ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KAFİRUN

1

/

5

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ {1} لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ {2}

وَلَا أَنتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ {3} وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَّا عَبَدتُّمْ {4}

وَلَا أَنتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ (5}

 

1. De ki: "Ey kafirler,

2. "Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam.

3. "Siz de benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz.

4. "Sizin ibadet ettiklerinize tapacak da değilim.

5. "Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz."

 

İbn İshak ve başkalarının İbn Abbas'tan naklettiklerine göre bu sürenin nüzul sebebi şudur: el-Velid b. el-Muğire, el-As b. Vail, el-Esved b. Abdu'l-Muttalib ve Ümeyye b. Halef Rasülullah (s.a.v.) ile karşılaşmışlar ve: Ey Muhammed, demişler. Haydi biz senin taptığına tapalım. Sen de bizim taptığımıza tap. Böylelikle sen de, biz de bütün işlerimizde ortak olmuş olacağız. Eğer senin getirdiklerin bizim elimizde bulunanlardan hayırlı ise böylelikle o hayırda sana ortak olmuş olacağız. Biz de o hayırdan payımızı alacağız. Yok eğer bizim ellerimizdeki senin elindekinden hayırlı ise o vakit sen de bizim işimizde bize ortak olacak ve ondan payını almış olacaksın. Bunun üzerine Yüce Allah: "De ki: Ey kafirler" (süresin)i indirdi.

 

Ebü Salih, İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletmektedir: Onlar Rasülullah (s.a.v.)'a şöyle dedi: Eğer ilahlarımızdan birisine olsun el değdirsen dahi hiç şüphesiz seni tasdik ederiz. Bunun üzerine Cebrail Peygamber (s.a.v.)'a bu süreyi indirdi. Onlar da ondan ümid kestiler, ona ve ashabına eziyetler, işkenceler etmeye koyuldular.

 

("el-Kafirün"un başındaki) "elif" ile "lam" her ne kadar "eyyuha: ey"in sıfatı olmak bakımından cins için ise de, mana itibariyle ma'hud (bilinen) kimseler hakkında kullanılmıştır. Çünkü daha önce Yüce Allah'ın ilminde kafir olarak öleceği bilinen kimselere bir hitaptır. Dolayısıyla bu buyruk, umum lafzı ile gelmiş, hususiyet ifade eden lafızlardandır.

 

Buna yakın bir açıklama da el-Maverdi'den nakledilmiştir: Süre cevab olmak üzere inmiş ve "kafirler" ile bütün kafirleri değil, onlardan muayyen bir topluluğu kastetmiştir. Çünkü onların arasından iman eden ve Allah'a ibadet eden kimseler çıktığı gibi, yine onların arasından küfrü üzere ölen ya da öldürülenler de olmuştur. İşte bu buyruklar ile kendilerine hitab ve sözü edilenler bunlardır.

 

Ebü Bekr b. el-Enbari dedi ki: Kur'an-ı Kerim'e dil uzatan kimseler: "O kafir olanlara de ki: Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam" diye okumuşlar ve doğru olanın bu olduğunu iddia etmişlerdir. Halbuki bu, alemlerin Rabbi olan Allah'a bir iftira ve bu sürenin ihtiva ettiği manayı bir zayıflatma, müşriklere bu alçaltıcı hitab ile hitab etmesini istemekle peygamberinin müşrikleri zelil kılma maksadını akıl ve fikir sahibi herkesin kabul etmek istemediği, kendisine yediremediği bir hali kabul etmek zorunda bırakması maksadını ortadan kaldırmaktadır. Çünkü bu kimselerin ileri sürdükleri o batıl lafızlarındaki manayı bizim kıraatimiz zaten kapsamaktadır. Ayrıca onların batıl iddialarında ve tahriflerinde sözkonusu olmayan bir tevili de katmaktadır. Çünkü bizim kıraatimizin anlamı şudur: "O kafirlere de ki: Ey kafirler!" Bunun doğruluğunun delili de şudur:

 

Arab eğer muhatabına: Zeyd'e: bize yönel de, diyecek olursa bu: Sen Zeyd'e: Ey Zeyd bize yönel de demektir. İşte bizim kıraatimiz onların iddia ettiklerinin tamamını kapsadığı gibi, onların batıl iddialarında en güzellafız ve en beliğ bir mana da sakıt olmaktadır. Çünkü Allah Rasulü, onların meclislerinde yanlarına gidiyor ve onlara: "Ey kafirler!" diye hitab ediyordu. Onların küfre nisbet edilmelerinden ve onların kapsamına girmekten nefret ettiklerini biliyordu. Şu kadar var ki o, onların kendisine el uzatmalarına karşı yahutta onlar tarafından ona bir eziyet vermelerine karşı korunma ve himaye altında idi. Allah'ın indirdiği şekliyle: "De ki ey kafirler"i okumayan bir kimse, Rasulullah (s.a.v.)'a ait bir ayet (ve mucize)i de ortadan kaldırmış olur. Müslümanların böyle bir işe alelacele kalkışmamaları ve peygamberlerinden Allah'ın kendisine bağışlamış ve kendileriyle şereflendirmiş olduğu faziletleri ondan almak suretiyle, ona karşı cüretkarlık göstermemeleri gerekir.

 

İbarelerin tekrarı ile ilgili açıklamaya gelince bunun onların umutlarını kesmeyi tekid etmek için geldiği söylenmiştir. Nitekim: Allah'a yemin ederim, ben bunu yapmam. Sonra yine Allah'a yemin ederim, ben bunu yapmam, demek de böyledir.

 

Meani bilginlerinin pek çoğu şöyle demişlerdir: Kur'an Arapların dili ile inmiştir. Onların anlatımda izledikleri yollardan birisi de te'kid ve konuyu iyice kavratmak maksadı ile (gerekli ifadeleri) tekrarlamaktır. Aynı şekilde kolaylık olsun ve veciz söylensin (kısa kesilsin) maksadı ile ifadeleri kısa tutmak da onların izledikleri yollardan birisidir. Çünkü hatibin ya da konuşan kimsenin bir husustan çıkıp, bir diğerine geçmesi, konuşması halinde tek bir şey ile yetinmesinden daha uygundur. Nitekim Yüce Allah: "Böyle iken (ey cin ve insanlar topluluğu!) Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayarsınız. "(er-Rahman, 13); "O gün yalanlayanların vay haline" (el-Mutaffifin, 10); "Hayır, pek yakında bilecekler. Sonra yine hayır pek yakında bilecekler." (Nebe, 4-5) ve "Muhakkak zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. Şüphesiz zorlukla birlikte bir kolaylık vardır" (el-İnşirah, 5-6) diye buyurmuştur. Bütün bunlar ise te'kiddir.

 

Bazen kişi: At, at! Acele et, acele et de diyebilir. Peygamber (s.a.v.)'ın sahih hadiste söylediği: "Hayır izin vermeyeceğim, sonra yine hayır izin vermeyeceğim. Şüphesiz Fatıma benden bir parçadır." buyurması da bu kabildendire'' Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.

 

Şair şöyle demiştir: "Sen Kindeli topluluklara ne diye sormadın; Gittikleri günü: Nereye nereye, diye?"

 

Bir başka şair de şöyle demiştir: "Ey Bekrliler, haydi bana Kuleyb'i diriltiniz Ey Bekrliler, kaçış nereye nereye?"

 

Bir başkası şöyle demiştir: "Ey Alkame, ey Alkame, ey Alkame! Bütün Ternirnlilerin en hayırlıları ve en kerimi olan!"

 

Bir diğeri şöyle demiştir: "Ey Akra' b. Habis, ey Akra' Şüphesiz ki eğer kardeşin yere yıkılırsa, sen de yıkılmış olursun."

 

Bir diğeri de şöyle demiştir: "Artık selamette ol, sonra yine selamette ol, tekrar sen yine selamette ol! Sen konuşmasan dahi işte sana üç selam."

 

Bunların benzerleri pek çoktur.

 

Bu tekrar onların: Sen bizim putlarımıza taparsın, biz senin ilahına taparız. Sonra sen bizim ilahlarımıza taparsın, biz de senin ilahına taparız. Sonra sen bizim ilahlarımıza taparsın, biz de senin ilahına taparız ve ardı arkasına seneler boyunca, ebediyyenbiz bunu uygular gideriz; şeklindeki tekliflerine uygun olarak gelmiş bir ifade tarzıdır, diye de açıklanmıştır. Onların bütün söylediklerine zıttıyla cevab verildi. Yani şüphesiz böyle bir şey ebediyyen olmayacaktır.

 

İbn Abbas dedi ki: Kureyşliler, Peygamber (s.a.v.)'a şöyle dedi: Bizler sana o kadar çok mal vereceğiz ki Mekke'de en zengin adam sen olacaksın. Dilediğin kadın ile seni evlendirelim. Senin izinden yürüyelim, senin arkandan gelelim. Buna karşılık sen de putlarımıza dil uzatmaktan vazgeç! Eğer bunu kabul etmiyorsan biz sana hem senin için, hem bizim için faydalı olan bir teklif te bulunacağız. Sen bizim putlarımıza (Lat ve Uzza'ya) bir sene ibadet et, biz de senin ilahına bir sene ibadet edeceğiz. Bunun üzerine bu süre nazil oldu. Buna göre; "Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam" buyruğundaki tekrar, onların bu tekliflerini ardı arkasına defalarca tekrarlamış olmalarından dolayıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Bir başka açıklamaya göre tekrar, duruma daha bir ehemmiyet kazandırmak içindir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Yani şu anda; "Sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam. Siz de" şu anda "benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz." Daha sonra şöyle buyurdu: "Sizin ibadet ettiklerinize" gelecekte "tapacak da değilim. Siz de" gelecekte "benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz." Bu açıklamayı el-Ahfeş ve el-Müberred yapmıştır.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Onlar putlara tapınıyorlardı. Bir puttan usandıkları ve o puta ibadetten canları sıkıldığı vakit onu terkederlerdi. Arkasından nefsi arzuları ile bir başka put edinirler. Hoşlarına gidecek bir taş görecek olurlarsa, o tapındıkları putu atarlar ve bu taşı yükseltir, dikerlerdi. Onu tazim ederler ve tapındıkları bir ilah olarak o taşı dikerlerdi. Peygamber (s.a.v.)'e onlara: "Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam." Bugün sizin önünüzdeki bu putlara tapmam, demektir.

 

Daha sonra da: "Sizler de benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz" diye buyurdu. Sizler ancak edindiğiniz putlara tapıyorsunuz ve bu şu anda sizin elinizdedir. "Sizin ibadet ettiklerinize tapacak da değilim." Yani dün attığınız ve kabul etmediğiniz bugün kendisine yöneldiğiniz bu putlara ibadet etmem. "Siz de benim ibadet ettiğime, ibadet edecek değilsiniz." Şüphesiz ki ben kendi ilahıma ibadet ederim.

 

Bir diğer açıklama da şöyledir: Yüce Allah'ın: "Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam, siz de benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz." buyruğu gelecek hakkındadır. Buna karşılık; "Sizin ibadet ettiklerinize tapacak değilim" buyruğu da geçmişte onların tapındıkları şeylere kendisinin ibadet etmeyeceğini bildirmektedir.

 

Daha sonra da; "Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz" buyruğu ise mana itibariyle değil de, lafzan bir tekrardır. Çünkü mukabele (onların söylediklerine uygun karşılık) halinde ifadenin şöyle olması gerekir: Sizler de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz. Burada "ibadet ettiğim" anlamındaki lafız kullanılmayarak "ibadet etmekte olduğum" anlamındaki lafız kullanılmıştır. Böylelikle geçmişte onun ibadet ettiği ile gelecekte ibadet edeceği zatın aynı olduğunu hissettirmiş olmaktadır. Bununla birlikte mazi ve müstakbel (geçmiş ve gelecek) kiplerinin biri bazan diğerinin yerine de kullanılabilir. Çoğunlukla bu Yüce Allah'ın verdiği haberlerde görülür.

 

Yüce Allah: "İbadet etmekte olduğum, ibadet ettiğim" diye buyurduğu halde; "İbadet ettiğim zat" diye buyurmaması (putları hakkındaki): "Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam" buyruğundaki ifadelere mukabil (onlara benzer) düşsün diyedir. Onların tapındıkları ise birtakım put ve heykellerdir. Bunlar hakkında ancak (akıl sahibi olmayan varlıklar için kullanılan): (...) kullanılabilir, (akıl sahibi varlıklar için kullanılan): (...) ise kullanılmaz.

 

Bundan dolayı ikincisi birincisine göre gelmiştir. Böylelikle ifadede bir mukabele (uygun lafızlar) bulunsun ve bununla birlikte de bir menfilik olmasın. Ayrıca; (...) akıl sahibi varlıklar hakkında da kullanılmıştır. Arapların; "Sizleri bizlere müsahhar kılan zatın şanı ne yücedir!" ifadesi de bu kabildendir.

 

Ayetlerin anlam ve takdirlerinin şöyle olduğu da söylenmiştir: De ki: Ey kafirler sizin tapmakta olduğunuz putlara ben tapmam. Siz de benim tapmakta olduğum Yüce Allah'a tapmıyorsunuz. Çünkü siz O'na ortak koşuyorsunuz ve putları (ilah) edinmişsiniz. Eğer sizler O'na ibadet etmekte olduğunuzu iddia ediyor iseniz şüphesiz ki siz yalan söylüyorsunuz. Çünkü sizler ortak koşanlar olarak O'na ibadet ediyorsunuz. Bu sebepten ben sizin taptığınıza tapmam. Yani sizin ibadet ettiğiniz gibi ibadet etmem. Buna göre; (...) mastar manasını verir. Aynı şekilde; "Siz de benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz" buyruğundaki (...) de mastariyedir. Yani sizler tevhidin kendisi olan benim ibadetim gibi ibadet etmiyorsunuz.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kafirun 6

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR