BELED 14 / 16 |
أَوْ
إِطْعَامٌ
فِي يَوْمٍ
ذِي
مَسْغَبَةٍ {14} يَتِيماً
ذَا
مَقْرَبَةٍ {15} أَوْ
مِسْكِيناً
ذَا
مَتْرَبَةٍ {16} |
14.
Yahut, açlığın çok olduğu bir günde yemek yedirmektir.
15.
Akrabalığı olan bir yetime.
16.
Yahut, topraklara düşmüş bir yoksula.
"Yahut açlığın çok
olduğu bir günde yemek yedirmektir" buyruğundaki: "Açlık"
demektir. "Aç olmak"; "Aç kişi" demektir.
el-Hasen bu buyruğu;
(...) şeklinde ("Yahut bir gün çok aç olan bir kimseye yemek
yedirmektir" anlamında) ve: (...) lafzını "elif" ile (yani ...
olan kimseye) diye okumuştur. Ebü Ubeyde de şu beyiti zikretmektedir: "Ey
Asım oğlu Kays'ın oğlu, şayet ben senin komşun olsaydım (beni komşu bilseydin)
Komşun açlık içinde kıvranırken sen geceni tok geçirmezdin."
Yemek yedirmek büyük bir
fazilettir. Hele açlığın sözkonusu olması halinde olursa daha da faziletlidir.
en-Nehai Yüce Allah'ın: "Yahut açlığın çok olduğu bir günde yemek
yedirmektir." buyruğu hakkında: Yemeğin çok az bulunduğu bir günde (yemek
yedirmektir, demektir) diye açıklamıştır.
Peygamber (s.a.v.)'dan
şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İlahi rahmeti celbeden hususlardan
birisi de aç kalmış bir müslümana yemek yedirmektir."
"Akrabalığı" yakınlığı "olan bir yetime."
''Filan kişi benim
akrabamdır, benimle akrabalığı vardır" denilir.
Bu buyruk, bize akrabaya
verilen sadakanın akraba olmayana verilen sadakadan daha faziletli olduğunu
öğretmektedir. Nitekim bakıcısı olmayan bir yetime verilecek olan sadaka,
kendisine bakacak kimseleri bulunan bir yetime verilen sadakadan daha
faziletlidir.
Dilciler
"yetim"e bu ismin veriliş sebebinin, onun güçsüzlüğü olduğunu söylerler.
Çünkü kişi zayıf düşecek olursa: "Adam zayıf düştü" denilir (ve
"yetim" ile aynı kökten gelen fiil kullanılır.) Belirtildiğine göre;
insanlar arasında "yetim" baba tarafından olur. Hayvanlar arasında
ise anne tarafındandır. Buna dair yeterli açıklamalar daha önceden Bakara
Süresi'nde (83. ayet, 5. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Bazı dilciler ise
yetim, anne-babası ölmüş kimsedir, demişlerdir Kays b. el-Mülavvah da şöyle
demiştir: "Yetim bir kimse annesiz, babasız kalışını Yüce Allah'a nasıl şekva
ediyorsa, Leyla'nın yokluğunu ben de Yüce Allah'a öylece şekva ediyorum."
"Yahut topraklara
düşmüş bir yoksula." Hiçbir şeyi olmadığından dolayı fakirlikten toprağa
yapışıp durmuş, topraktan başka sığınacak, barınacak hiçbir şeyi olmayan
kimseye ... demektir.
İbn Abbas dedi ki: O evi
bulunmayan, sokağa atılmış kimse demektir. Mücahid dedi ki: Toprağa karşı
elbise ya da başka bir şey türünden kendisini koruyacak hiçbir şeyi olmayan
kimsedir. Katade: Evladu iyali pekçok olan kimsedir, diye açıklamıştır. İkrime:
Borç altına girmiş kimse, Ebü Sinan Kötürüm kalmış kimsedir, diye
açıklamışlardır. İbn Cübeyr: Kimsesi olmayan kişi diye açıklamıştır.
İkrime'nin rivayetine
göre, İbn Abbas şöyle açıklamıştır: "Toprağa bulanmış (zu metrabe)"
toprağından uzak düşmüş yani vatanından uzaktaki yabancı kimse demektir. Ebü
Hamid el-Harezenci de şöyle demiştir: Buradaki "metrebe" zorlu ve
sıkıntılı hal demek olan "terib"den gelmektedir. Bir kimse fakru
zaruret içine düştüğü takdirde; (...) fiili kullanılır.
el-Hüzeli şöyle
demiştir: "Bizler, misafir gelip de bizim yurdumuza konakladığı vakit;
Oldukça fakirlik halimizde bile develerin kanlarını akıtırdık."
İbn Kesir, Ebu Amr ve
el-Kisai ("kul azad etmek" anlamındaki lafzı):
Mazi bir fiil olarak
"kef" harfini üstün ile "Azad etti" diye "köle"
anlamındaki lafzı da meful olduğundan ötürü nasb ile; (...) diye okumuşlardır.
"Yahut yemek yedirmek" anlamındaki buyruğu henneyi üstün ve
"mim" harfini de nasb ile; "Yahut yemek yedirdi" diye
("ayn" harfinden sonra) "elif" getirmeksizin yine mazi bir
fiil olarak okumuşlardır. Çünkü Yüce Allah: "Bundan sonra da iman
edenlerden ... olmasıdır" (17. ayet) diye buyurmuştur. Bunun böyle olması
"köle azad et(me)di, yemek yedir(me)di" şeklindeki okuyuşa daha uygun
düşmektedir.
Diğerleri ise ref' ile:
"Azad etmekdir" diye; "Çözdüm, azad ettim" fiilinin mastarı
olarak okumuşlar; "köle" anlamındaki lafzı da; (...) şeklinde izafet
dolayısıyla mecrur okumuşlardır. Diğer taraftan: "Yahut... yemek
yedirmektir" lafzındaki henneyi kesreli, ("ayn"dan sonra)
"elif" ile "mim" harfini ötre ve aynı şekilde mastar olarak
tenvinli okumuşlardır. Bu okuyuşu Ebu Ubeyd ve Ebu Hatim tercih etmiştir. Çünkü
bu Yüce Allah'ın: "O sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin"
(12. ayet) buyruğunu açıklamakta, daha sonra bunun ne olduğunu haber vererek:
"O kul azad etmektir yahut ... yemek yedirmektir" (12. ayet) diye
buyurmaktadır. Anlam da şöyle olur:
Sarp yokuşa saldırmak,
köle azad etmek yahut yemek yedirmektir.
Nasb ile okuyanların (İbn
Kesir, Ebü Amr ve el-Kisai'nin) okuyuşu ise manaya göre yorumlanan bir
okuyuştur. Yani böyle bir kimse köle azad etmedi, açlığın yaygın olduğu bir
günde yemek yedirmedi. Bu, o sarp yokuşu nasıl aşabilecektir.?
el-Hasen ve Ebü Reca da
(diğer okuyuşa göre) "gün" lafzının sıfatı olan "yemek
yedirmek" anlamındaki lafzın mefulü olarak nasb ile; "Aç olan bir
kimseye" diye okumuşlardır, Yani onlar aç olan bir kimseye yemek
yedirirler. "Bir yetim" lafzı da ondan bedel olur.
Diğerleri ise
"gün"ün sıfatı olarak; "Açlığın çok olduğu (bir gün)" diye
okumuşlardır. Nasb ile okuyuşun ayrıca cer harfi ile mecrurun mahalline göre
sıfat olması (dolayısı ile yine sıfatın, gün lafzının sıfatı olması) da
mümkündür. Çünkü Yüce Allah'ın: "Bir günde" anlamındaki buyruğu, mahalli
itibariyle nasb konumunda olan bir zarftır. Bu durumda lafıza değil de manaya
göre onun (yani günün) sıfatı olur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN