TEBBET 1 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِ تَبَّتْ
يَدَا أَبِي
لَهَبٍ
وَتَبَّ |
1. Ebu leheb'in iki
eli kurusun. (Kendisi de) helak oldu zaten.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1- Nüzul Sebebi ve Ayetin Anlamı:
2- Ebu Leheb'e Bu İsmin Veriliş Sebebi:
3- Meydana Gelen Olaylar ve Kader:
1- Nüzul Sebebi ve
Ayetin Anlamı:
"Ebu Leheb'in iki
eli kurusun ... " buyruğu hakkında -lafız Müslim'e ait olmak üzere- Buhari
ve Müslim ile başka eserlerde İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmektedir:
"Yakın akrabanı uyar." (eş-Şuara, 214); "Ve aralarından ihlasa
erdirilmiş taraftarlarını" buyruğu nazil olunca, Rasülullah (s.a.v.)
evinden çıktı ve Safa'nın üzerine çıktı. (Savaş ve baskın tehlikesini haber
vermek üzere kullanılan) Ya sabahah (sabah baskınına uğradık)! diye seslendi.
Onlar: Bu seslenen kim? dediler. Muhammed diye cevap verdiler. Onun etrafında
toplandılar. Şöyle buyurdu: "Ey filanoğulları, ey filanoğulları, ey filan
oğulları. Ey Abd-i Menafoğulları, ey Abdu'l-Muttaliboğulları!" Hepsi de onun
etrafında toplandılar. Bunun üzerine şöyle dedi: "Bu dağın arka tarafında
karşınıza çıkmak üzere bir grub süvarinin bulunduğunu size haber verecek
olsaydım, ne dersiniz? Benim bu verdiğim haberi tasdik eder miydiniz?"
Onlar: Biz şimdiye kadar senin yalan söylediğini tesbit etmedik, dediler.
Peygamber: "İşte ben şüphesiz son derece çetin bir azabın önünde sizin
için bir uyarıp korkutanım." dedi. Bunun üzerine Ebü Leheb: Helak olasıca!
Sadece bunun için mi bizi topladın? dedi. Sonra kalkıp gitti. Bu sefer şu:
"Ebu Leheb'in iki eli kurusun. helak oldu zaten" diye başlayan bu
süre nazil oldu. (Hadisi) böylece (rivayet eden) el-A'meş, süreyi sonuna kadar
okudu.
el-Humeydi ve başkaları
şunu eklemektedir: Ebü Leheb'in karısı kendisi ve kocası hakkında Kur'an'dan
nazil olan buyrukları işitince beraberinde Ebü Bekir (r.a) ile Kabe'nin
yakınında Mescid-i Haram'da oturmakta olan Rasülullah (s.a.v.)'ın yanına gitti.
Elinde avuç dolusu taş da vardı. Peygamber (s.a.v.)'in yanıbaşında durduğu
halde Rasülullah (s.a.v.)'ı görmesin diye Allah gözlerini perdeledi. Ebü
Bekir'den başkasını görmüyordu. Ey Ebü Bekir, dedi. Bana ulaştığına göre senin
arkadaşın beni hicvediyormuş. Allah'a yemin olsun onu bulacak olursam, bu
taşları onun ağzına atarım. Allah'a yemin ederim ben şair bir kadınım:
"Çok yerilen birisine karşı geldik. Onun emrinden yüz çevirdik Ve onun
dinini terkettik." dedi ve çekip gitti.
Ebü Bekir: Ey Allah'ın
Resulü ne dersin? Seni görmedi mi? diye sordu. Peygamber: "Hayır, beni
görmedi. Allah, beni görmesin diye onun gözünü perdeledi" diye buyurdu.
Kureyşliler Resulullah
(s.a.v.)'i "yerilen (müzemmem)" diye adlandırıyor ve böylece ona
hakaret etmek istiyorlardı. Peygamber de şöyle buyurdu: "Allah'ın
Kureyş'in vermek istediği eziyetleri benden nasıl çevirdiğine hiç hayret etmiyor
musunuz? Onlar "müzemmem" diye birisini hicvedip ona sövüp
sayıyorlar. Ben ise Muhammed (çokça övülen)'im."
Bir diğer açıklamaya
göre; sürenin nüzul sebebi Abdurrahman b. Zeyd'in naklettiği üzere şöyledir:
Ebü Leheb Peygamber (s.a.v.)'a gelip: Ey Muhammed! Sana iman edecek olursam,
bana ne verilecek? dedi. Peygamber: "Diğer müslümanlara verilenlerin
gibisi" diye buyurdu. Ebü Leheb: Benim onlara bir üstünlüğüm olmayacak mı?
dedi. Peygamber: "Nasıl bir şey istiyorsun?" diye sordu. Ebü Leheb:
Böyle bir din olmaz olsun. Ben bunlarla birlikte eşit mi olacağım, dedi. Bunun
üzerine onun hakkında Yüce Allah: "Ebu Leheb'in iki eli kurusun. helak
oldu zaten" buyruklarını indirdi.
Abdurrahman b. Keysan'ın
naklettiği üçüncü bir görüş: Peygamber (s.a.v.)'ın yanına bir heyet gelecek
olursa, Ebü Leheb onların yanına giderdi. Onlar da Ebü Leheb'e Rasülullah
(s.a.v.) hakkında soru soruyorlar. Ona: Sen onu bizden daha iyi tanırsın,
diyorlardı. Ebü Leheb onlara şöyle diyordu: O çok yalancı bir sihirbazdır.
Bunun üzerine Peygamberin yanına gitmiyor, geri dönüyor ve onunla
karşılaşmıyorlardı. Yine bir heyet gelmişti. Ebü Leheb aynı şeyleri onlara da
yaptı. Onlar: Hayır onu görüp de, sözlerini dinlemedikçe geri gitmeyeceğiz,
dediler. Bu sefer Ebü Leheb onlara şöyle dedi: Biz hala onu tedavi edip
duruyoruz O helak olsun, o yok olsun. Resulullah (s.a.v.)'a bu durum haber
verilince bundan dolayı çokça üzüldü. Yüce Allah, bu sebeble: "Ebu
Leheb'in iki eli kurusun ... " süresini indirdi.
Bir diğer görüşe göre
Ebü Leheb, Peygamber (s.a.v.)'a bir taş atmak istedi. Yüce Allah onun bu
isteğine engel oldu ve onun bu haline engel olunması dolayısıyla da Yüce Allah:
"Ebu Leheb'in iki eli kurusun, helak oldu zaten" buyruklarını
indirdi.
"(İki eli)
kurusun" buyruğu hüsrana uğrasın, demektir. Bu açıklamayı Katade
yapmıştır. Ziyana uğrasın, anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı İbn
Abbas yapmıştır.
Sapıttı, diye de
açıklanmıştır ki, bu da Ata'nın açıklamasıdır.
Helak olsun, anlamında
olduğu da söylenmiştir. Bu da İbn Cübeyr'in açıklamasıdır. Yemen b. Riab dedi
ki: Hiçbir hayır elde etmesin demektir.
el-Esmai, Ebü Amr b.
el-Ala'dan naklettiğine göre; Osman -Allah'ın rahmeti üzerine olsun-
öldürülünce insanlar sahibini görmeksizin birisinin şöyle seslendiğini
işittiler: "Andolsun seni yalnız bırakıp geri gittiler Ne geriye baktılar,
ne de döndüler. Adaklarının gereğini yerine getirmediler O yaptıkları sebebiyle
helak olasıcalar."
Özellikle "ellerin
kuruması" ndan sözedilmesi, çoğu işlerin ellerle yapılmasından dolayıdır.
Yani o eller de hüsrana uğrasın, kendisi de hüsrana uğrasın. "Eller"
ile bizzat kendisinin kastedildiği de söylenmiştir. Çünkü bazan kişinin
kendisinden "elleri" diye sözedilebilir. Nitekim Yüce Allah: "Bu
senin ellerinin önden gönderdiği sebebiyledir.'' (el-Hac, 10) diye
buyurmaktadır. Bundan maksat, bizzat kendinin ... demektir.
İşte Arapçanın üslubu,
yolu yordamı budur. Bazan bir şeyin bir kısmını zikreder ve onun tamamını
kasteder. Nitekim: "O kimseye zamanın eli, musibetlerin ve ölümlerin eli
isabet etti" denilirken "bütün bunlar o kimseye isabet etti"
demek olur. Şair de şöyle demiştir: "Musibetlerin eli onun üzerine
çullanınca, Yok mu himaye edip koruyacak olan kimse? diye seslendi."
"(Kendisi de) helak
oldu zaten" buyruğu hakkında el-Ferra dedi ki: Birinci "teb Cellerin
kuruması, helak oluş)" (bed)duadır. İkincisi ise haberdir. Nitekim: Allah
onu helak etsin, zaten de helak oldu, demek gibidir. Abdullah b. Ubey'in
kıraatinde ise: "Zaten helak olmuştur" şeklindedir.
Ebü Leheb'in adı
Abdu'I-Uzza'dır. Abdu'I-Muttalib'in oğlu olup, Peygamber (s.a.v.)'in amcasıdır.
Karısı el-Avra Um Cemil ise, Ebü Süfyan b. Harb'ın kızkardeşidir. Her ikisi de
Peygamber (s.a.v.)'e aşırı derecede düşman idi.
Tarık b. Abdullah
el-Muharibi dedi ki: Bizler Zü'I-mecaz panayırında iken bir kimsenin şunları
söylemekte olduğunu duydum: "Ey insanlar! Allah'tan başka hiçbir ilah
yoktur deyiniz, kurtuluşa ereceksiniz" Bir de baktım ki, arkasından bir
adam ona taş atıyor. Bacaklarını ve topuklarını kanatmış olduğu halde şöyle diyordu:
Ey insanlar! Bu bir yalancıdır, bunu tasdik etmeyiniz. Ben: Bu kim? dedim.
Muhammed, dediler, peygamber olduğunu ileri sürüyor. Bu da amcası Ebü
Leheb'dir, o da onun yalancı olduğunu söylüyor.
Ata, İbn Abbas'tan şöyle
dediğini rivayet etmektedir: Ebü Leheb dedi ki:
Muhammed sizi büyüledi.
Çünkü bizden herhangi bir kimse bir yaşını bitirmiş bir kuzuyu yiyor ve büyükçe
bir kova süt içiyor yine doymuyor. Oysa Muhammed sizi bir koyun bacağı ile
doyurdu, bir miktar süt içirerek susuzluğunuzu giderdi.
2- Ebu Leheb'e Bu İsmin
Veriliş Sebebi:
Yüce Allah'ın: "Ebu
Leheb" buyruğu ile ilgili olarak şöyle denilmiştir: Ona Leheb (alev)
adının vedlişi güzelliğinden ve yüzünün parlaklığından dolayıdır. Bazıları bunun
müşriğe künye verilebileceğine delil olduğunu zannetmişlerse de bu kanaat
batıldır. Çünkü ilim adamlarına göre Yüce Allah'ın ona "Ebü Leheb (alevin
babası)" künyesini verişinin dört sebebi vardır:
1. Onun adı Abdu'l-Uzza
(Uzza'nın kulu) idi. Uzza ise bir puttur. Yüce Allah, Kitabında hiçbir puta
kulluk izafe etmiş değildir.
2. O isminden çok
künyesi ile meşhur olmuştu. Ondan dolayı açıkça künyesi zikredilmiştir.
3. İsim, künyeden daha
şereflidir. Bu bakımdan Yüce Allah, onu daha şerefli olandan daha aşağı
mertebeye indirmiştir. Zira ondan haber vermek kaçınılmaz bir şeydi. İşte
bundan dolayıdır ki Yüce Allah, peygamberlere isimleri ile seslenmiş, onlardan
herhangi bir kimseden künyesi ile sözetmemiştir.
İsmin künyeden daha
şerefli olduğunu gösteren hususlardan birisi de şudur: Yüce Allah'a isim
verilir ama künye verilmez. Her ne kadar bu çok açık ve belli olmakla; künye
taşımaktan Yüce ve mukaddes olduğundan ötürü künyenin ona nisbeti imkansız
olmakla birlikte böyledir.
4. Yüce Allah onu cehenneme
sokmakla onun mensub olduğu künyenin (manasını) gerçekleştirmeyi murad
etmiştir. Onun nisbetini gerçekleştirmek kendisi adına seçtiği, uğur kabul
ettiği hususu yerine getirmek için o, o ateşin babası (yani o ateşe atılan)
kimse olmasını dilemiştir.
Adı ile künyesinin aynı
şeyolduğu da söylenmiştir. Onun yakınları ona -yüzünün alev gibi parlaması ve
güzelliğinden ötürü- Ebü Leheb adını veriyorlardı. Onların sevilen ve
hoşlanılmayan hakkında ortak olarak kullanılabilen "Ebü'n-Nur, Ebü'z-Ziya
(nurun babası, aydınlığın babası, nurlu aydınlıklı)" demelerini engellemiş
ve sadece hoşlanılmayan ve yerilen kimselere mahsus olan "Leheb (ateş
alevi)"e izafe etmelerini sağlamıştır ki, Leheb (alev) ateşin kendisidir.
Daha sonra da ateşi onun karar kılıp yerleşeceği yer kılmak süreti ile de bunu
gerçekleştirmiş olacaktır.
Mücahid, Humeyd, İbn
Kesir ve İbn Muhaysın "Ebu Leheb" lafzının "he"sini sakin
olarak; (...) diye okumuşlar; fakat, "Alevli" lafzının "he"
harfinin üstün olduğu hususunda da (kıraat alimleri) ihtilaf etmemişlerdir.
Çünkü onlar bu hususta ayetlerin sonlarını gözönünde bulundurmuşlardır.
3- Meydana Gelen
Olaylar ve Kader:
İbn Abbas dedi ki: Yüce
Allah, Kalemi yaratınca ona: Olacak şeyleri yaz dedi. Onun yazdığı şeyler
arasında "Ebu Leheb'in iki eli kurusun" da vardı.
Mansur dedi ki:
el-Hasen'e Yüce Allah'ın: "Ebu Leheb'in iki eli kurusun" buyruğu
hakkında soru soruldu: Acaba bu da Ummu'l-Kitab'ta var mıydı diye ve acaba Ebü
Leheb, cehennem ateşini isteseydi boylamayabilir miydi? el-Hasen şöyle dedi:
Allah'a yemin ederim, orayı isteği ile boylayamaması onun gücünde olan bir şey
değildir. Şüphesiz ki o, Ebü Leheb de, onun anne ve babası da yaratılmadan önce
Allah'ın Kitabında böyle idi. Bunu Musa'nın, Adem'e söylediği: "Sen
Allah'ın eliyle yarattığı, kendisine ruhundan üflediği, cennetine
yerleştirdiği, kendisine meleklerini secde ettirdiği Adem'sin. İnsanları zarara
uğrattın, onları cennetten çıkardın" sözüne karşılık Adem'in söylediği şu
sözler de desteklemektedir: Sen de Allah'ın kelamı ile (kendisi ile konuşmakla)
seçtiği Musa'sın. Sana Tevrat'ı verdi Sen Yüce Allah'ın benim hakkımda gökleri
ve yeri yaratmasından önce yazmış olduğu bir durumdan ötürümü beni kınıyorsun?
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Adem getirdiği delil ile Musa'ya galib
geldi." Bu (rivayet) daha önceden (Ta-Ha, 121. ayet, 3. başlıkta) geçmiş
bulunmaktadır.
Hemmam'ın, Ebü
Hureyre'den naklettiği hadiste Adem, Musa'ya şöyle demiş: "Sen Allah'ın
beni yaratmadan önce Tevrat'ı ne kadar bir süre önce yazdığını biliyor
musun?" Musa: "İkibin yıl önce" dedi. Adem şöyle dedi:
"Peki sen o Tevrat'ta ''Adem Rabbinin emrine karşı geldi de şaşırdı"
(Taha, 121) buyruğunu da gördün mü?" Musa: "Evet" dedi. Bu sefer
Adem şöyle dedi: "Allah'ın benim hakkımda işlemeyi ben yaratılmadan ikibin
yıl önce yazıp takdir etmiş olduğu bir işten ötürü beni nasıl kınarsın?"
Böylece Adem getirdiği delil ile Musa'yı yenik düşürdü.
Tavus, İbn Hürmüz ve
el-Arec'in Ebu Hureyre'den rivayetlerinde" ... kırk yıl süre önce ...
" şeklindedir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN