FECR 4 / 5 |
وَاللَّيْلِ
إِذَا
يَسْرِ {4} هَلْ
فِي ذَلِكَ
قَسَمٌ
لِّذِي
حِجْرٍ {5} |
4.
Yürüyüp gittiği zamanda geceye ki;
5.
Gerçekten bu(nlar) akıl sahibi olanlar için bir yemindir, değil mi?
"Yürüyüp gittiği
zamanda geceye ki" buyruğu beşinci yemindir. Yüce Allah, özellikle on
geceye yemin ettikten sonra, genel olarak geceye yemin etmektedir.
"Yürüyüp gittiği
zaman" buyruğu, kendisinde yürünüp gidildiği zaman demektir. Nitekim
"uyuyan gece, oruçlu gündüz" denilmesi de bu kabildendir. (Uyku ile
geçirilen gece, oruç ile geçirilen gündüz anlamında kullanılır.) Şair de şöyle
demiştir: "Ey Um Gaylan, gece yürüyüşü dolayısıyla kınadın bizi Sense
uyudun, halbuki bineklinin gecesi uyumaz."
Yüce Allah'ın:
"Gece gündüzün hilekarlıkları (gece gündüz yaptığınız hilekarlıklar
anlamında)" (Sebe', 33) buyruğu da bu kabildendir. Meani bilginlerinin
çoğunluğunun görüşü budur. el-Kutebi ve el-Ahfeş'in görüşü de budur.
Müfessirlerin çoğunluğu da şöyle demiştir: "Yürüyüp gittiği zaman"
buyruğu yürüyüp gitti, demektir. Katade ve Ebu'l-Aliye: Gelip gitti diye
açıklamışlardır. İbrahim'den rivayet edildiğine göre: "Yürüyüp gittiği
zaman geceye" tam kemaline erdiği zaman (geceye) demektir, diye
açıklamıştır.
İkrime, el-Kelbi,
Mücahid ve Muhammed b. Ka'b, Yüce Allah'ın: " ... geceye" buyruğunda
kasıt, özel olarak Müzdelife'de kalınan gecedir. Çünkü bu gecenin, insanların
Allah'a itaat etmek üzere biraraya gelip, toplanmak gibi bir özelliği vardır.
Kadir gecesi olduğu da söylenmiştir. Çünkü rahmet; bu gecede sirayet eder
(yürür, gider.) Ve ayrıca bu gecenin çokça sevab kazanmak imkanını vermek gibi
bir özelliği vardır. Gecenin tamamının kastedildiği de söylenmiştir.
Derim ki: Önceden
geçtiği üzere daha kuvvetli olan görüş de budur. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
İbn Kesir, İbn Muhaysın
ve Yakub "yürüyüp gittiği" anlamındaki buyruğu her iki halde (vakıf
ve vasl hallerinde) de asla uygun olarak "ye "yi tesbit ile; (...)
diye, okumuşlardır, Çünkü bu lafız cezm halinde değildir, o bakımdan
"ye" harfi de sabit bırakılır. Nafi' ve Ebu Amr ise vasıl halinde
"ye"yi tesbit ederken, vakf halinde hazf ile okumuşlardır. Bu kıraat
el-Kisai'den de rivayet edilmiştir. Ebu Ubeyd dedi ki: el-Kisai bir sefer vasl
halinde "ye "nin tesbit edileceği ve vakıf halinde hazfedileceğini
-mushafın hattına uyarak- söylüyor idi, Daha sonra her iki halde de
"ye"nin hazfedileceği kanaatini benimsemiştir, Çünkü bu bir ayet sonudur.
Şamlılar ve Küfelilerin kıraati de böyledir. Ebu Ubeyd de hatta uyarak bu
görüşü tercih etmiştir. Çünkü bu lafız mushafta "ye"siz yazılmıştır,
el-Halil dedi ki: Bu
lafızın "ye"si ayet sonları dolayısıyla hazfedilir. el-Ferra dedi ki:
Araplar bazen "ye" harfini hazfedip ondan önceki harfi kesreli
okumakla yetindikleri de olur. Kimisi de şu beyiti nakletmiştir: "Senin
iki elinin birisi; cömertlik göstererek bir dirhem dahi tutmaz, Öbür elin ise
kılıçla kan verir."
"Filan kişi
cömertliğinden dolayı bir dirhem dahi tutmaz"; onu elinde bulundurmaz ve
ona yapışmaz, demektir.
el-Müerric dedi ki: Ben,
el-Ahfeş'e "yürüyüp gittiği" (anlamındaki) buyruğunda
"ye"nin düşürülmesinin sebebini sordum. Bana şöyle dedi: Sen evimin
kapısında bir sene beklemediğin sürece bu soruna cevab vermeyeceğim. Ben de bir
sene boyunca evinin kapısında bekledim. Dedi ki: Gecenin geçip gitmesi
hakkında: (...) değil, ancak; (...) denilir, O bakımdan bu lafız asıl kullanım
şekli değiştirilmiş bir lafızdır. Asıl şeklinden başka türlü kullandığın her
lafzın irabını bir çeşit eksiltmiş olursun. Yüce Allah'ın: "Anan da
ahlaksız bir kadın değildi.'' (Meryem, 28) buyruğuna hiç dikkat etmez misin?
Yüce Allah burada; (...) dememiştir. Çünkü bu kelimeyi, (...)'den değiştirerek
kullanmıştır.
ez-Zemahşeri dedi ki:
"Yürüyüp gittiği" anlamındaki lafızdan "ye" harfi, okuyup
geçmek halinde kesre ile yetinilerek hazfedilir. Vakıf halinde ise kesre ile
birlikte hazfedilir.
Bu buyruktaki bütün
isimler, kasem dolayısıyla mecrurdur. Cevabı ise hazfedilmiştir. Bu da
"mutlaka bunlara azab edilecektir" anlamındaki buyruktur. Buna da
Yüce Allah'ın: "Görmedin mi Rabbinin nasıl (azab) ettiğini Ad kavmine ...
Bundan dolayı Rabbin de onların üzerine bir azab kamçısı yağdırdı" (6-13.
ayetler) buyrukları delil teşkil etmektedir.
ibnu'l-Enbari dedi ki:
Cevab: "Çünkü Rabbin gözetlemektedir" (14. ayet) buyruğudur.
Mukatil dedi ki:
Buradaki: "mi" lafzı; "Muhakkak" konumundadır. Bunun
takdiri: Muhakkak bu, akıl sahibi olanlar için bir yemindir, takdirindedir.
Buna göre burada "mi" anlamındaki lafız, yeminin cevabı konumundadır.
Bu lafzın takrir
(doğruyu karşı tarafa söyletmek) anlamında; istifham olarak asli anlamında
olduğu da söylenmiştir. Bu da: -Birisine nimet ihsanında bulunulmuş ise-: Ben
sana nimet ihsan etmedim mi? demeye benzer.
Burada kendisine yemin
edilen şeylerin tekidinin kastedildiği de söylenmiştir. Bu, akıl sahibi
kimseleri rahatlatacak, memnun edecek bir özelliktedir, anlamındadır. Buna göre
cevab; "Çünkü Rabbin gözetlemektedir" (14. ayet) buyruğudur, yahutta
hazfedilmiştir.
"Akıl sahibi"
ise özlü aklı olan kimse demektir. Şair şöyle demiştir: "Senin tevbe
edeceğin nasıl ümit edilebilir ki? Çünkü Ancak akıl sahibi gençlerden (bu gibi
şeyler) ümit edilebilir."
Genel olarak müfessirler
böyle açıklamışlardır. Ancak Ebu Malik şöyle demiştir: "Akıl sahibi";
insanlar arasında sitre (sına, kötülükleri açığa çıkarmamaya) sahib kimseler
demektir. el-Hasen: ilim sahibi diye açıklamıştır. el-Ferra dedi ki: Bütün
açıklamalar aynı anlam etrafında döner, durur. Akıl sahibi, ilim sahibi, sitr
sahibi. Hepsi de akıl anlamındadır. Çünkü "hicr (akıl)"in asıl anlamı
men etmek, alıkoymaktır. Kendi nefsine malik olup, onu alıkoyan kimse hakkında;
"şüphesiz ki o bir hicr sahibidir" denilir. Sağlamlığı ile darbelere
karşı koyabildiği için taşa "hacer" denilmesi de burdan gelmektedir.
Hakim filan kişiyi hacr altına aldı, tabiri de burdan gelmektedir ki, onu
tasarruftan alıkoydu, engelledi anlamındadır. Kendisi vasıtasıyla içindekiler
korunduğu için odaya "hücre" denilmesi de buradan gelmektedir.
el-Ferra dedi ki: Araplar nefsini dizginleyen ve onu istediğine mecbur eden bir
kimseyi tanıtmak ve anlatmak maksadıyla "şüphesiz ki o bir hicr
sahibidir" derler. Bu da; "adamı hacr altına aldım" tabirinden alınmış
gibidir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN