ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BEYYİNE

1

/

3

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

لَمْ يَكُنِ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ مُنفَكِّينَ حَتَّى تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ {1} رَسُولٌ مِّنَ اللَّهِ يَتْلُو صُحُفاً مُّطَهَّرَةً {2} فِيهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌ {3}

 

1. Kitab ehlinden ve müşriklerden kafir olanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar, ayrılmayacaklardı.

2,3. İçinde dosdoğru hükümlerin yazılı olduğu tertemiz sahifeleri okuyup duran, Allah tarafından gönderilmiş bir Resuldür.

 

" ... Kafir olanlar ... ayrılmayacaklardı" şekli hem genelin kıraatidir, hem de mushafın hattı böyledir.

 

İbn Mesud ise; "Müşriklerle, kitab ehli ... ayrılmayacaklardı" diye okumuştur. Bu tefsiri bir kıraattir. İbnu'l-Arabi dedi ki: Tilavet halinde değil de, açıklama sadedinde böyle bir okuyuş caizdir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) de Sahih'in rivayetinde belirtildiği üzere (et-Talak, 1. ayetteki: " ... o kadınları .. , iddetleri vaktinde boşayın" anlamındaki buyruğu): "Onları iddetlerine doğru boşayın" diye okumuştur ki bu bir tefsirdir. Çünkü asıl tilavet (okunması gereken şekil), mushafın hattında bulunan şekle uygun olandır.

 

"Kitab ehlinden" yahudi ve hristiyanlardan demektir "ve müşriklerden" lafzı "kitab ehlinden" lafzına atf ile cer mahallindedir.

 

İbn Abbas dedi ki: "Kitab ehli" Yesrib'de bulunan yahudilerdir. Bunlar Kurayza, Nadir ve Kaymıka oğullarıdır. "Müşrikler" ise Mekke ve civarında bulunanlar ile Medine ve civarında bulunanlardır. Maksat Kureyş müşrikleridir.

 

"Ayrılmayacaklardı" küfürlerinden vazgeçmeyecek, başka yola sapmayacaklardı.

"Kendilerine apaçık delil gelinceye kadar." Yani apaçık delil onlara gelinceye kadar. Bu da Muhammed (s.a.v.)'dır.

 

"Nihayete eriş; ayrılış": En son noktaya ulaşmak diye açıklanmıştır ki bu da şu demektir: Onlar kendilerine apaçık delil gelinceye kadar ömürlerinin sonlarına gelip, ölmeyeceklerdi. Bu anlama göre "ayrılmak" sona ermek demektir. "Ayrılmayacaklardı" buyruğunun bırakıp, terketmeyeceklerdi anlamında olduğu da söylenmiştir. Resul kendilerine gelinceye kadar müddetleri sona ermeyecekti, demek olur.

 

Araplar: Ben bu işi işlemeye devam edip durdum, anlamında: "Ben bu işi ayrılmadan işledim" derler. "Filan kişi hala ayakta duruyor, ayakta durmayı bırakmadı" derler. (...)'in asıl anlamı "açmak"tır. "Mektubu açmak (mührünü çözmek)" ile "Halhalı çözmek, açmak" ve (...) (sözlüklerden böyle bir tabirin anlamını tesbit edemedik) gibi tabirler de bu anlamda kullanılmıştır. Şair Tarafe de şöyle demiştir:

 

"İki tarafı keskin ve iyice bilenmiş (yahut Hind yapımı) bir kılıç için İçindeki sırrın açılmayacağına yemin ettim."

 

Şair Zu'r-Rimme de şöyle demiştir: "(Onlar) uzun boylu ve (eğitilerek) zayıflatılmış develer olup Sürekli yemsiz olarak çökmüş haldedir, yahut da biz onları kurak bir yere süreriz."

 

Görüldüğü gibi şair burada "Hep çökmüş haldedir" demek istemiştir, fazladan; (...)'yı getirmiştir.

 

"Ayrılma". lar" anlamındadır. Yani onlar apaçık delil kendilerine gelinceye kadar dünyada kalacaklar, ayrılmayacaklardı.

 

İbn Keysan dedi ki: Yani kitab ehli olanlar, Muhammed (s.a.v.)'ın kitaplarındaki sıfatlarını o peygamber olarak gönderilinceye kadar terketmeyecek (değiştirmeyecek)lerdi. Peygamber olarak gönderilince onu kıskandılar, onu terkedip, inkar ettiler. O halde bu, Yüce Allah'ın: "İşte o tanıdıkları (peygamber) kendilerine gelince onu inkar ettiler" (el-Bakara, 89) buyruğuna benzemektedir. Bundan dolayı (daha sonra): "Ama kendilerine kitab verilenler ancak ... sonra ayrılığa düştüler" (4. ayet) diye buyurmuştur. Buna göre Yüce Allah'ın: "Müşriklerden" buyruğu şu demektir: Onlar, Muhammed (s.a.v.) peygamber olarak gönderilinceye kadar, onun hakkında kötü söz söylemediler. Ona el-Emin adını vermişlerdi. Onun dili üzere kendilerine apaçık deliller gelip, onlara peygamber olarak gönderilince; işte o vakit, ona düşmanlık ettiler.

 

Bazı dilciler de buradaki "ayrılmayacaklardı" lafzı "helak olmayacaklardı" anlamındadır demişlerdir, ki bu da Arapların: ''Doğum esnasında kadının leğen kemiği çözüldü" tabirlerinden alınmıştır. Bu da bu kemiğin çatlaması ve bir daha kaynamayıp, sonunda ölmesi anlamını ifade eder. Buna göre mana şöyle olur: Onlar rasüllerin gönderilip, kitapların indirilmesi ile kendilerine karşı delil ortaya konulmadıkça azab edilmeyecekler, helak edilmeyeceklerdi.

 

Bazıları da; müşrikler hakkında şöyle demiştir: Onlar da kitab ehlindendir. Çünkü yahudilerden kimisi Uzeyr Allah'ın oğludur, hristiyanlardan kimisi de İsa Allah'ın kendisidir, kimileri de o Allah'ın oğludur, kimileri üçün üçüncüsüdür demişlerdir (ve böylece bunlar da müşrik olmuşlardır.)

 

Bir başka açıklamaya göre; kitab ehli, önce mümin idiler, peygamberlerinden sonra kafir oldular. Müşrikler de fıtrat üzere doğdular, ergenlik yaşına ulaşınca kafir oldular. İşte bundan dolayı Yüce Allah: "Ve müşriklerden" diye buyurmuştur.

 

Bir başka açıklamaya göre "müşrikler" de aynı zamanda "kitab ehli"nin niteliğidir. Çünkü onlar kendilerine gönderilen kitaptan yararlanmadıkları gibi tevhidi de terkettiler. Hristiyanlar teslisçidirler, yahudiler de genel olarak müşebbihecidirler. Hepsi de şirktir. Bu bir kimsenin: "Akıllılar ile zarif kimseler bana geldi" deyip, muayyen birtakım kimseleri kastederek, onları her iki özellik ile nitelendirmesini andırmaktadır. O halde anlam şöyledir: Kitab ehlinden (ve) müşrik olanlar. ..

 

Bir diğer açıklamaya göre, burada sözü geçen "küfür", Peygamber (s.a.v.)'ın inkar edilmesidir. Yani Muhammed (s.a.v.)'ın peygamberliğini inkar eden ve aynı zamanda kitab ehli olan yahudilerle hristiyanlar ile Araplardan olsun, başkalarından olsun -ki bunlar kitabı olmayanlardır- puta tapan müşrikler ayrılmayacaklardı, demektir.

 

el-Kuşeyri dedi ki: Ancak böyle bir açıklamanın doğru olma ihtimali uzaktır. Çünkü Yüce Allah'ın: "Kendilerine apaçık delil gelinceye kadar ... Allah tarafından gönderilmiş bir Rasüldür" buyruğunun zahirinden anlaşılan bu Rasülün, Muhammed (s.a.v.) olduğudur. Dolayısı ile Muhammed (s.a.v.)'ın peygamberliğini inkar eden kafirler, Muhammed kendilerine gelinceye kadar... ayrılmayacaklardı, denilmiş olma ihtimali uzaktır. Ancak: Şu anda Muhammed'i inkar edenler -her ne kadar önceden onu tazim eden kimseler ise de- Allah, Muhammed'i kendilerine peygamber olarak gönderip, onlara ayetleri apaçık bildirinceye kadar, bu küfürden vazgeçmeyeceklerdir. İşte o vakit onlardan bir kısmı iman edecektir.

 

el-Ameş ve İbrahim, "müşriklerden" anlamındaki lafzı merfu olarak; (...) diye ve: " ... olanlar" lafzına atf ile okumuştur. Ancak birinci kıraat daha açık anlaşılır. Çünkü ref' ile okunması halinde her iki sınıf kitab ehlinden başkaları imiş gibi, iki ayrı sınıf olur. Ubeyy'in kıraatinde:

 

"Kitab ehlinden kafir olanlar ile müşrikler... ayrılmayacaklardı" şeklindedir. İbn Mesud'un mushafında ise: "Müşrikler ve kitab ehli ... ayrılmayacaklardı" şeklindedir. Daha önce (sürenin tefsirinin başında) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Kendilerine apaçık delil gelinceye kadar" onlara apaçık delil gelinceyekadar, diye açıklanmıştır. Apaçık delil de Muhammed (s.a.v.)'dır.

 

"Allah tarafından gönderilmiş bir rasuldür." Yani o, Yüce Allah tarafından peygamber olarak gönderilmiştir. ez-Zeccac dedi ki: "Bir Rasüldür" anlamındaki lafız "apaçık delil" lafzından bedel olarak merfu'dur.

 

el-Ferra dedi ki: Bu "O (apaçık delil) Allah tarafından gönderilmiş bir rasüldür" yahutta "O (peygamber) Allah tarafından gönderilmiş bir rasüldür" demektedir. Çünkü "Beyyine: Apaçık delil" bazan müzekker kabul edilebilir ve: "Benim beyyinem (açık delilim) filandır" denilebilir. Ubeyy ve İbn Mesud'un kıraatinde; (...) diye kat' üzere (bedel yapmayarak) nasb ile okumuşlardır. "Okuyup duran, okuyan" demektir ki (bu fiil): "Okudu, okur, okumak" diye kullanılır.

 

"Sahifeler" lafzı "sahife"nin çoğulu olup, üzerinde yazı yazılan şey demektir.

 

"Tertemiz" lafzı hakkında İbn Abbas şöyle demiştir: Yalandan, şüpheden, iki yüzlülükten ve sapıklıktan arınmış demektir. Katade batıldan yana (temiz) diye açıkladığı gibi, yalandan, şüphelerden, küfürden tertemiz edilmiş diye de açıklanmıştır. Hepsinin anlamı birdir.

 

Yani, sahifelerin yazılı olarak ihtiva ettiği şeyleri okur. Buna (bu açıklamaya) onun yazılı bir kitaptan değil de ezberinden okuduğu delil teşkil etmektedir. Çünkü Peygamber ümmi idi, okuması yazması yoktu.

 

"Tertemiz" lafzı "sahifeler"in sıfatıdır. Bu da Yüce Allah'ın: "Çok şerefli, son derece yüksek ve tertemiz sahifelerdedir" (Abese, 13-14) buyruğunu andırmaktadır. Buna göre "tertemiz" lafzı zahiren sahifelerin sıfatıdır. Gerçekte ise sahifelerde yazılı bulunan Kur'an'ın sıfatıdır. "Tertemiz"in şu anlama geldiği de söylenmiştir: Onlara tertemiz olanlardan başkası dokunmamalıdır. Daha önceden açıklandığı üzere el-Vakıa Suresi'nde (75-80. ayetler, 5. başlıkta) buyurduğu gibi.

 

Tertemiz sahifelerin, Yüce Allah'ın nezdinde peygamberlere indirilmiş kitabların kendisinden istinsah edildiği Ummu'l-Kitabtaki sahifeler olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah'ın: "Daha doğrusu o çok şerefli bir Kur'andır, Levhi mahfuzdadır." (el-Buruc, 21-22) buyruğunda olduğu gibi. el-Hasen dedi ki: Semadaki tertemiz sahifeler kastedilmektedir.

 

"İçinde dosdoğru hükümlerin yazılı olduğu ... " Dosdoğru, eğriliği büğrülüğü olmayan ve muhkem demektir. Arapların bir şey dosdoğru ve sahih olduğu vakit kullandıkları; (...) fiilinden gelmektedir.

 

Kimi ilim adamı şöyle demiştir: Sahifeler kitaplarla aynı şeydir. O halde nasıl olur da; içinde kitapların bulunduğu sahifelerde, demiş olabilir (diye sorulursa) şu cevab verilir: Burada "kitaplar" lafzı hükümler anlamındadır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

 

"Allah ... galib geleceğim diye yazmıştır." (el-Mücadele, 21) buyruğunda "yazdı" hükmetti anlamındadır. Peygamber (s.a.v.) da şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin ederim ki ben aranızda Allah'ın Kitabı ile hükmedeceğim" diye buyurmuş, sonra da recm hükmünü vermişti. Oysa recm Allah'ın Kitabında yazılı değildir. O halde burada, ben aranızda Yüce Allah'ın hükmü gereğince hüküm vereceğim, demektir. Şair de şöyle demiştir: "Vela (bağlılık) bela ile değildir, siz (haktan) meyledip saptınız Yazdığı (hükmettiği) zaman Allah böyle buyurmamıştı."

 

"Dosdoğru kitaplar" (mealde: Dosdoğru hükümlerin yazılı olduğu, diye verilmiştir). Kur'an'ın kendisidir diye de açıklanmıştır. Böylelikle Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'den "kitablar" diye söz etmiştir. Çünkü o çeşitli, türlü açıklamaları kapsamaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Beyyine 4

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR