ABESE 11 / 16 |
كَلَّا
إِنَّهَا
تَذْكِرَةٌ {11}
فَمَن شَاء ذَكَرَهُ
{12} فِي
صُحُفٍ
مُّكَرَّمَةٍ {13}
مَّرْفُوعَةٍ
مُّطَهَّرَةٍ
{14} بِأَيْدِي
سَفَرَةٍ {15}
كِرَامٍ
بَرَرَةٍ {16} |
11.
Hayır.! Çünkü o, bir öğüttür,
12.
Artık dileyen onunla öğüt alsın.
13,14.
Çok şerefli, son derece yüksek ve tertemiz sahifelerdedir.
15,16.
Emrine itaatkar, oldukça değerli katiblerin elleri ile (yazılmıştır).
"Hayır! Çünkü o,
bir öğüttür" buyruğundaki: "Hayır" bir vazgeçme emri ve bir
azardır. Yani durum her iki kesime karşı davrandığın şekilde olmamalıdır. Bu
da; bundan sonra zengine yönelmek, fakir mü'minden yüz çevirmek gibi bir
davranışı bir daha tekrarlama! demektir.
Peygamber (s.a.v.)'in
yaptığı, önceden de geçtiği gibi evla (öncelikli) olanı terketmekten ibaretti,
Bu davranışının küçük bir günah olarak yorumIanması da uzak bir ihtimal değildir.
Bu açıklamayı el-Kuşeyri yapmıştır. Buna göre de; "Hayır" üzerinde
durmak caizdir.
Bununla birlikte;
"Oyalanırsın" (10. ayet) üzerinde vakıf yapıp. sonra da "gerçek
şu ki" anlamı ile; (...) ile okumaya başlanır.
"Çünkü o" yani
bu sure yahut Kur'an'ın ayetleri "bir ögüttür." bir hatırlatma Ve
insanların basiretlerini bir aydınlatmadır.
"Artık dileyen
onunla öğüt alsın." Kur'an-ı Kerim'in öğütlerini tutsun, el-Cürcanl dedi
ki: "Çünkü o" müennes zamiri, Kur'an'a aittir.
Kur'an-ı Kerim (lafız
olarak) müzekker olmakla birlikte, Kur'an'ın kendisi ''Bir öğüt" (ki bu
lafız müennestir) kabul edildiğinden burada da zamir bu lafza uygun olarak
kullanılmış olmaktadır. Bu zamir müzekker olarak gelseydi yine caiz olurdu.
Nitekim şanı Yüce Allah bir başka yerde: "Hayır gerçekten o bir
öğüttür." (el-Müddessir, 54) diye buyurmuştur. Yüce Allah'ın bununla
Kur'an-ı Kerim 'i kastettiğine ayrıca; "Artık dileyen onunla öğüt
alsın." Yani onu bellesin ve unutmasın, buyruğudur. Burada zamirin
müzekker gelmesi: ''öğüt" lafzının zikir (hatırlatma) ve vaaz (öğüt)
anlamında oluşundan dolayıdır.
ed-Dahhak, İbn Abbas'tan
Yüce Allah'ın: "Artık dileyen onunla öğüt alsın" buyruğu hakkında
şöyle dediğini rivayet etmektedir: Allah dilediği kimseye onu ilham eder. Daha
sonra Yüce Allah, bu kitabın yüceliğinden, büyüklüğünden haber vererek şöyle
buyurmaktadır: "Çok şerefli... sahifelerdedir." Yani Allah nezdinde,
çok şerefli sahifelerdedir. Bu açıklamayı es-Süddi yapmıştır.
''Sahifeler"; sahifenin çoğuludur.
et-Taberi dedi ki:
"Çok şerefli," ihtiva ettiği ilim ve hikmetler dolayısıyla dinde çok
şerefli, demektir. Bir diğer açıklamaya göre; "çok şerefli" olmaları
en şerefli hafaza meleklerinin onları indirmiş olmasındandır. Çünkü bu
sahifeler Levh-i Mahfuzdan inmiştir.
Bir diğer açıklamaya
göre; "çok şerefli" olmaları, Kerim olan bir zattan indirilmiş
olmalarıdır. Çünkü bir kitabın kerim oluşu onun sahibinin kerim oluşundan
kaynaklanır.
Bununla kastedilenin
bütün peygamberlere verilen kitablar olduğu da söylenmiştir. Buna delil de Yüce
Allah'ın: "Şüphe yok ki bunlar önceki sahifelerdedir. İbrahim ile Musa'nın
sahifelerindedir." (el-Ala, 18-19) buyruğudur.
"Son derece
yüksek," Allah nezdinde, değeri çok yüksek demektir. Şanı Yüce Allah
nezdinde çok yükseklerde diye, de açıklanmıştır. Yedinci semada yükseğe
çıkartılmış diye de açıklanmıştır ki, bu açıklamayı Yahya b. Sellam yapmıştır.
et-Taberi: Şanı ve değeri çok yüksek, diye açıklamıştır. Şüphe ve çelişkilerden
yükseklerde, diye de açıklanmıştır.
"Vetertemiz"
el-Hasen dedi ki: Her türlü kir ve pislikten arındırılmış, kafirlerin onlara el
uzatmalarına karşı korunmuş, diye de açıklanmıştır. Bu da es-Süddi'nin
açıklamasının ifade ettiği manadır. Yine el-Hasen'den: Müşriklere indirilmekten
yana tertemiz diye açıkladığı rivayet edilmiştir. Bir başka açıklamaya göre;
yani Kur'an-ı Kerim meleklerin okudukları sahifelerde de tesbit edilmiştir. Bu
sahifeler çok şerefli, son derece yüksek ve tertemizdir.
" ... Katiblerin
elleri ile" yani, Yüce Allah'ın kendisi ile rasülleri arasında elçi kıldığı
melekler iyi ve itaatkar kimselerdir. Herhangi bir günah işleyerek kirlenmiş
değillerdir. Ebu Salih, İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bu
sahifeler tertemizdir, onları taşıyanlara (ezberleyip, hıfzedenlere) temizlik
sağlar. "Katiblerin elleri ile" buyruğu da "yazıcılar"
demektir, diye açıklamıştır. Mücahid de böyle açıklamıştır,
Bunlar, kulların
amellerini sahifelere yazan Kiramen Katibın melekleridir. "Kitaplar"
demek olup, tekili (...)'dir. Nitekim ''Katib ve katibler" demek de
böyledir. "Yazdım" anlamındadır. Kitaba da "sifr" denilir,
çoğulu da "esfar" diye gelir,
ez-Zeccac dedi ki:
Kitaba -"sin" harfi kesreli olarak- "sifr", katibe de
"safir" denilmesinin sebebi, bunun bir şeyi açıklayıp, vuzuha
kavuşturması anlamını taaşıdığından dolayıdır. Sabah etrafı aydınlattığı vakit:
"Sabah oldu" denilir, ''Kadın yüzünden peçeyi açtı" demektir.
(ezZeccac devamla) dedi ki: "O kimselerin arasını düzelttim, düzeltiyorum,
düzeltmek (sefirlik)" de buradan gelmektedir. el-Ferra da böyle demiş ve
şu beyiti zikretmiştir: "Ben, kavmim arasını düzeltmeyi (sefirlik yapmayı)
terketmeyeceğim Ve eğer gidip gelirsem, hiçbir zaman aldatmak için gidip
gelmeyeceğim,"
Sefir de kavmin arasını
düzelten ve elçilik yapan kimse demektir. Çoğülu "süfera" diye gelir.
"Fakih"in çoğulunun "fukaha" diye gelmesi gibi. ibranicede
sahaflara "süfera" adı verilir.
Katade dedi ki: Burada
geçen: ''Katibler" burada kurra (Kur'an okuyanlar) demektir, Çünkü onlar
sifirleri okurlar. Yine ondan İbn Abbas'ın açıkladığı gibi bir açıklama da
rivayet edilmiştir.
Vehb b, Münebbih dedi
ki: "Emrine itaatkar, oldukça değerli katiblerin elleri ile"
buyruğunda kastedilenler, Peygamber (s.a.v.)'ın ashabıdır.
İbnu'l-Arabi dedi ki:
Rasülullah (s.a.v.)'ın ashabı gerçekten itaatkar, oldukça değerli okuyucular
idiler. Fakat bu ayet-i kerimede kastedilenler, onlar değildir, onlar
kastedilenlere yakın kimseler de değildir. Aksine bu mutlak olarak anıldığı
takdirde meleklere has bir lafızdır. Onların dışında bu ismi taşımakta kimse
onlarla ortak değildir, onun kapsamına onlardan başkası girmez,
Sahih'de Aişe
(r.anha)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Kur'an'ı ezberlemiş olduğu halde, Kur'an okuyanın misali emrine itaatkar,
oldukça değerli katibler ile birlikte olmaktır. Kur'an'ı okumayı öğrenip onu
ara sıra okuyan ve bu okuyuşu kendisine ağır gelen için de iki ecir
vardır." Hadis muttefekun aleyh olup, lafız Buharİ'ye aittir.
"Oldukça
değerli", Rabbleri nezdinde, oldukça değerli demektir. Bu açıklamayı el-Kelbi
yapmıştır. el-Hasen: Masiyet işlemek tenezzülünde bulunmayan demektir, Onlar,
kendilerini bu halden üstün tutarlar. ed-Dahhak'ın, İbn Avbas'tan rivayetine
göre; "oldukça değerli" buyruğu hakkında şöyle demiştir: Onlar, Adem
oğlu hanımı ile başbaşa kaldığı vakit yahut ihliyacını görmek için
çekildiğinde, onunla birlikte bulunmaktan uzak kalırlar.
Başkalarının
menfaatlerini kendi menfaatlerine tercih ederler, diye de açıklanmıştır,
"Emrine
itaatkar" (anlamı verilen): (...) lafzı (...)'in çoğuludur,
"Kafir"in çoğulunun "kefere" şeklinde "sahir
(sihirbaz), in çoğulunun "sahara" şeklinde "facir"in
çoğulunun "fecere" şeklinde gelmesi gibi, Bir kimse doğruluğa ve
sıdka ehil olduğu takdirde; (...) ile (...) diye anılır. "Filan kişi
yemininde sadık oldu (yeminini yerine getirdi, ona bağlı kaldı)" ifadesi
buradan geldiği gibi: "filan kişi yaratıcısına itaatkardir. O'na itaat
eder" demektir. Buna göre "emrine itaatkar" buyruğu, Allah'a
itaat eden, amellerinde Allah'a sadakat gösteren (ihlaslı amel eden) kimseler
demektir. el-Vakıa Suresi'nde Yüce Allah'ın: "Şüphesiz o oldukça şerefli
bir Kur'andır, Korunan bir hitaptadır. Ona ancak tam anlamı ile temizlenmiş
kimseler el sürebilir" (el-Vakıa, 77-79) buyruğu açıklanırken, orada sözü
edilenlerin bu surede sözü edilen "emrine itaatkar, oldukça değerli
katibler" olduklarını açıklamış bulunuyoruz,
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN