinden korktuğunu söyledi ve bir de dilindeki pelteklikten yakındı. Zira dilinde pelteklik vardı ve bu durum onun pek çok şeyi ifade etmesine engel teşkil ediyordu. Bu yüzden Rabbinden, kendisine destek olması ve onun ifade etmekten aciz kaldığı birçok meseleyi onun adına açıklaması için kardeşi Harun'u kendisine yardımcı vermesini istedi. Allah da onun bu istediğini yerine getirdi. Böylece MUsa'nın ifade etmekten aciz kaldığı birçok hususu Harun onun adına dile getirdi. Ayrıca (Allah) Musa'nın dilindeki peltekliği de giderdi. Allah Harun'a vahyederek ona Musa'yla buluşmasını emretti. Musa asasını alıp yola çıktı. Yolda Harun ile karşılaştı ve ikisi birlikte Firavun'un yanına gittiler. Bir süre Firavun'un kapısında durup beklediler. İçeri girmelerine izin verilmedi. Koruma tedbirlerinin artırılmasından sonra içeri girmelerine izin verildi. Firavun'a: "Biz senin Rabbinin elçileriyiz"[Ta Ha, 47] dediler. Firavun: "Ey Musa! Sizin Rabbiniz de kim miş?" dedi. Musa, Allah'ın sana Kur'an'da anlattıklarını anlatınca Firavun: "Benden ne istiyorsun?" dedi ve ona daha önce işlediği cinayeti hatırlattı. (Kur'an'da) dinlediğin şekilde mazeret beyan eden Musa sözlerine şöyle devam etti: "Ben senden Allah'a inanmanı ve İsrailoğullarını benimle birlikte göndermeni istiyorum." Firavun onun bu talebini reddederek "Eğer doğru sözlülerden isen bir mucize göster" dedi. Musa da asasını yere attı ve asa anında ağzını açarak hızla Firavun'adoğru akan koca bir yılana dönüştü. Firavun yılanın kendine doğru geldiğini görünce hemen tahtından fırladı. Musa'dan onu hemen kendisinden uzaklaştırmasını rica etti. Musa da öyle yaptı. Sonra elini göğsünden çıkardı. Elinin kusursuz olarak -yani alaca hastalığı olmaksızın- bembeyaz bir renge dönüştüğünü gördü. Sonra elini tekrar geri götürünce eli eski rengine döndü. Firavun bu gördükleri karşısında meclisini toplayıp onlarla istişare etti. Danışmanları: "Bu ikisi, hiç kuşku yoktur ki sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve sizin ideal idarenizi yok etmek isteyen iki sihirbazdır"[Ta Ha, 63] diyerek Musa'nın taleplerinden hiçbirini kabul etmek istemediler. Firavun'a: "Bize bütün sihirbazları topla. Nitekim senin topraklarında sihirbazlar çoktur. Onlar sihirleriyle bunun sihrini iptal etsinler" diye öneride bulundular. Bunun üzerine Firavun elçisini şehre gönderdi ve deneyimli her sihirbaz toplandı. Firavun'un huzuruna geldiklerinde "Bu sihirbaz neyle sihrini icra ediyor?" diye sordular. "Yılanlarla" dediklerinde "Vallahi yeryüzünde kimse yılanlarla ve onun sihir yaptığı asayla sihir yapmaz" dediler. Sonra: "Peki eğer biz üstün gelirsek bize ne mükafat var?" diye sordular. Firavun da: "Sizler benim yakınlarım ve havassım olacaksınız ve ben sizin için ne isterseniz yapacağım" dedi. Sonunda bayram günü "halkın kuşluk vaktinde toplanması"[Ta Ha, 59] için sözleştiler.

 

Said (b. Cübeyr) der ki: Bana İbn Abbas'ın bildirdiğine göre bayram günü Allah'ın Musa'yı Firavun ve sihirbazlara üstün getirdiği Aşure günüdür. Sonra bir yerde toplanan insanlar birbirlerine: "Haydin gidelim, şu olayı seyredelim. "Eğer üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız"[Şuara, 40] dediler. Sihirbaz derken onlar, alayolsun diye Musa ile Harun'u kastediyorlardı. Sonra Firavun'un sihirbazları -sihirleri sayesinde elde ettikleri gücün farkında olarak- dediler ki: "Ey Musa, "Önce sen mi (sopanı) atacaksın yoksa biz mi atalım"[A'raf, 115] Musa: "Bilakis önce siz (sopalarınızı) atın" dedi. "Böylece önce sihirbazlar iplerini ve sopalarını attılar ve ‘‘Firavun'un şerefi hakkı için elbette biz galip geleceğiz’‘ dediler."[Şuara, 44] Musa onların sihirlerini görünce ürperdi. O anda Yüce Allah ona: "Asanı at!"[A'raf, 117] diye vahyetti. Musa asasını atınca, asa ağzı açık koca bir yılana dönüştü. Sonra Musa'nın duasıyla ipleri yakalamaya başladı. Bütün ipler bir avuç yoncaya dönüşerek yılanın ağzına girmeye başladı. Öyle ki geride hiçbir asa ya da ip kalmadı, hepsini yılan yuttu. Sihirbazlar bu gerçeği görünce dediler ki: "Bu bir sihir olsaydı, o bizim sihrimizi bu derece etkisiz kılamazdı. Fakat bu Yüce Allah'ın bir işidir. Biz Allah'a ve Musa'nın getirdiği hakikatlere inandık, yaptıklarımızdan dolayı Yüce Allah'a tövbe ederiz."

 

Böylece Allah o meydanda Firavun'un ve taraftarlarının belini kırdı, hakkı üstün çıkardı "ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti. Firavun ve kavmi orada yenildi ve küçük düşerek geri döndüler."[A'raf, 118,119] Firavun'un karısı da saçı başı dağınık bir halde meydana çıkmış, Musa'nın Firavun'a galip gelmesi için Allah'a dua ediyordu. Firavun hanedanlığından onu görenler, Firavun ve taraftarlarına karşı duyduğu şefkat ve sempati sebebiyle onun öyle pejmürde bir halde olduğunu sandılar. Oysa ki onun üzüntüsü ve kederi Musa içindi.

Musa'nın, Firavun'un yalan vaatlerini yerine getirmesi için bekleyişi uzadıkça uzadı. Kendisine her mucize getirdiğinde Firavun ona İsrail oğullarını göndereceğini vaat eder, belli bir süre geçince de vaadini bozar ve "Senin Rabbin şunu yapabilir mi?" derdi. Bu şekilde Allah apaçık mucizeler olarak onun ve kavminin üzerine tufan, çekirge, bit, kurbağa ve kan felaketleri gönderdi. Her defasında Firavun, Musa'ya şikayette bulunarak ondan felaketi başından savmasını ister ve kendisine İsrailoğullarını onunla beraber göndereceğine dair söz verirdi. Musa felaketi (duasıyla) ondan kaldırınca, Firavun vaadini bozar ve sözünden cayardı. Sonunda Musa'ya kavmi ile birlikte (şehirden) çıkış emri geldi. Musa kavmi ile birlikte gece yola çıktı. Sabah olunca Firavun, İsrailoğullarının gittiğini gördü ve hemen bütün şehirlere haber salarak ordular topladı. Çok sayıda askerden oluşan koca bir orduyla onların peşlerine düştü. Allah denize şöyle vahyetti: "Kulum Musa sana asası ile vurduğunda hemen on iki parçaya ayrıl. Musa ve kavmi geçinceye kadar öyle kaL. Sonra geriden gelen Firavun ve askerlerinin üzerine kapan."

 

Ne var ki Musa, denize asası ile vurmayı unuttu. Musa sahile ulaştığında denizi bir korku aldı. Asasını, denizin gaflet anında vurmasından ve böylece asi olmaktan endişe etti. İki topluluk birbirini görüp birbirlerine iyice yaklaştığında Musa'nın kavmi dediler ki:

"Yakalanacağız"[Şuara, 61] Rabbinin sana emrettiğini yap; zira ne sana yalan söylenir, ne de sen yalan söylersin.

 

Musa: "Bana Rabbim sahile geldiğimde denizi geçebilmem için onun on iki parçaya ayrılacağını vaat etmişti" dedi. Bir süre sonra asasını hatırladı ve onunla denize vurdu. Hemen deniz yarıldı. Firavun'un ordusunun ilk birlikleri Musa'nın askerlerinin son sıralarına iyice yaklaşmıştı ki deniz, Rabbinin Musa'ya emrettiği ve vaat ettiği gibi yarıldı. Musa ve kavminin tamamı denizi geçip Firavun ve adamları denize girdikleri anda Allah'ın emrettiği gibi üzerlerine kapandı. Musa denizi geçince kavmi "Biz Firavun'un boğulmadığı endişesi taşıyoruz, onun öldüğüne inanmıyoruz" dediler. Bunun üzerine Musa, Rabbine dua etti ve Rabbi onun için Firavun'un bedenini dışarı çıkardı. Böylece hepsi onun öldüğünden emin oldular.

 

Sonra kendilerine ait putlara tapmakta olan bir kavme rastladılar ve "Dediler ki: ‘‘Ey Musa! Onların tanrıları olduğu gibi sen de bizim için bir tanrı yap.’‘ Musa ise şöyle karşılık verdi: ‘‘Gerçekten siz cahil bir topluluksunuz. Şüphesiz bunların içinde bulundukları (din) yıkılmıştır, yapmakta oldukları da batıldır.’‘[A'raf, 138,139] Kaldı ki sizler, sizi ikna edecek kadar ibretlik hadiseler gördünüz ve duydunuz." Böylece Musa yoluna devam ederek sonunda kavmini bir yere yerleştirdi. Sonra onlara: "Harun'u dinleyip itaat edin. Ben sizin başınıza yerime onu vekil tayin ettim. Çünkü ben Rabbime gideceğim" dedi ve 30 gün sonra döneceğini söyledi.

 

Musa Rabbi ile buluşma yerine vardı ve 30. günde Rabbiyle konuşmak istedi. O bu günleri, gecesi ve gündüzüyle oruçlu geçirmiş olup Rabbi ile konuşurken ağzından oruçlunun ağız kokusu gibi koku çıkmasını istemiyordu. Bu yüzden yeryüzü bitkilerinden bir bitki alarak ağzına götürerek çiğnedi. Musa yanına gelince Rabbi: -ne yaptığını daha iyi bildiği halde- "İftar mı ettin?" buyurdu. Musa da: "Ey Rabbim, seninle konuşurken ağzımdan sadece güzel koku çıksın istedim" dedi. Rabbi: "Ey Musa! Sen bilmez misin ki benim katımda oruçlunun ağız kokusu, misk kokusundan daha güzeldir. Dön ve on gün daha oruç tut, ondan sonra yanıma gel" buyurdu. Musa da kendisine emredildiği gibi yaptı.

Kavmi Musa'nın söz verdiği sürede dönmediğini gördü. Onlar bu halde beklemelerini sürdürürken Harun onlara hitap ederek şöyle seslendi: "Sizler Mısır'dan çıkarken beraberinize Firavun'un kavmine ait bir takım ödünç malları ve emanetleri alarak çıktınız. Sizin onlarda şu kadar hakkınız vardır. Ben ancak onlardaki size ait olan malları saklayabileceğinizi düşünüyor, sizde ödünç ya da emanet olarak duran bir malı size helal görmüyorum. Bu tür mallardan hiç birini ne onlara iade edeceğiz, ne de kendimiz için saklayacağız."

 

Sonra bir çukur açarak yanında böyle mallardan herhangi bir ev eşyası ya da ziynet eşyası bulunan herkese onu çukura atmasını emretti. Sonra üzerinde ateş tutuşturarak emanet eşyaların hepsini yakarak: "Bunlar ne onların, ne de bizim olacaktır" dedi.

Samiri, kendilerine komşu olan ve sığıra tapan bir millettendi, İsrail oğullarından değildi. Musa ve İsrailoğulları yola çıkınca o da onlarla birlikte yola çıkmıştı. Fakat onun (Cebrail'dan) bir iz, eser görmesi ve ondan bir avuç (toprak) alması takdir edildi. Sonra Harun'un yanından geçerken Harun: "Samiri, sen elindekini atmayacak mısın?" dedi. Samiri onu avucunda tutuyordu. O ana kadar kimse onu görmemişti. Sami ri dedi ki: "Bu, sizi denizden geçiren elçinin (Cebrail'in) izinden bir avuç (toprak)tır. Bunu ancak şu şartla atarım: Allah'a dua edeceksin. Ben onu attığımda benim isteklerim gerçekleşecektir." Sonra Samiri elindekini attı ve Harun onun için dua etti. Samiri: "Ben buzağı olmak istiyorum" dedi. Derken çukura atılan eşya, ziynet, bakır ve demir ne varsa hepsi birleşerek böğürme sesi gibi ses çıkaran içi boş bir buzağı heykeline dönüştü.

 

İbn Abbas der ki: Vallahi buzağının kendisinden kaynaklanan hiçbir sesi yoktu. Aksine rüzgar onun kıçından giriyor, ağzından çıkıyordu. İşte o ses bundan kaynaklanıyordu. Bu olay üzerine İsrail oğulları bir kaç fırkaya ayrıldılar. Bir fırka: "Ey Samir!, bu nedir? Onu en iyi sen bilirsin" dediler. O da: "Bu, sizin Rabbinizdir. Fakat Musa yolunu şaşırdı" dedi.

 

Diğer bir fırka ise şöyle dedi: "Musa dönene kadar biz bunu yalanlamayız. Bu durumda şayet bunun bizim Rabbimiz olduğu görülürse, böylece onu kaybetmemiş ve onu gördüğümüzde acizlik göstermemiş oluruz. Yok eğer Rabbimiz olmadığı anlaşılırsa, o zaman da Musa'nın sözüne uyarız."

 

Bir fırka da şöyle söyledi: "Bu, şeytanın işidir. O bizim Rabbimiz değildir. Ona ne inanırız, ne de onu tasdik ederiz."

 

Diğer bir fırka mensuplarının kalbinde ise Samiri'nin buzağı ile ilgili söylediklerine inanına eğilimi doğdu ve (Musa'yı) yalanladıklarını ilan ettiler. Bunu gören Harun kendilerine: "Ey kavmim! Sizler bunun yüzünden sadece fitneye kaplldınız."[Ta Ha, 90] Bizim Rabbimiz rahmandır (esirger), böyle değildir" dedi. Kavmi ise şöyle: "Öyleyse neden Musa otuz gün söz veriyor da sonra verdiği sözünde durmuyor?" karşılığını verdi. Tam kırk gün geçti. Beyinsizleri de alaylı bir edayla: "Rabbini ararken yolunu şaşırmış!" dediler.

Allah, Musa ile konuşup ona söyleyeceklerini söyledikten sonra, yanlarından ayrılmasının ardından kavminin yaptıklarını ona haber verdi. Bunun üzerine "Musa kızgın ve üzgün bir halde kavminin yanına döndü."[A'raf, 150] Onlara Kur'an'da dinlediğin sözleri söyledi: "Kardeşinin (Harun'un) başından tutup kendine doğru çekti."[A'raf, 150] Elindeki levhaları fırlattı. Sonra kardeşini mazur gördü, onun için af diledi ve Samiri'ye dönerek: "Seni bunu yapamaya iten sebep nedir?" diye sorunca o da şöyle cevap verdi: Elçinin (temas ettiği) izinden bir avuç toprak aldım. Ben onu fark ettim, fakat size o gösterilmedi. Onu (erimiş mücevheratın içine) kattım. "Bunu böyle nefsim bana hoş gösterdi. Musa: ‘‘Defol!’‘ dedi. Artık hayatın boyunca sen: ‘‘Bana dokunmayın’‘ diyeceksin. Ayrıca senin için kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!"[Ta Ha, 96-98] Eğer o tanrı olsaydı, bu duruma düşmezdi."

 

İsrailoğulları ikna oldular. İşte o zaman içlerinden Harun gibi düşünenlere gıpta ettiler. Sonra Musa'ya: "Bizim için Rabbinden bize bir tövbe kapısı açmasını ve işlediğimiz günahları bağışlamasını dile" dediler. Musa da bunun için -yani dağa çıkmak için- kavminin buzağı konusunda şirke düşmemiş olanlarından yetmiş kişi seçti. Onlarla birlikte kavmi için tövbe dilemek üzere yola çıktı. Derken yeryüzü onları şiddetle salladı. Allah'ın peygamberi, kavmine ve yanındaki heyete yapılan bu muameleden utanç duyarak şöyle dedi: "Ey Rabbim! Dileseydin daha önce beni ve onları helak ederdin. Şimdi aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi helak mi edeceksin]"[A'raf, 155] Allah, aralarında buzağı sevgisiyle yanıp tutuşan ve buzağıya inananlar bulunduğunu görmüştü. Bu yüzden yeryüzü ortları sarsmıştı. Sonra Allah şöyle buyurdu: "Benim rahmetim her şeyi kaplamıştır; onu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, zekat verenlere, ayetlerimize inamp, yanlarındaki Tevrat ve ıncil'de yazılı buldukları, (okuyup yazması olmayan) ümmi peygambere uyanlara yazacağız."[A'raf, 156-157]

Musa: "Ya Rabbi! Ben senden tövbe diledim. Sen ise bana rahmetini benim kavmimden başka bir kavim için yazdığını söyledin. Keşke beni(m ömrümü) de erteleyip, o zatın esirgenen ümmetinden bir fert olarak yaratsaydın" dedi.

 

Yüce Allah şöyle buyurdu: "Senin kavminin tövbesi ancak şu şartla kabul edilir: Onlardan her biri, karşılaştığı her baba ve evladı kılıçla öldürecek ve o mevkide kimi öldürdüğüne bakmayacak."

Bunun üzerine Musa ve Harun'un günahlarına muttali olamadığı ve fakat Allah'ın bildiği kişiler gelerek günahlarını itiraf ettiler. Sonra kendilerine emredilenleri yaptılar ve böylece Allah onlardan hem katili, hem de maktulü bağışladı. Sonra Musa onları yanına alarak kutsal topraklara doğru yöneldi. Öfkesi dindikten sonra levhaları eline aldı. Kavmine tebliğ ile görevlendirildiği vazifeleri onlara emretti. Fakat bu vazifeler kavmine ağır geldi ve onları kabul etmek istemediler. Bunun üzerine Allah dağı bir şemsiye gibi onların tepelerine kaldırdı ve dağın üzerlerine düşmesinden korkup kitabı sağ ellerine aldılar. Kitap ellerinde olduğu halde dağı ve yeri dinliyorlar, üzerlerine düşecek korkusuyla gözlerini dağdan ayırmıyorlardI. Sonra yollarına devam ederek nihayet kutsal topraklara ulaştılar. Orada, alışılmış ın dışında bir yaratılışa sahip zorba bir milletin yaşadığı bir şehir gördüler. (Musa) Onlara, şehrin akıllara şaşkınlık veren meyvelerini anlattıysa da kavmi:

"Ey Musa! Orada zorba bir millet vardır."[Maide, 22] Bizim onlarla baş edecek gücümüz yoktur. Onlar orada oldukları sürece biz oraya girmeyiz. "Eğer onlar çıkarlarsa, ancak o zaman biz oraya gireriz"[Maide, 22] dediler. Daha evvel zorbalardan olup da "Korkanlar arasına katılan, Allah'ın nimete erdirdiği iki adam"[Maide, 23] ise "Biz Musa'ya inandık" deyip Musa'nın yanına giderek şöyle söylediler: "Biz kendi milletimizi(n durumunu) daha iyi biliriz. Sizler onların cüsselerinden ve silahlarından korkmuş olsanız da (bilin ki) onlarda ne yürek var, ne de kuvvet. "Üzerlerine kapı tarafından yürüyün, oradan içeri girerseniz muhakkak galip gelirsiniz. "[Maide, 23]

Halk bu iki kişinin Musa'nın kavminden olduklarım söylemektedir.

 

Fakat Said b. Cübeyr'den, bunların daha evvel zorbalardan iken Musa'ya inanan iki kişi olduğu yönünde bir görüş nakledilmiştir. Bu görüşe göre "....." ifadesi, "İsrail oğullarının korktukları milletten" şeklinde anlaşılmıştır.

Sonra İsrailoğulları: "Ey Musa! Sen ve Rabbin gidin, savaşın. Biz burada oturup bekleyeceğiz" dediler. Onlar bu sözleriyle Musa'yı kızdırdılar. O da onlara beddua etti. Onları "fasık / isyankar" diye nitelendirdi. Musa, daha önce işlediklerini gördüğü günahlar ve kötülükler sebebiyle onlara beddua etmemişti. Ancak o gün beddua etti. Allah, kavmine yaptığı bedduasını kabul etti ve onları "fasıkı isyankar" diye isimlendirdi. Onları kutsal topraklardan kırk yıl mahrum etti. Bu süre zarfında yeryüzünde şaşkın şaşkın dolamp durdular. Her sabah kalkıyorlar, hiç durmadan yürüyorlardı. Sonra Allah çölortasında üstlerinde bir bulut peyda etti ve üzerlerine kudret helvası ile bıldırcın kuşu yağdırdı. Onlara hiç eskimeyen ve asla kirlenmeyen elbiseler yarattı. Aralarında kare şeklinde bir taş yarattı ve Musa'ya o taşa asasıyla vurmasını emretti. Her bir yanından üç pınar olmak üzere "taştan on iki pınar fışkırdı."[Bakara, 60] Allah onlardan her boya, kendilerine ait olan su içecekleri pınarı öğretti. Sonra her nereye gitseler muhakkak o taşı da dün olduğu yerdeki gibi aralarında bulurlardı.

İbn Abbas bu hadisi Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dayandırrmştır. Bana göre bunu şu olay da doğrulamaktadır:

Muaviye, İbn Abbas'ı bu hadisi naklederken dinledi. Fakat öldürülen kişinin haberini yayarak Musa'yı ifşa edenin Firavun'un adamı olduğu yönündeki sözlerine itiraz etti. (Dedi ki) Bunu nasıl ifşa eder ki! Halbuki onun öldürüldüğünü sadece olaya bizzat tamk olan İsrailli kişi görmüş ve bilmişti. İbn Abbas onun bu itirazına öfkelendi ve elinden tutarak onu Sa'd b. Malik ez-Zühri'nin yanına götürdü. Sa'd'a dedi ki: "Ey Ebu İshak! Sen Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Musa'nın Firavun hanedanlığından öldürdüğü kişiyle ilgili kıssayı anlattığı günü hatırlıyor musun? Bu olayı yayan, İsrailli miydi? yoksa Firavun'un adamı rm?"

 

Sa'd da: "Bunu asıl yayan Firavun'un adamı idi. O da bunu o sırada olay yerinde bulunan ve olaya bizzat tanık olan İsrailliden duymuştu" dedi.

 

*Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiş olup ravileri, Esbağ b. Zeyd ile Kasım b. Ebi Eyyub hariç, Sahih'in ravileridir. Bu iki ravi de güvenilirdir.

 

 

 

**********************************

Yüce Allah'ın" And Olsun Ki Daha Önce Adem'den Söz Almıştık, Fakat Unuttu" Ayeti [Ta ha, 115]

**********************************

 

11167. ıbn Abbas der ki: "Adem'in insan diye isimlendirilmesi, kendisinden söz alınmış olduğu halde onu unutmasından - Arapçası nesiye - dolayıdır."

 

*Bunu Taberanı, el-Mu'cemu's-sağir'de rivayet etmiş olup ravilerinden Ahmed b. Isam zayıftır.

 

 

 

**********************************

Yüce Allah'ın "Benim Yoluma / Hidayetime Uyan Ne Sapar, Ne de Bedbaht Olur" Ayeti [Ta ha, 123]

**********************************

 

11168. İbn Abbas'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim Allah'ın Kitab'ına uyarsa, Allah onu dalaletten kurtarıp hidayete erdirir ve onu kıyamet günü ağır hesaptan korur; zira Yüce Allah buyuruyor ki: "Benim yoluma / hidayetime uyan ne sapar ne de bedbaht olur."[Ta ha, 123]

 

*Bunu Taberani, rivayet etmiş olup ravilerinden Ebu Şeybe ve imran b. Ebi imran'ın ikisi de zayıftır.

 

 

 

11169. Ebu't-Tufeyl'in bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle okumuştur: "Benim yoluma / hidayetime ... "[Ta ha, 123].

 

*Bunu Taberani, rivayet etmiş olup ravilerinden ismail b. Müslim el-Mekki zayıftır.

 

 

 

**********************************

Yüce Allah'ın "Benim Zikrimden (Kitabımdan) Yüz Çeviren Bilsin Ki Onun Dar Bir Geçimi Olur" Ayeti [Ta ha, 124]

**********************************

 

11170. Ebu Hureyre, Yüce Allah'ın "Benim Kitabımdan yüz çeviren bilsin ki onun dar bir geçimi olur" ayeti hakkında Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dayandırarak der ki: "Yüce Allah'ın bahsettiği dar geçim şudur: Allah o kişinin bedenine doksan dokuz yılan musallat eder ve yılanlar kıyamet kopuncaya kadar onun etini ısırırlar."

 

*Bunu Bezzar rivayet etmiş olup ravilerinden tanımadıklarım vardır.

 

 

 

11171. Abdullah b. Mes'ud der ki: " ... bilsin ki onun dar bir geçimi olur"[Ta ha, 124] ayetiyle kastedilen kabir azabıdır.

 

*Bunu Taberani, rivayet etmiş olup ravilerinden el-Mes'udi ihtilat'a düşmüştü. Diğer ravileri ise güvenilir kimselerdir.

 

 

 

**********************************

Yüce Allah'ın "Güneşin Doğuşu ve Batışı Öncesinde Rabbini Hamd ile Tesbih Et" Ayeti [Ta Ha, 130]

**********************************

 

11172. Cerir'in bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Yüce Allah'ın "Güneşin doğuşu ve batışı öncesinde Rabbini hamd ile tespih et"[Taha, 130] ayeti ile ilgili olarak: "Güneşin doğuşu öncesindeki tespih, sabah namazıdır. Batışı öncesindeki ise ikindi namazıdır" buyurmuştur.

 

*Bunu Taberanı, rivayet etmiş olup ravilerinden Yahya b. Said el-Attar zayıftır.

 

 

 

**********************************

Yüce Allah'ın" Ailene Namaz Kılmalarını Emret" Ayeti [Ta Ha, 132]

**********************************

 

11173. Abdullah b. Selam der ki: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ailesine maddi sıkıntı bastığı zaman onlara namaz kılmalarını emrederdi. Sonra (Abdullah) ''Ailene namaz kılmalarını emret, kendin de namaza sabırla devam eL..''[Ta ha, 132] ayetini okudu.

 

*Bunu Taberanı, el-Mu'cemu'l-evsat'ta rivayet etmiş olup ravileri, güvenilir kimselerdir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Enbiya Suresi 84 - 87 - 98 - 107