NAZİAT 37 / 41 |
فَأَمَّا
مَن طَغَى {37}
وَآثَرَ
الْحَيَاةَ
الدُّنْيَا {38} فَإِنَّ
الْجَحِيمَ هِيَ
الْمَأْوَى {39}
وَأَمَّا
مَنْ خَافَ
مَقَامَ
رَبِّهِ
وَنَهَى
النَّفْسَ عَنِ
الْهَوَى {40}
فَإِنَّ
الْجَنَّةَ
هِيَ
الْمَأْوَى {41} |
37,38.
Haddi aşıp dünya hayatını tercih edene gelince;
39. Hiç
şüphe yok ki, cehennem, varılacak yerin ta kendisidir.
40.
Rabbinin huzuruna varmaktan korkup, nefsini heva'dan alıkoyana gelince;
41. Hiç
şüphe yok ki cennet, varılacak yerin ta kendisidir.
"Haddi aşıp dünya
hayatını tercih edene gelince" isyankarlıkta haddi aşıp ... demektir.
Denildiğine göre,
buyruk, en-Nadr ile oğlu el-Haris hakkında inmiştir. Bununla birlikte dünya
hayatını ahirete tercih eden herbir kafir hakkında da umumidir Yahya b. Ebi
Kesir'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Her kim aynı öğünde üç çeşit yemek
koyarsa, o kimse haddi aşmış olur.
Cuveybir, ed-Dahhak'tan
şöyle dediğini rivayet eder: Huzeyfe dedi ki: Bu ümmet için en çok korktuğum
şey, gördükleri şeyleri, bildikleri şeylere tercih etmeleridir.
Rivayet olunduğuna göre
eski kitaplarda şu ifadeler görülmüştür: Yüce Allah, şöyle buyurmuştur:
"Bir kulum eğer dünyasını ahiretine tercih edecek olursa, mutlaka ben de
onun üzerine kederlerini salar ve onu zayi ederim. Sonra da bunların hangisine
mübtela iken helak olduğuna da aldırmam."
"Hiç şüphe yok ki
cehennem" onun için"varılacak yerin ta kendisidir."
Bu buyrukta;
"Varılacak yer" lafzındaki "elif-Lam" "o"
anlamındaki '"he" zamirinden bedeldir.
"Rabbinin huzuruna
varmaktan korkup" Rabbinin huzurunda durmaktan sakınıp ... er-Rabı dedi
ki: O'nun huzurunda durmak kıyamette hesab gününde olacaktır. Katade şöyle
derdi: Yüce Allah'ın huzurunda durulacak öyle bir hal vardır ki, mü'minler, o
halden korkarlar.
Mücahid dedi ki: Bundan
kasıt, kişinin dünyada iken günah işlemeye kalkışırken Allah'tan korkup o işten
vazgeçmesidir. Bunun bir benzeri de Yüce Allah'ın: "Rabbinin huzurunda
durmaktan korkana da iki cennet vardır." (Rahman, 46) buyruğudur.
"Nefsini
hevadan" masiyetlerden ve haramları işlemekten "alıkoyana"
onlardan önleyene "gelince"
Sehl dedi ki: Hevayı
terketmek, cennetin anahtarıdır. Çünkü Yüce Allah, şöyle buyurmuştur:
"Rabbinin huzuruna varmaktan korkup, nefsini hevadan alıkoyana gelince
..."
Abdullah b, Mesud dedi
ki: Sizler hakkın hevayı peşine takıp, önünden gittiği bir zamanda
yaşıyorsunuz. Pek yakında hevanın hakkın önünde yürüdüğü ve hakkı arkasından
sürüklediği bir zaman gelecektir. Böyle bir zamandan Yüce Allah'a sığınırız.
"Hiç şüphe yok ki
cennet varılacak" kalınacak" yerin ta kendisidir." Bu iki ayet-i
kerime (haddi aşıp ... ile Rabbinin huzuruna varmaktan .. , diye buyurulan
ayetler), Musa'b b. Umeyr ile kardeşi Amir b. Umeyr hakkında inmiştir.
ed-Dahhak'ın rivayetine göre, İbn Abbas şöyle demiştir: Haddi aşan Musa'b b.
Umeyr'in kardeşidir. Bedir günü esir alınmıştı. Ensar onu yakalamış, sen kimsin
diye sormuşlar, o da: Ben Musa'b b. Umeyr'in kardeşiyim demişti. Bundan dolayı
onu bağlamamışlar, ona ikramda bulunmuşlar ve kendi yanlarında uyutmuşlardı.
Sabah olunca Musa'b b, Umeyr'e durumunu anlattılar. O: Hayır, o benim kardeşim
değildir. Esirinizi iyice bağlayınız, onun anası, Batha (Mekke vadisi)
ahalisinin malı ve ziynet eşyası en çok olan kadındır. Bunun üzerine annesi,
onun kurtulmalık fidyesini gönderinceye kadar onu bağladılar ''Rabbinin
huzuruna varmaktan korkup ...'' buyruğunda sözkonusu edilen de Mus'ab b. Umeyr'dir.
O, Uhud günü insanlar, Resulullah'ın etrafından dağıldığında, Resulullah
(s.a.v.)'e canını siper etmiş, oklar vücudunun her tarafına saplanarak delik
deşik olmuştu. Resulullah (s.a.v.) onu kanlarına bulanmış halde görünce:
"Mükafatını Allah'tan alacağını ümit ederim" diye buyurdu,
arkadaşlarına da şöyle dedi: ''Ben onu üzerinde kıymetinin ne kadar olduğunu
bilemeyeceğiniz Kadar bir takım elbise ile gördüm. Ayaklarının bağı ise
altındandı Denildiğine göre Mus'ab b. Umeyr, kardeşi Amir'i Bedir günü öldürmüştü.
Yine İbn Abbas'tan şöyle
dediği rivayet edilmiştir: Bu ayet-i kerime, iki kişi hakkında inmiştir. Ebu
Cehil b. Hizam el-Mahzumi ile Mus'ab b. Umeyr el-Abderi hakkında.
es-Süddi dedi ki: Şu:
''Rabbinin huzuruna varmaktan korkup ... " ayeti, Ebu Bekir es-Sıddık
hakkında inmiştir. şöyle ki Ebu Bekir'in kendisine yemek getiren bir kölesi
vardı. Ona: ''Bunu nereden getirdin'', diye sorardı. Bir gün ona yemek getirdi,
fakat bunu nereden getirdiğini sormaksızın yedi. Kölesi ona:
Bugün ne diye bana
sormuyorsun, diye sorunca, unuttum dedi ''Sen bu yemeği nereden getirdin, diye
sordu, bu sefer kölesi şöyle dedi: Cahiliye döneminde iken bazı kimselere
kahinlik etmiştim, onlar da bunu bana verdiler. Bunun üzerine derhal Ebu Bekir
kendisini zorlayarak onu kustu ve şöyle dedi: Rabbim, damarlarımda kalanı ise
Sen alıkoymuş bulunuyorsun. Bunun üzerine: "Rabbinin huzuruna varmaktan
korkup...." ayeti nazil oldu.
el-Kelbi dedi ki: Ayet-i
kerime bir masiyet işlemeyi içinden geçirip, kimsenin olmadığı bir yerde onu
işleyebilecek güç ve imkanı bulunduğu halde, Allah'tan korktuğundan dolayı, o
günahı işlemeyi terk eden kimse hakkında inmiştir. İbn Abbas'tan da buna yakın
bir açıklama gelmiştir. Masiyeti işlediği vakit Rabbinin huzurunda durmaktan
korkan ve bu masiyeti işlemekten vazgeçen kimse ... demektir. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN