MECMAU

ZEVAİD

İMAN

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

İsra (Miraç) Hadisesine Dair Bir Bölüm

 

235. Ebu Hureyre anlatmaktadır: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir kısrak getirildi. Her adımı gözün görebildiği en uzak noktaya kadardı. Bu şekilde yürüdü. Onunla beraber Cebrai! (aleyhisselam) da yürüdü. Derken bir topluluğa rastladı. Topluluk bir gün ekin ekiyor, diğer gün biçiyordu. Her biçtiklerinde ekin eski haline dönüyordu. Onları görünce "Cebrail! Bunlar kimlerdir?" diye sordu. "Bunlar Allah yolunda cihat eden mücahitlerdir. İyiliklerinin karşılığı kendilerine yedi yüz kat olarak verilir. (Bu uğurda) Her ne harcamışlarsa, onun yerine başkası verilir" dedi.

 

Sonra başları kayayla ezilmekte olan başka bir topluluğa rastladılar.

Başları her ezildiğinde, eski hallerine dönüyor ve bu halonlardan, hiç kalkınıyordu. "CebraiZ! Bunlar kimdir?" diye sordu. "Bunlar (tembellik göstererek) başlarını kaldırıp da namaza durmayanlar" dedi. Sonra başka bir topluluğa rastladı. Sırtlarında ve önlerinde (haksızlıkları yazılı) bir takım deri parçalarıyla, hayvanlar gibi dikenli ağaç, zakkum ağacı ve cehennemin kızgın taşına doğru gidiyorlardı. "Bunlar kimlerdir, ey Cebrail?" diye sordu. "Bunlar mallarının zekatlarını vermeyenlerdir. Allah, onlara haksızlık yapmamıştır; çünkü Allah kullara asla zulmetmez" cevabını verdi.

 

Sonra başka bir topluluğa rastladı. Önlerinde bir tencerenin içinde, pişmiş et, bir de çiğ ve pis bir et vardı. Temiz ve pişmiş olan eti bırakıp pis olan eti yemeyebaşladılar. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cebrail! Bunlar kimdir?" diye sordu. Cebrail: "Bunlar ümmetinden öyle erkeklerdir ki, kendi helal eşlerini bırakıp, iğrenç bir kadına gidip sabaha kadar geceyi onunla geçirirler. Yine bunlar öyle kadınlardır ki, kendi helal eşlerini bırakıp pis bir erkeğe giderek sabaha kadar geceyi onunla geçirirler" dedi.

 

Sonra bir adama rastladı. Adam koca bir demet odun toplamış, ama taşıyamıyordu. Buna rağmen onu daha da artırmaya çalışıyordu. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cebrail! Bu kimdir?" diye sordu. Cebrail: "Bu, senin ümmetinden bir adamdır. Üzerinde insanların emaneti vardır. Onu taşıyamadığı halde daha da artırmaya çalışıyor" dedi.

 

Sonra başka bir topluluğa rastladı. Bunların dudakları ve dilleri çelik makaslarla kesilmekteydi. Bu organları her kesildiğinde eski haline dönüyordu. Bu hal onlardan hiç kalkmıyordu. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cebrail! Bunlar kimdir?" diye sordu. Cebrail: "Fitneci hatiplerdir" dedi.

 

Sonra küçük bir deliğe rastladı. Delikten büyük bir boğa çıkıyor, sonra çıktığı deliğe girmek isteyince giremiyordu. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cebrail! Bu nedir?" diye sordu. Cebrail: "Bu öyle bir adamdır ki, büyük bir laf eder, sonra ettiği lafa pişmanlık duyar ve onu geri almak ister, ama yapamaz" dedi.

 

Sonra bir vadiye geldi. Orada tatlı bir rüzgar hissetti. Sesle beraber bir misk kokusu aldı. "Bu nedir?" diye sordu. Cebrail şöyle cevap verdi: "Bu, cennetin sesiydi. Diyor ki: ''Ey Rabbim! Bana halkımı ve bana vaat ettiklerini getir; zira ekinlerim, ipek kumaşlarım, sündüs / canfeslerim, istebrak / atlaslarım, harika döşemelerim, mercanlarım, kamışlarım, altınlarım, kaselerim, kaplarım, ibriklerim, meyvelerim, balım, elbiselerim, sütüm ve şarabım çoğaldı. Bana vaat ettiklerini getir'' Allah ona şöyle buyurdu: ''Her Müslüman erkek ve kadın, her mümin erkek ve kadın senindir. Bana ve peygamberlerime inanan, iyi ameller işleyen, bana hiçbir şeyi ortak koşmayan, benden başka tanrılar edinmeyen herkes, güvendedir. Kim benden bir şey dilerse, onu kendisine veririm. Kim benden borç dilerse, onu ödüllendiririm. Kim bana güvenip dayanırsa (tevekkül ederse), ben kendisine yeterim. Ben, Allah'ım.

Benden başka tanrı yoktur. Ben vaadimi asla bozmam. Muhakkak ki müminler kurtuluşa ermişlerdir. Yaratıcıların en hayırlısı olan Allah ne yücedir.'' Cennet de bunun üzerine ''Razı oldum'' dedi."

 

Sonra başka bir vadiye geldi. Orada çirkin bir ses işitti. "Cebrail! Bu ses nedir?" diye sordu. Şöyle cevap verdi: "Bu, cehennemin sesidir. Diyor ki: ''Ey Rabbim! Bana halkımı ve bana vaat ettiklerini getir; zira zincirlerim, bukağılarım, kızgın ateşim, kaynar suyum, irinlerim, kanlı irinlerim iyice arttı, çukurum derinleşti, ateşim şiddetlendi. Bana vaat ettiklerini ver!'' Allah ona şöyle cevap verdi: ''Her putperest erkek ve kadın, iğrenç erkek ve kadın, hesap gününe inanmayan her zorba senindir.'' Bunun üzerine cehennem: ''Razı oldum'' dedi."

 

Sonra bir müddet ilerledi ve Beytü'l-Makdis'e vardı. Orada (bineğinden) inerek atını bir kayaya bağladı. Meleklerle namaz kıldı. Namaz bitince melekler: "Cebrail! Bu yanındaki kimdir?" diye sordular. "Bu, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusu Muhammed'dir" dedi. "Kendisine vahiy geldi mi?" diye sordular. "Evet" deyince "Allah'ın selamı olsun bu kardeşe ve halefe. O ne güzel kardeş, ne güzel haleftir" diye karşılık verdiler. Sonra peygamberlerin ruhlarıyla karşılaştılar. Yüce Rablerine senada bulundular.

 

İbrahim (aleyhisselam) şöyle dedi: "Hamdolsun o Allah'a ki, beni dost edindi. Bana büyük bir mülk verdi. Beni itaatkar bir önder yapıp mesajları için (peygamber) seçti. Beni ateşten kurtarıp onu benim için serin ve güvenli kıldı."

 

Sonra Musa (aleyhisselam) Rabbine şöyle sena etti: "Hamdolsun o Allah'a ki, benimle konuştu. Beni (peygamber) seçti. Bana Tevrat'ı indirdi. Firavun'un helakini de, İsrail oğullarının kurtuluşunu da benim elimle gerçekleştirdi."

 

Sonra Davud (a.s.) Rabbine şöyle sena etti: "Hamdolsun o Allah'a ki, bana bir mülk / iktidar nasip etti. Bana Zebur'u indirdi. Benim için demiri yumuşatıp dağları bana hizmetçi kıldı. Bu sayede dağlar ve kuşlar benimle beraber tesbih ederlerdi. Bana hikmeti ve son kararı / doğru hükmü verme yeteneği bahşetti."

 

Sonra Süleyman (aleyhisselam) yüce Rabbine şöyle sena etti: "Hamdolsun o Allah'a ki, rüzgarları, cinleri ve insanları benim emrime verdi. Şeytanları benim hizmetime verdi ki, onlar ben ne istersem yaparlardı; mabetler, heykeller, havuzlar kadar geniş leğenler, sabit kazanlar ... Bana kuşların dilini öğretti. Benim için erimiş bakın akıttı. Bana benden sonra kimseye nasip olmayacak bir mülk / hükümranlık verdi."

 

Sonra İsa (aleyhisselam) Rabbine şöyle sena etti: "Hamdolsun o Allah'a ki O bana Tevrat'ı ve İncil'i öğretti. Bana izniyle körü ve alacalıyı iyileştirme, ölüleri diriltme kudreti bahşetti. Beni yükseltti ve inkar edenlerden kurtardı. Beni ve annemi rahmetinden kovulmuş şeytanın şerrinden korudu, Şeytan'ın bize dokunmasına fırsat vermedi."

 

Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Rabbine şöyle sena etti: "Hepiniz Rabbine sena etti. Ben de Rabbime şöyle sena ederim: Hamdolsun o Allah'a ki, beni alemlere rahmet, bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi. Bana Furkan (hak ile batılı ayıran esası) indirdi ki, onda her şeyin açıklaması vardır. Ümmetimi insanlar için çıkarılmış en hayırlı Ümmet yaptı. Yine Ümmetimi mutedil bir Ümmet yaptı. Yine Ümmetimi hem ilkler, hem de sonrakiler yaptı. Kalbimi ferahlattı (göğsÜmÜ yardı), yÜkÜmÜ kaldırdı, şanımı yüceltti ve beni ilk ve son (peygamber) yaptı." Bunun üzerine İbrahim (aleyhisselam): "Bu durumda Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) size üstün geldi" dedi.

 

Sonra üstü örtülü üç kap getirildi ve ona içinde su olan kap takdim edilerek "İç!" denildi. Sonra içinde süt bulunan başka bir kap verildi ve kanıncaya kadar ondan içti. Sonra içinde şarap bulunan bir kap verildiğinde "Ben kandım. Onu tatmam" dedi. Bunun üzerine: "İsabet ettin; zira bu senin ümmetine haram kılınacaktır. Eğer onu içseydin, sana pek az kimse tabi olacaktı" denildi.

 

Sonra semaya çıkarıldı. Cebrail semanın kapısının açılmasını istedi.

"Kim o?" diye soruldu. "Cebrall" diye cevap verdi. "Yanındaki kimdir?" diye soruldu. "Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)" dedi. "Ona vahiy geldi mi?" diye sordular. "Evet" deyince, "Allah'ın selamı bu kardeşin ve halefin üzerine olsun. O ne iyi kardeş, ne iyi haleftir. Hoş geldiniz" diyerek karşıladılar. İçeri girdi ve orada oturmakta olan bir ihtiyarla karşılaştı.

İhtiyarın yaratılışı tamdı. Yaratılışında, insanların yaratılışında olduğu gibi, hiç bir eksiklik yoktu. Sağında bir kapı vardı ve oradan güzel koku geliyordu. Solunda da bir kapı vardı ve oradan pis kokular geliyordu. Sağındaki kapıya doğru bakınca gülüyor, solundaki kapıya doğru bakınca ağlayıp sızlanıyordu. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

"Cebrail! Bu ihtiyar kimdir? Bu iki kapı neyin nesidir?" diye sordu. Cebrail:

"Bu, atan Adem'dir. Şu sağındaki kapı cennetin kapısıdır. Neslinden oraya girenleri gördüğü zaman gülüyor ve neşeleniyor. Solundaki cehennem kapısına bakıp, neslinden oraya girenleri gördüğünde de ağlayıp sızlanıyor" dedi.

 

Sonra ikinci semaya çıktı. Kapıyı açmalarını söyledi. (Bekçi) "Kim o?" diye sordu. "Cebrail" dedi. "Yanındaki kimdir?" diye sordu. "Allah'ın Resulü Muhammed (aleyhisselam)" dedi. "Ona vahiy geldi mi?" diye sordular. "Evet" deyince, Allah'ın selamı bu kardeşin ve halefin üzerine olsun. O ne iyi kardeş, ne iyi haleftir. Hoş geldiniz" diyerek karşıladılar. İçeri girince orada iki gençle karşılaştı. "Cebrail! Bu iki genç kimdir?" diye sordu. Cebrall: "Bunlar teyze oğulları İsa ve Yahya'dır" dedi.

 

Sonra üçüncü semaya çıktı ve Cebrail kapıyı açmalarını söyledi. (Bekçiler): "Yanındaki kimdir?" diye sordular. "Muhammed (aleyhisselam)" dedi. "Ona vahiy geldi mi?" diye sordular. "Evet" deyince, Allah'ın selamı bu kardeşin ve halefin üzerine olsun. O ne iyi kardeş, ne iyi haleftiL Hoş geldiniz" diyerek karşıladılar. Sonra içeri girdiğinde oturmakta olan bir adamla karşılaştı. Dolunay gecesi Ay'ın, diğer yıldızlardan daha parlak olduğu gibi o da insanlardan daha güzeldi. "Cebrall! Bu kimdir?" diye sordu. "Kardeşin Yusuf" dedi.

Sonra dördüncü semaya çıktı ve Cebrail kapıyı açmalarını söyledi.

 

"Yanındaki kimdir?" diye sordular. "Muhammed (aleyhisselam)" dedi. "Ona vahiy geldi mi?" diye sordular. "Evet" deyince, Allah'ın selamı bu kardeşin ve halefin üzerine olsun. O ne iyi kardeş, ne iyi halettir. Hoş geldiniz" diyerek karşıladılar. Sonra içeri girdiğinde bir adamla karşılaştı. "Cebrall! Bu oturan adam kimdir?" diye sordu. "Bu, kardeşin İdris'tir. Allah onu yüce bir makama yükseltti" dedi.

 

Sonra beşinci semaya çıktı. Cebrail kapıyı açmalarını söyledi. (Bekçiler): "Yanındaki kimdir?" diye sordular. "Muhammed (aleyhisselam)" dedi. "Ona vahiy geldi mi?" diye sordular. "Evet" deyince, Allah'ın selamı bu kardeşin ve halefin üzerine olsun. O ne iyi kardeş, ne iyi haleftir. Hoş geldiniz" diyerek karşıladılar. Sonra içeri girdiğinde oturmuş (yanındakilere) hikaye anlatan bir adamla karşılaştı. "Cebrall! Bu kimdir? Bu etrafındakiler kimlerdir?" diye sordu. "Bu, kavmine vekil olarak bırakılan Harun (aleyhisselam), bunlar da İsrailoğullarından kendi kavmidir" dedi.

 

Sonra altıncı semaya çıktı. Cebrail kapıyı açmalarını söyledi. (Bekçiler): "Yanındaki kimdir?" diye sordular. "Muhammed (aleyhisselam)" dedi. "Ona vahiy geldi mi?" diye sordular. "Evet" deyince, Allah'ın selamı bu kardeşin ve halefin üzerine olsun. O ne iyi kardeş, ne iyi haleftir. Hoş geldiniz" diyerek karşıladılar. İçeri girdiğinde oturmakta olan bir adamla karşılaştı. Onu geçince, adam ağlamaya başladı. "Cebrail! Bu kimdir?" diye sordu. "Bu, Musa'dır" dedi. "Niçin ağlıyor?" diye sorunca şöyle cevap verdi: "Diyor ki: İsrail oğulları, benim yaratılanların en Üstünü olduğumu sanıyorlar. Ama benden sonra (halef) bu zat geldi. Keşke tek başına olsaydı; fakat bütün ümmeti de onunla beraberdir."

 

Sonra yedinci sema ya çıktı. Cebrail kapıyı açmalarını söyledi.

"Yanındaki kimdir?" diye sordular. "Muhammed (aleyhisselam)" dedi. "Ona vahiy geldi mi?" diye sordular. "Evet" deyince, Allah'ın selamı bu kardeşin ve halefin üzerine olsun. O ne iyi kardeş, ne iyi haleftir. Hoş geldiniz" diyerek karşıladılar. İçeri girince saçları a'ğarmış bir adamla karşılaştı. Adam cennetin kapısında bir sandalyede oturuyordu. Yanında da renkleri değişmiş bir topluluk vardı. -ravi İsa der ki: Ebu Ca'fer er-Razi'den bir keresinde "yüzleri siyah" dediğini işittimSonra bu renkleri değişmiş insanlar kalkıp "Nimetullah (Allah'ın lütfu)" denilen bir nehre daldılar. Orada yıkanıp çıktılar ve renkleri biraz parladı. Sonra "Rahmetullah (Allah'ın Rahmeti)" denilen başka bir nehre daldılar. Orada da yıkanıp çıktıklarında renkleri biraz daha parladı. Sonra "Rableri onlara tertemiz bir içki içirir"[İnsan, 21] ayetiyle ifade edilen başka bir nehre daldılar ve (yıkanıp) çıktıklarında renkleri tamamen arkadaşlarının renkleri gibi oldu. Sonra gidip arkadaşlarının yanlarına oturdular. (Hz. Peygamber): "Cebrail! Bu saçları ağırmış oturan kimdir? Bu yÜzleri parlak olanlar kimlerdir? Şu renkleri değişmiş olup da bu nehirlere dalıp yıkandıktan sonra renkleri tertemiz olmuş olarak çıkanlar kimlerdir?" diye sordu. Cebrail: "Bu, atan İbrahim'dir (aleyhisselam). Bu, renkleri değişmiş olanlar, hem iyilik, hem de kötülük işleyip tövbe edenler ve Allah'ın tövbelerini kabul ettikleri kimselerdir" dedi.

 

Sonra Sidre'ye vardı. Orada kendisine denildi ki: "Burası Sidre-i Münteha'dır. Ümmetinden kimse buradan ötesinde sana yoldaş olamaz. Burası Sidre-İ Münteha'dır. Bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sutten ırmaklar, içenlere tat veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar onun kökünden çıkar. O, öyle bir ağaçtır ki, binekli onun gölgesinde yetmiş yıl gider. Onun bir yaprağı bütün yaratılanları gölgeler. Onu bir nur sarmıştır. Melekler sarmıştır." -(Ravi) İsa der ki: "Sidreyi kaplayan kaplamıştl"[Necm, 16] ayetinde ifade edildiği gibi.-

 

Sonra Yüce Allah kendisine: "İste (ne istersen)!" buyurdu. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de şöyle niyazda bulundu: "Muhakkak ki sen İbrahım'i dost edindin, ona büyük bir mülk / iktidar verdin. Musa ile konuştun. Davud'a bÜyÜk bir hÜkÜmranlık verdin. Onun için demiri erittin. Dağları onun emrine verdin. SÜleyman'abÜyÜk bir hÜkÜmranlık bahşettin. Cinleri, insanları, şeytanları ve rÜzgarları onun emrine verdin. Ona, kendisinden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir mÜlkısaltanat verdin. İsa'ya Tevrat'ı ve İncil'i öğrettin. Ona körÜ ve alacalıyı iyileştirme kudreti bahşettin. Onu ve annesini rahmetten kovulmuş şeytanın şerrinden korudun. Şeytana onlara dokunma fırsatı vermedin. "

 

Yüce Allah şöyle buyurdu: "Ben seni dost edindim. Nitekim Tevrat'ta ''Muhammed, Rahman'ın habibidir'' diye yazılıdır. Seni bütün insanlara peygamber olarak gönderdim. Senin ümmetini hem ilkler, hem de sonuncular yaptım. Ümmetine, senin benim kulum ve resulüm olduğuna şahadet getirmeden düğüninikah akdi yapmalarını caiz görmedim. Seni yaratılışta peygamberlerin ilki, gönderilişte ise sonuncusu yaptım. Sana devamlı tekrarlanan yedi (ayetli stire)yi verdim. Ki bunu senden önce hiçbir peygambere vermedim. Sana Arş'ın altındaki hazineden Bakara stiresinin son ayetlerini verdim. Ki bunları senden önce hiçbir peygambere vermedim. Seni ilk ve son yaptım."

 

Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

"YÜce Rabbim beni altı özellikle ÜstÜn kıldı: Bir aylık mesafeden dÜşmanımın kalbine korku saldı. Benden önce hiç kimseye helal kılmadığı ganimetleri bana helal kıldı. BÜtÜn yeryÜzÜ benim için secdegah ve temiz kılındı. Bana kelamın önsözleri ve özleri verildi. Bana Ümmetim arz olundu ve onlardan ne tebaa, ne de yönetici; hiç kimse bana gizli kalmadı. Onların, çarıklarını kıldan edinmiş bir milletin Üzerine yürüdüklerini gördÜm. Yine onların geniş yüzlü, küçük / çekik gözlü bir milletin Üzerine yÜrÜdÜklerini gördÜm ve onların kimler olduğunu anladım. Bana elli vakit namaz emredildi."

 

(Sonra Hz. Peygamber) Musa'nın yanına döndü. Musa: "Sana kaç vakit namaz emredildi?" diye sordu. "Elli vakit namaz" dedi. Bunun üzerine Musa: "Rabbine geti dön ve ondan bunu azaltması iste; zira senin ümmetin ümmetlerin en zayıfıdır. Ben, İsrail oğullarından sert tepki gördüm" dedi. Sonra Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geri döndü ve Allah'tan bunu azaltmasını istedi. Allah da on vakit azalttı. Sonra Musa'nın yanına döndü. Musa: "Kaç vakit emredildi?" diye sordu. "Kırk vakit" deyince "Rabbine geri dön ve ondan ümmetin için daha da azaltmasını iste; zira senin ümmetin ümmetlerin en zayıfıdır. Ben, İsrail oğullarından sert tepki gördüm" dedi. Muhammed yine döndü ve Allah'tan vakitleri azaltmasını istedi. Allah bir on vakit daha azalttı. Tekrar Musa'nın yanına döndü. Musa yine: "Kaç vakit namaz emredildir' diye sordu. "Otuz vakit" deyince yine: I'Rabbine geri dön ve ondan ümmetin için daha da azaltmasını iste; zira senin ümmetin ümmetlerin en zayıfıdır. Benı İsrail oğullarından sert tepki gördüm'I dedi. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yine geri döndü ve Allah'tan namaz sayısım azaltmasını istedi. Allah bir on vakit daha azalttı. Tekrar Musa'nın yanına döndü. Musa yine: "Kaç vakit namaz emredildi?" diye sordu. "Yirmi vakit namaz" deyince yine: "Rabbine geri dön ve ondan ümmetin için daha da azaltmasını iste; zira senin ümmetin ümmetlerin en zayıfıdır. Benı İsrail oğullarından sert tepki gördüm" dedi. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yine geri döndü ve Rabbinden namaz sayısını azaltmasını istedi. Rabbi bir on namaz daha azalttı. Yine Musa'nın yanına döndü. Musa: "Kaç vakit namaz emredildi?" diye sordu. "On vakit" deyince yine: "Rabbine geri dön ve ondan ümmetin için daha da azaltmasını iste; zira senin ümmetin ümmetlerin en zayıfıdır. Benı İsrail oğullarından sert tepki gördüm" dedi. Muhammed yine geri döndü ve Rabbinden namaz sayısını azaltmasını istedi ve Rabbi beş namaz daha azalttı. Tekrar Musa'nın yanına döndüğünde Musa yine: "Kaç vakit namaz emredildir' diye sordu. "Beş vakif' deyince yine: "Rabbine geri dön ve ondan ümmetin için daha da azaltmasını iste; zira senin ümmetin ümmetlerin en zayıfıdır. Benı İsrail oğullarından sert tepki gördüm'I dedi. Fakat Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Allah'ın huzuruna çok döndÜm, Artık O'ndan haya ederim. Tekrar O'na dönmeyeceğimli dedi.

 

Sonra Rabbi ona şöyle buyurdu: ''Nefsin beş vakit namaza sabrederse, bu senin için elli vaktin yerine geçecek ve senin her iyiliğin on katıyla karşılık bulacaktır. ''

 

Ravi İsa dedi ki: Bana ulaşan habere göre Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Musa başta bana karşı peygamberlerin en serti idi, sonunda ise en hayırlıları oldu'' buyurmuştur.

 

*Hadisi Bezzar rivayet etmiş olup ravileri güvenilir kimselerdir. Ne var ki Rabı b.

Enes "Ebu'ı-Aliye'den veya başkasından naklen" ifadesini kullanmıştır. Buna göre tabiin neslinden olan ravi meçhuldür.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

İsra ile Ilgili Bir Başka Bölüm