BELED 11 |
فَلَا
اقْتَحَمَ
الْعَقَبَةَ |
11. Fakat o, sarp
yokuşa saldıramadı.
Yani, Muhammed'e
düşmanlığı uğrunda harcadığını iddia ettiği o malını niçin o sarp yokuşu
tırmanıp geçmek için harcamadı? Harcasaydı da güvenliğe erişseydi.
"SaIdırmak,
tereddütsüz ve düşünmeden kişinin kendisini bir şeyin üzerine atması"
demektir. "Düşünmeksizin derhal kendisini o işin içerisine atıverdi"
tabiri de buradan gelmektedir.
"At, binicisini
yuzu ustüne attı" denilir. "Canı bir şeye düşünmeksizin sokmak,
atmak" demektir. "Helak edecek kadar büyük tehlike, zorlu kıtlık bir
sene" demektir. Bedevi Araplar, bulundukları yerde kıtlık başgösterip,
kırsal alanlara girecek olurlarsa; (...) denilir. "Yolun zor
bölümleri" anlamındadır.
el-Ferra ve ez-Zeccac
dedi ki: Burada: "Hayır ... meli değil mi? ... " lafzı tek bir defa
zikredilmiştir. Fakat Araplar, benzer bir ifadede mazi fiil ile birlikte bu
edatı bir başka sefer başka sözlerle birlikte tekrarlamadıkça sadece bir defa
hemen hemen hiç kullanmazlar. Yüce Allah'ın: "O tasdik de etmemiş, namaz
da kılmamış(tı)." (el-Kıyame, 31) buyruğu ile: "Onlar için hiçbir korku
yoktur, onlar kederlenecek de değillerdir.'' (Yunus, 62) buyruklarında olduğu
gibi. Bunu bir defa kullanmaları ancak sonraki ifadelerin onun manasına delalet
etmesi halindedir. Bu sebeble "Bundan sonra da." olmasıdır" (17
ayet) buyruğu, tekrarın yerini tutar. Şöyle buyurmuş gibidir: O ne sarp yokuşa
saldırabildi, ne de iman etti.
Buyruğun: O, ne
kurtuldu, ne de esenliğe kavuştu, ifadesi gibi (bed)dua konumunda olduğu da
söylenmiştir.
"O sarp yokuşun ne
olduğunu sen nereden bileceksin?" 02. ayet) Süfyan b. Uyeyne dedi ki Yüce
Allah'ın: "Sana ne bildirdi (mealde: Sen nereden bileceksin)" diye
buyurduğu herbir hususu haber vermiştir. Hakkında: "Sen nereden
bileceksin?" diye buyurduğu hususları ise kendisine haber vermemiştir.
(Yine İbn Uyeyne) dedi ki; "Fakat o sarp yokuşa saldıramadı" buyruğu,
o sarp yokuşa saldırmadı, demektir. Züheyr'in şu beyitinde olduğu gibi:
"Ve O, içinde bir niyeti gizleyip saklamıştı Bunu ne açığa vurdu, ne de
öne çık(ar)dı."
Yani o, niyetini açığa
vurmadı, öne çıkarmadı.
el-Müberred ve Ebu Ali
de aynı şekilde buradaki; "... ma" olumsuzluk edatının (muzarinin
başına gelip olumsuz mazi anlamını veren): (...) anlamındadır, demişlerdir.
Buhari bu görüşü Mücahid'den diye de zikretmiştir. Yani o, dünya hayatında o
sarp yokuşa saldırmadı, demektir. Bu durumda (yukarıda tekrarlanarak
kullanıldığı belirtilen) olumsuzluk edatının tekrarına ihtiyaç kalmaz.
Daha sonra (yüce Allah),
akabeyi (sarp yokuşu) ve ona saldırmayı açıklayarak: "O kul azad
etmektir" 03. ayet) ve şunu şunu yapmaktır, diye buyurdu. Yüce Allah'a
yakınlaştırıcı, mali birtakım ibadet yollarını açıkladı.
İbn Zeyd ve bir grub
müfessir şöyle demişlerdir: İfade, inkar anlamını ihtiva eden istifham (soru)
demektir. İfadenin de takdiri şudur: O, ne diye sarp yokuşa saldırmadı? Yahut
o, sarp yokuşa saldırmalı değil miydi? Yani şöyle buyurmaktadır; O malını niçin
kölelerin hürriyetlerine kavuşturulması, açsız kimselerin yemek yedirilmesi
uğrunda -bu yolla sarp yokuşa aşması için- harcamadı? Böyle yapması malını
Muhammed (s.a.v.)'e düşmanlık uğrunda harcamasından onun için daha hayırlı
olurdu.
Diğer bir açıklama da
şöyle yapılmıştır: Burada akabeye tırmanmak, onu aşıp geçmek (sarp yokuşa
saldırmak) bir örnektir. Yani o, Rabbine itaat etmek ve O'na iman etmek uğrunda
malını harcamak suretiyle büyük sorumluluklara niye katlanmadı? Bu gibi
sorumlulukların altına niye girmedi? Böyle bir açıklama; "Fakat o sarp
yokuşa saldıramadı" buyruğunu (bed)dua anlamında yorumlayanların
açıklamalarına uygundur. Yani, malını şu şu yollarda harcamayan kimse
kurtulamasın, esenliğe kavuşamasın.
Şöyle de açıklanmıştır:
Bu buyruk, günahların büyüklüğünü, ağırlığını ve onların çetinliğini bir
akabeye (sarp yokuşa) benzetmektedir. Eğer kişi köle azad edip, salih amel işleyecek
olursa, bu da sarp yokuşu saldırıp aşan kimsenin durumuna benzer. Bunlar ise
kişinin kendisine zarar veren, onu rahatsız eden ve ona ağırlık teşkil eden
günahlardır.
İbn Ömer dedi ki:
Buradaki akabe (sarp yokuş) cehennemdeki bir dağdır. Ebü Reca'dan şöyle dediği
rivayet edilmiştir: Bize ulaştığına göre akabeyi (yokuşu) çıkıp aşmak, yedibin
yıl, ondan aşağıya inmek de yedibin yıldır.
el-Hasen ve Katade dedi
ki: Bu köprüden önce, cehennemde çok zorlu bir yokuştur. Yüce Allah'a itaat
ederek o yokuşu aşmaya bakınız.
Mücahid, ed-Dahhak ve
el-Kelbi dedi ki: Bu cehennem üzerine konulacak kılıç gibi keskin, düzlüğü,
yüksekliği ve inişi üçerbin yıllık mesafe olan Sırat'ın kendisidir. Bunu aşmak,
mü'min için ikindi ile akşam namazı arasındaki süre kadar olacaktır.
Mü'min için bu köprüyü
aşmanın farz bir namazı kılmak kadar bir süre alacağı da söylenmiştir.
Ebü'd-Derda'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Önümüzde bizi bekleyen
bir akabe (sarp yokuş) vardır. Bu yokuştan insanlar arasında en rahat kurtulacak
kimseler, yükleri en hafif olanlardır.
Ateşin bizatihi
kendisinin akabe olduğu da söylenmiştir. Ebü Reca, el-Hasen'den şöyle dediğini
rivayet etmektedir: Bize ulaştığına göre, bir köle azad eden müslüman bir
kimsenin azad ettiği o köle, mutlaka onun için cehennem ateşinden kurtuluş
fidyesidir. Abdu'r-Rahman b. Ömer'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Kim bir
köle azad ederse, Yüce Allah da o kölenin herbir azası karşılığında onun bir
azasını (cehennem ateşinden) azad eder.
Müslim'in Sahih'inde Ebü
Hureyre'den gelen rivayete göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim bir köleyi hürriyetine kavuşturursa, Allah da o kölenin herbir organı
karşılığında onun bir organını cehennemden kurtarır. Hatta onun fercini,
kölesinin ferci karşılığında (cehennemden) azad eder. "
Tirmizi'de, Ebu Umame
ile diğer sahabilerden Peygamber (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir: "Herhangi bir müslüman bir diğer müslümanı hürriyetine
kavuşturacak olursa, bu, onun cehennem ateşinden kurtuluşunu sağlar. Onun herbir
organı, öbürünün bir organının kurtulmasına karşılık olur. Herhangi bir
müslüman kadın bir başka müslüman kadını hürriyetine kavuşturacak olursa, o da
onun cehennem ateşinden kurtulmasına sebeb olur. Onun herbir organı
karşılığında o kadının da bir organı (cehennemden) kurtulur." (Tirmizi)
dedi ki Bu hasen, sahih, garib bir hadistir.
Akabe (sarp yokuş)un,
kişinin amellerin arzedilmesinin dehşetinden kurtulması demek olduğu da
söylenmiştir. Katade ile Ka'b: O, köprüden önceki bir ateştir, demişlerdir.
el-Hasen de şöyle demiştir: O -Allah'a yemin ederim- çok zorlu bir yokuştur
İnsanın nefsine, hevasına ve düşmanı olan şeytana karşı mücadele ve mücahede
etmesidir. Şairlerden birisi şöyle demiştir:
"Ben, bana ok atıp
duran ve aleyhime tuzaklar, ağlar kuran Dört musibet ile mübtela olmuşum:
İblistir biri onların, dünya, nefsim ve heva da diğerleri. Bunlardan ben nasıl
kurtuluş ümid edebilirim ki? Rabbim (Senden gelecek) bir af ile yardımcı ol
bana
Çünkü ben artık bunlara
karşı Senden başkasını (n yardımını) ümid edemez haldeyim."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN