MUTAFFİFİN 22 / 28 |
إِنَّ
الْأَبْرَارَ
لَفِي
نَعِيمٍ {22}
عَلَى الْأَرَائِكِ
يَنظُرُونَ {23}
تَعْرِفُ
فِي وُجُوهِهِمْ
نَضْرَةَ
النَّعِيمِ {24}
يُسْقَوْنَ
مِن
رَّحِيقٍ
مَّخْتُومٍ {25} خِتَامُهُ
مِسْكٌ
وَفِي
ذَلِكَ
فَلْيَتَنَافَسِ
الْمُتَنَافِسُونَ
{26}
وَمِزَاجُهُ مِن
تَسْنِيمٍ {27}
عَيْناً
يَشْرَبُ
بِهَا
الْمُقَرَّبُونَ
{28} |
22.
Şüphe yok ki o iyiler, nimetler içindedirler.
23.
Tahtlar üzerinde seyrederler.
24. O
nimetlerin güzelliğini yüzlerinde tanırsın.
25.
Onlara mühürlü halis şarabtan içirilecek.
26. Ki onun
mührü misktir. O halde yarışanlar, bunun için yarışsınlar.
27. Onun
katkısı "Tesnim"dendir.
28. O,
yakınlaştırılmış olanların kendisinden içecekleri bir pınardır.
"Şüphe yok ki o
iyiler" sadakat ve itaat ehli olan kimseler "nimetler
içindedirler." Yani onlara ihsan edilen nimetlere gark edileceklerdir.
''Allah ona nimetler
verdi, o da bu nimetlerden yararlandı" denilir. ''Nimet içinde bir
kadın" ile (...), aynı anlamdadır.
Yani iyi olan kimseler
cennetlerde, nimetler içerisinde onlardan yararlanacaklardır,
"Tahtlar
üzerinde" süslü çadırlar içerisindeki tahtlar üzerinde, Allah'ın kendileri
için hazırlamış olduğu türlü bağış ve ihsanları "seyrederler." Bu
açıklamayı İkrime, İbn Abbas ve Mücahid yapmıştır. Mukatil de şöyle demiştir:
Onlar cehennem ehlini seyrederler, Peygamber (s.a.v.)'den: "Cehennemde
düşmanlarını seyrederler" diye açıkladığı da nakledilmiştir. Bunu
el-Mehdevı zikretmiştir, Onun lütuf ve ihsanlarının tahtları üzerinde, onun
zatına ve celaline bakarlar, diye de açıklanmıştır.
"O nimetlerin
güzelliğini" parlaklığını, tazeliğini ve aydınlığını "yüzlerinde
tanırsın."
Bitki çiçek verip, dal
uçları beyazlaşmaya başladığında: "Bitki güzelleşti, alımlılaştı"
denilir.
"Tanırsın"
anlamındaki lafız genel olarak "te" harfi üstün, "re" harfi
kesreli olarak; (...) diye ve: "Güzelliğini" lafzı da nasb ile
okunmuştur ki; ey Muhammed, sen tanırsın, demektir.
Ebu Cafer b. el-Ka'a,
Yakub, şeybe ve İbn Ebi İshak ise, meçhul bir fiil olarak "te"
harfini ötreli, "re" harfini üstün: "Tanınır" şeklinde;
''Güzelliği" lafzı da merfu' olarak okunmuştur. (Güzelliği tanınır, demek
olur.)
"Onlara mühürlü,
halis" el-Ahfeş ve ez-Zeccac'a göre; katkısı bulunmayan "şarabtan
içirilecek" (...)'in "saf, katıksız "arab" olduğu
söylenmiştir. es-Sıhah 'ta da şöyle denilmektedir: ''şarabın halis olanı"
demektir. Anlam birdir. el-Halil dedi ki: Bu, şarabın en ileri derecesi ve en
kalitelisidir. Mukatil ve başkaları da şöyle demiştir: Katıksız, saf, beyaz,
eski ve parlak şarap demektir. Hassan şöyle demiştir: "el-Baris'te
yanlarına gelen konuklara Boğazdan rahat geçen, beyaz şarap katılmış, Berada
ırmağından içirirler."
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Hem gençliğe ve onu anmaya yol yoktur Benim için, rahatça
akan, katıksız şarabtan daha çok canın çekeceği."
"Ki onun mührü
misktir." Mücahid dedi ki: Son yudumu ona misk ile mühürlenir.
Şöyle de açıklanmıştır:
Yani onlar o halis şarabı içeceklerinde ve bardaklarında bulunanlar bittiği
takdirde, buna misk ile mühür vurulacaktır (bitirilecektir).
İbn Mesud şöyle derdi: O
şarabın sonunda misk tadını alacaklardır. Buna yakın bir açıklama Said b.
Cübeyr ve İbrahim en-Nehai 'den nakledilmiştir. Onlar: Onun sonu, mührü,
tadının sonu demektir. Bu da güzel bir açıklamadır. Çünkü genelde tortu
içeceklerin sonunda bulunur. Yüce Allah, cennetliklerin içeceğinin sonundaki
kokusunu misk kokusu olmakla nitelendirmiştir.
Mesruk'tan, onun
Abdullah'tan naklettiğine göre, Abdullah şöyle demiştir: Sonu mühürlü (anlamı
verilen: el-mahtum): katılınış, karıştırılmrş demektir.
Bunun mühürlenmiş ve
iyiler tarafından mührü çözülünceye kadar herhangi bir kimsenin el sürmesi
engellenmiş, anlamında olduğu da söylenmiştir.
Ali, Alkame, Şakik,
ed-Dahhak, Tavus ve el-Kisai "onun mührü" anlamındaki lafzı, (...)
diye "hı" harfi ile "te" harfi -aralarında "elif''
bulunmak suretiyle- üstün okumuşlardır.
Alkame dedi ki: Kadının,
koku satıcısına: "Onun mührünü misk koy!" dediğini ve bu sözleriyle
sonunu kastettiğini görmediniz mi?
"Mühür" ile
''Son, nihayet (mealde: mühür)" anlam itibariyle birbirine yakındır, ancak
birincisi isim, ikincisi mastardır. Bu açıklamayı el-Ferra yapmıştır.
es-Sıhah'ta şöyle
denilmektedir: "Sonda mühür olarak kullanılan çamur" demektir.
Mücahid ve İbn Zeyd de böyle demişlerdir: O içkinin kabı, çamur yerine misk ile
mühürlenmiştir. Bu açıklamayı el-Mehdevi nakletmiştir. el-Ferezdak şöyle
demiştir: "Ve ben mühür kapaklarını açmaya koyuldum."
el-A'şa da şöyle
demiştir: "Ve ben onu üzerinde mühür olduğu halde çıkartıyordum."
Üzerinde mühür basılmış bir
çamur olduğu halde, demektir. Tıpkı: (...) in; ''Silkelenmiş" anlamında,
(...)'in; "Kabzedilmiş" anlamında kullanılmasına benzemektedir.
İbnu'I-Mübarek ve -Iafız
İbn Vehb'in olmak üzere- İbn Vehb, Abdullah b. Mesud'dan Yüce Allah'ın:
"Ki onun mührü misktir" buyruğunu onun karışımı misktir, yoksa sonuna
vurulan mühür değildir, diye açıklamıştır. Nitekim sizden herhangi bir kadının:
Onun ''koku olarak karışımı şu ve şudur. dediğine dikkat etmiş olmalısınız.
Burada maksat onun karışımının misk olacağıdır. (Devamla İbn Mesud) dedi ki:
Gümüş gibi beyaz bir içecektir. Son içkilerini onunla bitirirler. Eğer dünya
ehlinden herhangi bir kimse ona elini sokup, sonra çıkartacak olursa, onun o
hoş kokusunu almayacak canlı hiçbir kimse kalmayacaktır.
Ubey B. Ka'b rivayette
dedi ki: Ey Allah'ın Resulü mühürlü halis şarab nedir? diye sorulmuş o da:
"Şarabın geriye kalan kısmıdır." diye buyurmuştur.
Bir diğer açıklamaya
göre bu şarab, kablarda mühürlüdür ve bu ırmaklarda akan şarabtan ayrıdır.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
"O halde yarışanlar
bunun için" ve cennete dair anlattıklarımız için "yarışsınlar."
İsteyenler, arzu edenler bunu arzulasınlar, demektir.
''O şey hususunda
bencillik gösterdim ve ona ulaşmasını eline geçmesini istemedim" demektir.
Buyruktaki
"fe"nin, (dı) anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani amel hususunda
ellerini çabuk tutacak olanlar. haydi bu hususta ellerini çabuk tutsunlar.
Bunun bir benzeri de Yüce Allah'ın: "işte çalışanlar böylesi için
çalışsınlar.'' (Saffat, 61) buyruğudur.
"Onun katkısı"
yani bu katıksız şarabın katkısı "Tesnimdendir." Tesnim, onların
üzerine yukardan dökülen bir şaraptır. Cennetteki şarapların en üstünüdür.
Sözlükte "Tesnim"in asıl anlamı yüksekliktir. Bu yukardan aşağı doğru
akan bir su pınarıdır. Devenin hörgücü bedenine nisbetle üstün olduğundan
dolayı hörgüce "senam" denilmesi de buradan geldiği gibi
"kabirlerin Tesnımi (deve hörgücü gibi tümsek yapılması)" tabiri de
buradan gelmektedir.
Abdullah'tan şöyle
dediği rivayet edilmiştir: Tesnim, cennette bir pınar olup mukarrebler katıksız
olarak ondan içerler. Ashabu'l-Yemin'in bardaklarına ise Tesnımden katılır ve
içkileri daha da güzelleşir. İbn Abbas Yüce Allah'ın:
"Onun katkısı
Tesnimdendir" buyruğu hakkında şöyle buyurmuştur: Bu Yüce Allah'ın:
"Onlara gözleri aydınlatan ne nimetler gizlendiğini hiçbir kimse
bilmez" (es-Secde, 17) diye buyurduğu şeyler arasında yer alır.
Tesnımin Yüce Allah'ın
kudreti ile havada akan ve cennetliklerin kabIarına alabilecekleri kadar su
döken bir ırmak olduğu da söylenmiştir. Kabları doldu mu su tutulur ve ondan
yere bir damla dahi düşmez. Ayrıca su almaya ihtiyaçları olmaz, Bu açıklamayı
Katade yapmıştır. İbn Zeyd de şöyle demiştir: Bize ulaştığına göre bu Arşın
altından akan bir ırmaktır. el-Hasen'in mürsellerinde de böyle denilmektedir.
Biz bunu daha önceden el-İnsan suresi'nde (15-18. ayetlerin tefsirinde)
zikretmiş bulunuyoruz.
"O,
yakınlaştırılmış olanların kendisinden içecekleri, bir pınardır." Yani
ondan Adn cenneti sakinleri içeceklerdir. Bunlar cennetliklerin en
faziletlileridirler ve bu şarabı katkısız içeceklerdir. başkalarına ise katkılı
olarak sunulacaktır,
''Bir pınar" medh
(övgü) olmak üzere nasb edilmiştir. ez-Zeccac dedi ki: Bu,
"Tesnim"den hal olarak nasbedilmiştir. Tesnım, marife bir kelime
olup, bunun iştikakı (hangi kökten türediği) bilinmemektedir. Eğer bunu
"senam: hörgüç"den müştak bir mastar kabul edecek olursak o takdirde
"bir pınar" lafzı nasbedilmiş olur, çünkü mefulün bihdir. Yüce
Allah'ın:
"Yahut açlığın çok
olduğu bir günde yemek yedirmektir. .. bir yetime" (el-Beled, 14-15)
buyruğunda (ki "yetim" anlamındaki lafızda) olduğu gibi. Bu
el-Ferra'nın da görüşü olup, buna göre "bir pınar" lafzı, tesnımden
dolayı nasbedilmiştir. el-Ahfeş'e göre ise "onlara ... içirilecek"
lafzı ile nasbedilmiştir ki; bu da; onlara bir pınardan içirilir, demektir,
el-Müberred'e göre ise övgü olmak üzere: "Yani" takdiri ile
nasbedilmiştir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN