MECMAU ZEVAİD |
MEĞAZİ VE SİYER |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Fetih Gazası
(Mekke'nin Fethi)
10227. Hz. Aişe
bildiriyor: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Benu Ka'b'a yapılanlara
o kadar kızdığını gördüm ki, uzun zamandan beri hiç bu kadar öfkelendiğini
görmemiştim. (O zaman) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Benu
Ka'b'a yardım etmezsem, Allah bana yardım etmesin!" buyurmuştu. Bana:
"Ebu Bekr ve Ömer'e savaşa hazırlanmalarını söyle" buyurdu. Ebu Bekr
ve Ömer, Aişe'nin yanına gelip: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
nereye gitmeyi düşünüyor?" diye sordular. Aişe: "O'nun Benu Ka'b'a
yapılanlara o kadar kızdığını gördüm ki, uzun zamandan beri hiç bu kadar
öfkelediğini görmemiştim" dedi.
*Hadisi Ebu Ya'la, Hizam b. Hişam b. Hubeyş kanalıyla
babasından rivayet etmiştir. ibn Hibban bu iki raviyi güvenilir saymıştır.
Diğer ravileri, Sahıh'in ravileridir.
10228. Zu'l-Cevşen
ed-Dabbabi anlatıyor: Bedir ahalisi işini bitirdikten sonra Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelip Karha adlı atınun tayını kendisine
getirip: ''Ey Muhammed! Binek edinesin diye Karha'nın tayını sana
getirdim" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Buna
ihtiyacım yoktur! Ama buna karşılık Bedir savaşında elimize geçen seçkin
zırhlardan sana vermemi istiyorsan vereyim!" buyurunca:
''Bugün buna karşılık
birkaç zırh alacak değilim (değişecek değilim)" dedim. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Buna ihtiyacım yoktur!" buyurdu. Sonra:
''Ey Zu'l-Cevşen! Müslüman olup bu işe ilk girenlerden olmaz mısın?" diye
sorunca: ''Hayır" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
''Neden?" diye sorunca: ''Kavminin seni küçümsediklerini gördüm"
dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''(Müşriklerin) Bedir'deki
öldürülüşleri hakkındaki haberleri sana ulaşmadı mı?" diye sorunca:
''Evet, ulaştı" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Sana (arazi) hediye veririz" buyurunca: ''Onlara galip gelip Kabe'yi
ellerinden alırsan (olur)" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Hayatta kalırsan onu da görürsün!" buyurdu. Sonra:
''Ey Bilal! Adamın
çantasını al! Hurmadan azık koy!" buyurdu. Yanından çıkıp gideceğim zaman:
''Şüphe yok ki bu adam, Benu Amir'in en iyi süvarilerindenildir" buyurdu.
Zu'l-Cevşen ekledi:
''Allah'a yemin olsun ki, ben Gavr'da ailem arasında bulunuyordum ki, bir atlı
çıkıp geldi. Kendisine: ''İnsanlar ne yaptı?" diye sorunca: " Allah'a
yemin olsun ki, müşriklere galip gelip Kabe'yi ellerinden alarak oraya hakim
oldu" dedi. O zaman: "Anam beni kaybetsin! O gün müslüman olup Hire
bölgesini isteseydim bana verirdi" dedim .
10229. Başka bir
rivayette Ebu İshak el-Hemedam bildiriyor: Zu'l-Cevşen, Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ona: "Neden müslüman olmak istemiyorsun?" diye sorunca:
"Kavminin seni yalanlayarak Mekke'den çıkarıp seninle savaştıklarını
gördüm; ne yapacağını görmek istiyorum! Eğer onlara galip gelirsen sana inanıp
tabi olurum! Yok, onlar sana galip gelirse sana tabi olmam!" dedi.
*Derim ki: Hadisin bir bölümünü Ebu Davud rivayet etmiştir.
Hadisi Abdullah b. Ahmed
rivayet etti. Babası (imam Ahmed) de rivayet etti; ama onun naklettiği metin,
babasının metniyle farklılık arz etmektedir. Hadisi Taberanı de rivayet etmiş
olup (her ikisinin) ravileri, Sahih'in ravileridir.
10230. Ebu Hureyre'nin
bildirdiğine göre Huzaa kabilesinin lideri şöyle demiştir:
Allahım! Ben, Muhammed'i
yardıma çağırıyorum!
Bizim babamızIa onun
babası arasındaki eski ittifakı anıyor ve yardımını diliyorum! Allah (bize
yardım etmen için) sana hidayet etsin! Hemen gelip bize yardım edip destek ol!
Allah'ın kullarını
çağır, acele gelip imdadımıza yetişsinler!
*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup ravileri, hadisleri hasen
sayılan Muhammed b. Amr dışında Sahih'in ravileridir.
10231. Hz. Ali
bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'nin fethine gitmek
istediği zaman aralarında HHıb b. Ebi Beltea'nın da bulunduğu ashabından bazı
kişilere haber gönderip Mekke'ye gitmek istediğini haber verdi. İnsanlar
arasında ise Huneyn'e gitmek istediği haberi yayıldı. Hatıb, Mekke ahalisine:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sizinle savaşmak üzere yola çıkacak!"
diye bir mektup yazdı. Bu durum vahiyle Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bildirilince beni, Ebu Mirsed'le beraber -ki aramızda atı bulunmayan
kimse yoktu- gönderip: ''(Mekke ile Medine arasında bir yer olan)
Ravdatu'l-Hah'a gidin! Orada beraberinde mektup bulunan bir kadın bulacaksınız!
Mektubu ondan alın!'' buyurdu. Bunun üzerine hemen yola çıktık ve Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize işaret ettiği yerde kadını bulduk.
Kendisine: "Mektubu ver!" dedik. Kadın: "Bende mektup yok!"
dedi. Bunun üzerine eşyalarını indirip aradık, ama mektubu eşyalarının içinde
bulamadık. Ebu Mirsed: "Belki beraberinde mektup yoktur!" deyince:
"Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yalan söylenmiş olamaz!
Resulullah da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize yalan söylemiş olamaz!"
dedim, Kadına: "Ya mektubu çıkarırsın ya da elbiselerini saymak zorunda
kalacağız" dedik. Kadın: " Allah'tan korkmuyar musunuz? Siz Müslüman
değil misiniz?" deyince: "Ya mektubu çıkarırsın, ya da elbiselerini
çıkarmak zorunda kalırız" dedik.
(Ravi) Amr b. Murra:
"(İşin ciddi olduğunu anlayınca) Mektubu belinin bağından
çıkarıverdi"; Habib b. Ebi Sabit ise: "Ön tarafından çıkarıp
verdi" ibaresini aktarmışlardır.
*Derim ki: Hadis bu detaydan farklı bir lafızia Sahih'te irad
edilmiştir,
Hadisi Ebu Ya'la rivayet
etmiş olup senedinde zayıf sayılan Haris el-A'ver bulunmaktadır.
10232. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) hanımı Meymune binti'lHaris'in bildirdiğine göre:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun evinde gecelediği ve namaz için
kalkıp abdest aldığı bir gecede, üç kere:
"Lebbeyk! Lebbeyk!
(Davetine icabet ediyorum! Davetine icabet ediyorum!)" Üç kere de:
"Nusirte! Nusirte! (Sen yardım olundun gitti! Sen yardım olundun
gitti!)" buyurduğunu işitmiştir. Meymune der ki: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) evden çıkacağı zaman kendisine: "Ya Resulallah! Abdest
aldığın sırada üç kere: "Lebbeyk! Lebbeyk! (Davetine icabet ediyorum!
Davetine icabet ediyorum!)" Üç kere de: "Nusirte! Nusirte! (Sen
yardım olundun gitti! Sen yardım olundım gitti!)" buyurduğunu işittim!
sanki bir insanla konuşuyordun! Yanında bir kimse mi vardı?" diye sordum.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şu Benu Ka'b'ın recez
okuyucusu, feryat ederek bana sesleniyor ve imdatlarına yetişmemi istiyor!
Kendilerine karşı Kureyşlilerin Benu Bekr'lere yardım ettiklerini
söylüyor!" buyurdu. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) evden
çıktı ve Aişe'ye silahını hazırlamasını ve kimseye bir şey söylememesini
emretti. Bu arada Ebu Bekir yanına girip: "Ey kızcağızım! Bu hazırlık
nedir?" diye sordu. Aişe: "Vallahi bilmiyorum" diye cevap verdi.
Ebu Bekir:
"Vallahi bu
Benu'l-Asfar'la (Bizanslılarla) savaşmanın zamanı değildir! Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) nereye gitmek istiyor?" diye sorunca:
"Vallahi,
bilmiyorum!" diye cevap verdi. Aradan üç gün geçti. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) halka sabah namazını kıldırdı. Bu arada recez okuyucusunun şu
şiiri kendisine okuduğunu işittim: Allahım! Ben, Muhammed'; yardıma çağırıyorum!
Bizim babamızIa onun
babası arasındaki eski ittıfak, anıyor ve yardımını diliyorum!
O zaman, biz doğurucu
(ana) mevkiinde idik. Sen ise oğul mevkiinde idin (bizden doğdun) Sonra
Müslüman olduk ve sana yardımdan el çekmedik! Kureyşliler sana verdikleri sözde
durmadılar! Muhalefet ettiler! Seninle yaptıkları en sağlam anlaşmayı bozdular
Kimseyi yardıma çağırmayacağını ileri sürdüler
Allah (bize yardım etmen
için) sana hidayet etsin! Hemen gelip bize yardım et! Destek ol!
Allah'ın kullarını
çağır, acele gelip imdadımıza yetişsinler! İçlerinde Resulullah savaşmaya
hazırlanarak (gelsinler!) Yapılan zulme öfkesinden dolayı yüzü renkten renge
girmiştir.
Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) üç kere: "Lebbeyk! Lebbeyk! (Davetine icabet
ediyorum! Davetine icabet ediyorum!)" Üç kere de: "Nusirte! Nusirte!
(Sen yardım olundun gitti! Sen yardım olundun gitti!)" buyurdu. Sonra
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yola çıktı. Ravha denilen yere
ulaşınca gökte oluşan bir buluta bakıp: "Bu bulut, Benu Ka'b'a yardım
olunacağına işarettir!" buyurdu. Benü Ka'b'ın kolu olan Benu Adiyy b.
Amr'dan bir adam ayağa kalkıp: "Ya Resulallah! Benu Adiyy'in yardımı için
de değil mi?" diye sorunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sırtın
toprağa bulansın! Adiyy, Ka'b'dan başkası mıdır? Ka'b da, Adiyy'den başkası
mıdır?" buyurdu. Nihayet bu adam o seferde şehit oldu. Sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allahım! Onları ansızın yakalamak için
haberimizi onlardan gizle!" diye dua etti.
Sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yoluna devam edip Merr'de (Merru'z-Zahran'da)
konakladı. O gecede Ebu Süfyan b. Harb, Hakim b. Hizam ve Büdeyl b. Varka yola
çıkıp Merr'in yakınına kadar gelmişlerdi. Ebu Süfyan yanan ateşlere bakıp:
"Ey Büdeyl! Bu ateşler, senin kavınin olan Benu Ka'b'ın ateşleridir"
dedi. "Belki de savaş onları bir araya toplamıştır" diye ekledi. O
gece Müzeyne onları yakalayıp götürmüştü, bekçilik görevi onlara (Müzeyne'ye)
aitti. Kendilerini Abbas b. Abdilmuttalib'in yanına götürmelerini istediler.
Onları Abbas'ın yanına götürdüler. Ebu Süfyan, Abbas'tan kendilerine
Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) em an almasını istedi. Abbas
onları alıp Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına götürdü ve
Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisinin (Abbas'ın) eman
verdiğine eman vermesini istedi. Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ebu Süfyan dışında em an verdiğin herkese eman veriyorum" buyurunca
Abbas: "Ya Resulallah! Bana kısıtlama getirme!" diye ricada bulundu.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Eman verdiğin herkes
güvendedir" buyurdu. Bunun üzerine Abbas onları Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yanına götürdü. Sonra onları alıp çıktı. Ebu Süfyan:
"Biz gitmek istiyoruz" deyince:
"Güneş doğmadan
önce çıkıp gidin!" dedi. Bu arada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
abdest almak için kalktı. Müslümanlar Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) (artık) abdest suyunu alıp yüzlerine sürmeye başladılar. Ebu Süfyan: "Ey
Ebu'l-Fadl! Yeğeninin krallığı çok büyümüş!" dedi. Abbas:
"Bu krallık değiL,
nübüvvettir! İşte buna (nübüvvetin bereketine) rağbet ediyorlar" dedi.
*Hadisi Taberanı el-Mu'cemu's-sağir'de ve
el-Mu'cemu'l-kebir'de rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan Yahya b.
Süleyman b. Nadle bulunmaktadır.
10233. Abdullah b. Abbas
bildiriyor: Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) seferine devam etti.
Ebu Ruhm Külsum b. Husayn b. Utbe b. Halef el-Gıfari'yi Medine'de vali olarak
bıraktı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ramazan ayının onunda yola
çıktı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) oruç tuttu, insanlar da onunla
beraber oruç tuttular. -Usfan ve Emc arasında bir yer olan- Kedid'e ulaşınca
orucunu açtı. Sonra Müslümanlardan oluşan on bin kişiyle beraber
Merru'z-Zahran'a ulaşıp konaklayıncaya kadar yoluna devam etti.
*Derim ki: Hadisin bir bölümü oruç bahsinde Sahih 'te
geçmiştir.
Hadisi Ahmed rivayet
etmiş olup ibn ishak dışında kalan ravileri, Sahih'in ravileridir. ibn ishak
işittiğini açıkça söylemiştir.
10234. Abdullah b. Abbas
anlatıyor: Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) seferine devam etti.
Ebu Ruhm Külsum b. Husayn el-Gifari'yi Medine'de vali olarak bıraktı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ramazan ayının onunda yola çıktı. Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) oruç tuttu, insanlar da onunla beraber
oruç tuttular. -Usfan ve Emc arasındaki bir mevki olan- Kedıd'e ulaşınca
orucunu açtı. Sonra Müslümanlardan Müzeyne ve Süleym kabilelerinden oluşan- on
bin kişiyle beraber Merru'z-Zahran'a ulaşıp konaklayıncaya kadar yoluna devam
etti. Bütün kabilelerden belirli sayıda müslüman olup (bu sefere) katılanlar
vardı. Muhacir ve Ensar'ın tümü Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
beraber yola çıktılar, onlardan hiç kimse geride kalmadı. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Merru'z-Zahran'da konaklayınca -ki Kureyşlilere
bu hareket gizlendi. Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ilgili hiçbir
haber onlara ulaşmadı. Bundan dolayı da ne yapacağını bilmiyorlardı- O gecede
Ebu Süfyan b. Harb, Hakim b. Hizam ve Büdeyl b. Varka Resulullah'ı (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ve ordusunu araştırmak ve onlar hakkında bir bilgiye erişip
işitmek maksadıyla Mekke'den çıktılar. Bu arada daha önce Abbas b.
Abdilmuttalib yolda Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) karşılamış ve
ordusuna katılmıştı. Ebu Süfyan b. el-Haris b. Abdilmuttalib ve Abdullah b. Ebi
Umeyye b. el- Muğira Mekke ile Medine arasında (bir yerde) Resulullah'la
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) karşılaşıp (kendisiyle görüşmek için) onun yanına
girmeye uğraştılar. Dolayısıyla Ümmü Seleme onlar için kendisiyle konuşup:
"(Bunlar) amcanın oğlu, halanın oğlu ve sılıriyet (evlilik) yönünden (ki
bu adam Ümmü Seleme'nin kardeşidir) akraban (onlarla görüş)" dedi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onlara ihtiyacım yoktur! Amcamoğluna
gelince o, onuruma saldırıp leke sürdü. Halamın oğlu ve sıhriyet dolayısıyla
akrabam (kayınbiraderim) ise bana Mekke'de o ağır şeyleri söylemişti"
buyurdu. Onların yanına bu şekilde çıkınca (yani bu karşılığı verince) Ebu
Süfyan -ki Ebu Süfyan'la beraber küçük bir oğlu vardı-: "Vallahi, ya bana
izin verir ya da açlıktan ve susuzluktan ölünceye kadar şu küçük oğlumun
elinden tutup yeryüzünde (durmadan) yürüyeceğim" dedi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu durumdan haberdar olunca onlara karşı yumuşadı
ve yanına girmelerine izin verdi. Onlar da yanına girip Müslüman oldular.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Merru'z-Zahran'da konaklayınca Abbas:
"Yay Kureyşlilerin başlarına geleceklere! Vallahi Resulullah'tan
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) eman dilemeden önce Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) Mekke'ye savaşla girecek olursa, bu Kureyşlerin temelli sonları
olur!" dedi.
Abbas anlatıyor:
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) boz katırına binip Erak denilen
yere vardım ve belki bir oduncu veya bir sütçü veya Mekke'ye bir ihtiyacı için
giden birini bulurum; Mekke'ye zorla (savaşarak) girmeden önce Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelip O'ndan eman almaları için yerini
onlara haber verir diye düşündüm. Ya Ilahi, o katırın üzerinde yürüyüp kendisi
için çıktığım şeyi (haber götürecek birini) ararken Ebu Süfyan ve Büdeyl b.
Yarka'nın konuşmalarını işittim. Ebu Süfyan: "Bugünkü gördüğüm ateş ve
askerler gibi hiç bu kadar ateş ve asker görmedim!" diyordu. Büdeyl ise:
"Vallahi, bu
Huzaa'nın ateşleri olsa gerek! Savaş için bu kadar yakınışlar" diye cevap
veriyordu. Buna karşılık Ebu Süfyan: "Vallahi, Huzaa'nın ateşi ve
askerleri bu kadar olamaz! O bundan daha zelil ve daha küçüktür!" diyordu.
Bu arada kendisini sesinden tanıyıp: "Ey Ebu Hanzala!" diye
seslendim. Beni sesimden tanıyıp: "Ebu'l-Fadl sen misin?" diye
sorunca: "Evet" dedim. Ebu Süfyan: "Anam babam sana feda olsun!
Ne istiyorsun?" deyince: "Yazıklar olsun sana ey Ebu Süfyan! İşte
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanlar arasında duruyor! Vallahi,
vay Kureyşlilerin başlarına geleceklere!" dedim. Ebu Süfyan:
"Anam, babam sana
feda olsun! Buna bir çare, bir tedbir var ını?" diye sorunca:
"Vallahi, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) seni ele geçirecek
olursa, muhakkak boynunu vurur! Sen, haydi benimle beraber şu katırın sırtına
bin de, seni Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına kadar
götüreyim! Kendisinden senin için eman dileyeyim!'' dedim. Bunun üzerine Ebu
Süfyan bineğime arkama bindi, iki arkadaşı ise geri döndü. Ben de kendisini
katırın üzerinde götürdüm. Kendisiyle beraber mücahitlerin ateşlerinden her bir
ateşin yanından geçerken, ''Kim bu?'' diye soruyorlar; Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) katırını görünce:
"Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) amcası, O'nun (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
katırına binmiş!'' diyorlardı. Ömer b. el-Hattab'ın ateşinin yanından geçerken:
"Kim bu?" dedi ve hemen ayağa kalktı. Ebu Süfyan'ı katırın terkisinde
görünce: "Allah'ın düşmanı Ebu Süfyan öyle mi? Seni ahitsiz ve akitsiz
olarak ele geçirmeye fırsat ve imkan veren Allah'a hamdolsun!" dedi ve
hemen Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) doğru hızla gitti. Katır da
hızlandı. Yavaş yürüyen hayvanın yavaş yürüyen adamı geçebileceği oranda Ömer'i
geçti. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına varınca katırın
üzerinden atlayıp Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına girdim. Bu
arada Ömer de ulaşıp yanımıza girdi ve:
"Ya Resulallah! Bu
Ebu Süfyan'ı, Allah, akİtsiz ve ahitsiz olarak ele geçirmek imkan ve fırsatını
verdi. Bırak beni de, onun boynunu vurayım!" dedi. (Abbas dedi ki) :
"Ya Resulallah! Ben ona eman vermiş bulunuyorum!'' dedim. Sonra
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına oturup: "Vallahi, bu
gece benden başka hiç kimse Ebu Süfyan'la baş başa kalmayacak!" dedim.
Ömer, Ebu Süfyan'ın boynunu vurma hususundaki isteğinde direnip durunca:
"Yeter ey Ömer! Vallahi, Ebu Süfyan Adiyy b. Ka'b oğullarından bir kimse
olsaydı, böyle söylemezdin! Fakat onun Benu Abdimenaf erkeklerinden olduğunu
bildiğin için boynunu vurmak istiyorsun!'' dedim. Ömer: "Sus ey Abbas!
Vallahi senin Müslüman olman (babam)- Hattab Müslüman olacak olsaydı- onun
Müslüman olmasından bana daha hoş gelir! Bunun sebebi; sadece Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) senin Müslüman olmana Hattab'ın Müslüman
olmasından daha fazla sevineceğinden başka bir şey değildirif dedi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Abbas! Onu çadırına götür, sabahleyin
yanıma getir!'' buyurdu. Onu alıp çadırıma götürdüm ve geceyi yanımda geçirdi.
Sabah olunca onu alıp Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına
götürdüm. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu görünce: "Yazıklar
olsun sana ey Ebu Süfyan! Allah'tan başka ilah olmadığını öğrenmenin zamanı
daha gelmedi mi?'' diye sordu. Ebu Süfyan: "Babam, anam sana feda olsun!
Sen ne kadar cömertsin ve akrabalık hakkını ne kadar iyi gözetirsin! Vallahi,
Allah'tan başka ilah olmasa gerek! Çünkü Allah ile birlikte başka ilah bulunmuş
olsaydı, elbette, beni zararlardan korur, faydalardan yararlandırırdı"
dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Yazıklar olsun sana ey Ebu
Süfyan! Benim Allah'ın ResUlü olduğumu bilmenin zamanı gelmedi mi?'' buyurdu.
Ebu Süfyan: "Babam, anam sana feda olsun! Usluluk ve yumuşak huylulukta,
soylulukta, akrabalık hakkını gözetmede senden daha üstünü yoktur! Bu konuda
şimdiye kadar içimde bir şüphe vardı!" dedi. Abbas: "Yazıklar olsun
sana ey Ebu Süfyan! Müslüman ol ve kellen vurulmadan önce Allah'tan başka ilah
olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahadet getir" deyince
Ebu Süfyan şahadet getirip Müslüman oldu. Abbas dedi ki: "Ya Resulallah!
Ebu Süfyan övünmeyi seven bir adamdır! Ona, kavminin içinde övüneceği birşey
lutfet!" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Olur! Kim
Ebu Süfyan'ın evine girip sığınırsa, ona eman verilmiştir! Kim kapısını üzerine
kapayıp evinde oturursa, ona eman verilmiştir! Kim Mescid-i Haram'a girip
sığınırsa, ona eman verilmiştir" buyurdu. Gitmek için oradan çıkacağı
zaman Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Abbas! Onu vadinin
daraldığı, dağ boğazının yanında tut da, Allah ordusunun ihtişamını
görsün!" buyurdu. Ben de Ebu Süfyan'ı alıp Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bana emrettiği yere, vadinin daraldığı, dağ boğazına doğru
götürdüm. Bu arada kabileler sancaklarıyla oradan geçmeye başladı. Her bir
kabile geçtiği zaman: "Bunlar kimdir?" diye soruyor "Müzeyne"
diye cevap veriyordum. Ebu Süfyan: "Müzeyne'den bana ne?" diyordu.
Bütün kabileler geçinceye kadar böyle devam ettik. Her bir kabile geçince:
"Bunlar kim?"
diye soruyor: "Filan oğulları" diye cevap verince: "Bana ne
Filan oğullarından" diyordu. Nihayet Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), Muhacir ve Ensar'ın içinde bulunduğu "Hadra" adlı birlikle
beraber geçti. Gözlerinden başka bir şey görünmüyordu. Ebu Süfyan:
"Sühanallah! Ey
Abbas! Bunlar kim?" diye sorunca: "Bunlar Resulullah'la (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) beraber olan Muhacir ve Ensar'dır" dedim. Ebu Süfyan:
"Hiç kimsenin bunlara gücü yetmez! Vallahi ey Ebu'l-Fadl! Kardeşinin oğlu
büyük bir saltanata sahip olmuş bulunuyor!" deyince: "Ey Ebu Süfyan!
Bu (saHanat değil) nübüvvettir" dedim. Ebu Süfyan: "Evet!"
deyince: "Sen git, kavmine yetiş! Onları uyar!" dedim.
Bunun üzerine hemen yola
çıktı. Kavminin yanına varınca avazının çıktığı kadar bağırarak: "İşte
Muhammed, karşısında duramayacağınız, dayanamayacağınız ordular birliğiyle
başucunuza gelmiş bulunuyor. Kim Ebu Süfyan'ın evine girip sığınırsa, ona eman
verilmiştir!" diye seslendi. Karısı Hind binti Utbe, ayağa kalkarak Ebu
Süfyan'ın bıyığından tutup: "Şu kocamış ahmağı, şu elçinizi öldürün! O,
kavminin ne kötü bir elçisi ve gözetleyicisidir!" dedi. Ebu Süfyan:
"Yazıklar olsun size! Bunun (kadının) dedikleri sizi aldatmasın! Kendi
kendinizi de aldatmayın! Karşısında duramayacağınız, dayanamayacağınız ordular
birliği başucunuza gelmiş bulunuyor. Kim Ebu Süfyan'ın evine girip sığınırsa,
ona eman verilmiştir!" dedi. Kureyş müşrikleri: "Allah seni
kahretsin! Senin evin bizim için ne kadar yararlı olabilir, hangimizi
alabilir?" dediler. Ebu Süfyan: "Kim evine girip kapısını üzerine
kaparsa, ona da eman verilmiştir! Kim Mescid-i Haram'a girip sığınırsa, ona da
eman verilmiştir!" dedi. Bunun üzerine insanlar dağılıp evlerine ve
Mescid-i Haram'a gittiler.
*Hadisi Ahmed rivayet etmiş olup ravileri Sahih'in
ravileridir.
10235. Enes b. Malik
bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke fethinin olduğu
günde dört kişi dışında bütün insanlara eman vermişti. Bu dört kişi: Abdüluzza
b. Hata!, Mıkyes b. Subaba el-Kelbi, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh ve bir kadın
olan Ümmü Sara'dır. Abdüluzza, Kabe örtüsü ne tutunmuş olduğu halde öldürülmüştü.
Ensar'dan bir adam Abdullah b. Ebi Serh'i görürse onu öldüreceğine dair adak
adamıştı. Abdullah b. Ebi Serh, Osman b. Affan'ın sütkardeşi idi. Osman onu
alıp Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına getirdi ve ona
Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eman istedi. Ensarı onu görünce
kılıcını alıp onu öldürmek için çıktı. Ancak onu Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bulunduğu halkada (toplulukta) buldu. Onu Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) huzurunda öldürmekten korktu. Bu arada onu
öldürmede tereddüt etmeye başladı. çünkü Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) huzurunda bulunduğu halde onu öldürmekten hoşlanmıyordu. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) elim uzatıp ondan (Abdullah b. Ebi Serh'ten) biat
aldıktan sonra Ensariye: "Adağını yerine getirmen için seni
bekledimf" buyurdu. Ensari: "Ya Resulallah! Senden çekindim! Bana
işaret edemez miydin?" deyince: "Bir peygamberin gizlice işaret
vermesi caiz olmaz!" buyurdu.
Mıkyes'e gelince bunun
bir kardeşi vardı. Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraberken
yanlışlıkla öldürülmüştü. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem),
Ensar'dan diyetim almak üzere Mıkyes'le beraber Benu Fihr'den bir adam
göndermişti. Diyeti toplayıp dönünce yolda (mola verip) Benu Fihr'den olan adam
yattı. Mıkyes adamın yattığını görünce bir taş alıp başına vurarak onu öldürdü.
Sonra yoluna devam ederek şöyle demeye başladı: Yerde yatar halde kalan kişi,
içimi rahatlatmaktadır!
Boynunun damarlarından
akan kanlarla elbiseleri bulanmaktadır! Onu öldürmeden önce çektiğim gam ve
keder o kadar artmıştı ki, Yatağın üzerinde rahat bir uyku uyumamı
unutturmuştu! Onu öldürerek intikamımı almış ve üç arzuma kavuşmuş oldum!
Böylece putlara ilk dönen ben oldum!
Ümmü Sara ise Kureyş'e
ait bir cariye idi. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelip
muhtaç olduğunu söyledi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona bir
şeyler verdi. Sonra bir adam gelip Mekke ahalisine (Müşriklere) vermesi için
kendisine bir mektup verdi. Bu mektupla onlara yakın olup ailesini korumak
istiyordu; bu adamın ailesi Mekke'de bulunuyordu. Cibril gelip bu durumu
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haber verdi. Bunun üzerine
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ömer b. el-Hattab'ı ve Ali b. Ebi
Talib'i kadının arkasından gönderdi. Nihayet yola çıkıp yolda kadına
yetiştiler. Onun eşyalarını aradılar, ama bir şey bulamadılar. Onu bırakıp geri
dönerlerken biri diğerine:
"Vallahi, bize
haberi veren yanılmış olamaz! Biz de yanılmış olamayız! Gel kadının yanına
dönelim!" dedi. Kadının yanına dönüp kılıçlarını çektiler ve:
"Vallahi, ya mektubu bize verirsin ya da seni öldürürüz!" dediler.
Kadın önce mektubu inkar etti. Sonra: "Beni Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yanına geri götürmezseniz size mektubu veririm" dedi.
Onlar da kabul ettiler. Bunun üzerine başının örtüsünü çözüp mektubu saç
örgüleri arsından çıkardı ve onlara verdi. Mektubu alıp Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına döndüler ve mektubu verdiler. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), mektubu gönderen adama haber saldı ve yanına
çağırttırıp ona: "Bu mektup nedir?" diye sordu. Adam:
"Ya Resulallah!
Bunun sebebini sana söyleyeyim; Senin yanında bulunan herkesin Mekke'de
ailelerini koruyacak akrabaları var! Ama benim ailemi koruyacak akrabam yoktur.
Ben bu mektubu oradaki ev halkımı korusunlar diye yazdım" dedi. Bunun
üzerine Yüce Allah: "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de
düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki
onlar size gelen hakkı inkar ettiler" [Mümtehine, 1] ayetlerin sonuna
kadar indirdi.
*Hadisi Taberanı el-Mu'cemu'l-evsat'ta rivayet etmiş olup
senedinde zayıf sayılan Hakem b. Abdilmelik bulunmaktadır.
10236. Mus'ab b. Sa'd
(b. Ebi Vakkas), babasından bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Mekke fethinin olduğu günde dört erkek, iki kadın dışında kalan bütün
insanlara eman verip: "Bunları (dört erkek, iki kadını) Kabe'nin örtüsüne
tutunmuş halde bulursanız dahi öldürün!" buyurmuştu. Bunlar: İkrime b. Ebi
CehL, Abdullah b. HataL, Mıkyes b. Su baba ve Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'tir.
Abdullah b. HataL, Kabe
örtüsüne tutunmuşken bulundu; Said b. Hureys ve Ammar b. Yasir üzerine
saldırdı. Said, Ammar'dan önce davranıp onu öldürdü. Said, Ammar'dan daha genç
ve daha güçlüydü. Mıkyes b. Subaba'ya gelince insanlar onu çarşıda yakalayıp
öldürdüler. İkrime ise bir gemiye binip kaçtı. Denizin ortasındayken bir
fırtınaya yakalandılar. Gemi sahipleri gemide bulunanlara: "İhlasla sadece
Allah'a yalvarın! Çünkü taptığmız putlar burada size hiçbir fayda
sağlayamaz!" dediler. Bunun üzerine İkrime: "Eğer denizde Allah'a
ihlasla dua etmekten başka bir şey beni kurtaramazsa, karada da Allah'a ihlasla
dua etmekten başka bir şey beni kurtarmaz! Allahım! Eğer beni bu durumdan
kurtarırsan Muhammed'in yanına gidip elimi onun eline koyarak biat edeceğime
dair sana söz veriyorum! O'nu affedici ve kerem sahibi olarak bulacağımı
umuyorum!" dedi. Nitekim daha sonra Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yanına gelip Müslüman oldu ... Hadis aslında devam ediyor.
*Derim ki: Hadisi Ebu Davud ve başkası daha kısa bir metinle
rivayet etti. Hadisi Ebu Ya'la ve Bezzar rivayet etmiş olup Bezzar şu ifadeyi
ilave etti:
Abdullah b. Sa'd b. Ebi
Serh'a gelince; Osman ona acıdı. Hz.
Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) insanları biat etmeye çağırınca onu getirip Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) huzuruna alarak: "Ya Resulallah!
Abdullah'tan biat al!" dedi. Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
başını kaldırıp ona bakmaya başladı; ona biat etmek istemiyordu. Üç defadan
sonra (yani Osman'ın üç kez ısrarı üzerine) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ondan parmak uçlarıyla biat aldı. Sonra insanlara doğru yönelip Allah'a
hamdü senada bulundu ve: "İçinizde benim, ondan biat almamak için elimi
çektiğimi görüp te onu öldürecek göz açık biri yok muydu?" buyurdu.
Sahabi: "Ya Resulallah! Gözünle bize işaret verseydin olmaz mıydı?"
deyince: "Bir peygambere gözüyle hain bakışı yapması caiz olmaz!"
buyurdu. İkisinin de ravileri, güvenilir kimselerdir.
Derim ki: Konuyla ilgili
Said b. Yerbu'un hadisi, inşallah daha sonra gelecektir .
10237. Zübeyr b.
el-Avvam'ın bildirdiğine göre Mekke fethinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ona Sa'd b. Ubade'nin sancağını vermiştir. Böylece Zübeyr, Mekke'ye iki
sancakla girmiştir.
*Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiş olup senedinde çok zayıf
sayılan Muhammed b. elHasan b. Zubale bulunmaktadır.
10238. Enes der ki: Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'ye girdiği zaman insanlar
başlarını kaldırıp kendisine bakmaya başladılar. O zaman Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) başını -devenin semerine değecek kadar- Allah'a karşı tevazu
ile önüne eğdi.
*Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan
Abdullah b. Ebi Bekr elMukaddemı bulunmaktadır.
10239. Enes (b. Malik)
bildiriyor: Serf'e (Mekke'ye yakın bir yere) ulaştığımız zaman Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu Süfyan size yakın bir yerdedir, ona
karşı dikkatli olun!" buyurdu. Daha sonraları Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Ebu Süfyan'a: "Ey Ebu Süfyan! Müslüman ol!"
buyurdu. Ebu Süfyan: "Ya Resulallah! Kavmim! Kavmim! (ne olacak?)"
dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kavmine gelince; kim
evine girip kapısını üzerine kaparsa, ona eman verilmiştir!" buyurdu. Ebu
Süfyan: "Bana övüneceğim bir şey ver!" deyince: "Kim senin evine
girerse, ona da em an verilmiştir!" buyurdu.
*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan
Hakem b. Abdilmelik bulunmaktadır.
10240. Ebu Leyla
anlatıyor: Mekke'nin fethinde Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
beraber bulunuyorduk. Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu
Süfyan Erak denilen yerdedir" buyurdu. Hemen oraya girip kendisini
yakaladık. Müslümanlar onun yanına gelip kılıçlarım gizlemeye başladılar.
Nihayet onu Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına getirdiler.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Yazıklar olsun sana ey Ebu
Süfyan! Ben size dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak bir dinle geldim.
Müslüman olunuz ki, selamete eresiniz!" buyurdu. Abbas onun dostu idi.
Abbas: "Ya Resulallah! Ebu Süfyan övünmeyi seven bir adamdır" dedi.
Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir münadi gönderip
Mekke'de: "Kim evine girip kapısını üzerine kaparsa, ona eman verilmiştir!
Kim silahını bırakırsa, ona eman verilmiştir! Kim Ebu Süfyan'ın evine girerse,
ona da eman verilmiştir!" diye seslenmesini emretti. Sonra Abbas'ı onunla
beraber gönderdi. Abbas'la beraber gidip Seniyye akabesine (yokuşuna veya
tepesine) oturdular. Bu arada Süleym Oğulları geldi. Ebu Süfyan:
"Ey Abbas! Bunlar
kim?" diye sordu. Abbas: "Benu Süleym" dedi. Ebu Süfyan: "Benimle
Benu Süleym arasında ne münasebet var ki?" dedi.
Sonra Ali b. Ebi Talib,
Muhacirler arasında geldi. Ebu Süfyan: "Ey Abbas! Bunlar da kim?"
diye sordu. Abbas: "Bu, Ali b. Ebi Talib'tir, Muhacirlerin başında
bulunmaktadır" dedi. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Ensar'la birlikte geldi. Ebu Süfyan: "Ey Abbas! Bunlar da kim?" diye
sordu. Abbas: " Bunlar kırmızı ölümdür! Bunlar, Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) aralarında bulunduğu Ensar'dır!" dedi. Ebu Süfyan:
"Ben, Kisra ve Kayser'in saltanatını gördüm! Ama kardeşinin oğlunun
saltanatı gibisini görmedim!" dedi. Abbas: "Bu (saltanat değildir)
peygamberliktir" dedi.
*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan
Harb b. el-Hasan etTahhan bulunmaktadır. Bu ravi daha sonra güvenilir
sayılmıştır.
10241. Urve der ki:
Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Muhacir ve Ensar ile (afar,
Eslem, Müzeyne, Cüheyne ve Benu Süleym kabilelerinden oluşan on iki bin kişilik
bir orduyla (Medine'den Mekke'ye doğru) yola çıktı. Merru'z-Zahran'a
yetişinceye kadar atları sürdüler. Kureyş onlardan haberdar olmamıştı.
Kureyşliler, Ebu Süfyan ve Hakim b. Hizam'ı Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yanına gönderip:
"Ya bize ondan eman
alın veya onunla savaşmaya karar verin!" dediler. Ebu Süfyan b. Harb ile
Hakim b. Hizam, Mekke'den çıkıp gittiler. Yolda, Büdeyl b. Verka'ya
rastladılar. Onu da kendileriyle birlikte götürdüler. Mekke'ye yakın olan Erak
mevkiine eriştikleri zaman -ki vakit yatsı vakti idi- pek çok çadırlar,
askerler ve yanan ateşler gördüler, at kişnemeleri işittiler. Bunlar onları
ürküttü, son derecede korkuttu ve:
"Bunlar Ka'b
oğullarıdır, savaş onları bir araya toplamıştır" dediler. Büdeyl:
"Bunlar Ka'b oğullarından fazla görünüyor. Onların toplamı buna ulaşamaz,
yoksa Hevazin kabilesi bizim toprağımıza gelmiş olabilir mi? Vallahi bunu da
sanmıyorum, bu kalabalık hac için gelenlere benziyor" dedi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), gözcülük ve kolculuk yapmaya gelenleri yakalamak
için önden süvariler göndermişti. Huzaalılar da yolu kesip kimseye geçit
vermiyorlardı. Ebu Süfyan ve arkadaşları, Müslümanların askeri kampına
geldikleri zaman gece karanlığında süvariler tarafından yakalamp getirildiler.
Ebu Süfyan ve arkadaşları öldürülmekten korkuyorlardı. Ömer b. el-Hattab kalkıp
Ebu Süfyan'ın boğazına sarıldı, ama Ebu Süfyan'ı Hz. Peygamber'in (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) huzuruna götürmek için oradakiler onu kucaklayıp götürdüler.
Nöbetçiler onu Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ulaştırabilmek için
bir yere hapsedip korudular. Ebu Süfyan öldürülmekten endişe ediyordu. Abbas b.
Abdilmuttalib, Cahiliye devrinde onunla arkadaştı. Ebu Süfyan olanca sesi ile
bağırarak: "Beni Abbas'a götürmez misiniz? (Onunla görüştürmez
misiniz?)" dedi. Abbas (sesini işitince) gelip onu himaye etti ve
Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu Süfyan'ın kendisine teslim
edilmesini istedi. Abbas onunla beraber (ata) binip gece karanlığında askeri
kampın arasından götürdü, böylece hepsi onu gördü. Ömer b. el-Hattab onun
boğazına sarıldığında kendisine: "Vallahi, sen ölünceye kadar Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaklaşamayacaksın!" demişti. O zaman
Abbas'tan yardım dileyerek: "Ben öldürülmüş sayılırım!" dedi. Abbas
da onu koruyup insanların onu öldürmelerine engel öldu. Ebu Süfyan ordunun
sayısındaki çokluğu ve Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) olan
itaatlerini görünce: "Ben bu geceki gibi bir kavmin bir araya geldiğini
görmedim!" dedi. Abbas onu ellerinden kurtarıp: "Eğer sen Müslüman
olup Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Allah'ın Resulü olduğuna şahadet
etmezsen kesinlikle kendini ölmüş bil!" dedi. Ebu Süfyan, Abbas'ın
kendisine emrettiği şeyi söylemek istiyor, ama bir türlü dili dönmüyordu.
Böylece o gece Abbas'la kaldı. Hakım b. Hizam ve Büdeyl b. Varka ise
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) huzuruna gelerek Müslüman oldular.
Hz. Peygamber de (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlardan Mekke halkı hakkında
bilgi almaya başladı. Sabah ezanı okununca insanlar (uyanıp namaz kılmak için)
bir araya gelmeye başladılar. Ebu Süfyan paniğe kapılarak: "Ey Abbas! Ne
yapmak istiyorsunuz böyle?" diye sorunca: "Bunlar Müslümanlar (namaz
kılmak için) Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) huzuruna
gidiyorlar!" dedi. Ebu Süfyan onların namaza gelişlerini ve Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) rüku edince rüku, secde edince secde edişlerini
görünce: "Ey Abbas! Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), onlara
emrettiği her şeyi mi yaparlar?" diye sordu. Abbas:
"Eğer onlara yeme
ve içmeyi bile yasaklasa yine O'na itaat ederler" dedi. Ebu Süfyan:
"Ey Abbas! Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kavmin konusunda
konuşsan, onları affeder mi acaba?" dedi. Abbas, Ebu Süfyan'ı alıp
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına soktu ve: "Ya
Resulallah! İşte bu Ebu Süfyan'' dedi. Ebu Süfyan: "Ey Muhammed! Ben kendi
ilahımdan yardım istedim, sen de kendi ilahından yardım istedin. Vallahi her
karşılaşmamızda sen bana galip geldin. Eğer benim ilahım hak, senin ilahın
batıl olsaydı ben seni yenerdimu deyip Allah'tan başka ilah olmadığına,
Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahadet getirdi. Abbas: "Ya
Resulallah! Kavminin (Müşriklerin) yanına gitmem için bana izin vermeni
istiyorum; başlarına gelecek şeyden (azaptan) onları korkutup Allah'a ve
Resulüne davet edeyim!U dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona izin
verdi. Abbas izni alınca: "Ya Resulallah! Onlara nasıl konuşayım (hitap
edeyim)? Onların mutmain olabileceği bir güven şeklini bana açıkla!U dedi.
Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): " Onlara: ‘‘Kim Allah'tan
başka ilah olmadığına, onun ortağı bulunmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve
Resulü olduğuna şahadet eder ve elini silahtan çekerse, ona eman verilmiştir.
Kim Kabe'nin yanına gider ve silahını bırakıp oturursa, ona em an verilmiştir.
Kim evine girip kapısını örterse, ona eman verilmiştir’‘ diyeceksin"
buyurdu. Abbas: "Ya Resulallah! Ebu Süfyan bizim amcaoğlumuzdur! Benimle
beraber Mekke'ye dönmek istiyor, ona bir iyilikte bulunsan!" dedi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kim Ebu Süfyan'ın evine
girerse, ona eman verilmiştir" buyurdu. Ebu Süfyan (bunu az görüp) daha
fazla istekte bulunmaya başladı. Ebu Süfyan'ın evi Mekke'nin en yüksek
yerindeydi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devam ederek: "Kim
Hakim b. Hizam'ın evine girer ve elini silahtan çekerse, ona eman
verilmiştir" buyurdu. Hakim b. Hizam'ın evi ise Mekke'nin aşağısındaydı.
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Abbas'ı Dihyetu'lKelbi'nin
kendisine hediye ettiği beyaz katıra bindirdi. Abbas, Ebu Süfyan'ı terkisine
alarak yola çıktı. Abbas yola çıkınca Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
arkasından birkaç kişiyi gönderip onlara: "Abbas'a yetişip onu bana geri
getirin!" diye emir buyurarak onlara Abbas için endişelendiği sebebi
anlattı. Elçi Abbas'a yetişti, ama Abbas dönmek istemeyip: "Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebü Süfyan'ın insanların azlığını görerek İslam'ı
bırakıp Müslüman olduktan sonra küfre döneceğinden mi endişe ediyor?"
dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu hapsetf"
buyurunca Abbas onu hapsetti. Bunun üzerine Ebü Süfyan: "Ey Haşim
oğulları! Ahdinizden dönüyor musunuz?" deyince Abbas: "Biz ahdimizden
dönmeyiz! Lakin benim sende bir ihtiyacım var" dedi. Ebü Süfyan:
"Hacetin neymiş? Söyle de onu gidereyim!" deyince: "Halid b.
el-Velid'le Zübeyr b. el-Avvam sana geldiklerinde ne olduğunu bilirsin!"
dedi. Abbas, Erak'ın ötesinde Mina'ya yakın bulunan geçitte durdu. Ebu Süfyan
onun sözlerini gayet iyi anlamıştı. Sonra Resülullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) süvari gruplarını (Mekke'ye) peş peşe gönderdi ve grupları ikiye
ayırdı. Önce Zübeyr'i gönderdi. Arkasından Halid (b. el-Velid)'i, Eslem, Gıfar
ve Kudaa kabilelerinden oluşan birliğin başında gönderdi. Ebü Süfyan: "Ey
Abbas! Bu Resülullah mı?" diye sorunca: "Hayır, bu Halid b.
elVelid'dir" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) önünden
Ensar'dan bir birliğin başında Sa'd b. Ubade'yi gönderip: "BugÜn savaş
gÜnÜdür! BugÜn -Mekke'nin- haramlığı (hÜrmeti) helal olmuştur!" buyurdu.
Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Muhacir ve Ensar'dan oluşan
"İman" kıtası arasında geçti. Ebü Süfyan tanımadığı bir sürü yüzü
görünce: "Ya Resulallah! Etrafında çok adam toplanmış veya şu yüzleri
kavmi ne tercih mi ettin?" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Onu sen ve kavmin yaptınız! Siz beni yalanladığınız zaman bunlar beni
tasdik ettiler! Siz beni Mekke'den çıkardığınız zaman bunlar bana yardım
etti!" buyurdu. O gün Akra' b. Habis, Abbas b. Mirdas ve Uyeyne b. Bedr
el-Fezari de Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraber bulunuyordu.
Onları Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) etrafında görünce:
"Ey Abbas! Bunlar kim?" diye sordu. Abbas: "Bunlar Resülullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) birliği, bunlarla beraber "kızıl ölüm"
vardır! Şunlar da Muhacirlerle Ensar'dır" dedi. Ebü Süfyan: "Yürü ey
Abbas! Bugünkü gibi ne asker, ne de topluluk gördüm!" dedi. Zübeyr
insanlarla beraber gelip (Mekke'de) Hacun denilen yerde durdu. Halid b. el-Velid
ise harekete geçip Mekke'nin aşağı tarafından girdi. Bekr oğulları karşısına
çıktı, Müslümanlar onlarla çarpıştılar ve Yüce Allah onları bozguna uğrath.
Hazvare'de öldürüldüler ve evlere girdiler. Bir kısmı ise atların üzerinde
Handeme'ye çıktılar, Müslümanlar da onları takip ettiler. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanlardan (Mekke'ye) en son girenler arasında
idi. O esnada bir münadi: "Kim evine girip kapısım örter ve elini silahtan
çekerse ona eman verilmiştir" diye seslendi. Ebu Süfyan da Mekke'de:
"Müslüman olunuz
ki, selamete eresiniz!" diye seslendi. Böylece Yüce Allah onları Abbas
sayesinde kurtarmış oldu. Ebu Süfyan'ın karısı Hind koşarak geldi ve Ebu
Süfyan'ın sakalım tutup: "Ey Galib oğulları! Şu ahmak bunak yaşlıyı
öldürün!" diye seslendi. Ebu Süfyan: "Sakalımı bırak! Yemin ederim
ki, eğer sen de Müslüman olmazsan kesinlikle senin de boynun vurulacaktır.
Yazıklar olsun sana! Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize hakkı
getirmiştir, haydi evine gir!" dedi. Ravi ekledi: "Ve sus!" dediğini
zannediyorum.
*Hadisi Taberani, mürselolarak rivayet etmiş olup zayıf
sayıldığı halde hadisi hasen olan ibn Lehia bulunmaktadır.
10242. Amr b. Osman b.
Abdirrahman b. Said el-Mahzumi'nin bildirdiğine göre dedesi, (dedesinin) babası
Said'den -ki, babası Sarm diye adlandırılır dı- Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Mekke'nin fethedildiği günde şöyle buyurduğunu bildiriyor:
"Dört kişiye ne Hill'de ne de Harem'de (yani Mekke'nin hiçbir yerinde)
eman vennem (onlara eman yoktur) bunlar: Huveyris b. Nüfeyl, Mikyes b. Subaba,
Hilaz b. Hatal ve Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'tir." Huveyris'e gelince;
Ali b. Ebi Talib onu öldürdü. Mıkyes b. Subaba'yı da bir amcası oğlu öldürdü.
Hilal b. Hata!'ı ise Zübeyr öldürdü. Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'e gelince;
Osman b. Affan kendisine eman aldı. (Çünkü) Osman b. Affan'ın sütkardeşi idi.
(Bunlardan başka) Mıkyes'e aİt iki cariye vardı. Bu cariyeler şarkılarında
Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hkvedederdi. Bunlardan biri
öldürüldü; diğeri kaçıp kurtuldu ve daha sonra Müslüman oldu.
*Derim ki: Ebu Davud bu hadisin bir bölümünü rivayet etti,
Hadisi Taberani rivayet etmiş olup ravileri. güvenilir kimselerdir. Bu manada
yaklaşık iki sayfa önce buna benzer hadisler geçti.
10243. Esma binti Ebi
Bekr bildiriyor: (Mekke fethinde) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Zu
Tuva'da durunca Ebu Kuhafe çocuklarının en küçüğü olan kızına: "Ey
kızcağızım! Beni Ebu Kubeys dağına çıkar!" dedi. O vakit (dedem) Ebu
Kuhafe'nin gözleri görmez olmuştu. Kızı:
"Onu dağa
çıkardım" dedi. "Ey kızcağızım! Ne görüyorsun?" diye sorunca:
"Büyük bir kalabalık görüyorum!" dedi. Ebu Kuhafe: "Bunlar
süvarilerdir" dedi. Kızı: "Bu kalabalığın arasında ileri geri gidip
gelen bir adam görüyorum" dedi. Ebu Kuhafe: " Ey kızcağızım! O,
orduyu saf düzenine koyan, düzelten alay çavuşudur! Yani süvarilere emir verip
önünden giden kişi olacak" dedi. Sonra kızı: "Vallahi, şimdi
kalabalık dağıldı!" dedi. Ebu Kuhafe: "Öyleyse Vallahi süvariler
hareket ediyor. Beni çabuk evime yetiştir" dedi. Kızı onu alıp hızla
dağdan aşağı indi. Ama evine ulaşmadan önce süvarilerle karşılaştı. Kızın
boynunda bir gümüş gerdanlık vardı. Süvarilerden birisi, kızın boğazındaki
gümüş gerdanlığı koparıp aldı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Mekke'ye girip Mescid-i Haram'a varınca, Ebu Bekir gidip babasını elinden
tutarak Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına getirdi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu görünce: "Şu yaşlı adamı evinde bıraksan
da ben ona gelsem olmaz mıydı?" buyurdu. Ebu Bekir: "Ya Resulallah!
Senin ona kadar yürümenden, onun sana kadar yürüyüp gelmesi, daha layık, daha
uygundur!" deyip onu Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) önüne
oturttu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eliyle onun göğsünü mesh
ettikten sonra kendisine: "Müslüman alt" buyurunca Müslüman oldu. Ebu
Bekir babasını Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına getirdiği
zaman saçları bembeyazdı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Saçlarının beyazlığını değiştirin!" buyurdu. Sonra Hz. Ebu Bekir,
bacısının elinden tutup: "Allah ve İslamiyet aşkına! Bacımın gerdanlığını
geri verin!" diyerek orada seslendi. Hiç kimse kendisine cevap vermeyince:
"Ey bacım! Gerdanlığının karşılığını Allah'tan dile!" dedi.
*Hadisi Ahmed ve Taberanı rivayet etmiş olup ravileri,
güvenilir kimselerdir.
Taberanı sonuna:
"Vallahi, bugün insanlarda emanet duygusu pek azdır!" dedi"
ibaresini eklemiştir. Esma'dan başka bir yolla Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) buna benzer bir şey buyurduğunu rivayet etmiştir; ravileri,
güvenilir kimselerdir.
10244. İbn Ömer
anlatıyor: Mekke fethinde Ebu Bekir, gözleri görmez olmuş bir ihtiyar olan
babası Ebu Kuhafe'yi elinden tutarak Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yanına getirdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yaşlı
adamı evinde bıraksan da biz onun yanına gelsek olmaz mıydı?" buyurdu. Ebu
Bekir: "Onun sevap kazanmasını istedim! Vallahi Ebu Talib'in Müslüman
olmasına babamın Müslüman olmasından daha fazla sevinirdim! Bununla senin
memnuniyetini dilerim!" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Doğru söylüyorsun" buyurdu.
*Hadisi Taberani ve Bezzar rivayet etmiş olup senedinde zayıf
sayılan Musa b. Ubeyde bulunmaktadır.
10245. Urve -Mekke'nin
fethi kıssası içinde- bildiriyor: İkrime b. Ebi Cehl kendi isteğiyle Yemen'e
kaçtı. Ümmü Hakim binti'l-Haris b. Hişam Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yanına geldi. O zaman Ümmü Hakim müslüman olmuştu. Aynı zamanda İkrime
b. Ebi Cehl'in eşiydi. Kocasını aramak üzere Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) izin istedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona hem
arama izni, hem de İkrime'ye eman verdi. Ümmü Hakim, Bizanslı kölesini yanına
alarak yola çıktı. Yolda kölesi ona sarkıntılığa yeltendi. Ümmü Hakim, Akk
halkından bir cemaatin yanına varıncaya kadar onu oyaladı. Orada, kölesine
karşı onlardan yardım istedi. Onlar da köleyi (iple bağlayarak) alıkoydular.
Kocasına Tihame bölgesinin bir limanında tam gemiye binmişken yetişti. İkrime
gemiye binerken, Lat ve Uzza adını anarak bindi. Gemi sahipleri: "Burada
Allah'a tek olarak ihlasla dua dışında hiçbir şeyin adıyla dua yapılması caiz
olmaz" dediler. İkrime de: "Eğer denizde Allah'tan başkasına dua
edilmezse, o kesinlikle karada da tek başına dua edilen zattır. Allah'a yemin
ederim ki, ben Muhammed'in yanına döneceğim" diyerek eşiyle beraber
Mekke'ye geri geldi. Biat etmek üzere Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yanına vardı; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ondan biat
almayı kabul etti. Bekr oğulları hezimete uğrayınca Hüzeyl kabilesinden birisi
kaçarak eşinin yanına girdi. Karısı da onu kınadı, aciz olduğunu söyledi ve
onun kaçışını ayıpladı. Bunun üzerine şöyle dedi:
Sen bizi (Mekke'de bir
dağ olan) Handeme'de görseydin. O zaman Savfan ve İkrime'nin kaçışlarını!
Müslümanların kılıçlarla bizi kovaladıklarını!
(Önlerine çıkanları)
kolunu ve başını kesip kopardıklarını görseydin! Bizi kınamak için bir kelime
dahi söylemezdin!
*Hadisi Taberanı mürselolarak rivayet olup zayıf sayıldığı
halde hadisi hasen olan ibn Lehia bulunmaktadır.
10246. Abbas b.
Abdilmuttalib anlatıyor: Ebu Süfyan'ı elinden tutup Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yanına getirdim ve: "Ya Resulallah! Ebu Süfyan gösteriş
ve övünme yi seven bir adamdır! Ona, (kavminin içinde övüneceği) bir şey
lutfet!" dedim. Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kim
Ebu Süfyan'ın evine girip sığınırsa, ona em an verilmiştir! Kim kapısını
üzerine kapayıp evinde oturursa, ona da em an verilmiştir!" buyurdu. Sonra
(Ebu Süfyan) kalktı, onu elinden tutup yol üstünde oturttum. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı birlikler halinde önünden geçmeye başladı.
Ebu Süyan: "Bunlar kim?" diye soruyor: "Bunlar Müzeyne"
diye cevap veriyordum. Ebu Süyan: "Müzeyne'den bana ne? Ne Cahiliye
devrinde, ne de İslam'da onlarla aramızda savaş olmadı" dedi. Sonra başka
bir birlik geçer: "Bunlar kim?" diye sorardı: "Bunlar
Cüheyne" diye cevap verirdim. Nihayet Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Muhacirlerle birlikte geçti. Onların gelmekte olduğunu görünce bana bakıp:
"Kardeşinin oğlu büyük bir saltanata sahip olmuş bulunuyor!" dedi. Ve
hadis aslında devam ediyor.
*Derim ki: Hadisi Ebu Davud kısa metniyle irad etmiştir.
Hadisi Bezzar rivayet
etmiş olup senedinde Hüseyin b. Abdullah b. Ubeydillah elHaşimı bulunmaktadır
ki; bu ravi metruktur. Bir rivayette ibn Main onu güvenilir saymıştır.
10247. Enes bildiriyor:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'ye gelince Kays, birliklerin
önünde bulunuyordu. Sa'd, (aceleyle) yanlış bir şey yapabilir korkusuyla onu
bulunduğu yerden alması için Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
konuştu. Nihayet Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu bulunduğu
yerden alıverdi.
*Hadisi Bezzar rivayet etmiş olup ravileri Sahıh'in
ravileridir.ı
10248. Ebu Berze'nin
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)" şöyle
buyurmuştur: "Abdüluzza b. Hatal dışında bütün insanlara eman
verilmiştir!" Abdüluzza b. Hatal, Kabe örtüsüne tutunmuş olduğu halde
öldürüldü.
*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan
Said b. Süleyman enNeşıtı bulunmaktadır.
10249. Ebu Berze
el-Esleml demiştir ki: "Kabe örtüsüne tutunmuş olduğu halde Abdüluzza b.
Hata!'ı öldürdüm."
*Hadisi Ahmed uzun bir hadiste ve Taberanı rivayet etmiş olup
Ahmed'in ravileri. güvenilir kimselerdir.
10250. Saib b. Yezid der
ki: Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Abdullah b. HataYı Kabe
örtüsünün altından çıkartıp öldürttüğünü gördüm. Sonra: "Bundan sonra
hiçbir Kureyşli idam edilerek öldürülmeyecek!" buyurdu.
*Hadisi Taberanı el-Mu'cemu'l-kebir'de ve
el-Mu'cemu's-sağir'de rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan Ebu Ma'şer
Necih bulunmaktadır.
10251. İbn Abbas
anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (Mekke'nin) fethi günü
amcası Ebu Talib'in kızı Ümmü Hani'nin evine girdi. O zaman Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) açtı. Ummü Hani: "Ya Resulallah! Kocamdan,
akrabam olan (Müşrik) bazı kimseler, bana sığınmış bulunuyorlar. Ali b. Ebi
Talib ise, Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasından korkmamaktadır!
Ali'nin bunların yerini öğrenip kendilerini öldüreceğinden korkuyorum. Ümmü
Hani'nin evine girenlere, sığınanlara, Allah'ın kelamını dinlemeleri (fırsatı)
için eman versen!" deyince: "Ümmü Hani'nin eman verdiğine, biz de em
an verdik!" buyurdu. Sonra da, Ümmü Hani'ye: "Senin yanında,
yiyebileceğimiz bir şey var mı?" diye sordu. Ümmü Hani: "Yanımda kuru
ekmek kırıntılarından başka bir şey yok! Onu da sana sunmaya utanırım!"
dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onları getir!"
buyurdu. Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları ufalayıp suyun
içine koydu. Ümmü Hani tuz da getirdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Biraz da katık var mı?" diye sordu. Ümmü Hani: "Ya Resulallah!
Yanımda sirkeden başka bir şey yok!" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Getir onu!" buyurdu, yemeğinin üzerine döküp yedikten
sonra, Yüce Allah'a hamdetti. Sonra: "Sirke ne güzel katıktır! Ey Ümmü
Hani! Sirke bulunan ev yoksulalmaz!" buyurdu.
*Hadisi Taberanı el-Mu'cemu's-sağfr'de rivayet etmiş olup
senedinde Sa'dan b. elVelid bulunmaktadır ki; bu raviyi tanımıyorum.
10252. Ebu Hureyre'nin
bildirdiğine göre: Fetih gününde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
oturuyordu. Ebu Bekir elinde kılıçla başucunda duruyordu.
*Hadisi Bezzar, metruk bir ravi olan ishak b. Vehb'den
rivayet etmiştir.
10253. İbn Ömer bildiriyor:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'ye geldiği zaman içinde üç yüz
altmış put buldu. Her bir puta asasıyla işaret edip: "Hak geldi, batıl yok
oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkumdur" (İsra, 81) ayetini okumaya
başladı. Böylece onlara! dokunmadan putlar düşüp yıkılmaya başladı.
*Hadisi Taberanı el-Mu'cemu'l-Kebir ve el-Mu'cemu'l-evsat'ta
rivayet etmiş olup senedinde Asım b. Amr bulunmaktadır ki; bu ravi metruktur.
ibn Hibban bu raviyi güvenilir saymış ve: "Muhalif rivayetler yanında hata
da ederdi" demiştir. Diğer ravileri, güvenilir kimselerdir.
10254. İbn Abbas
anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) fetih günü Mekke'ye girdiği
sırada Kabe'nin üzerinde üç yüz altmış put vardı. İblis bu putların ayaklarını
kurşunla sabitlemişti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elinde asasıyla
geldi; bastonuyla her bir puta işaret etmeye başladı. İşaret ettiği her put
yüzüstü yıkılmaya başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) asasıyla
putlara işaret ederken: "Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok
olmaya mahkumdur" (İsra, sı) ayetini okuyordu. Hepsine işaret edip te
yıkılıncaya kadar (asasıyla işaret etmeye) devam etti.
*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup ravileri, güvenilir
kimselerdir. Bezzar da kısa metinle rivayet etmiştir.
10255. Ebu't-Tufayl
anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'yi fethedince Halid
b. el-Velid'i Nahle vadisine gönderdi. Müşriklerin bir putu olan
"Uzza" bu vadi de bulunuyordu. Halid, ağaç üzerinde olan bu üç putun
yanına geldi. Ağaçları kesip onun için yapılmış olan evi de yıktı. Sonra
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelip yaptıklarını haber
verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Geri dön! Çünkü sen daha
bir şey yapmamışsın!" buyurdu. Bunun üzerine Halid geri döndü. Uzza'nın
bakıcıları -ki bunlar kapısının bekçileriydi- Halid'in geldiğini görünce:
"Ey Uzza! Onu delirtı Ey Uzza! Onu körelt!" diyerek dağa çekildiler.
O sırada, çırılçıplak, saçı başı darmadağınık, başına toprak saçan bir kadın
Halid'in karsına çıkıverdi. Halid onu kılıçla vurup öldürdü. Sonra
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına dönüp Uzza'yı öldürdüğünü
bildirince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet! İşte o
(öldürdüğün kadın), Uzzti'dırf" buyurdu.
*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan
Yahya b. el-Münzir bulunmaktadır.
10256. Abdullah b. Habıb
Ebu Abdirrahman es-Sülemi'nin bildirdiğine göre Halid b. el-Velid, (müşriklerin
bir putu olan) Lat'a uğradığı zaman şöyle demiştir: Ey Lat! Sana küfrediyor,
seni tenzih etmiyorum! Allah'ın seni alçaltmış olduğunu görüyorum!
*Hadisi Ahmed rivayet etmiş olup ravileri Sahıh'in
ravileridir. Ancak hadis mürseldir.
10257. Zühri'nin
bildirdiğine göre Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) fetih günü
Osman b. Talha'ya: "Kabe'nin anahtarını bana getir!" diye emir
buyurdu. Osman, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelmekte geç
kaldı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayakta durup onu bekliyordu.
Öyle ki, onu beklerken sıcaktan inci taneleri gibi alnından ter akıyor ve:
"Onu alıkoyan nedir? (Neden geç kaldı acaba?)" diyordu. Bu arada bir
adam (kendisini çağırmak için) onun yanına gitti. Yanında anahtarın bulunduğu
kadın -bu kadının Osman'ın annesi olduğunu söylediğini sanıyorum-: "O
sizden anahtarı alırsa, artık hiçbir zaman onu size vermeyecektir!"
diyordu. Osman, kendisine anahtarı verinceye kadar anasına rica ve ısrarda
bulundu. Anahtarı alınca koşarak Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) getirdi.
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kapıyı açıp Kabe'ye girdi. Sonra
çıkıp insanlarla beraber sikaye'de (Zemzem suyu içirilen yerde) oturdu. Ali b.
Ebi Talib, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ya Resulallah!
Bize nübüvvet, hacılara su dağıtma (sikaye) hizmeti ve Beytullah perdedarlığı
(hicabe) hizmeti verilmiştir! Bizden daha büyük bir nasibe sahip olan kimse
yoktur!" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ali'nin bu
konuşmasından hoşlanmamıştı. Sonra Osman b. Talha'yı çağırıp anahtarı kendisine
verip: "Anahtarı saklayın!" buyurdu.
Abdurrezzak ekledi: Bu
hadisi İbn Uyeyne'ye aktardım, İbn Uyeyne:
"İbn Cüreyc,
sanırım İbn Ebi Muleyke'den naklederek, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
-Ali onunla anahtar konusunda konuştuğu zaman- Ali'ye: "Sizin hizmet
vereceğiniz şeyleri size verdim! Kazanç elde edeceğiniz şeyleri değil!"
buyurdu" dedi. Abdurrezzak der ki: Yani: "Size hacılara su dağıtma
(siknye) hizmetini verdim; çünkü bunda (kendinizden masraf yaparak) hizmet
veriyorsunuz! Beyt'in anahtarını size vermedim! Yani (anahtarın sahipleri)
Kabe'nin hediyelerinden alırlar!" demek istemiştir.
*Hadisi Taberanı mürselolarak rivayet etmiş olup ravileri,
Sahlh'in ravileridir.
10258. Urve'nin
bildirdiğine göre -Fetih gününde Müslümanlardan şehit olanlardan- Kureyş
kabilesinin Benu Muharib b. Fihr kolundan: Kürz b. Cabir (fetih gününde şehit
olmuştur)
10259. İbn Abbas
demiştir ki: Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraber Benu
Süleym'den bin kişi Mekke fethine katılmıştır.
*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup Yezıd en-Nahvı ve
Abdullah b. Ahmed dışında diğer ravileri, Sahih'in ravileridir. Bu ikisi ise
güvenilir kimselerdir.
10260. İbn Abbas
demiştir ki: Cüheyne kabilesinden bin sekiz yüz kişi, Müzeyne kabilesinden bin
kişi, Benu Süleym'den dokuz yüz kişi, Benu Gıfar'dan dört yüz küsur kişi ve
Eslem kabilesinden dört yüz küsur kişi Mekke fethine katılmıştır.
*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup senedinde ibrahım b.
Osman Ebu Şeybe bulunmaktadır ki; bu ravi metruktur.
10261. İbn Abbas der ki:
"Mekke'nin fethi, Ramazan ayının on üçüncü gününde gerçekleşti."
*Hadisi Ahmed rivayet etmiş olup ravileri, güvenilir
kimselerdir.
10262. Amr b. Şuayb,
babasından, o da dedesinden nakletmiştir: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Mekke'nin fethi nasip olunca: ''Elinizi silahtan çekiniz! (yani silah
kullanmayınız!) Ancak Huzaa kabilesinin Bekr oğullarına karşı silah
kullanmasına izin verilmiştir!" buyurdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ikindi namazını kılıncaya kadar Huzaa kabilesinin Bekr oğullarına karşı
silah kullanmasına izin verdi. Sonra: "Elinizi silahtan çekiniz!"
buyurdu. Ertesi gün Huzaa kabilesinden bir adam Müzdelife'de Bekr'den bir adamı
görüp öldürdü. Bu durum Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirilince
kalkıp hitap ederek -Ravi:
"Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) sırtını Kabe'ye dayadığını gördüm" dedi.- :
"Allah'a karşı en fazla haddi aşan kişi, Harem bölgesinde adam öldüren
veya katilinden (akrabasını öldürenden) başkasını öldüren veya Cahiliye
düşmanlığıyla (taassubuyla) adam öldürendir!" buyurdu. Bir adam kalkıp:
"Falan benim
oğlumdur" deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İslam'da
nesep iddiası yoktur! Cahiliye işi artık bitti! Çocuk (doğduğu) yatağa aittir,
zina edene de mahrumiyet vardır!" buyurdu. (O zaman) Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar
namaz yoktur! İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar da namaz
yoktur!" buyurdu. Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Kadına halası ve teyzesi üzerine nikah kıyılmaz!" buyurdu.
*Derim ki: Hadisin sabah namazından sonra namaz kılmayı
yasaklayan kısmı, Sahih'te geçmiştir. Bir kısmı da Sünen'de irad edilmiştir.
Hadisi Ahmed rivayet
etmiş olup ravileri, güvenilir kimselerdir.
10263. Semura b.
Cundub'un bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) fetih
gününde onlara şöyle buyurmuştur: "Bu yıl, Hacc-ı Ekber (büyük hac)
yılıdır! Müslümanların haccı ve müşriklerin haccı, peş peşe gelen üç günde bir
araya gelmiştir! Hıristiyanların ve Yahudilerin haccı da peş peşe gelen altı
günde bir araya gelmiştir! Halbuki göklerin ve yerin yaratıldığı günden beri
bir araya (aynı zamana denk) gelmemişti. Bu yıldan sonra da kıyamet kopuncaya
kadar bir araya (aynı zamana denk) gelmez!" buyurdu.
*Hadisi Bezzar rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan
Yusuf b. Halid es-Semti bulunmaktadır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: