ABESE 17 / 23 |
قُتِلَ
الْإِنسَانُ مَا
أَكْفَرَهُ {17}
مِنْ أَيِّ
شَيْءٍ
خَلَقَهُ {18}
مِن
نُّطْفَةٍ
خَلَقَهُ
فَقَدَّرَهُ
{19} ثُمَّ السَّبِيلَ
يَسَّرَهُ {20}
ثُمَّ
أَمَاتَهُ
فَأَقْبَرَهُ
{21} ثُمَّ إِذَا
شَاء
أَنشَرَهُ {22} كَلَّا
لَمَّا يَقْضِ
مَا أَمَرَهُ
{23} |
17.
Kahrolası o insan! Ne kadar da nankördür o!
18.
Kendisini hangi şeyden yarattı?
19. Bir
nutfeden; yarattı da onu takdir etti.
20.
Sonra yolu kolaylaştırdı,
21.
Sonra onu öldürüp, kabre koydu.
22. Sonra
da ne zaman dilerse onu tekrar diriltecek.
23.
Hayır! O kendisine emrettiğini yerine getirmemiştir.
"Kahrolası o insan!
Ne kadar da nankördür o!" buyruğundaki: "Kahrolası"; ona lanet
edildi, anlamındadır. Azab olundu, diye de açıklanmıştır.
İnsan'dan kasıt
kafirdir.
el-A'meş, Mücahid'den
şöyle dediğini rivayet etmektedir: Kur'an-ı Kerim'de:
"Kahrolası o
insan" buyruğun geçtiği her yerde kastedilen kafirdir,
ed-Dahhak, İbn Abbas'tan
şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ayet Ebu Leheb'in oğlu Utbe hakkında
inmiştir, önce iman etmişti, fakat "Andolsun yıldıza ... " (en-Necm,
1) buyruğu nazil olunca, irtidad etti ve: "en-Necm" dışında Kur'an'ın
tümüne iman ettim, dedi. Şanı Yüce Allah da onun hakkında: "Kahrolası o
insan" buyruğunu indirdi. Yani Utbe, Kur'an'ı inkar ettiğinden dolayı
Utbe'ye lanet edildi. Resulullah (s.a.v.) da ona beddua ederek: "Allah'un,
sen ona el-Gadıra arslanını musallat et" dedi. Hemen Şam'a doğru bir
ticaret maksadı ile çıkıp gitti. el-Gadıra denilen yere varınca, Peygamber
(s.a.v.)'ın bedduasını hatırladı. Beraberindekilere eğer canlı olarak sabahı
ederse bin dinar vermeyi vaadetti. Bunun üzerine onu arkadaşların ortasına
aldılar, eşyalarını etrafında dizdiler, Onlar bu halde iken arslan geldi,
Eşyalara yaklaşınca atıldı ve hemen Utbe'nin üzerine çıktı. onu paramparça
etti, Babası ise onun için ağlamış, ağıt yakmış ve şöyle demişti: Muhammed, her
ne dediyse mutlaka oluyor.
Ebu Salih, İbn Abbas'ın:
"Ne kadar da nankördür o!" buyruğunu: Onu nankörlüğe iten ne oldu,
diye açıkladığını rivayet etmiştir.
Buradaki: "Ne kadar
da" lafzının teaccüb (hayret ve şaşkınlık) için olduğu da söylenmiştir
(mealde olduğu gibi), Araplar, bir şeye hayret edecek olurlarsa: Allah kahretsinonu,
ne kadar da güzeldir, Allah rezil etsin onu ne kadar da zalimdir! demek
adetleridir. Buyruğun anlamı şudur: Bundan sonra sözünü edeceğimiz bütün bu
hususlara rağmeninsanın kafir (ve nankör) olmasına hayret ediniz,
Şöyle de açıklanmıştır:
Yüce Allah'ın kendisine iyiliklerinin çokluğunu bilmesine rağmen Allah'ı inkar
etmeye, nimetlerine karşı nankörlük etmeye ne itti onu? Bu da teaccüb anlamını
ifade eder.
İbn Cüreyc dedi ki: Onun
küfrü (ve nankörlüğü) ne kadar da ileridir, demektir.
Buradaki; ''Ne"
lafzının soru edatı olduğu da söylenmiştir. Yani onu küfre (ve nankörlüğe) iten
nedir? Buna göre bu, azar anlamını ihtiva eden bir sorudur. Bu edatın hem
teaccüb anlamını ifade etme, hem de ''Ne" anlamını ifade etme ihtimali
vardır. O takdirde de soru edatı Olur.
"Kendisini hangi
şeyden yarattı?" Allah, bu kafiri neden yarattı ki o da büyüklük
taslamaktadırı Yani onun yaratılışından dolayı siz de hayret ediniz.
"Bir nutfeden"
yani hakir, değersiz, cansız, basit bir sudan "yarattı." O halde
niçin kendisi hakkında yanlış kanaate kapılmaktadır? el-Hasen dedi ki:
İki defa küçük abdestin
bozulduğu yoldan çıkan bir kimse nasıl olur da büyüklenir?
" ... da onu"
annesinin karnında "takdir etti."
ed-Dahhak da İbn
Abbas'tan böylece rivayet etmiştir; Yani onun ellerini, ayaklarını, gözlerini
ve diğer organlarını, güzellik ve çirkinliğini, uzunluk ve kısalığını,
bahtiyarlık ve bedbahtlığını takdir buyurdu.
"Onu takdir
etti" buyruğunun onu bütün azalarını yerli yerince, mükemmel bir şekilde
yarattı, anlamında olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu
gibi: "Seni önce topraktan, sonra da bir damla sudan yaratan, sonra da
seni tam bir adam yapan (Allah)'a kafir mi oldun?" (el-Kehf, 37)
Yine Yüce Allah, şöyle
buyurmaktadır: "O ki seni yarattı, herbir şeyini yerli yerince
koydu." (el-İnfitar, 7)
"Onu takdir
etti" buyruğunun bir halden bir hale, önce nutfeden sonra alakaya daha
sonra hilkati tamamlanıncaya kadar merhale merhale onu var etti, diye de
açıklanmıştır.
"Sonra yolu
kolaylaştırdı" buyruğu hakkında İbn Abbas, Ata, Katade, essüddi ve
Mukatil'in yaptıkları rivayete göre, şöyle demiştir: Annesinin karnından
çıkmasını kolaylaştırdı.
Mücahid dedi ki: Hayır
ve şer yollarını izlemeyi kolaylaştırdı, yani ona bu hususları açıkladı. Bunun
delili de Yüce Allah'ın şu buyruklarıdır: "Gerçekten Biz, ona yolu
gösterdik." (el-İnsan, 3); "Ve Biz, ona iki de yol gösterdik."
(el-Beled, 10) el-Hasen, Ata ve Ebu Salih'in kendisinden yaptığı bir rivayete
göre, yine İbn Abbas da böyle demişlerdir.
Yine Mücahid'den de
şöyle dediği nakledilmiştir: Mutluluk ve bedbahtlık yolunu (kolaylaştırdı.) İbn
Zeyd İslamın yolunu ... diye açıklamıştır. Ebu Bekr b. Tahir dedi ki: Herkese
ne için yaratılmışsa onu kolaylaştırdı ve onun hakkında onu takdir buyurdu.
Delili de Peygamber (s.a.v.)'ın: "Siz amel ediniz, Herkes ne için
yaratılmışsa onun için kendisine kolaylık verilir" buyruğudur.
"Sonra onu öldürüp,
kabre koydu." Ona ikram olsun diye içinde gömüleceği bir kabir var etti,
Onu kuşların ve diğer yırtıcı hayvanların yemesine imkan verecek şekilde yerin
üzerinde atılıp, terkedilen bir varlık noktasına düşürmedi, Bu açıklamayı
el-Ferra yapmıştır.
Ebu Ubeyde dedi ki:
"Onu kabre koydu" ona bir kabir takdir etti ve kabre gömülmesini
emretti, demektir. Ebu Ubeyde dedi ki: Ömer b. Hubeyre, Salih b. Abdurrahman'ı
öldürünce Temimoğulları onun huzuruna girerek: ''Salih'i bir kabre gömelim diye
bize ver" dediler. O da: Onu size bırakıyorum, dedi.
Yüce Allah: "Onu
kabre koy(dur)du" diye buyurmakla birlikte; (...) diye buyurmadı Çünkü (Bu
ikinci şeklin ism-i faili olan): ''Bizzat kendi eliyle defneden şahıs"
demektir. el-A'şa da şöyle demiştir: "Eğer bir ölüyü bağrına basacak
olursa; O yaşar ve kabre defnedecek kimseye götürülmez,"
Ölüyü defnetmek halinde:
"ölüyü kabirde defnettim" denilir. "Allah onu kabre gömülecek
bir duruma getirdi ve ona bir kabir takdir etti" demektir, Araplar:
"Devenin kuyruğunu kestim" Ve: "Allah onun soyunu kesti";
"öküzün boynunu kısalttım" ile ''Allah onu kessin"; "Filanı
kovdum" ile ''Allah onu uzak kılsın, uzaklaştırsın" yani onu kovulup
uzaklaştırılan bir kişi haline getirsin, derler
"Sonra da ne zaman
dilerse onu tekrar diriltecek." ölümünden sonra ona hayat verecek,
"Onu tekrar
diriltecek" buyruğu, genel olarak "elif" ile okunmuştur. Ebu Hayve,
Nafi'den ve Şuayb b. Ebi Hamza'dan "elif'siz olarak: (...) diye okuduğunu
rivayet etmektedir, bunların ikisi de aynı anlamda ve fasih iki söyleyiştir.
''Allah ölüyü diriltti" dendiği gibi: ''Onu diriltti" de denilir.
el-A'şa da şöyle demiştir: Ta ki insanlar gördüklerinden ötürü Şu diril(til)en
ölüye hayret doğrusu! desinler,"
"Hayır! O kendisine
emrettiğini yerine getirmemiştir." buyruğu hakkında Mücahid ve Katade:
"Yerine getirmemiştir" hiçbir kimse emrolunduğunu yerine getiremez,
diye açıklamışlardır. İbn Abbas da şöyle demiş): "O kendisine emrettiğini
yerine getirmemiştir." Adem'in sulbünde iken kendisinden alınan ahdi ve
misakın gereğini yerine getirmemiştir,
Buradaki;
"Hayır"ın bir azar ve bir vazgeçme emri olduğu söylenmiştir. Yani
durum kafirin dediği gibi değildir, Çünkü kafire ölümden sonra diriltileceği
haberi verildiği takdirde o şöyle der: "Eğer Rabbime döndürülürsem de
şüphesiz benim için O'nun yanında iyilik vardır''(Fussilet, 50) Belki de ben
emrolunduğumu eksiksiz yerine getirdim, diyecek bunun üzerine: Hayır, o hiçbir
şeyi yerine getirmemiştir, Aksine o, Beni ve Resulümü inkar eden bir kafirdir,
diye buyurmaktadır.
el-Hasen dedi ki: Yani
gerçekten o yerine getirmemiştir; yani emrolunduğu şeylerin gereğini
yapmamıştır
'' ...,me" lafzındaki
(...); ifade için bir imad (telafuza dayanak teşkil eden zaid bir lafız)dır.
Yüce Allah'ın: ''Allah'tan bir rahmet sayesinde" (Al-i İmran, 159) buyruğu
ile: ''Az zaman sonra elbette pişman olacaklardır" (Mu'minun, 10)
buyruklarında olduğu gibi.
İmam İbn Furek dedi ki:
Yani hayır, Allah bu kafirin lehine, ona emretmiş olduğu imanı hükmetmiş
(takdir etmiş) değildir. Aksine onun lehine hükmetmediği (takdir buyurmadığı)
şeyleri ona emretmiştir.
İbnu'I-Enbari dedi ki:
(Burada): "Hayır" üzerinde vakıf (duruş) güzel değildir (kabihtir),
Buna karşılık; "Kendisine emrettiği" ile; ''Onu tekrar
diriltecek" üzerinde vakıf güzel (ceyyid)dir. Buna göre; (...) burada
"gerçek şu ki" anlamındadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN