FECR 15 / 16 |
فَأَمَّا الْإِنسَانُ
إِذَا مَا
ابْتَلَاهُ
رَبُّهُ
فَأَكْرَمَهُ
وَنَعَّمَهُ
فَيَقُولُ
رَبِّي
أَكْرَمَنِ {15}
وَأَمَّا
إِذَا مَا
ابْتَلَاهُ
فَقَدَرَ عَلَيْهِ
رِزْقَهُ
فَيَقُولُ
رَبِّي أَهَانَنِ
{16} |
15. Ama
insan, Rabbi kendisini sınayıp da ona ikramda bulunup nimetler verse:
"Rabbim beni şereflendirdi, bana lutfetti" der.
16.
Fakat ne zaman onu deneyip, rızkını daraltırsa bu sefer: "Rabbim beni
alçalttı" der.
"Ama insan"
buyruğu ile kastedilen kafir kimsedir. İbn Abbas dedi ki: Utbe b. Rabia ile Ebu
Huzeyfe b. el-Muğire'yi kastetmektedir. Umeyye b. Halef'in kastedildiği
söylendiği gibi, Ubeyy b. Halef'in kastedildiği de söylenmiştir.
"Rabbi kendisini
sınayıp" nimet ile onu imtihan edip, deneyip" Bu buyruktaki: (...):
zaid bir sıladır.
" ... da ona"
mal ile "ikramda bulunup" ona genişlik vererek "nimetler verse:
Rabbim beni şereflendirdi, bana lutfetti der." Bununla şımarır, sevinir.
Fakat O'na hamdetmez.
"Fakat ne zaman onu
deneyip" fakirlik ile mihnete uğratıp sınarsa "rızkını" zar zor
yetecek kadar ona "daraltırsa bu sefer: Rabbim beni alçalttı" yani
beni aşağılattı "der."
Bunlar öldükten sonra
dirilişe iman etmeyen kafirin nitelikleridir. Ona göre şeref, üstünlük ve
aşağılık dünyadan sahib olunan çok ya da az miktardaki paya göredir. Mü'mine
göre ise, şeref ve üstünlük, Yüce Allah'ın ahiretteki paya ulaştırmak
özelliğini taşıyan itaata ve iyiliklere ulaşma tevfikini lutfetmesine bağlıdır.
Dünyada ona ayrıca genişlik verecek olursa, bundan dolayı da Rabbine hamd ve
şükür eder.
Derim ki: Bu iki ayette
belirtilenler, bütün kafirlerin nitelikleridir. Müslümanların pek çoğu da
Allah'ın verdiği ihsanları o kimsenin Allah nezdindeki şeref ve üstünlüğü dolayısıyla
verdiğini zanneder. Hatta bazan cahilliği sebebiyle: Eğer ben bunu haketmeyecek
olsaydım, Allah bunu bana vermezdi, der. Aynı şekilde Yüce Allah ona az rızık
ihsan edecek olursa, bunun Allah nezdindeki değersizliği dolayısıyla olduğunu
zanneder.
"Daraltırsa"
anlamındaki buyruk, genel olarak "dal" harfi şeddesiz: (...) diye
okunmuştur. Ancak İbn Amir bunu şeddeli okumuştur. Her iki okuyuş şekli iki
ayrı söyleyiştir. Ancak tercih edilen şeddesiz okuyuştur. Çünkü Yüce Allah bir başka
yerde (şeddesiz olarak): "Rızkı kendisine daraltılan kimse de ... "
(et-Talak, 7) diye buyurmaktadır.
Ebu Amr dedi ki:
Şeddesiz okuyuş, az ve kıt verilirse demektir. Şeddeli okuyuş ise ona yetecek
miktarının verilmesi anlamınadır. Eğer onaböyle bir şey yapmış olsa bu kişi
(sözü geçen insan): "Rabbim beni alçalttı" demezdi.
Haremeyn ahalisi ile Ebu
Amr "Rabbim" anlamındaki lafzı her iki yerde de "ye"
harfini üstün olarak; (...) diye okumuşlardır. Diğerleri ise sakin
okumuşlardır. el-Bezzi, İbn Muhaysın ve Yakub; "beni şereflendirdi, bana
lutfetti" anlamındaki; (...) ile "beni alçalttı" anlamındaki;
(...) lafzında her iki halde (vakıf ve vasl hallerinde) de "ye" ile
okumuşlardır. Çünkü o (ye) bir isimdir, hazfedilmez.
Medineliler ise vasl
halinde "ye"yi sabit bırakırken vakf halinde -mushafa uyarak-
okumamışlardır.
Ebu Amr vasl halinde bu
harfin sabit kılınması ile hazfedilmesi arasında muhayyer bırakmıştır, çünkü
buraları ayet sonudur. Vakf halinde ise mushaf hattı dolayısıyla hazfetmiştir.
Diğerleri ise bu harfi hazfederler. Çünkü her iki yerde de "ye"siz
yazılmıştır. Sünnet, mushafın hattına muhalefet etmemektir, çünkü bu ashabın
icmaıdır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN