KUREYŞ 1 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِ لِإِيلَافِ
قُرَيْشٍ |
1. Kureyş'in güvenlik
ve esenliği için
Bu surenin mana
itibariyle kendisinden önceki süre ile bağlantılı olduğu söylenmiştir. Şöyle
buyurmaktadır: Kureyş'in güvenlik ve esenliği için yani birbirleriyle ülfet
etmeleri yahut Kureyş'in ittifak etmesi için ya da Kureyş'in güvenlik duyarak
her iki seyahatine alışması için Fil ashabını helak ettim.
Bu iki süreyi, tek bir
süre olarak sayanlar arasında Ubeyy b. Ka'b da vardır. Mushaf'ında bu iki
süreyi birbirinden ayırmamıştır.
Süfyan b. Uyeyne dedi
ki: Bizim iki süreyi birbirinden ayırmayan ve her ikisini birlikte okuyan bir
imamımız vardı.
Amr b. Meymun el-Evdi
dedi ki: Ömer b. el-Hattab (r.a)'ın arkasında akşam namazını kıldık. Birinci
rekatte "Andolsun incire ve zeytine" (et-Tin, 1) Süresini,
ikincisinde ise "Rabbinin Fil sahiblerine ne ettiğini görmedin mi?"
(Fil, 1) ile "Kureyş'in güvenlik ve esenliği için" (Kureyş, 1)
sürelerini okudu.
el-Ferra dedi ki: Bu
süre bundan önceki süre ile bitişiktir. Çünkü Yüce Allah, Mekkelilere,
Habeşlilere yaptıkları ile üzerlerindeki büyük nimetini hatırlattıktan sonra;
"Kureyş'in güvenlik ve esenliği için" diye buyurmaktadır.
Yani Biz, bunu Fil
ashabına Bizden Kureyş'e bir nimet olsun diye yaptık. Çünkü Kureyşliler
cahiliye döneminde ticaret maksadıyla Mekke'nin dışına çıkıp gidiyor, onlara baskın
yapılmıyor ve kötü maksadla yaklaşılmıyordu. Araplar: Onlar Yüce Allah'ın
Beytinin ahalisidir, diyorlardı. Nihayet Fil sahibi Ka'be'yi yıkmak, taşlarını
alıp onlarla Yemen'de insanların haccedip ziyaret edecekleri bir ev yapmak
istemişti. Yüce Allah onları helak etti (bununla) onlara (üzerlerindeki)
nimetini hatırlatmaktadır. Yani Yüce Allah, bunu Kureyş'in esenlik ve güvenliği
için yaptı. Yani (ticaret maksadıyla) dışarı çıkmaya alışsınlar ve kimse onlara
(baskın yapmak) cesaretini bulamasın.
Bu, Mücahid'in ve Said
b. Cübeyr'in yaptığı rivayete göre; İbn Abbas'ın görüşünün ifade ettiği mana
ile aynı şeydir. en-Nehhas bunu şöylece zikretmektedir: Bize Ahmed b. Şuayb
anlattı, dedi ki: Bana Amr b. Ali haber verdi, dedi ki: Bana Amir b. İbrahim
anlattı -ki bu kişi insanların hayırlılarından güvenilir bir zat idi- dedi ki:
Bana Hattab b. Cafer b. Ebi'l-Muğire anlattı, dedi ki: Bana Said b. Cübeyr, İbn
Abbas'tan Yüce Allah'ın: "Kureyş'in güvenlik ve esenliği için" şöyle
dediğini nakletti: Benim Kureyş'in üzerindeki nimetim yaz ve kış
yolculuklarında onların güvenlik ve esenlikleridir. (İbn Abbas) dedi ki: Onlar
kışın Mekke'de kalıyorlar, yazı Taif'te geçiriyorlardı.
Bu açıklamaya göre ifade
tamam olmamakla birlikte, ileride süreyi açıklarken belirteceğimiz gibi ayet
sonlarında vakıf yapmak caizdir.
Bu sürenin (kendisinden
önceki süreye) bitişik olmadığı da söylenmiştir. Çünkü her iki süre arasında
"Bismillahirrahmanirrahim" bulunmaktadır. Bu ise önceki sürenin
bitişinin, yeni bir sürenin başlamasının bir delilidir. (Surenin başındaki)
"lam" harfi Yüce Allah'ın: "ibadet etsinler" O. ayet)
buyruğuna taalluk etmektedir. Yani bunlar bu Beytin Rabbine ibadet etsinler.
Çünkü erzaklarını temin etmek maksadıyla yaz ve kış yaptıkları yolculuklarında
onların güvenlik ve esenliğini sağlamıştır.
el-Halil de böyle
demiştir: Bu süre (önceki ile) muttasıl değildir. Yüce Allah, şöyle buyurmuş
gibidir: Allah Kureyş'e bir güvenlik ve esenlik vermiştir. O halde onlar da bu
Beytin Rabbine ibadet etsinler. "Artık ... ibadet etsinler"
buyruğunda geçen "fe" harfinden sonra gelen fiilin "fe"den
önceki buyruklarda amel ediş sebebi, bunun atıf edatı olmayıp, zaid oluşundan
dolayıdır. Tıpkı; "Zeyd'e gelince vur onu" demeye benzer.
Yüce Allah'ın:
"Kureyş'in güvenlik ve esenliği için" buyruğunun başındaki
"lam" harfinin taaccüb için geldiği de söylenmiştir. Yani Kureyş'in
güvenlik ve esenliğine hayret ediniz. Bu açıklamayı el-Kisai ve el-Ahfeş
yapmıştır. Bunun; (...) anlamında olduğu da söylenmiştir.
İbn Amir
"ye"siz olarak, belli belirsiz hemzeli bir şekilde: (...) diye
okumuş. Ebu Cafer ile el-Arec daha hafif (kolay) okumak isteğiyle hemzesiz
olarak; (...) diye okumuşlardır. Diğerleri ise; "Isındırdım, güvenlik
verdim, ısındırınm güvenlik veririm" kökünden gelen bir fiil olarak açık
bir hemze ile ve "ye" ile; (...) diye okumuşlardır. Şair de şöyle
demiştir: "Yıldızlar değiştiğinde güzel işler yapıp arttıranlar Ve esenlik
yolculuğu için yola koyulanlar."
"Onunla ülfet
ettim, ülfet etmek" de denilir. Yine Ebu Cafer: "Kureyş'in ülfeti
için" diye de okumuştur. Bu her iki kullanımı şair şu beyitinde birlikte
zikretmiş bulunmaktadır: "Sizler kardeşlerinizin Kureyş olduğunu ileri
sürdünüz Onların bir ilfi olduğunu sizin de ilafınızın olmadığını."
el-Cevheri dedi ki:
"Filan kişi bu yer ile ülfet etti (ona ısındı, alıştl), eder"
denilir. "Bir başkası ona alıştı" diye kullanılır. Yine aynı şekilde
"O yere alıştım, alışınm" denilir. Aynı şekilde; (...) şekli de (aynı
anlamda) kullanılır. Buna göre mazide "ef'ale ve feale" şekilleri
aynı olmaktadır.
İkrime ise, emir olmak
üzere "lam" harfi üstün olarak: "Alışsın, güvenlik ve esenlik
bulsun" diye okumuştur. İbn Mesud'un mushafında da böyledir. Emir
"lam"ının fethalı okunuşu ise, İbn Mücahid ve başkalarının naklettiği
bir söyleyiştir. İkrime: " ... güvenlik ve esenliği için" şeklinde
okuyanları ayıplardı. Mekkelilerden birisi de; (...) diye okumuş ve Ebu
Talib'in kardeşi Ebu Leheb'e Resulullah (s.a.v.)'i (ona iyi bakmasını,
gözetmesini) tavsiye ederken söylediği şu beyitleri tanık göstermiştir.
"Sakın onu büyük
bir musibete hayatta kaldığın sürece terketmeyesin! Sen afif ve imdada koşan
bir kişi ol! Haşimiler topluluğunu saldırılara karşı koru! Çünkü onların
insanlar arasındaki ilafları (emanları) en hayırlı ilaftır."
Kureyşlilere, en-Nadr b,
Kinane b. Huzeyme b. Mudrike b. İlyas b. Mudar soyundan gelenlerdir. Buna göre
-Kinane ve ondan sonrakilerin soyundan gelenler bir tarafa- sadece en-Nadr
soyundan gelenler Kureyşlidir. Kureyş'e nisbet bazan "Kureyşi"
şeklinde de yapılır, kıyasa göre de böyle olması gerekir. Şair de şöyle
demiştir: "üzerinde heybet bulunan her bir Kureyşli ile ... "
Eğer "Kureyş"
ile belli sakinleri (hayy) kastedecek olursak, bu kelime munsarıf gelir. Eğer
onunla kabileyi kastedersek gayr-ı munsarıf olur, Şair şöyle demiştir:
"Zor işlerde o Kureyş'e el verdi ve ona önderlik etti."
"Kazanç elde
etmek" demektir. "Toplandılar, bir araya geldiler" anlamındadır.
Daha önceden Kureyşliler, Haremin dışında dağınık idiler. Kusay b. Kilab,
Harem'de onları toplayıp biraraya getirdi ve arasını kendileri için mesken
edindiler. Şair şöyle demiştir: "Bizim babamız Kusay'dır, o mücemmi'
(biraraya getirip toplayan) diye çağırılırdı Onunla Allah, Fihirli kabileleri
toplayıp biraraya getirdi."
Kureyşlilerin Fihr b.
Malik b. en-Nadr'ın soyundan gelenler, olduğu da söylenmiştir. Buna göre
Fihr'in soyundan gelmeyen herkes, Kureyşli değildir. Ancak birinci görüş daha
sahih ve daha sağlamdır. Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle dediği rivayet
edilmiştir: "Bizler en-Nadr b. Kinane'nin çocuklarıyız. O bakımdan biz ne
annemizi itham ederiz, ne de kendimizi babamızdan başkasına nisbet
ederiz."
Vaile b. el-Eska' da
şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Şüphesiz Allah,
İsmailoğullarından Kinane'yi seçti. Kinaneoğullarından Kureyş'i seçti. Kureyş'den
Haşimoğullarını seçti. Beni de Haşimoğulları arasından seçti." Bu sahih ve
sabit bir hadistir. Bunu Buharı, Müslim ve başkaları rivayet etmiştir.
Onlara niçin Kureyş adı
verildiği hususunda ise bir kaç görüş vardır.
1. Bu görüşe göre onlar,
daha önceleri dağınık iken bir araya gelip toplandıklarından dolayı bu adı
almışlardır. Tekarruş: Bir araya gelip toplanmak ve kaynaşmak demektir. Ebu
Cilde el-Yeşkuri dedi ki: "Onlar öyle kardeşler ki aleyhimize olarak
günahları toplayıp biraraya getirdiler, Hem eski dönemlerinden beri, hem de
yeni zamanlarında."
2. Kureyşliler, kendi
kazançlarından yiyen tüccar kimseler oldukları için bu ismi almışlardır. Çünkü
"tekanuş" kazanmak, kazanç elde etmek demektir. Kazanıp, mal toplayıp
biraraya getiren kimsenin bu durumunu anlatmak üzere: "Kazanıp mal
topladı, kazanıp toplar" denilir. el-Ferra dedi ki: İşte
"Kureyş"e bu manadan hareketle bu isim verilmiştir.
3. Kureyşliler; hacılar
arasında bulunan ihtiyaç sahiplerini araştırırlar, onun ihtiyacını karşılar,
giderirlerdi. "Karş" de araştırmak, teftiş etmek demektir. Şair şöyle
demiştir: "Ey kötü halimize sevinen ve bizim durumumuzu araştırıp teftiş
eden! Amr'in nezdinde; acaba bunun kalıcı kılma özelliği var mıdır?"
4. Rivayet edildiğine
göre, Muaviye, İbn Abbas'a: Kureyş'e niçin Kureyş adı verilmiş, diye sormuş, şu
cevabı vermiş: Denizde en güçlü hayvanlardan birisi olup, adına el-Kırş
(köpekbalığı) denilen bir hayvandan ötürü bu isim verilmiştir. Bu hayvan
başkalarını yer kendisini kimse yiyemez. Başka hayvanların üstüne çıkar, kimse
onun üstüne çıkamaz, deyip Tubba'ın şu beyitlerini nakletmiştir: "Kureyş
(köpek balığı demek olan "kırş'ın küçültme ismi) denizde yaşayandır İşte
onun adı ile Kureyş'e Kureyş denilmiştir Zayıfı da, semizi de yer o, ve asla
terketmez Orada iki kanatlıya hiçbir tüy bırakmaz. İşte ülkeler arasında Kureyş
kabilesi de böyledir Onlar, ülkeyi hızlı bir şekilde yer bitirirler Ahir
zamanda onların bir peygamberi olacaktır Aralarından öldürülenler, yaralananlar
çoğalacaktır."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN