ŞEMS 8 |
فَأَلْهَمَهَا
فُجُورَهَا
وَتَقْوَاهَا |
8. Sonra da ona hem
kötülüğü, hem de takvayı ilham edene ki...
"Sonra da ona ...
ilham edene ki;" Ona tanıtana ki; demektir. İbn Ebi Necih, Mücahid'den
böylece rivayet etmiştir. Ona günahkarlık ve takva yolunu tanıtan demektir. İbn
Abbas da böyle açıklamıştır. Yine Mücahid'den, ona itaat ve masiyeti tanıtan,
diye açıkladığı nakledilmiştir. Muhammed b. Ka'b'dan şöyle dediği rivayet
edilmiştir: Şanı Yüce Allah, kulu hakkında hayır murad ettiği takdirde ona
hayır işlemeyi ilham eder, o da hayır işler. Onun hakkında kötülük murad ettiği
takdirde ona şerri ilham eder, o da şer işler.
el-Ferra dedi ki:
"Ona ... ilham eden" ona hayır yolunu ve şer yolunu bildirip tanıtan
demektir. Nitekim Yüce Allah: "Ve Biz ona iki de yol gösterdik." (el-Beled,
10) diye buyurmuştur.
ed-Dahhak'ın rivayetine
göre İbn Abbas şöyle demiştir: takva sahibi mümine takvasını, günahkar olan
kimseye de günahkarlığını ilham etmiştir.
Said'den gelen rivayete
göre o, Katade'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: O herbir nefse kendisi için
günah olanı da, takvalı olanı da açıklamıştır.
Anlamlar birbirlerine
yakındır. Ebu Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.v.):
"Sonra da ona hem kötülüğü, hem de takvayı ilham edene ki" buyruğunu
okuduktan sonra şöyle buyurdu: "Allah'ım, Sen benim nefsime takvasını
ihsan buyur ve onu tertemiz edip arındır. Sen onu tertemiz edenlerin en
hayırlısısın. Sen onun velisisin ve mevlasısın."
Ayrıca bunu Cüveybir,
ed-Dahhak'tan, o İbn Abbas'tan şöylece rivayet etmiştir: Peygamber (s.a.v.) şu:
"Sonra da ona hem kötülüğü, hem de takvayı ilham edene ki" ayetini
okudu mu, sesini yükseltir ve şöyle derdi: "Allah'ım, sen benim nefsime
takvasını ver. Sen hem onun velisi, hem mevlasısın. Sen onu tertemiz edip,
arındıranın en hayırlısısın. ''
Müslim'in Sahih'inde
Ebu'l-Esved ed-Düeli'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: İmran b. Husayn bana
şöyle dedi: Sen bugün insanların neler yaptıklarını ve neyin uğrunda didinip
durduklarını görüyor musun? Acaba bu geçmiş bir kader olarak haklarında hükme
bağlanmış, geçip gitmiş bir şey midir? Yoksa peygamberlerinin kendilerine
getirmiş olup haklarında delilin sabit olduğu şeyler türünden gelecekte
yapacakları şeyler ile ilgili midir? Ben: Hayır, bu haklarında hükme bağlanmış
ve geçip gitmiş bir şeydir, dedim. Şöyle dedi: O zaman bir zülum olmaz mı? Ben
bundan şiddetli bir şekilde dehşete kapıldım ve: Herşeyi Allah yaratmış ve
O'nun zatının mülküdür. Ona ne yaptığından dolayı soru sorulmaz, fakat onlara
sorulur. Bana şöyle dedi: Allah sana rahmetini ihsan etsin. Sana yönelttiğim bu
soru ile sadece senin aklını ölçmek istemiştim.
Müzeyne'den iki adam
Rasülullah (s.a.v.)'a gelerek: Ey Allah'ın Rasülü dediler. Bugün insanların yapıp
işledikleri ve uğrunda çabalayıp durdukları şey hakkındaki görüşün nedir? O
şeyler hakkında ezeli bir kader gereği olarak hükme bağlanmış ve geçip gitmiş
bir şey midir? Yoksa peygamberlerinin kendilerine getirmiş ve kendilerine karşı
delilin sabit olduğu, gelecekte karşı karşıya kalacakları hususlar mıdır? diye
sordular. Peygamber şöyle buyurdu: "Hayır, aksine bu haklarında geçip
gitmiş ve hükme bağlanmış bir şeydir. Yüce Allah'ın Kitabındaki: "Herbir
nefse ve onu düzenleyene sonra da ona hem kötülüğü, hem de takvayı ilham edene
ki..." buyruğu bunu doğrulamaktadır. ''
"Kötülük
(fucur)" ile "takva" lafızları mef'ulün bih konumunda iki
mastardır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN