MECMAU ZEVAİD |
MEĞAZİ VE SİYER |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Habeşistan'a Hicret
9841. Abdullah b. Mes'ud
anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizi Necaşi'ye gönderdi.
Biz seksen kişi civarındaydık. Bunların içinde Abdullah b. Mes'ud (ben), Cafer,
Abdullah b. Urfuta, Osman b. Maz'un ve Ebu Musa da vardı. Necaşi'nin
(memleketine) vardılar. Kureyş kabilesi de hediyelerle beraber Amr b. el-As'ı
ve Umare b. el-Velid'i (peşimizden) gönderdi. Necaşi'nin yanına gelince ona
secde ettiler. Sonra sağına soluna geçerek: "Amcaoğullarımızdan bir
topluluk sizin topraklarınıza geldiler. Bizden ve dinimizden yüz
çevirdiler" dediler. Necaşı: "Nerede onlar?" diye sordu.
"Şu an sizin topraklarınızdalar. Adam gönderip onları çağır" dediler.
Müslümanlar için adam gönderildi ve getirildiler. Cafer: "Bugün sizin
sözcünüz ben olacağım! Bana tabi olun!" dedi. Necaşi'nin yanına geldiğinde
secde etmeyip selamla yetindi. Ona: "Niçin hükümdara secde
etmiyorsunuz?" diye sordular. O da: "Biz sadece Allah'a secde ederiz"
dedi. Necaşı: "Kimdir bu Allah?" diye sordu. Cafer: "Yüce Allah
bize elçisini gönderdi ve bize Allah'tan başka hiçbir şeye secde etmememizi
ferman buyurdu. Bize namaz ve zekatı emretti" dedi. Amr b. el-As hemen
atılarak: "Bunlar İsa hakkında sizden farklı düşünüyorlar" deyince
Necaşı: "Meryem'in oğlu İsa ve annesi hakkında ne diyorsunuz? " diye
sordu. Dediler ki: "Biz Allah'ın dediğini diyoruz. "O, Allah'ın
kelimesi ve Ruh'udur. Onu tamamen Allah'a yönelmiş ve bi!kire olan Meryem'e
ilki! etti. Ona hiçbir beşer dokunmamış ve daha önce hiç çocuk
doğurmamıştır." Bunun üzerine Necaşı yerden bir çöp aldı ve şöyle dedi:
"Ey Habeşli rahip ve papazlar! Vallahi, bizim söylediğimiz şeylere, bu
insanlar (Müslümanlar) şunun (çöp) kadar fazlalığın dışında başka bir şey
katmıyarlar. Size ve yanından geldiğiniz o Zat'a selam olsun ... Şahadet
ediyorum ki o, Allah'ın elçisidir ve o, İncil'de bulduğumuz, İsa b. Meryem'in
geleceğini müjdelediği peygamberdir. Ülkemde nereye isterseniz gidebilirsiniz.
Vallahi; eğer bu hükümdarlığım olmasa, elbette O'nun yanına gider pabuçlarını
taşır, abdest suyunu dökerdim." Daha sonra Kureyşlilerin hediyelerini de
reddedip onlara iade etti.
Sonra Abdullah b. Mes'üd
erken davranıp Bedir savaşına yetişti. İbn Mes'üd'un iddiasına göre, Necaşi'nin
ölüm haberi ulaştığında Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun için
Allah'tan mağfiret talep etti.
*Taberanı rivayet etti. Senedinde yer alan Hudeyc b. Muaviye
hakında Ebu Hatim güvenilir olduğunu söylemekle birlikte: "Onun hadislerinin
birinde zayıflık vardır" demiştir. ibn Main ve başkaları ise onu zayıf bir
ravi olarak kabul etmişlerdir. Diğer ravileri, güvenilirdir .
9842. Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) hanımı, Ebu Umeyye b. el-Muğire'nin kızı Ümmü Seleme
anlatıyor: Habeşistan'a gidince, Necaşi bize çok büyük bir misafirperverlik
gösterdi. Dinimizi rahatça yaşıyorduk. Sadece Allah'a ibadet ediyorduk. Eziyet
görmüyor, hoşumuza gitmeyen sözler işitmiyorduk. Bu haber Kureyş'e ulaşınca,
Necaşi'ye bizim için güçlü iki adam göndermeyi ve Necaşi'ye de Mekke
mallarından yeni sayılabilecek birçok hediye göndermeyi kararlaştırdılar. Ona
götürülen en güzel hediye, Baran hurmalarıydı. Onun için çok hurma topladılar.
Necaşi'nin patriklerine teker teker hediye hazırladılar. Hediyeleri Abdullah b.
Ebi Rabia el-Mahzumı ve Amr b. el-As b. Vail es-Sehmı ile beraber gönderip
onlara talimat verdiler. Dediler ki: ''Necaşi ile onlar hakkında konuşmadan
önce Necaşi'ye hediyelerini verin. Sonra da müslümanlarla görüşmesine fırsat
vermeden onları size teslim etmesini isteyin!" İkisi yola çıktılar ve
nihayet Necaşi'nin yanına vardılar. Biz onun yanında çok iyi evlerde kaldık ve
bize çok güzel komşuluk yaptı. Necaşi'nin bütün patriklerine, Necaşi'yle
konuşmadan hediyeleri verdiler. Sonra hepsine teker teker şöyle dediler:
"Bizden bir takım akılsız insanlar hükümdarın ülkesine sığındılar. Kendi
kavimlerinin dininden ayrıldılar. Fakat sizin dininize de girmediler. Bizim de,
sizin de bilmediğiniz yeni bir din çıkardılar. Onların kavminin önde gelenleri,
onları teslim etmesi için bizi hükümdarınıza gönderdiler. Biz hükümdarla onlar
hakkında konuşurken, siz de onları bize teslim etmesi ve onlarla konuşmaması
gerektiğini söyleyin. çünkü onların kavmi, onları daha iyi gözetim altında
tutar ve onların olumsuz yanlarını daha iyi bilir." Patrikler onlara:
"Tamam" dediler. Sonra Necaşi'nin hediyelerini ona takdim ettiler. O
da kabul etti. Onunla konuştular; dediler ki: "Ey hükümdar! Aramızdan
birtakım akılsız insanlar sizin beldenize sığınmış. Kendi kavimlerinin dininden
ayrılmışlar, fakat senin dinine de girmemişler. Ortaya bizim de, senin de
bilmediğin bir din çıkarmışlar. Kavimlerinin en uluları olan babaları, amcaları
ve akrabaları, onları bize teslim etmen için bizi sana gönderdi. Onlar, o kimseleri
daha iyi gözetirler. Ayrıca taptıkları kabahati ve ayıpları onlar daha iyi
bilir."
Ümmü Seleme der ki:
Abdullah b. Ebi Rabia'yı ve Amr b. el-As'ı en çok sinirlendiren şey şuydu:
Nedişi onları dinledi. Hatta etrafındaki patrikler de: "Ey hükümdarımız!
Onlar doğru söylüyorlar. Kavmi onları daha iyi gözetir ve onların olumsuz
taraflarını daha iyi bilir. Onları teslim et te ülkelerine ve kavimlerine geri
dönsünler!" dediler. Fakat buna rağmen Necaşi çok sinirlenerek:
"Allah'ın yeminleri yeminim olsun ki, onları bu ikisine teslim
etmeyeceğim. Bana sığınmış ve ülke me gelmiş, beni başkasına tercih etmiş
insanları bırakmam. Onları çağırır, bu ikisinin kendileri hakkında demiş
oldukları şeyleri sorarım. Eğer bu ikisinin dediğini derlerse, teslim ederim ve
kavmine geri gönderirim. Yok, eğer başka bir şey varsa onları korurum ve benim
yanımda kaldıkları müddetçe onlara iyi davranırım."
Sonra Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) sahabilerine adam göndererek yanına onları çağırdı.
Hükümdarın elçisi gelince Müslümanlar bir araya toplandı. Birisi: "Yanına
gittiğimizde o adama ne diyeceksiniz?" dedi. Diğerleri: "Vallahi ne
pahasına ol ursa olsun, biz Peygamberimizin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize
öğretip emrettiği şeyleri söyleyeceğiz" dediler. Necaşi'nin yanına
geldiklerinde, Necaşi katiplerini çağırmış, onlar da etrafında defterlerini
açmış bekliyorlardı.
Necaşi: "Kendisi
için, kavminizin dininden ayrıldınız ve ne bizim ne de ümmetin diğer dinlerine
girmediğiniz şu din nedir?" diye sordu. Ona cevap veren Cafer b. Ebi
Talib: "Ey hükümdar! Biz, çok cahiL, putlara tapan bir millet idik. Mundar
hayvanları yer, çirkin işler yapardık. Akrabalık bağımızı koparır, komşumuza
iyi davranmazdık. Aramızdan güçlü olanlar, zayıf olanları ezerdi. Biz bu
haldeyken Allah bize iyilik ederek nesebini, doğruluğunu, eminliğini ve
iffetini bildiğimiz bir elçi gönderdi. Bizi Yüce Allah'ı tek kabul edip ona
inanmaya çağırdı. Bizim ve atalarımızın Yüce Allah'tan başka kendilerine
taptıkları taştan putları terk etmeye çağırdı. Bize doğru sözlü olmayı, emaneti
teslim etmeyi, akrabalık bağını koparmamayı, komşuya iyi davranmayı,
haramlardan ve kan akıtmaktan uzak durmayı emretti. Çirkin şeylerden, yalan
şahitlik yapmaktan, yetim malı yemekten, iftetli kadınlara iftira atmaktan bizi
nehyetti. Bize sadece Yüce Allah'a ibadet edip, ona hiçbir şeyi ortak
koşmamamızı, namaz kılmamızı ve zekat vermemizi emretti. (Bu şekilde ona
İslam'ın bütün emirlerini saydı) Biz de onu tasdik edip iman ettik ve getirdiği
şey üzerine O'na tabi olduk. Sadece Allah'a ibadet ettik ve ona hiçbir şeyi
şirk koşmadık. Bize haram kılınan şeyi, kendimize haram ettik. Helal kılınan
şeyleri helal saydık. Fakat kavmimiz bize düşman oldu. Bize işkence edip
dinimizi bırakmaya ve tekrar putlara ibadete dönmeye zorladılar. Daha önce
helal gördüğümüz pis şeyleri helal görmemizi istediler. Bize kahredip
zulmedince ve dinimizle bizim aramıza girmeye çalışınca senin şehrine geldik.
Seni başkasına tercih ettik. Sana sığınmayı istedik ve senin yanında
zulmedilmeyiz diye ümit ettik, ey hükümdar."
Necaşi: "Onun
Allah'tan getirdiği haberlerden bildiğiniz ne var?" diye sordu. Cafer,
Meryem Suresinin baş tarafından okudu. Vallahi Necaşi, sakalları ıslanıncaya
kadar ağladı. Yanındaki katipleri de onun okuduğu ayetleri duyunca defterleri
ıslanacak derecede ağladılar. Sonra Necaşi dedi ki: "Vallahi bu (ayetler)
ve Musa'nın getirdikleri bir kandilden çıkıyor. O halde haydi gidin!"
(Kureyş'in elçilerine dönüp) "Vallahi onları size asla teslim etmem"
dedi.
O ikisi Necaşi'nin
yanından çıkınca Amr b. el-As dedi ki: "Vallahi yarın Necaşi'nin yanında
onların kökünü kazıyacak olan ayıplarını söyleyeceğim! "İkisinin bizden en
çok korkanı olan Abdullah b. Ebi Rabia ona: "Bunu yapma! Çünkü her ne kadar
bize muhalif te olsalar içimizde onların akrabaları var" dedi. Amr b.
el-As: "Vallahi Necaşi'ye, onların Meryem'in oğlu İsa'nın bir kulolduğunu
iddia ettiklerini söyleyeceğim" dedi. Ertesi gün Necaşi'ye gelip: "Ey
hükümdar! Onlar İsa b. Meryem hakkında çok ağır bir söz söylüyorlar. Onlara
adam gönder ve onun hakkında ne dediklerini sor" dedi. Necaşi, bunu sormak
için onlara adam gönderdi.
Ümmü Seleme ekledi:
"Böyle bir soruyla daha önce hiç karşılaşmamıştık." (Müslümanlar)
hemen toplandılar. Birisi: "İsa hakkında sorarsa ne diyeceksiniz?"
dedi. Diğeri: "Vallahi, Yüce Allah'ın dediğini ve Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) verdiği haberleri söyleyeceğiz. Bunu için
başımıza ne gelirse gelsin!" dedi. Necaşi'nin huzuruna gelince, Necaşi
onlara: "Meryem'in oğlu İsa hakkında ne diyorsunuz?" diye sordu: Yine
Cafer b. Ebi Talib söz aldı:
"Peygamberimizin
getirdiği şu ayetleri diyoruz: "O, Allah'ın kulu ve elçisidir. Ruh'u ve
kelimesidir. Onu tamamen Allah'a yönelmiş olan, bakire Meryem'e ilka
etti." Bunun üzerine Necaşi yere eğildi ve oradan bir çöp aldı. Sonra da:
"İsa b. Meryem'in dışında şu çöp kadar şey söylemedin. (Yani tamamen onu
tarif ediyorsun)" dedi. Böyle deyince etrafındaki patrikler homurdanmaya
başladılar. Bunun üzerine Necaşi:
"Vallahi, siz ne
kadar kızarsanız kızın, durum böyle. Hadi gidin. Siz benim topraklarımda
özgürsünüz. Kim size karışırsa cezalandırılacaktır. (Bu sözü üç defa
tekrarladı.) Sizden birine eziyet edeceğim diye, altından dağlarım olmasını
istemiyorum. Onların hediyelerini geri verin! Bizim onlara ihtiyacımız yok.
'Vallahi Allah bana bu saltanatı verirken rüşvet almadı ki ben rüşvet alayım.
İnsanlar bana itaat etmiyorlar ki ben onlara itaat edeyim" dedi.
Kureyş'in elçileri,
getirdikleri hediyeler kendilerine geri verilerek rezil bir halde oradan
çıktılar. Biz de Necaşi'nin yanında kaldık ve çok büyük bir misafirperverlik
gördük. Biz bu haldeyken Necaişi'yle hükümdarlığı hususunda çekişen biri geldi.
Vallahi bu esnada duyduğumuz üzüntüden daha şiddetli bir üzüntüyü başka hiç bir
zaman duymadık. Çünkü onun Necaşi'ye galip gelmesinden ve onun bize gösterdiği
iyiliği göstermeyecek olmasından korkuyorduk. Necaşi onunla Nil nehrinin
kenarında çarpışmaya girdi. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı:
"Aramızdan kim bu savaşa katılacak ve daha sonra olan biteni bize haber
verecek?" deyince Zübeyr b. Avvam: "Ben" dedi. O ashabın
arasında yaşı en küçük olanı idi. Onun için bir tulum şişirip göğsüne
yerleştirdiler. O da onun üzerinde nehirde yüzerek iki ordunun karşılaştığı
Nil'in kenarına geldi. Sonra gidip onlara katıldı. Biz de Yüce Allah'a
Necaşi'nin düşmanına galip gelmesi ve ülkesinde söz sahibi olması için dua
ettik. Neticede Habeşistan'ın yöneticiliği ona kaldı. Bizim de Mekke'ye Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına dönene kadar onun katında çok
iyi bir yerimiz vardı.
*Bu hadisi Ahmed b. Hanbel rivayet etti. ibn ishak'ın
dışındaki ravileri, Sahih'in ravileridir. Zaten ishak da (hocasından bu hadisi
bizzat) işittiğini açıkça ifade etmiştir.
9843. Muhammed b.
Hatib'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu: "Ben hurma bahçeleri olan bir yer gördüm. Haydi çıkıp oraya
gidin!" Bunun üzerine Hatib ile Cafer denizden Necaşi'ye gittiler. Ravi
dedi ki: "Ben o gemideyken doğmuşum."
*Bu hadisi Ahmed b. Hanbel ve Taberanı rivayet etti.
Senedindeki ravileri, Sahih'in ravileridir.
9844. Umeyr b. İshak'ın
bildirildiğine göre Cafer, Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ya Resulallah! Bana izin ver Yüce Allah'a ibadet edebileceğim ve kimseden
korkmayacağım bir yere gideyim" dedi. Resulullah ta (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ona izin verince Necaşi'nin yanına gitti.
Umeyr diyor ki: Amr b.
el-As bana şöyle anlattı: Cafer ve arkadaşlarının Habeşistan'da rahat ettiğini
görünce onları kıskandım ve dedim ki: "Ona ve arkadaşlarına günlerini
göstereceğim!" Hemen Nedişi'nin yanına gittim ve: "Amr b. el-As'a
izin ver" dedim. İzni alınca huzuruna girdim ve: "Bizim yurdumuzda
bunun (Cafer'in) bir amcaoğlu var ki, insanların tek bir ilahı olduğunu iddia
ediyor. Vallahi eğer ondan ve arkadaşlarından bizi kurtarmazsan, ne ben ne de
arkadaşlarımdan hiç biri şu denizi aşıp ta senin yanına gelemez." Necaşi:
"Nerede o?" diye sordu. "O senin elçinle beraber gelir, ama benimle
gelmiyor" dedim. Benimle beraber bir elçi gönderdi. Arkadaşlarının
arasında oturuyorken onu bulduk. Elçi onu çağırınca (Cafer) geldi. Kapıya
varınca ben: "Amr b. el-As'a izin ver" dedim. (Fakat Cafer) de
arkamdan: "Allah'ın taraftarına izin ver" diye seslendi. Necaşi onun
sesini duydu ve benden önce ona izin verdi. O girdi, ben de peşine girdim.
Necaşi koltuğunda oturuyordu. Ben varıp önüne oturdum. Onu da arkama aldım.
Onun arkadaşlarından her iki kişi arasına benim arkadaşlarımdan birini koydum.
Necaşi: "Konuşun bakalım" dedi. Ben söze başladım: "Sizin
topraklarınızda bir adam var ki onun amcaoğlu bizim topraklarımızda ve
insanların tek bir ilahdan başka hiçbir ilahı olmadığını iddia ediyor. Eğer sen
onun ve taraftarlarının önünü kesmezsen, ne ben, ne de arkadaşlarımdan hiç biri
şu denizi aşıp ta sana gelemeyiz." Cafer dedi ki: "Amcamın oğlu doğru
söylüyor. Ben de onun dinindenim." Necaşi yüksek bir sesle: "Aaah
Ah!" dedi. Hatta biz aramızda: "Ne oluyor bu Habeş oğluna
(konuşmuyor)!" dedik. Necaşi devam etti: "Musa'nın dini gibi bir din
mi acaba? İsa b. Meryem hakkında ne diyorsunuz?" Cafer: "Diyorum ki:
O, Allah'ın Ruh'u ve Kelimesi'dir." Necaşi yerden bir çöp aldı ve:
"Dediği şeyde şu kadar bile hata yapmadı! Allah'a yemin ederim ki eğer
hükümdarlığım olmasaydı sizin peşinizden gelirdim" dedi. Sonra bana
dönerek: "Ne senin, ne de arkadaşlarından birinin yanıma gelmesi benim
umurumda bile değil" dedi. Cafer'e de: "Sen benim topraklarımda
eminsin! Sana kim vurursa onu öldürürüm. Sana kim laf atarsa, onu buna pişman
ederim" dedi. Yanındaki hizmetçilerine de:
"Bu adam ne zaman
izin isterse ona izin ver. Bir tek hanımımın yanındayken müstesna. Ama yine de
ısrar ediyorsa, de zaman da izin ver" dedi. Daha sonra oradan ayrıldık.
(Amr anlatmaya devam ediyor:)
Kimse bana Cafer'den sevimli
değildi. Bir defasında yolda karşıma çıktı. Arkasına baktım kimseyi göremedim.
Kendi arkama baktım kimseyi göremedim. Sonra ona yaklaşarak: "Biliyor
musun, ben de Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve
elçisi olduğuna şahadet ediyorum" dedim. Cafer ise bana: "Allah seni
hidayete ulaştırmış. Öyleyse bunda sebat et!" dedi. Sonra arkadaşlarımın
yanına vardım. Herhalde beni onun yanındayken görmüş olacaklar ki, bir kadife
parçası veya kıyafet aldılar ve üzerime atıp beni sardılar. Başımı bir o
taraftan, bir bu taraftan çıkarıyor (nefes almaya çalışıyordum). Beni (atıp)
bıraktıklarında üzerimde hiçbir giysim kalmamıştı. Orada Habeşli bir kadına
rastladım ve onun peçesini aldım. Edep yerimi örttüm. Sonra Cafer'e gidip
yanına girdim. Bana: "Ne oldu sana?" diye sordu. "Habeşli bir
kadının peçesini aldım ve onunla edep yerimi örttüm" dedim. Sonra
beraberce yürüyüp hükümdarın kapısına vardık. Cafer görevliye: "Benim için
izin iste!" dedi. Görevli: "O (şu an) ailesinin yanında" dedi.
Sonra izin verildi. Cafer: "Amr da benim dinime tabi oldu" deyince
Necaşi: "Hayır, olamaz gerçekten mi?" diye sordu. Cafer de:
"Evet" dedi. Bunun üzerine oradaki birine: "Bununla beraber git.
Ne yaparsa ve ne söylerse hepsini yaz" dedi. "Olur" diyerek
peşimden geldi. (Değerli hediye ve eşyaları beğenip) söylüyordum, adam da
yazıyordu. Bardağa varana kadar her şeyi yazdı. Eğer onların mallarından kendi
malıma bir şey katmak isteseydim elbette bunu yapardım.
*Taberani ve Bezzar bu hadisi rivayet etti. Bezzar'ın sonunda
ise şu ilave yer almıştır: "(Amr b. el-As) dedi ki: Sonra ben gemide
müslüman olarak dönenlerden birisi oldum."
ibn Hibban ve başkaları,
Umeyr b. ishak'ın güvenilir olduğunu söylediler. Onun hakkında güvenirliğine
zarar vermeyen sözler de vardır. Diğer ravileri, Sahih'in ravileridir.
Ebu Ya'la, bu hadisin
bir bölümünü rivayet ettikten sonra: "Bu hadis daha uzunca
zikredildi" dedi.
9845. Cafer b. Ebi Talib
anlatıyor: Kureyş kabilesi Amr b. el-As'ı ve Umare b. el-Velid'i, Ebü
Süfyan'dan hediyeler götürmek üzere Necaşi'ye gönderdi. Biz de oradayken
Necaşi'ye dediler ki; "Bizim sefihlerimizden ve akılsızlarımızdan bir
takım insanlar sana gelmişler. Onları bize ver." Necaşi de: "Hayır
onları da dinleyene kadar olmaz" dedi. Sonra bizi çağırttırdı ve: "Siz
ne diyorsunuz (bu konuda)?" diye sordu. Biz de: "Kavmimiz putlara
tapıyordu ve Yüce Allah bize bir elçi gönderdi. Biz de ona iman ettik ve onu
tasdik ettik" dedik. Necaşi onlara: "Bunlar sizin köleniz mi?"
diye sordu. Onlar: "Hayır" dediler. "Onlarda alacağınız borç mu
var? " diye sordu. Onlar yine "Hayır" dediler. Necaşi: "O
zaman onları rahat bırakın" dedi. Sonra biz Necaşi'nin yanından ayrılınca
Amr b. el-As: "Bu adamlar, Hz. İsa hakkında sizin dediğinizden farklı şeyler
söylüyorlar" deyince Necaşi:
"Eğer İsa hakkında,
bizim dediğimizden başka bir şey söylüyorlarsa onları topraklarımda bir an bile
tutmam" dedi. Sonra bizi çağırttı. Bu ikinci çağırış bize, birincisinden
daha ağır gelmişti. Necaşi: "Sizin arkadaşınız, Meryem oğlu İsa hakkında
ne diyor?" diye sordu. Biz de: "O, Allah'ın ruhudur ve sadece Allah'a
yönelmiş ve bakire olan Meryem'e ilka ettiği bir kelimediril dedik. Necaşi
haber gönderdi ve:
"Falan rahibi ve
filan papazı çağırın" dedi. Onlardan bir grup geldiler. Necaşi onlara.
"Siz Meryem'in oğlu İsa hakkında ne diyorsunuz?" diye sorunca
rahipler: "Sen bizden daha iyi biliyorsun. Niye soruyorsun?" dediler.
Sonra Necaşi yerden bir çöp aldı ve: "Meryem'in oğlu İsa dediğiniz
gibidir. Bunların demiş olduğu şeyden şu kadar bile fazla değildir" dedi.
Sonra onlara dönüp: "Size rahatsız eden var mı?" diye sordu. Onlar
da: "Evet var" dediler. Necaşi bir tellala emretti ve: "Her kim
bunlardan birine eziyet ederse, ona dört dirhem para cezası verin" fermanı
çıkardı. Sonra bize dönüp: "Yeter mi?" . dedi. Biz de: "Hayır,
ama en azından bu idare eder" dedik. Sonra Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Medine'ye hicret edip oraya yerleşince Necaşi'ye şöyle dedik:
"Bizim dostumuz Medine'ye çıktı ve oraya yerleşti. Sana anlattığımız kimseleri
(Mekke'de) terk etti. Biz de oraya göç etmek istiyoruz. Bizim azığımızı verir
misin?" O da: "Olur" dedi ve bizi bindirdi. Azığımızı ve yol
harçlığımızı verdi. Sonra dedi ki: "Dostunuza size yaptıklarımı anlatın.
İşte bu da benim elçim; sizinle beraber gidecek. Ben de şahadet ediyorum ki,
Allah'tan başka ilah yoktur ve O da Allah'ın elçisidir. Ona söyleyin, benim
için Allah'tan mağfiret istesin.?"
Cafer diyor ki: Böylece
yola çıktık. Medine'ye vardığımızda Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bizi karşıladı. Benim boynuma sarıldı ve:
"Hayber'in fethine
mi daha çok sevindim, yoksa Cafer'in gelişine mi, bilemiyorum!" dedi.
Sonra oturdu. Necaşi'nin elçisi ayağa kalkıp: "İşte Cafer burada. Sor ona,
sahibimiz ona neler yapmış?" dedi. Ben de: "Evet ya Resulallah! Bize
böyle böyle iyilikler yaptı. Bizi yolcu etti, azığımızı verdi. Bize çok yardım
etti. Allah'tan başka ilah olmadığına ve senin Allah'ın elçisi olduğuna da
şehadet etti ve dedi ki: ‘‘O'na söyleyin, benim için istiğfar etsin’‘"
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalktı ve abdest aldı. Sonra üç kere
şöyle dua etti. "Allahzm! Necaşf'yi affet! "Müslümanlar da: "
Amin" dediler. Cafer ekledi: Elçiye: "Git ve sahibine Hz.
Peygamber'den gördüğün bu şeyleri anlat" dedim.
9846. Cafer b. Ebi
Talib'in bildirdiğine göre Necaşi ona: "Dinin nedir?" diye sordu. O
da: "Bize dilini bildiğimiz, doğruluğuna ve vefasına inandığımız bir elçi
gönderildi. Bizi sadece Allah'a ibadet edip ona hiçbir şeyi şirk koşmamaya,
kavmimizin Allah'tan başka taptıkları şeyleri terk etmeye çağırdı. İyi olan
şeyleri bize emredip, kötü şeyleri yasakladı. Namaz, oruç, zekat ve sıla-i
rahimle bize emretti. Bizi hep iyi bildiğimiz şeylere çağırdı. Başka bir kitaba
hiç benzemeyen, Allah katından indirilmiş bir kitabı bize okudu. Biz de onu
tasdik ettik ve ona iman ettik. Böylece onun getirdiği şeylerin hak ve Allah
katından geldiğini bildik. Böyle olunca da kavmimizden aynıdık. Bize eziyet ve
zulmettiler. Artık hoşumuza gitmeyen şeyler yapmaya başlayınca ve onlardan
kendimizi korumaya gücümüz yetmeyince de senin beldene geldik ve seni başkasına
tercih ettik" dedi. Bunun üzerine Necaşi dedi: "Tamam gidin. Siz
artık benim topraklarımda eminsiniz. Size kim söverse cezalandırılacak"
dedi.
*Taberanı bu hadisi, müdellis birisi olan ibn ishak'ın yer
aldığı iki ayrı ravi zinciriyle rivayet etti.
9847. Ebu Musa
anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize, Cafer b. Ebu Talib'le
beraber Necaşı'ye gitmemizi emretti. Bu haber Kureyş'e ulaştı. Onlar da hemen
Amr b. el-As ile Umare b. el-Velid'i hediyelerle beraber Necaşi'ye gönderdiler.
Necaşi'nin huzuruna varıp hediyeleri takdim ettiler. O da onları kabul etti.
Necaşi'ye secde ettikten sonra Amr b. el-As: "Bizim ülkemizden bir takım
insanlar dinimizden çıktılar ve şu an senin topraklarındaları! dedi. Necaşı:
"Benim topraklarımdalar mı?" diye sorunca o da: "Evet"
dedi. Necaşı biz çağırtınca Cafer: "Sizden kimse konuşmasın. Bugün
sözcünüz benim" dedi. Necaşi'nin yanına vardık. O bir yerde oturuyordu.
Amr b. el-As sağında, Umare b. el-Velid solunda, rahipler ve papazlar da kenara
dizilmiş oturuyorlardı. Amr ve Umare, Necaşi'ye: "Bunlar sana secde de
etmezler" dedi. Biz gelince hemen yanındaki rahipler ve papazlar:
"Hükümdara secde
edin!" dediler. Cafer: "Yüce Allah'tan başkasına secde etmeyiz"
dedi. Necaşı ona: "Bu da ne (niçin)?" diye sordu. Cafer:
"Allah bize bir
elçi gönderdi. O, İsa'nın kendisinden sonra "ismi Ahmed" diye
müjdelediği elçidir. Bize iyi şeyleri emrediyor ve kötü şeyleri
yasaklıyor" karşılığını verdi. Necaşı onun sözlerine hayran oldu. Amr bunu
görünce: "Allah mülkünü iyileştirsin! Onlar sana Meryem'in oğlu İsa
hakkında muhalefet ediyorlar" dedi. Bunun üzerine Necaşı:
"Dostunuz,
Meryem'in oğlu hakkında ne diyor?" diye sordu. Cafer de: "O, Allah'ın
dediğini diyor: "O, Allah'ın ruhu ve kelimesidir. Onu Allah'a yönelmiş ve
bakire olan, kendisine daha önce hiç bir beşerin yaklaşmamış olduğu ve çocuk
doğurmamış olan Meryem'den çıkardı" dedi. Necaşı yerden bir çöp aldı ve
havaya kaldırdı. Sonra şöyle dedi:
"Ey rahibler ve
papazlar topluluğu! Bu adamlar, sizin Meryem'in oğlu İsa hakkında söylediğiniz
şeyden şu kadar bile fazla söylemiyorlar. Size ve yanından geldiğiniz şahsa
selam olsun. Şehadet ediyorum ki o, Allah'ın elçisidir ve Hz. İsa'nın
müjdelediği peygamberdir. Eğer şu içinde bulunduğum hükümdarlık olmasaydı onun
yanına gider pabuçlarından öperdim. Benim topraklarımda dilediğiniz kadar
kalabilirsiniz." Bize yiyecek ve giyecek verilmesini emretti. Sonra onlara
dönerek: "Bu ikisine hediyelerini geri verin" dedi.
Amr b. el-As kısa boylu
bir adamdı. Umare ise, yakışıklı biriydi. Necaşi'nin yanına gelip şarap
içtiler. Amr b. el-As'ın yanında hanımı da vardı. Şarabı içip (sarhoş olunca)
Umare, Amr'a "Hanımına söyle de beni öpsün" dedi. Amr:
"Utanmıyor musun?" diye azarladı. Umare sinirlendi ve Amr'ı denize
attı. (Suda iken) Umare'ye kurtarması için yalvardı; nihayet onu gemiye aldı.
Amr daha sonraları bu meseleden dolayı ona kin tuttu. Sonra Necaşi'ye gidip:
"Sen dışarı gittiğin vakitte Umare arkandan hanımına sarkıntılık
yaptı" dedi. Bunun üzerine Necaşı, Umare'yi çağırttı. Cinselorganına hava
üfletince (akli dengesini kaybedip) vahşi hayvanlarla yaşamaya başladı.
*Ebü Davüd bu hadisten bir satır kadarını
"Cenazeler" bahsinde zikretti. Bunu Taberanı bu hadisi rivayet etti.
Ravileri, Sahih'in ravileridir.
9848. Musa b. Ukbe,
Habeşistan'a hicret eden kişilerin isimlerini sayarken der ki: Şurahbil b.
Abdillah b. Hasene -ki Hasene, Abdullah'ın annesidir- bu ülkede kaldı ve ancak
Bedir savaşından sonra (Medine'ye gelebildi.
*Taberanı rivayet etti. Ravileri, güvenilir ravilerdir.
9849. Abdurrahman b. Ebi
Leyla bildiriyor: Kureyş kabilesi Amr b. elAs ile Umare b. el-Velid'i
Necaşi'nin yanına gönderdiler. Umare yakışıklı biriydi. Amr'ı denize atıyordu.
O yüzüp çıkınca tekrar onu atıyordu. Amr içten içe Umare'ye yaptığı şeyden
dolayı kin beslemeye başladı. Habeşistan'a gelip Necaşi'nin yanına girince
şöyle dediler:
"Cafer ve
arkadaşları atalarına dil uzattılar ve onların dinine muhalefet ettiler. Onlar
sana da muhalefet ediyorlar, seni insanları selamladığı gibi
selamlamıyorlar" diyerek bu şekilde onların aleyhinde konuştular. Necaşi
bunun üzerine Cafer ve arkadaşlarını çağırttı. Onlara: "Siz niçin diğer
insanların beni selamladığı gibi selamlamıyor sunuz?" diye sordu. Onlar.
da: "Bizim öyle bir Rabbimiz var ki, ondan başkasına secde etmemiz
yakışmaz. Eğer birine secde edecek olsaydık, Peygamberimize secde ederdik"
dediler. Necaşi: "Yanınızda Kitab'mızdan bir şey var mı?" diye sordu.
"Evet" dediler. Bunun üzerine Cafer, Meryem Suresini okudu. Necaşi:
"İsa hakkında ne diyorsunuz?" diye sordu. Cafer: "O, Allah'ın
Ruhu'dur ve Meryem'e ilka ettiği kelimesidir" dedi. Arkadaşlarına dönüp:
"Peki siz ne diyorsunuz?" diye sordu. Onlar ise cevap vermediler.
Bunun üzerine Necaşi yerden iki parmağının arasına bir çöp alarak şöyle dedi:
"Vallahi İsa'nın durumuna şu kadar bile muhalefet etmediler. Her ne kadar
siz buna inanmasanız da. Şahadet ediyorum ki ben, Muhammed'e indirilen şeylere
iman ettim." Sonra ekledi: "İsterseniz sizi hazırlayıp,
Peygamberinize göndereyim. İsterseniz benim yanımda kalm ve bir yere
yerleşin."
Sonra Amr, Umare'ye
tuzak kurmaya başladı. Necaşi'nin hanımma bir latife yaptı ve (bunun
karşılığında) onun kokularından bir koku aldı. Sonra Necaşi'ye varıp:
"Umare senin karınm yanına giriyor. Bunun alameti şudur ki, o yarın senin
yanına gelecek ve üzerinde hanımının kokusundan bir koku olacak" dedi.
Sabah olunca Amr, Umare'ye o kokudan sürdü ve: "Haydi bizi hükümdarm
yanına götür" dedi. İkisi beraber Necaşi'nin yanına gittiler. Hükümdarm
huzuruna girince Necaşi kokuyu alır almaz tanıdı. Hemen emretti ve cinsel
organına hava bastılar. Umare'nin aklı başından gitti ve çöle çıkıp yırtıcı
hayvanlarla birlikte çılgınca koşmaya başladı. Daha sonra hanımmın yanına
geldi. Onu tutup sevik'ten bir yudum içirdiler. çırpınarak can verdi. Cafer ile
arkadaşları, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına ulaştıklarında
Necaşi'nin ölüm haberi geldi.
*Taberanı mürselolarak rivayet etti. Ravilerinden Muhammed b.
Kesır es-Sekafl zayıftır.
9850. Urve b. ez-Zübeyr,
Habeşistan'a Cafer ve arkadaşları gitmeden önce ilk gidenlerin isimlerini
veriyor: Zübeyr b. el-Avvam, Sehl b. Beyza, Amir b. Rabia, Abdullah b. Mes'ud,
Abdurrahman b. Avf, Osman b. Affan ve yanında Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) kızı ve Osman'ın hanımı olan Rukiyye, Osman b. Maz'un, Abdüddar
oğullarından Mus'ab b. Umeyr, Ebu Huzeyfe b. Utbe b. Rabia ve hanımı ve Süheyl
b. Amr'ın kızı Sehle. -Sehle, Habeşistan'da Ebu Huzeyfe'ye Muhammed b. Ebi
Huzeyfe adında bir çocuk doğurdu.- Ebu Sebra. b. Ebi Ruhm ve yanında Süheyl b.
Amr'ın kızı olan Ümmü Gülsüm, Ebu Seleme b. Abdilesed ve yanında hanımı Üm mü
Seleme.
Sonra bu, Cafer ve
arkadaşlarından önce gidenler, Yüce Allah'ın Necm suresini indirdiği zaman geri
döndüler. Kureyşli müşrikler: "Eğer bu adam ilahlarımızı hayırla anmış
olsaydı onu ve arkadaşlarını tasdik ederdik. Çünkü o, kendi dinine aykırı olan
Yahudi ve Hıristiyanlardan hiç birine, bizim ilahlarımıza yaptığı kötülemeyi
yapmıyor" dediler.
Yüce Allah, Necm
Suresini indirince Hz. Peygamber, "Siz Lat ve Uzza'yı ve diğer üçüncü olan
Menat'ı gördünüz mü?" (Necm, 19-20) ayetini okudu. Şeytan bu esnada
ayetlerin arasına putların isimlerini şu ibarelerle attı: "Onlar, yüce
kuğu kuşları (tanrıçalar)dır. Onların şefaatleri ümit edilir." Bu,
şeytanın ilkEl. ettiği bir kafiyesi ve fitnesiydi. Bu iki cümle bütün
müşriklerin kalbine tesir etti. Artık dilleri yumuşadı ve (Hz. Peygamber'i)
sevmeye başladılar. "Muhammed artık eski dinine, kavminin dinine döndü"
dediler. Resulullalı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Necm Süresinin sonuna
ulaşınca secde etti. Onunla beraber müslümam müşriği orada bulunan herkes secde
etti. Fakat Velid b. elMuğire çok kibirli bir adamdı. Yerden bir avuç toprak
aldı ve onun üzerine secde etti. Her iki fırka da Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) secdesinden dolayı beraberce secde etmelerine şaşırmıştı.
Çünkü müslümanlar şeytanın müşriklere işittirdiği şeyi duymamışlardı. Müşrikler
ise Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sözleri arasında şeytanın atmış
olduğu sözleri duyunca Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve
ashabına karşı ısınmışlardı. Şeytan onlara Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) bunu secde etmeleri için okuduğu izlenimini vermiş oldu. Bundan dolayı
kendi ilahlarına saygı için secde etmişlerdi. Bu olay Şeytan'ın da
körüklemesiyle insanlar arasında öyle yayıldı ki ta Habeşistan'a kadar ulaştı.
Osman b. Maz'ün, Abdullah b. Mes'üd ve beraberindeki Mekke'li müslümanlar,
Mekke halkının Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber olup
müslüman olduğunu ve hatta Velid b. el-Muğire (gibi azgın biri)nin (dahi)
avucundaki toprağa secde ettiğini işitince süratle ülkelerine döndüler. Bu
olay, Resulullalı'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çok ağırına gitti. Akşam
vakti Cebrail (a.s.) ona gelince durumu ona anlattı. Cebrail ona (ayetleri)
okumasını söyledi; o da okudu. Bahsi geçen ayetlere gelince Cebrail (a.s.)
Allah'a sığındı ve: "Bu iki cümleden Allah'a sığınınm. Bu iki cümleyi
("Şeytan Ayetlerini") ne Rabbim indirdi, ne de bana böyle bir şeyi
emretti" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu durumu görünce
çok ağrına gitti ve: "Şeytana uydum ve onun kelamın! söyledim; Allah'ın
emrinde bana şirk koşturdu" dedi. Sonra Yüce Allah şeytanın araya atmış
olduğu sözleri kaldırdı ve Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şu ayeti
indirdi. "Ve senden önce bir resul ve bir Nebı göndermedik ki, illa bir
temennide bulunduğu zaman onun temennisine şeytan bir şeyatıvermiştir. Fakat
Allah, şeytanın attığını def eder. Sonra Allah, ayetlerini muhkem kılar. Allah
Alim'dir ve Hakım'dir. (Şeytanın bu vesvesesine izin verilmesi ise) şeytanın
atıverdiği şeyin kalplerinde hastalık olan kimselere ve yürekleri katı olanlara
bir imtihan kılınması içindir. Şüphe yok ki zalimler, uzak bir ayrılık
içindedirler." (Hac, 52, 53)
Yüce Allah, Hz.
Peygamber'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şeytanın kafiyelerinden ve
fitnesinden temizleyince müşrikler, sapıklıklarına ve düşmanlıklarına geri döndüler.
Habeşistan'dan gelen müslümanlara bu haber ulaştı. Mekke'ye de çok
yaklaşmışlardı. Maruz kaldıkları açlığın şiddetinden dolayı geri dönmeye
güçleri kalmamıştı. Mekke'ye girip yakalanmaktan da korkuyorlardı. Her biri bir
eman verenin yanına sığındı. Velid b. el-Muğire de Osman b. Maz'un'u emanı ile
ağırladı. Osman b. Maz'un, bir kısmı ateş ve kırbaçlarla işkenceler gören Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabının bu kötü durumlarını gördü.
Osman'ın (ise eman nedeniyle) durumu iyiydi ve ona kimse dokunmuyordu. Kendi
kendine düşündü ve belayı, huzur ve emniyete tercih etti. "Yüce Allah'ın
ve Resulü'nün zimmetinde olup aynı zamanda O'nun İslam ahalisinden kendi
dostlarından kıldığı kimse, zorluk ve sıkıntılarla imtihan ediliyor" dedi.
Sonra Velid b. el-Muğire'ye dönüp: "Ey amca oğlu! Beni emanına alıp
ağırladın ve güzelce baktın. Fakat senden beni aşiretinin yanına götürüp
onların önünde artık benimle bir ilgin kalmadığını söylemeni istiyorum"
dedi. Velid ona: "Ey kardeşimin oğlu! Korkarım ki birisi sana eziyet edip
sövüyor olmalı. Sen benim zimmetimdesin. Seni benden ayırmaya çalışan birisini
istiyorsun. Ben seni bunlardan koruyacağım" dedi. Bunun üzerine Osman b.
Maz'un: "Vallahi böyle bir durum söz konusu değiL. Üstelik hiç kimsenin de
baskısı yok" dedi. Osman kendisini bırakması hususunda ısrar edince, Velid
onu Mescid'e (Kabe'ye) götürdü. Kureyş kabilesinden olabilecek herkes oradaydı.
Şair Lebid b. Rabia da onlara şiir okuyordu. Velid, Osman'ın elinden tuttu ve
onu Kureyşlilerin yanına getirdi. Dedi ki: "Bu beni yendi ve onu
himayemden çıkarmam konusunda beni ikna etti. Sizi şahit tutuyorum. Artık o,
benden uzaktır." Sonra ikisi de toplulukla beraber oturdular. Lebid onlara
şiir söylerken şu beyti okudu:
"Dikkat edin!
Allah'ın dışındaki her şey batıldır." Osman: "Doğru söyledin"
dedi. Sonra Lebid, beytin devamını okudu:
"Bütün nimetler
şüphe yok ki (bir gün) yok olacaktır." Osman: "Yalan söyledin"
dedi. Herkes susmuştu. Osman'ın bu sözleriyle ne kastettiğini anlamışlardı.
Sonra Lebid aynı şiiri ikinci kez okudu. Tam o beyitlere gelince Osman yine
aynı sözleri söyledi. Birinde onu tasdik etti. Diğerinde ise tekzip etti.
"Her şey yok olacak" dediği zaman onu tasdik ediyor. Çünkü cennet
nimetlerinin yok olmayacağını kasdederek "Bütün nimetler yok olacak"
dediği zaman onu tekzip ediyordu. Bunun üzerine Kureyş'ten biri kalktı ve Osman
b. Maz'un'un gözüne bir tokat atıp gözünü morarttı. Velid b. el-Muğire ve
arkadaşları dediler ki: "Seni tehlike ve zor durumlardan koruyan bir zimmet
içindeydin. Ondan çıkıp bu hale geldin. Varlıklı yaşamayı bir kenara ittin.
İsteseydin bu karşılaştığın şeylerle karşılaşmaya bilirdin." Sonra gülmeye
başladılar. Osman: "Hayır, tam tersine! Sizden gördüğüm bu eziyetlere ben
muhtaç idim. Tokat yemeyen gözüm, yanındakinin karşılaştığı şeyin aynısına
muhtaçtır. Benim için sizden daha çok sevdiğim Zat'ta bir nümune var"
dedi. Velid ona: "Eğer istersen seni ikinci kez himaye edebilirim"
dedi. Osman: "Benim senin himayene ihtiyacım yok" diye cevap verdi.
*Taberanı hadisi bu şekilde mürselolarak rivayet etmiş olup
ravileri arasında ibn Lehia yer almıştır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Taif'e Gidişi ve Kendini Kabilelere Sunması