MECMAU

ZEVAİD

MEĞAZİ VE SİYER

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

Uhud Savaşı

 

10065. Beni Temim'den Muaz adlı bir adamın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Uhud savaşında üst üste iki zırh giymişti.

 

*Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiş olup ravileri Sahih'in ravileridir.

 

 

 

10066. Talha b. Ubeydillah'ın bildirdiğine göre: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Uhud savaşında üst üste iki zırh giymişti.

 

*Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiş olup senedinde ismi zikredilmeyen bir ravi bulunmaktadır, diğer ravileri Sahih'in ravileridir.

 

 

 

10067. Amir b. Sa'd, babası Sa'd'dan nakletmiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Uhud savaşında üst üste iki zırh giymişti.

 

*Hadisi Bezzar rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan ishak b. Ebi Ferva bulunmaktadır.

 

 

 

10068. Eyyub b. en-Nu'man, babasından, o da dedesinden bildiriyor: Uhud savaşında Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerinde iki zırh gördüm.

 

*Hadisi Taberanı, rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan Vakıdi bulunmaktadır:

 

 

 

10069. Zübeyr b. el-Avvam anlatıyor: Uhud savaşında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir kılıç arzedip: "Bu kılıcı, kim alıp hakkını verebilir?" diye sordu. Ebu Dücane Simak b. Haraşe kalkıp: "Ya Resulallah! Ben alıp hakkını ödeyebilirim, hakkı nedir?" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kılıcı ona verdi. Ben de kendisini izledim; bir dağ kenarında bulunan kadınların yanına ulaşıncaya kadar, uğradığı her şeyi biçmeye başladı. Bu kadınların aralarında Hind de bulunuyordu. Hind şu beyitleri diyordu:

 

Biz Tarık 'ın kızları halı üzerinde yürürüz Misk sürmüşüz, savaşta ileriye doğru saldırırsanız sizi kucaklarız Geri dönüp kaçarsanız sizden Sevgisi olmayanın ayrılışı gibi ayrılırız

Ebu Dücane, Hind'in üzerine yürüyünce: "Ey Sahr ailesi (yetişin)!" diye seslendi. Kimse icabet etmeyince bırakıp gitti.

Daha sonra Ebu Dücane'ye: "Yaptığın her şeyi gördüm, çok beğendim, ama kadını öldürmedin, neden?" diye sorunca: "Kadın ailesini yardıma çağırdı; ama kimse kendisine icabet etmedi, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kılıcıyla yardımcısı olmayan bir kadına vurmaktan hoşlanmadım" dedi.

 

*Hadisi Bezzar rivayet etmiş olup ravileri, güvenilir kimselerdir.

 

 

 

10070. Katade b. en-Nu'man bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Uhud savaşında: "Bu kılıcı, kim alıp hakkını verebilir?" diye sordu. Hz. Ali kalkıp: "Ya Resulallah! Ben alırım" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Otur" buyurunca Ali oturdu. Sonra bir daha: "Bu kılıcı, kim alıp hakkını verebilir?" diye sordu. İkincisinde Ebu Dücane kalktı, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kılıcı Zülfikar'ı ona verdi. Ebu Dücane kalkıp gözlerinin üzerine (alnına) kırmızı bir bez bağlayarak kibirli bir şekilde kaşlarını yukarı kaldırdıktan sonra kılıçla Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) huzurunda yürümeye başladı.

 

*Hadisi Taberani rivayet etmiş olup senedinde tanımadığım raviler bulunmaktadır.

 

 

 

10071. Halid b. Süleyman b. Abdillah b. Halid b. Simak b. Haraşe babasından, o da dedesinden nakletmiştir: Ebu Dücane, Uhud savaşında işaret olarak kırmızı bir sarık sardı. İki saf arasında kibirli bir şekilde yürürken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine bakıp: "Bu yer dışında başka bir yerde (yapılsaydı), bu yürüyüşü Yüce Allah sevmez" buyurdu.

 

*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup senedinde tanımadığım bir ravi bulunmaktadır.

 

 

 

10072. (Abdullah) b. Mes'üd anlatıyor: Uhud savaşında kadınlar Müslümanların arkasında durup Müşriklerden yaralananları öldürüyorlardı. O gün bu ayet ininceye kadar: "Içinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi" (Al-i İmran 152) Aramızda dünyayı isteyen kimse bulunmadığına dair yemin etsem yeminimin doğru çıkmasını umardım. Resülullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı, O'nun emrine muhalefet edip emredildikleri şeyi yapmayarak isyan edince Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dokuz kişi arasında kalıp bir tarafta sıkıştı. Bu dokuz kişinin yedisi Ensar'dan, ikisi Kureyş kabilesinden, kendisi de onuncularıdır. Müşrikler kendisini iyice sıkıştırınca: "Bunları bizden uzaklaştıran kişiye Allah rahmet eylesin" buyurdu. Bunun üzerine Ensar'dan bir adam kalkıp öldürülünceye kadar çarpıştı. Müşrikler tekrar kendisini sıkıştırıp zor durumda bırakınca: "Bunları bizden uzaklaştıran kişiye Allah rahmet eylesin" buyurdu. Bu şekilde Ensar'dan yedi kişi öldürülünceye kadar böyle söylemeye devam etti. (Ensar'dan yedi kişi öldürülünce) Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalan iki kişiye:

 

"Arkadaşlarımıza insaflı davranmadık" buyurdu. Bu arada Ebü Süfyan gelip: "Yücel ey Hubel!" deyince Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "‘‘Allah daha yüce, daha büyüktür’‘ deyin" buyurdu. Ebü Süfyan: "Bizim Uzza putumuz var, sizinse Uzza'nız yok" deyince Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "‘‘ Yüce Allah bizim mevlamızdır. Kafil'lerin mevlaları yoktur’‘ deyin" buyurdu. Sonra Ebü Süfyan: " Bugün, Bedir'de kazandığınız zafere karşılık bizim zafer günümüzdür. Bir gün lehimize, bir gün aleyhimizedir. Bir gün üzülür, bir gün seviniriz. Hanzala'ya karşı Hanzala, falana karşı falan, filana karşı filan" dedi. Bunun üzerine Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "(Bu saydığın kimseler) eşit değildir; şöyle ki bizim ölülerimiz diridirler, cennette rızıklandırılmaktadırlar. Sizin ölüleriniz ise cehennemde azap çekmektedirler" buyurdu. Ebü Süfyan: "Ölenler arasında uzuvları kesilenler olmuştur. Biz böyle bir şey yapın diye emretmedik, buna rağmen böyle bir şey yapmışlarsa; ben onu ne emrettim ne de yasakladım, böyle bir şeyi ne sevdim ne de kerih gördüm, bu durum beni ne üzdü, ne de sevindirdi" dedi.

 

Bu arada (ölülere) baktılar; Hamza'nın karnının deşildiğini gördüler.

Hind, onun ciğerini çiğnemeye başlamıştı, ama onu bir türlü yiyememişti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "(Hind) Hamza'dan bir şey yiyebildi mi?" diye sordu: "Hayır" cevabını verdiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yüce Allah, Hamza'dan herhangi bir şeyin (uzvun) cehenneme girmesine müsaade etmez" buyurdu. (Sonra) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hamza'yı yere koyup cenaze namazını kıldı. Sonra Ensar'dan bir adam getirilip Hamza'nın yanına yerleştirildi, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun da cenaze namazını kıldı. Ensar'dan olan adam kaldırılıp Hamza bırakıldı; sonra başka bir kişi getirilip Hamza'nın yanına konuldu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tekrar cenaze namazını kıldı. Sonra bu adam da kaldırılıp Hamza bırakıldı, bir adam daha getirilip yanına konuldu ve Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tekrar cenaze namazını kıldı. Böylece Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) o gün yetmiş defa Hamza'nın cenaze namazını kılmış oldu.

 

*Hadisi Ahmed rivayet etmiş olup senedinde ahir ömründe ezberi bozulmuş olan Ata b. es-Saib bulunmaktadır.

 

 

 

10073. Ubeydullah'ın bildirdiğine göre (Abdullah) b. Abbas şöyle demiştir: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hiç bir yerde Uhud'da almış olduğu destek gibi bir yardımı Allah'tan almamıştır." Ubeydullah der ki: "Biz bunu duyunca yadırgadık." İbn Abbas der ki: "Benimle bu söylediğimi yadırgayanlar arasında Allah'ın Kitabı şahit olsun. Allah, Uhud günü hakkında şöyle buyuruyor: "Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O'nun izniyle onları kırıp geçiriyordunuz." (AI-i İmran, 152) Bu ayetteki " Hass, kırıp geçirmek, öldürmek" anlamına gelir. "Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gösterdikten sonra, zaaf gösterdiniz. (Peygamber'in verdiği) emir konusunda tartıştınız ve isyan ettiniz. Içinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi. (Kaçıp hezimete uğradınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah, mü'minlere karşı çok lütufkardır." (AI-i İmran, 152) ayetteki, "isyan edenler'den" maksat Uhud günü okçu olarak gözetlemeye bırakılanlardır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları münasip bir yere yerleştirmiş ve: "Siz bizi arkadan koruyun. Bizim öldürüldüğümüzü görseniz bile sakın yerinizden ayrılıp bize yardıma gelmeyin. Bizim onları yenip ganimeti bölüştüğümüzü görseniz bile sakın bize katılmayın" buyurdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zaferi kazanıp ganimeti almaya başlayıp ta, müşrik ordugahı da ordusuz kalınca, bu okçular tepeden inip ordugaha gelerek yağmalamaya giriştiler. -İbn Abbas burada iki elinin parmaklarını birbirine geçirerek- İşte Resulullah'ın ashabının safları bu şekilde birbirleriyle karşı karşıya geldiler. Okçular o tepeyi boşaltınca ve iki tepe arasındaki gedikten müşrik süvarileri Resulullah'ın ashabına arkadan saldırınca ortalık karmakarışık oldu. (Ashab) müşrikleri tanıyamadı, rast gele birbirlerine girdiler. Bu yüzden pek çok Müslüman şehit oldu. Gündüzün ilk saatlerinde ise zafer, Allah Resulü ile ashabında idi. Hatta müşriklerin yedi yahut dokuz tane sancaktarı öldürülmüştü. (Müşrik atlıları arkadan saldırınca) Müslümanlar dağa doğru kaçışmaya başladılar, ahalinin mağara dedikleri yere ulaşmayıp Mihras denilen yerin altına geldiler. Şeytan olanca sesi ile: "Muhammed öldürüldü!" diye bağırdı. Bu söz doğru mu, değil mi? kimse şüpheye bile vakit bulamadı. Biz, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki Sa'd arasında görünceye kadar -ki Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yürüdüğü zaman öne doğru eğilmesinden kendisini tanır dık- öldürüldüğünden şüphe etmiyorduk. Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) görünce başımıza gelen musibet, başımıza gelmemiş gibi sevindik. Yanımıza doğru çıkarken bir defa:

 

"Resulünün yüzünü kana bulayan bir kavme karşı Allah'ın gazabı şiddetli olur" buyuruyor, diğer bir sözünde: "Allahımf Onların bizden daha yüksek olmalarına imkan yoktur (imkan verme)" buyuruyordu. Böylece yanımıza kadar çıkıp bir süre dinlendi. Bu arada Ebu Süfyan dağ eteğinden iki defa ilahlarım kastederek: "Yücel ey Hubel!" diye seslendi. Devam ederek: "(Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kastederek) Ebu Kebşe'nin oğlu (yani Resulullah) nerede? Ebu Kuhafe'nin oğlu (yani Hz. Ebu Bekir) nerede? (Ömer) b. el-Hattab nerede?" diye seslendi. Ömer: "Ya Resulallah! Ona cevap vereyim mi?" deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Olur, cevap ver" buyurdu. Ebu Süfyan "Yücel ey Hubel!" deyince Ömer: "Allah daha yüce, daha büyüktür" dedi. Ebu Süfyan: "Ey Hattab'ın oğlu! Onun işaret ettiği doğru çıktı, dolayısıyla ona kötü bir şey söyleme ve ondan uzak dur" dedi. (Sonra) Ebu Süfyan: "Ebu Kebşe'nin oğlu nerede? Ebu Kuhafe'nin oğlu nerede? (Ömer) b. elHattab nerede?" diye sordu. Ömer: "İşte bu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bu da Ebu Bekr, işte ben de Ömer'im" dedi. Ebu Süfyan:

"Bugün, Bedir'de kazandığınız zafere karşılık bizim zafer günümüzdür. Günler dönmektedir, savaş bir değiş tokuştan ibarettir" dedi. Ömer: "(Bu saydığın kimseler) eşit değildir, bizim ölülerimiz cennette, sizin ölüleriniz ise ateştedir" dedi. Ebu Süfyan: "Bu sizin iddianızdır! Bu doğruysa biz kaybedip hüsrana uğramışız demektir" dedi. Sonra Ebu Süfyan: "Şimdi siz ölenler arasında uzuvları kesilenler bulacaksınız. Bu yapılanlar bizim ileri gelenlerimizin görüşü ile olmadı" dedi. Sonra Cahiliye taassubu depreşip: "Evet, böyle bir şey yapıldı, biz de yapılanları yadırgamadık" dedi.

 

*Hadisi Ahmed rivayet etmiş olup senedinde Abdurrahman b. Ebi'z-Zinad bulunmaktadır ki; bu ravi zayıf olmasına rağmen güvenilir sayılmıştır.

 

 

 

10074. Misver b. Mahrame anlatıyor: Abdurrahman b. Avf'a: "Ey dayıcığım! Bedir savaşında başınızdan geçenleri bana anlat" dedim. Abdurrahman b. Avf dedi ki: "Al-i İmran suresinin 120. ayetinden sonraki ayetleri oku bizim kıssamızı bulursun: "Hani sen müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için, sabah erken ailenden (evinden) ayrılmıştın" ayetinden "O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu" kısmına kadar." (Devam ederek) dedi ki: "Bunlar, müşriklerden eman isteyenlerdir" , "Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. Işte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz" ayetine kadar "Burası müminlerin (kafirlerle buluşup savaşma) temennileridir" "Siz onun izniyle onları kırıp geçiriyordunuz'' ayetine kadar.

 

*Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan Yahya b. Abdilhamid el-Himmani bulunmaktadır.

 

 

 

10075. Hz. Ali der ki: Uhud savaşında insanlar Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) etrafından uzaklaşınca öldürülenlere baktım. Aralarında Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) göremeyince (kendi kendime): "Allah'a yemin olsun ki, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) savaştan kaçacak değildir, öldürülenler arasında da göremiyorum; (muhtemelen) yaptıklarımızdan dolayı Allah'ın bize gazap edip ResulÜnü (aramızdan alıp göğe) yükselttiğini zannediyorum. Ölünceye kadar savaşmazsam bende hayır yok demektir" dedim ve kılıcımın kınını kırıp müşriklerin üzerine yürüyünce bana yol açtılar. İşte o zaman Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gördüm.

 

*Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiş olup senedinde Muhammed b. Mervan el-Ukayli bulunmaktadır ki; bu raviyi Ebu Davud ve ibn Hibban güvenilir, Ebu Zür'a ve başkası zayıf saymışlardır, diğer ravileri ise Sahih'in ravileridir.

 

 

 

10076. Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre babası (Ebu Bekir) anlatıyor: Uhud savaşında insanlar Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) etrafından uzaklaşınca Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına ilk gelen ben oldum. Hz. Peygamber'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) müdafaa etmek için savaşacak birini aramaya başladım, (kendi kendime): "Talha oH (Yani bu adam Talha olsun)" dedim. Sonra arkama bakınca kuş gibi uçan bir adam gördüm, ne zaman yanıma geldiğini anlayamadım, meğer bu, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'mış. Bu arada Talha önünde yere yıkılmıştı. Bize: "Kardeşinize bakın! (Onu kurtarın) neredeyse ölecek" dedi. Biz kendisini bırakıp Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yöneldik, me ğer Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzüne iki ok isabet etmiş, okları çıkarmak istedim; ama Ebu Ubeyde bu işi kendisine bırakıncaya kadar (ısrarla) isteyip durdu. Ebu Ubeyde oklardan birini dişleriyle tutup çekerek çıkardı ve bu nedenle azı dişlerinden biri söküldü. Sonra ikincisini çıkarması için kendisine imkan vermemi ısrarla istedi ve Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eziyet vermekten korktuğu için dişleriyle oku iyice tutup çekerek çıkardı. (Çekerken) ön dişleri veya dişlerinden biri söküldü. Onun için Ebu Ubeyde'nin ön dişleri yoktu.

 

*Hadisi Bezzar rivayet etmiş olup senedinde ishak b. Yahya b. Talha bulunmaktadır ki; bu ravi metruktur.

 

 

 

10077. Umeyra binti Ubeydillah, babasından, Ka'b'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Uhud savaşında (iki dağ arasındaki) geçide sığındığımız zaman Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ilk tanıyan ben oldum ve: "İşte bu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)" dedim. Eliyle "Sus!" diye işaret ettikten sonra zırhını bana giydirdi ve benim zırhımı kendisi giy di. (O gün) vurulup yirmi yara aldım -veya: "On küsur yara aldım" dedi- Bana her vuran, benim Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) olduğumu zannediyordu.

 

*Hadisi Taberanı el-Mu'cemu'l-Evsat ve kısa metinle el-Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiş olup el-Mu'cemu'l-Evsat'ın ravileri, güvenilir kimselerdir.

 

 

 

10078. Sa'd (b. Ebi Vakkas) anlatıyor: Uhud savaşında insanlar Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) etrafından uzaklaştıkları zaman O'nunla (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buluşuncaya kadar (savaşmaya) devam edeyim, ya şehit olurum ya da kurtulurum diye düşündüm. Ben o haldeyken kim olduğunu bilmediğim, yüzünü örtmüş bir adam gördüm. Müşrikler ona doğru gelmeye başladılar; tam üzerine vardılar dediğim anda eline çakıl doldurup yüzlerine fırlattı, müşrikler geri dönüp dağın kenarına kadar kaçtılar. Bunu defalarca tekrarladı, bense kim olduğunu bilmiyordum, aramızda Mikdad bulunuyordu. Mikdad'a kim olduğunu sormak istediğim zaman, Mikdad: "Ey Sa'd! İşte Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) seni çağırıyor" dedi. "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nerede?" diye sordum, Mikdad bana O'nu (yüzünü örten adamı) işaret etti. Sanki herhangi bir eziyet görmemişim gibi kalktım (yanına gittim). Bana: "Ey Sa'd! Gün boyunca neredeydin?" buyurdu ve beni önüne oturttu. Ben de oturup ok atmaya başladım. Her atışta: "Allahım! Atacağım ok, senin okundur. Onu düşmanına eriştir!" diyordum. Resulullah da (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allahım! Dua ettiği zaman, Sa'd'ın duasını kabul et! Allahım! Sad'ın atışını, okunu doğrult! Ey Sa'd! Babam anam sana feda olsun! Durma at!" buyuruyordu. Hiçbir ok atmadım ki, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allahım! Onun atışını doğru lt! Duasını kabul et! Ey Sa'd! Durma, atf" buyurmamış olsun. Ok çantam boşalınca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendi çantasını açıp bana kanatsız bir ok verdi, nitekim bu diğerlerinden daha etkiliydi. Zühri ekledi: "O gün Sa'd'ın attığı okların sayısı bin oktu."

 

*Hadisi Bezzar rivayet etmiş olup senedinde Osman b. Abdirrahman el-Vakkas! bulunmaktadır ki; bu ravi metruktur.

 

 

 

10079. Katade b. en-Nu'man anlatıyor: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir yay hediye edilmişti; Uhud savaşında onu bana verdi. Ben de Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) önünde durup yay kırılıncaya kadar onunla ok attım. Sonra Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünü korumak için önünde durup gelen okları yüzümle (ve göğsümle) karşılamaya başladım. Atılan oklardan biri Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzüne doğru gideceği zaman Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünÜ korumak için başımı eğip yüzümle onu karşılıyordum. Bu arada (yay kırıldığından dolayı) ok atarmyordum. Sonunda atılan oklardan biri gözü me isabet edip gözümü çıkardı ve göz bebeğim yanağımın üzerine düştü. Bu arada insanlar (müşrikler) dağıldı. Ben 'de gözbebeğimi avucuma koyup Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gittim. Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gözü mü avucumda görünce gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve: "Allahımf Katade yüzüyle senin ResUlünü korudu, bu gözünü gözlerinin en iyisi ve görüşü en kuvvetli gözü haline getir" diye dua etti. Nitekim Katade'nin bu gözü, iki gözünden en iyisi ve görüşü en keskin olanı oluverdi.

 

*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup senedinde tanımadığım bir ravi bulunmaktadır,

 

 

 

10080. Katade b. en-Nu'man anlatıyor: Uhud savaşında Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) önünde durup yüzümle (ve göğsümle) Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünü korumaya çalışıyordum. Ebu Dücane Simak b. Haraşe sırtıyla Allah'ın Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sırtını korumaya çalışıyordu. Öyle ki Ebu Dücane'nin sırtı (gelen okların saplanmasıyla) ok doldu. Bu durum Uhud günü gerçekleşti.

 

*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup senedinde tanımadığım bir ravı bulunmaktadır.

 

 

 

10081. İbn Abbas bildiriyor: Uhud savaşında Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraber sadece dört kişi kalmıştı. Bunlardan biri: Abdullah b. Mes'ud'dur. (Ubeyy'ye): "Ali neredeydi?" diye sorunca: "Elinde Muhacirlerin sancağı bulunuyordu" dedi.

 

*Hadisi Bezzar ve Taberanı rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan Yahya b. Abdilhamid el-Himmanı bulunmaktadır.

 

 

 

10082. Haris b. es-Sımme anlatıyor: Uhud gününde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (iki dağ arasındaki) geçitteyken bana: ''Abdurrahman b. Avf'ı gördün mü?'' diye sordu: "Evet, ya Resulallah! Kendisini dağa doğru giderken gördüm, arkasında müşriklerden bir topluluk bulunuyordu, onu müşriklerden korumak için yanına koşuyordum ki, seni görünce (onu) bırakıp yanına geldim" dedim. Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

"Şu anda melekler onunla beraber savaşıyor" buyurdu. Haris dedi ki: "Sonra Abdurrahman'nın yanına döndüm, kendisini öldürülmüş yedi kişi arasında buldum. Kendisine: "Eline sağlık! Bunların hepsini sen mi öldürdün?" diye sordum. Abdurrahman: "Bunu Ertat b. Şurahbil öldürdü, şu ikisini de ben öldürdüm, şunları ise daha önce görmediğim bir kişi öldürdü" deyince: " Allah ve Resulü doğru söylemiştir" dedim.

 

*Hadisi Bezzar ve Taberanı rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan Abdülazız b. imran bulunmaktadır.

 

 

 

10083. Ümmü Abdirrahman binti Said'in bildirdiğine göre babası şöyle demiştir: Uhud savaşında Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzüne (ok) isabet etti. Malik b. Sinan, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelip yarasını emerek yarayı temizledi ve kanı tükürmeyip yuttu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kanım, kanma karışan birini görmek isteyen Malik b. Sinan'a baksın" buyurdu.

 

*Hadisi Taberanı rivayet etmiştir.

 

 

 

10084. Zübeyr b. el-Avvam der ki: Uhud savaşında (Muaviye'nin annesi) Hind binti Utbe'yi bacağım açmış bir halde gördüm, ayağında bir halhal bulunuyordu, insanları (savaşa) teşvik ediyordu.

 

*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan Dırar b. Sard bulunmaktadır.

 

 

 

10085. Muhammed b. Ubeydillah b. Ebi Rafi', babasından, o da dedesinden bildiriyor: Hz. Ali, Uhud savaşında (müşriklerin) sancaktarlarım öldürünce Cibril: "Ya Resulallah! İşte teselli budur (Ali'nin yaptığı bizim için bir tesellidir)" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O bendendir, ben de ondanım" buyurdu. Cibril: "Ben de sizdenim ya Resulallah!" dedi.

 

*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan Hibban b. Ali bulunmaktadır. ibn Main bir rivayette onu güvenilir saymıştır. Muhammed b. Ubeydillah b. Ebi Rafi'nin rivayetinde çoğunluk onu zayıf, ibn Hibban ise güvenilir saymıştır.

 

 

 

10086. Ümmü Urve binti Cafer b. ez-Zübeyr, babası kanalıyla nines Safiyye binti Abdilmuttalib'den nakletmiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Uhud savaşına gittiği zaman kadınları Fari' adındaki bir kaleye yerleştirip yanlarında Hassan b. Sabit'i bıraktı. Hassan, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bakıyordu; müşriklerin üzerine yürüyünce kendisi de kalede olduğu halde ilerliyor, geri çekilince kendisi de geri çekiliyordu.

Safiyye anlatmaya devam ediyor: Bu arada Yahudilerden bir topluluk kalenin yanına geldi ve onlardan biri kale duvarına tırmanıp bize bakmaya başladı. Hassan'a: "Kalk şunu öldür!" dedim. Hassan: "Ben bunu yapamam, böyle bir şey yapabilseydim şu anda Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraber olurdum" dedi. Bunun üzerine Safiyye kalkıp Yahudi'nin boynunu vurarak başını kopardı. Safiyye, Yahudi'nin kellesini kesince: "Ey Hassan! Kalk şunun başını al da (gözdağı vermek için) onlara at" dedi. Onlar kalenin (duvarının) dibinde bekliyorlardI. Hassan: "Vallahi, bunu yapamam" dedi. Safiyye: "Yahudi'nin başını alıp onların üzerine attım" dedi. Yahudiler: "Allah'a yemin olsun ki Muhammed'in, kadınlarını arkasında kimsesiz bırakmadığını öğrenmiş olduk" dediler ve dağılıp gittiler. Safiyye dedi ki: Onlardan önce Sa'd b. Muaz geçmişti, yeni evlenmiş gibi üzerinde (elbisesinde bulunan güzel kokulu sarı renkli) iz vardı. Geçerken şöyle diyordu:

 

Biraz bekle çarpışmaya katılır Cemel! Ölmek ne güzeldir gelince ecel!

Şiirde kastedilen (cemel'in) devenin Kinane kabilesinin devesi olduğu söylenir. Başka bir rivayette Hamel olarak geçmektedir ki; bu şiirde kastedilen cesaretiyle meşhur olan "Hamel b. Zeyd el-Pezarı olmalıdır."

 

*Hadisi Taberanı el-Mu'cemu'l-Kebır ve el-Mu'cemu'l-Evsat'ta Ümmü Urve binti Cafer b. ez-Zübeyr kanalıyla babasından naklederek rivayet etmiş olup bunların ikisini (Ümmü Urve ve Cafer b. ez-Zübeyr'i) tanımıyorum. Diğer ravileri, güvenilir kimselerdir.

 

 

 

10087. Enes b. Malik anlatıyor: Uhud savaşı sırasında Medine ahalisi (Müslümanlar) dağılıp firar ettiler ve: "Muhammed öldürüldü" dediler. Bu arada Medine tarafında bağrışmalar çoğaldı. Ensar'dan kemer bağlayan bir kadın (Medine'den) çıkıp (Uhud'a doğru) gitti. Yolda oğlu (veya), babası, (veya) kocası ve kardeşiyle (yani cesediyle) karşılaştı, ilk olarak hangisiyle karşılaştığını bilmiyorum. Sonuncusuna rastlayınca:

"Bu kim?" diye sordu. "Baban, kardeşin, kocan veya oğlun" dediler. Kadın: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ne durumda?" diye soruyor (orada bulunanlar): "ileride" diyorlardı. Bu durum Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına varıncaya kadar devam etti. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına ulaşınca elbisesinin kenarından tutup: "Anam babam sana feda olsun ya Resulallah! Sen selamette kaldığın sürece kim ölürse ölsün aldırış etmem" dedi.

 

*Hadisi Taberanı el-Mu'cemu'l-Evsat'ta şeyhi Muhammed b. Şuayb yoluyla rivayet etmiştir. Bu raviyi tanımıyorum; diğer ravileri, güvenilir kimselerdir.

 

 

 

10088. Urve b. ez-Zübeyr'in bildirdiğine göre babası anlatıyor: Uhud günü Hz. Peygamber'le (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'de bir araya geldim. O zaman (Medine'de) Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından kimse kalmamıştı, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından şehit olanlar çoğalmıştı. Biri: "Muhammed öldürüldü" diye seslendi. Bunun üzerine kadınlar ağlamaya başladı. Bir kadın: "Ağlamakta acele etmeyin, bir bakayım (haberin doğruluğunu araştırayım)" deyip yanlarından çıktı, Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve onun durumunu sormaktan başka bir şey düşünmüyordu.

 

*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup senedinde Ömer b. Safvan bulunmaktadır ki; bu ravinin durumu mechuldür.

 

 

 

10089. Abdurrahman b. Ukbe'nin bildirdiğine göre babası -Cebr b. Atık el-Ensari'nin kölesi olan- Ukbe anlatıyor: Efendimle beraber Uhud savaşına katıldım ve müşriklerden bir adamı vurdum. Adamı öldürünce: "Bu darbeyi benden aL, ben Faris! bir adamım" dedim. Bu sözüm Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ulaşınca: "Bu darbeyi benden al, ben Ensar'dan bir adamım diyemez miydi? Şüphe yok ki bir kavmin kölesi onlardan sayılır" buyurdu.

 

*Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiş olup ravileri, güvenilir kimselerdir.

 

 

 

10090. Ömer b. el-Hattab bildiriyor: Ertesi yıl, Uhud savaşının olduğu sene gelince Müslümanlar, Bedir savaşında (esirlerden) fidye almalarına karşı (Allah tarafından) cezalandırıldılar. Müslümanlardan yetmiş kişi şehit oldu ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı onu bırakıp etrafından firar ettiler. Bundan dolayı (saldırıya uğrayan) Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) azı dişleri kırıldı, miğferi başının üzerinde parçalandı ve kanı üzerime aktı. Bunun üzerine Yüce Allah şu ayeti indirdi: "(Bedir'de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği için mi ‘‘Bu nasıloluyor!’‘ dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter." (Al-i İmran, 165) Bu (başınıza gelen) fidye almanızdan (dolayı )dır.

 

*Hadisi Taberanı, el-Mu'cemu'l-Kebir'inde, Sahih'te geçen Ömer hadisinin sonunda bunu rivayet etmiştir.

 

 

 

10091. Ebu Hazım'ın bildirdiğine göre Sehl b. Sa'd der ki: Uhud savaşında (Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dedim ki): "Ya Resulallah! Falanın savaştığı gibi savaşanı görmedik, üzerine bir adam geldi, insanlar firar etti, kendisi firar etmedi. Müşriklerden biri kendi başına veya grubundan kopmaya görsün hemen peşine düşüp onu kılıçtan geçiriyordu." Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu adam kimdir?" diye sorunca kim olduğu ve nesebi Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) söylendi. Ama Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adamı tanımadı. Sonra vasıfları anlatıldı, yine tanımadı. Bu arada adamın kendisi çıkageldi. (SehI): "Ya Resulallah! İşte sana haber verdiğimiz adam bu adamdır" dedi. Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu mu?" diye sorunca: "Evet" dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O cehennem ahalisindendir" buyurdu. Bu hüküm Ashab'a ağır gelip: "Eğer bu yiğit cehennemlikse, hangimiz cennetlik olabiliriz?" dediler. Ashabdan biri: "Beni bekleyin (adamın durumunu araştırayım), canım elinde bulunan Allah'a yemin olsun ki, bu adam sabahladığı şey (yani iman) üzere ölmez, aranızdan ben onu takip edeceğim" dedi. Sonra adam aynı ciddiyetle savaşmaya devam etti. Onu takip eden adam, müşriklerin üzerine saldırdığı zaman onunla beraber ilerliyor, geri çekildiği zaman da onunla beraber geri çekiliyor ve sonuçta ne yapacağını gözetliyordu. Nihayet kendisini yere düşüren ağır bir yara aldı, yarası iyice ağırlaşınca ölümünü acele ettirip, kılıcın kabzasını yere, ucunu da iki göğsü arasına dayayıp kılıcın ucu sırtından çıkıncaya kadar üzerine yüklenerek kendini öldürdü. Sahabeden kendisini takip eden adam koşarak: " Allah'tan başka ilah olmadığına ve senin Allah'ın Resulü olduğuna şahadet ederim" diyordu. Nihayet Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) huzuruna vardı. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu ne demek?" diye sorunca: "Ya Resulallah! Hani sana bir adamdan sözedilmişti de: ‘‘O cehennem ahlisindendir’‘ buyurmuştun ve bu durum Müslümanlara ağır gelip: ‘‘Eğer bu yiğit cehennemlikse, hangimiz cennetlik olabiliriz?’‘ demişlerdi. Ben de: ‘‘Ey kavim! Bekleyin (adamın durumunu araştırayım), canım elinde bulunan Allah'a yemin olsun ki, bu adam sabahladığı şey (yani iman) üzere ölmez, aranızdan ben onu takip edeceğim’‘ demiştim. Sonra müşriklerin üzerine saldırdığı zaman onunla beraber ilerledim, geri çekildiği zaman da onunla beraber geri çekildim ve sonuçta ne yapacağını görmek için kendisini gözetledim. Nihayet kendisini yere düşüren ağır bir yara aldı, yarası ağırlaşınca ölümünü acele ettirip, kılıcın kabzasını yere, ucunu da iki göğsü arasına dayayıp kılıcın ucu sırtından çıkıncaya kadar üzerine yüklenerek kendini öldürdü. İşte o adam, bu adamdır ya Resulallah! Şu anda (yerde) yuvarlanıyar" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kişi, insanlara görünüşte bazen cennetlik birinin ameliyle amel eder, halbuki o cehennemliktir. Bazen de kişi insanlara görünüşte cehennemliklerin ameliyle amel eder, oysa o kesinlikle cennet ahalisindendir" buyurdu.

 

*Derim ki: Hadis, daha kısa metniyle Sahih'te geçmiştir. Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiş olup ravileri, Sahih'in ravileridir.

 

 

 

10092. Abdullah b. Amr b. el-As anlatıyor: Ebu Bekr es-Sıddik, Amr b. el-As'a şöyle bir mektup gönderdi: "Selam sana! Bizanslıların toplamış olduğu (büyük) ordularından sözettiğin mektubun bana ulaşlı. Şunu bil ki; Yüce Allah bizi, peygamberiyle beraber sayı çokluğu ve asker çokluğuyla muzaffer kılmadı. Yanımızda birkaç at dışında bir şey olmadığı halde Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraber savaşa çıkardık. O zaman develere nöbetleşe binerdik. Uhud savaşında Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraberdik, yanımızda sadece Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerine bindiği bir at vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizi (develere) bindirir ve bize muhalefet edenlere karşı yardım ederdi. Ey Amr! Allah'a en çok itaat eden kişinin, Allah'a isyanı en fazla sevmeyen kişi olduğunu bil! Allah'a itaat et ve ashabına (askerlerine de) Allah'a itaati emret!"

 

*Hadisi Taberanı el-Mu'cemu'l-Evsal'ta rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan Şazekani ve Vakıdı bulunmaktadır.

 

 

 

10093. Abdurrahman b. el-Misvar b. Mahrame, babasından nakletmiştir: Abdarrahman b. Avi, "Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize bir güven, bir uyku indirdi" (AI-i İmran, 154) ayetiyle ilgili: "Uhud günü üzerimize uyku indirildi" dedi.

 

*Hadisi Taberanı el-Mu'cemu'l-Evsat'ta rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan Dırar b. Surad bulunmaktadır.

 

 

 

10094. Harmele b. Abdilazız anlatıyor: Babamın, babasından, onun da dedesi Sebra b. Ma'bed'den naklettiğine göre Resulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraber Uhud savaşına katılmış ve (atılan) bir taş ayağına isabet etmişti. Bu isabetin etkisiyle ölünceye kadar topal kalmıştı.

 

*Hadisi Taberanı el-Mu'cemu'l-Evsat'ta rivayet etmiş olup senedinde tanımadığım raviler bulunmaktadır.

 

 

 

10095. Enes b. Malik demiştir ki: (Müşrikler) Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünü yaraladıkları gün, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) deve derisinde su taşıdık.

 

*Hadisi Taberanı, el-Mu'cemu'l-Evsat'ta rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan Ebu'l-Havar bulunmaktadır. Bu ravi aynı zamanda güvenilir sayılmıştır.

 

 

 

10096. Ebu Umame'nin bildirdiğine göre Uhud savaşında, Abdullah b. Kamie: ''Al, ben İbn Kamie'yim" diyerek Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir taş atıp O'nun (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünü yaraIadı ve azı dişlerini kırdı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: ''Sana ne oluyor? Allah seni rezil edip alçaltsınU dedi. Daha sonraları Yüce Allah, üzerine bir dağ tekesi musallat etti ve paramparça edinceye dek ona boynuzu ile vurdu.

 

*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup senedinde zayıf sayılan Hafs b. Ömer el-Adeni bulunmaktadır.

 

 

 

10097. Sehl b. Sa'd es-Saidi'nin bildirdiğine göre Uhud günü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Allahım! Kavmimi bağışla. Çünkü onlar (hakikati) bilmiyorlar."

 

*Hadisi Taberanı rivayet etmiş olup ravileri Sahih'in ravileridir.

 

 

 

10098. Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Kendilerini Allah'a davet ederken peygamberlerinin başındaki miğferini parçalayan topluma Allah'ın gazabı çok şiddetlenmiştir. "

 

*Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiş olup senedi hasendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Hz. Hamza'nın Şehit Edilmesi