TEKASUR 1 / 2 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِ أَلْهَاكُمُ
التَّكَاثُرُ
{1} حَتَّى
زُرْتُمُ
الْمَقَابِرَ
{2} |
1.
Çoklukla övünüş sizi o kadar oyaladı ki,
2.
Sonunda kabirleri ziyaret ettiniz.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:
1- Çoklukla Övünüşün Oyalaması ve Nüzul
Sebebi:
2- Ölene Kadar Lüzumsuz Şeylerle
Oyalananlar:
3- Kabir, Kabirler:
4- Kabir Ziyareti ve Faydaları:
5- Ölümü, Ölüm Hallerini Hatırlamak ve
Kabir Ziyareti:
1- Çoklukla Övünüşün
Oyalaması ve Nüzul Sebebi:
"Çoklukla övünüş
sizi o kadar oyaladı ki ... " buyruğundaki "sizi oyaladı" sizi
uğraştırdı, meşgul etti, demektir. Şair şöyle demiştir: "Ve ben o kadını,
muskalı ve henüz süt emen (çocuğundan) oyaladım (benimle meşgul oldu da onunla
ilgilenemedi.)"
Yani mal çokluğu ile
sayıca çoklukla övünüşünüz, sizi Allah'a itaatten alıkoydu ve bu, siz ölünceye,
kabirlere defnedilinceye kadar sürüp gitti.
"Sizi ...
oyaladı" size unutturdu; "çoklukla övünüş" mal ve evlat
çokluğuyla övünmek diye de açıklanmıştır. Bu açıklamayı İbn Abbas ve el-Hasen
yapmıştır. Katade dedi ki: Kabile ve aşiretlerle öğünüş, demektir.
ed-Dahhak: Geçim ve
ticaretle uğraşmanız sizi oyalamıştır, demektir.
Bir şeyi unutup, onu
hatırlamayıp, ondan yüz çevirmeyi anlatmak üzere: "Onu unutup, başka şeyle
oyalandım, oyalanıyorum, oyalanmak" denilir. "Onu meşgul etti,
oyaladı" anlamındadır. "Onu onunla oyaladı, (bir çeşit teselli
etti)" demektir.
"Tekasür: Çoklukla
öğünüş" karşılıklı olarak çokluğu ileri sürüp, öğünmek demektir.
Mukatil, Katade ve
başkaları şöyle demişlerdir: Yahudiler: Biz filan oğullarından daha çokuz.
Filan oğulları ise filan oğullarından daha çoktur, deyip de bu durum onların
sonunda sapık olarak ölümleri ile neticeleninceye kadar oyalanmaları hakkında
inmiştir.
İbn Zeyd dedi ki: Bu
ensarın bir boyu hakkında inmiştir. İbn Abbas, Mukatil ve el-Kelbi dedi ki: Bu
Kureyş'e bağlı iki kol olan Abd-i Menafoğulları ile Sehmoğulları hakkında
inmiştir. Bunlar İslam geldikten sonra ileri gelenler ve eşraflarının çokluğu
ile karşılıklı olarak öğündüler ve bunları sayıp dökmeye koyuldular. Herbir kol
bizim efendilerimiz daha çoktur, bizim güçlülerimiz daha güçlüdür, bizim
sayılarımız daha büyüktür, bizim koruyucularımız daha çoktur, dedi. Ancak Abd-i
Menaf oğullarının pay itibariyle daha çok oldukları ortaya çıktı. Daha sonra
ölülerini ileri sürerek çokluk yarışına giriştiler. Sehmoğullarının Abd-i
Menafoğullarından daha çok oldukları ortaya çıktı. Bunun üzerine; sizin hayatta
olanlarınızIa "çoklukla öğünüş"ünüz "sizi o kadar oyaladı ki
sonunda" onlarla yetinmeyerek ölmüşlerle öğünüp "kabirleri ziyaret
ettiniz" buyrukları indi.
Said'in rivayetine göre,
Katade şöyle demiştir: Biz filan oğullarından daha çoğuz, biz filan
oğullarından sayıca daha fazlayız diyorlardı. Fakat her gün onların sonuncusuna
varıncaya kadar biri ardına düşüp gidiyorlardı. Allah'a yemin olsun ki hepsi
kabirlerde ölü olarak gömülünceye kadar bu halleri devam edip gitti.
Amr b. Dinar'dan
rivayete göre, o: Bu sure tüccarlar hakkında inmiştir, diye yemin etmiştir.
Şeyban'dan, onun da Katade'den rivayetine göre Katade: Bu sure kitab ehli
hakkında inmiştir, demiştir.
Derim ki: Ayet-i kerime
sözü edilen bütün bu hususları ve başkalarını da kapsayacak genelliktedir.
Müslim'in Sahih'inde Mutarrif'den gelen rivayete göre, o babasından şöyle
dediğini nakletmiştir: Peygamber (s.a.v.)'a: "Çoklukla öğünüş sizi o kadar
oyaladı ki..." buyruğunu okurken vardım, şöyle buyurdu: "Ademoğlu
malım malım, der. Ey Ademoğlu senin malından yiyip de tükettiğin, giyinip de
çürüttüğün yahut tasadduk edip de önünden gönderdiğin şeyden başka sana ait bir
şey var mıdırl Bunun dışında ne varsa hepsi gidicidir ve onu diğer insanlara
terkedeceksin."
Buhari'nin, İbn
Şihab'dan rivayetine göre o şöyle demiştir: Bana Enes b. Malik'in haber
verdiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Eğer Ademoğlunun
bir vadi dolusu altını bulunsa iki tane vadisi olsun ister. Onun ağzını ancak
toprak doldurur ve Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder.'' Sabit, Enes'den,
o Ubeyy'den şöyle dediğini nakletmiştir: Biz bunu "Çoklukla öğünüş sizi o
kadar oyaladı ki" buyruğu nazil oluncaya kadar Kur'an'dan biliyorduk
İbnu'l-Arabi dedi ki: Bu
sahih ve güzel bir nasstır. Tefsir ehlinin dikkatini çekmemiştir. Bundan dolayı
bunu bilmedikleri gibi başkalarını da bilgisizliğe sürüklemişlerdir. Bilme
imkanı verdiğinden ötürü Allah'a hamdolsun.
İbn Abbas dedi ki:
Peygamber (s.a.v.): "Çoklukla övünüş sizi o kadar oyaladı ki..."
buyruklarını okudu ve şöyle dedi: "Malları çoğaltmak, onu hak olmayan
yerden toplamak, hak olan yere vermemek ve kaplarda onu bağlamak (biriktirmek)dir."
2- Ölene Kadar Lüzumsuz
Şeylerle Oyalananlar:
"Sonunda kabirleri
ziyaret ettiniz." Sonunda ölüm size geldi ve siz kabirlerin ziyaretçileri
oldunuz. O kabirlerden artık ziyaretçinin kendi konağı olan cennet yahut cehennem
ateşindeki yerine dönüşü gibi dönüyorsunuz. Ölen kimse hakkında: "Kabrini
ziyaret etti" denilir.
Şöyle de açıklanmıştır:
-Önceden de geçtiği üzere- sizler ölüleri dahi sayıncaya kadar çoklukla övünüp
durdunuz.
Bunun bir tehdit olduğu
da söylenmiştir. Yani sizler (ölüp) kabirleri ziyaret ederek size gelecek olan
Allah'ın azabını görünceye kadar, dünyadaki övünç kaynaklarıyla uğraşıp
durdunuz.
3- Kabir, Kabirler:
"Kabirler
(anlamındaki: mekabir)" lafzı; (...)'nin çoğuludur. "Kabirler"
şekli ise; "Kabr"in çoğuludur Şair şöyle demiştir:
"Ben saray
sahiplerinin öldükleri vakit Kabirler üzerinde kayalar inşa ettiklerini
görüyorum.
Onlar öğünmekten ve
gösterişten başkasını kabul etmediler Fakirlere karşı; hatta kabirlerde
bile."
Şiirde "makbel':
kabir'' kelimesi de kullanılmıştır. Şair şöyle demiştir:
"Bütün insanların
avlularında bir makberleri vardır, Onlar eksilirken kabirler artmaktadır."
"el-Makburı"
ile "el-Makberi" Ebü Said'in nisbetidir. O makberlerde kalırdı.
"Ölüyü kabre koydum koyarım, onu defnettim ederim" demektir.
"Kabre konulmasını emrettim" demektir. Buna dair açıklamalar daha
önce Abese Süresi'nde (21. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Allah'a
hamdolsun.
4- Kabir Ziyareti ve
Faydaları:
Yüce Rabbimizden
indirilen Kitapta kabirlerden sadece bu sürede sözedilmektedir. Kabirleri
ziyaret, katı kalbin en büyük ilaçlarındandır. Çünkü kabirler ölümü ve ahireti
hatırlatır. Bu ise insanın emelini kısa tutmasına, dünyaya karşı zahid olmasına
(dünyaya rağbetinin azalmasına), dünyaya rağbeti terketmesine sebeptir.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ben size daha önceden kabirleri
ziyareti yasaklamıştım. Artık onları ziyaret edebilirsiniz. Çünkü onlar dünyaya
karşı zahid olmayı sağlar, ahireti hatırlatır." Bu hadisi İbn Mesud
rivayet etmiş olup, İbn Mace, Sünen'inde zikretmiş bulunmaktadır.
Müslim'in Sahih'inde Ebu
Hureyre'den: "Çünkü o kabirleri) ziyaret) ölümü hatırlatır"
şeklindedir. Tirmizi'de, Bureyde'den gelen rivayet: "Çünkü o kabirleri)
ziyaret) ahireti hatırlatır" şeklindedir. Tirmizi dedi ki: Bu hasen, sahih
bir hadistir. Yine Tirmizi'de Ebu Hureyre'den gelen rivayete göre, Rasülullah
(s.a.v.), kabirleri çokça ziyaret eden kadınlara lanet okumuştur. (Tirmizi)
dedi ki: Bu hususta İbn Abbas ve Hassan b. Sabit'ten de gelmiş rivayetler
vardır. Ebu İsa (et-Tirmizi) dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir.
Bazı ilim ehlinin
görüşüne göre bu (kadınlara kabir ziyaretinin yasağı) Peygamber (s.a.v.) kabir
ziyaretine müsaade etmeden önce idi. Kabir ziyaretine müsaade edince, onun bu
müsaadesine erkekler de, kadınlar da girdi. Kimileri de şöyle demiştir:
Kadınların kabir ziyaretinin mekruh görülmesi, sabırlarının azlığı ve
tahammülsüzlüklerinden ötürüdür.
Derim ki: Erkeklerin kabir
ziyareti (yapabileceği) ilim adamları tarafından ittifakla kabul edilmiş, fakat
kadınlar hakkında görüş ayrılığı vardır. Genç kadınların (bu maksatla) dışarı
çıkmaları haramdır. Ancak yaşlanmış hanımların kabir ziyaretine gitmeleri
mübahtır, bununla birlikte hep birlikte ziyaret etmeleri caizdir. Bu hüküm
kabir ziyaretine çıkışları esnasında erkeklerin onlarla birlikte gitmemeleri
halindedir. Bu hususta Yüce Allah'ın izniyle görüş ayrılığı yoktur. Bu duruma
göre Peygamber efendimizin "kabirleri ziyaret ediniz" buyruğu umumi
olur. Ancak erkek ve kadınların biraraya gelmelerinden ötürü fitneden
korkulacak bir zaman ya da bir mekan sözkonusu olursa, o vakit bu ziyaret helal
da olmaz, caiz de olmaz. Çünkü böyle bir durumda erkek ibret almak için kabir
ziyaretine çıkmışken gözü bir kadına isabet eder, fitneye düşer. Aksi de
sözkonusu olabilir. Bu sefer erkek ve kadının herbiri ecir kazanmaksızın vebal
almış olarak geri döner. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
5- Ölümü, Ölüm
Hallerini Hatırlamak ve Kabir Ziyareti:
İlim adamları dedi ki:
Kalbini tedavi etmek ve Rabbine itaate zorlayan zincirlere bağlı kalmak isteyen
kimsenin, lezzetleri ortadan bölen, cemaatleri dağıtan, erkek ve kızları yetim
bıraKan, ölümü çokça hatırlaması, ölüm döşeğinde olanları görmeye, müslüman
ölülerin kabirlerini ziyaret etmeye çokça dikkat etmesi ve yapması gerekir.
Kalbi katılaşıp,
günahlardan yakasını kurtaramayan kimsenin hastalığını bunlarla tedavi etmeye
çalışması, şeytanın fitnelerine ve onun yardımcılarına karşı bunları imdada
çağırması gerekir.
Eğer ölümü çokça
hatırlamanın faydasını görür ve bununla kalbinin katılığı giderse mesele yok.
Şayet kalbinin kararması aleyhine olarak genişlemiş, günaha iten hususlar
kalbinde sağlam yer etmiş ise, o takdirde ölüm döşeğinde olanları görmek ve
müslümanların kabirlerini ziyaret etmek, birincisinin yapamadığı derecede bu
halleri kendisinden uzaklaştırmaya yardımcı olur. Çünkü ölümü hatırlamak kalbe
sonunda nereye varılacağını haber verir ve onu korkutup, sakındırma konumunda
olur. Ölüm döşeğinde bulunanları görüp, müslümanların kabirlerini ziyaret etmek
ise, doğrudan doğruya gözle görmek ve müşahede etmektir. Bundan dolayı bunlar
birincisinden daha etkileyicidir. Peygamber (s.a.v.) de: "Haber vermek
gözle görmek gibi değildir" diye buyurmuştur. Bunu İbn Abbas rivayet
etmiştir.
Ölüm döşeğinde
bulunanların hallerinden ibret almak, her zaman mümkün olmayabilir. Herhangi
bir vakit kalbini tedavi etmek isteyen böyle bir olaya denk gelmeyebilir, ama
kabirleri ziyaret etmek daha kolay gerçekleştirilebilir. Bu ziyaretle
yararlanmak daha layık ve daha uygundur. O halde kabir ziyaret etmeyi
kararlaştıran bir kimsenin bu husustaki edeblere riayet etmesi, bunun için
kalbini onlara gitmeye hazırlaması ve kabir ziyaretinden elde edeceği payın sadece
mezarları dolaşıp gelmekten ibaret kalmaması gerekir. Çünkü böyle bir hal, onun
ile herhangi bir hayvan arasında da ortak bir payda olarak görülebilir. Bundan
Allah'a sığınırız. Aksine böyle birisi yapacağı bu ziyaret ile Yüce Allah'ın
rızasını, kalbinin bozukluğunu ıslah etmeyi yahutta ölünün yanında okuyacağı
Kur'an ve yapacağı dualarla ölüyü faydalandırmayı niyet etmeli, kabirler
üzerinde yürümekten, onlar üzerinde oturmaktan uzak durmalıdır. Kabristana
girdiği vakit selam vermelidir. Tanıdığı ölünün kabrine ulaşınca yine selam
vermeli ve ona yüzünün karşı cephesinden varmalıdır. Çünkü kabirde ölüyü
ziyaret, tıpkı hayattayken ona hitab etmek gibidir. Eğer hayattayken onunla
konuşsaydı edeb onun yüzünün karşısında olmasını gerektirirdi. İşte burada da
böyle olmalıdır.
Daha sonra toprağın
altına giren, ailesinden ve sevdiklerinden ayrılıp kopan bu kimselerin
hallerinden ibret almalıdır. Bunlar daha önce ordulara, askerlere kumandanlık
ederler, arkadaşlarıyla, aşiretleriyle yarışırlar, mal mülk toplayıp
dururlarken ummadıkları bir zamanda ölüm gelip onları bulmuş, ummadıkları bir
dehşetle karşı karşıya kalmışlardır.
Kabir ziyaretini yapan
kimsenin kendisinden önce geçip gitmiş, kendi dengi olup emellerine ulaşmış,
mallar yığıp biriktirmiş fakat geçip gitmiş bu kimselerin bir yerde emellerinin
nasıl kesildiğini, mallarının kendilerine nasıl fayda sağlamadığını, toprağın
yüzlerinin güzelliklerini alıp götürdüğünü, kabirlerde cesetlerinin darmadağın
olduğunu, arkalarından hanımlarının dul kaldığını, yetimliğin zilletinin
çocuklarını bürüdüğünü, başkalarının onların geriye bıraktıkları mal ve
mülklerini paylaştırdıklarını düşünmelidir.
Maksatlarını
gerçekleştirmek için nasıl gidip geldiklerini, isteklerini elde etmek için ne
derece tutkun olduklarını, sebeplerin istediklerine uygun şekilde
gerçekleşmesine nasıl aldanıp, sağlık ve gençliklerine kandıklarını da
hatırlamalıdır. Bilsin ki; onun oyun ve eğlencelere meyli tıpkı onlarınki
gibidir. Önündeki dehşetli ölümden, çabucak gelecek olan helak oluştan yana
gafleti, onların da (bir zaman karşı karşıya bulundukları) gafletleri gibidir.
Kendisi de hiç şüphesiz onların akıbeti ile karşılaşacaktır. Kendisinin
gözettiği hedefleri gerçekleştirmek için gidip gelen kimseleri ve sonunda
bunların ayaklarının nasıl kendilerini taşıyamaz olduğunu hatırından uzak
tutmamalıdır. Önceleri kendisine verilen imkanlara bakmaktan zevk alırken,
şimdi gözlerinin akıp gittiğini, beliğ konuşmasıyla etrafını etkilerken
kurtçukların, dilini yediklerini, talihinin yaver gitmesinden ötürü gülüyorken
şimdi toprağın, dişlerini çürüttüğünü hatırından uzak tutmasın ve kesinlikle
bilsin ki, bir zamanlar bu arkadaşının durumu kendisinin şimdiki hali gibi idi.
Kendisinin de varacağı akıbet, işte bunun akıbeti gibi olacaktır.
İşte bu şekilde öğüt ve
ibret alırsa, o vakit bütün dünyevı ağyar ondan uzaklaşır, uhrevi amellere
yönelir, dünyasına karşı zahid olur, mevlasına itaate yönelir, kalbi yumuşar,
azaları huşu' bulur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN