NEBE 31 / 36 |
إِنَّ
لِلْمُتَّقِينَ
مَفَازاً {31}
حَدَائِقَ
وَأَعْنَاباً
{32} وَكَوَاعِبَ
أَتْرَاباً {33}
وَكَأْساً دِهَاقاً
{34} لَّا
يَسْمَعُونَ
فِيهَا
لَغْواً وَلَا
كِذَّاباً {35} جَزَاء
مِّن
رَّبِّكَ
عَطَاء حِسَاباً
{36} |
31.
Şüphe yok ki, takva sahipleri için bir kurtuluş vardır.
32.
Bahçeler ve üzüm bağları da.
33.
Memeleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
34. Ve
dolu dolu kadehler de vardır.
35. Orada
boş bir söz de işitmezler, yalan bir söz de.
36.
Rabbinden amellerine uygun bir mükafat olmak üzere.
"Şüphe yok ki,
takva sahipleri için bir kurtuluş vardır" buyruğu ile Yüce Allah, Allah'ın
emrine muhalefet etmekten sakınanların mükafatını söz konusu etmektedir.
''Kurtuluş"
cehennem ehlinin içinde bulundukları halden (ve yerden) kurtulmak ve umduğunu
elde etmek, demektir. Bundan dolayı suyu az, geniş araziye oradan kurtuluşa
yormak amacıyla: ''Kurtuluş yeri" denilmiştir,
"Bahçeler ve üzüm
bağları da" buyruğu "kurtuluş"un açıklamasıdır. Şöyle de
açıklanmıştır: "Şüphe yok ki takva sahipleri için bir kurtuluş
vardır." Muhakkak takva sahibleri için: ''Bahçe"nin çoğulu;
''Bahçeler" vardır. Bu da etrafı çevrilmiş bahçeye verilen isimdir,
"Etrafını kuşattı" denilir. ''üzümler" demek olup, (...)'in
çoğuludur. Bu da üzüm bağları demek olup, (bağlar anlamındaki lafız)
hazfedilmiştir.
"Memeleri
tomurcuklanmış yaşıt kızlar" ayetindeki: "Memeleri
tomurcuklanmış" lafzı; (...)'in çoğuludur. Bu da memeleri yükselip,
görünmeye başlanmış olan kız demektir, (...) ile (...) denildiği gibi, (...) de
denilir (ki hepsinin anlamı kızın memeleri tomurcuklandı, tomurcuklanır
şeklindedir,)
ed-Dahhak dedi ki:
Bakire genç kızların, yeni oluşan memeleri gibi (memeleri olacaktır) diye
açıklamıştır. Kays b, Asım'ın şu beyitinde de bu anlamdadır: "Nice iffetli
ve şerefli kadını biz elimizde tuttuk Ve memeleri tomurcuklanmış, ay hali
çağına yaklaşmış, nice genç kızlar sefalet nedir bilmemiş."
''Yaşıtlar": Yaşları
birbirine denk olanlar demektir. Bu husus daha önce el-Vakıa Suresi'nde (37,
ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır, tekili: (...) dir.
"Ve dolu dolu
kadehler de vardır;" el-Hasen, Katade, İbn Zeyd ve İbn Abbas: İyice dolu
kadehler demektir, diye açıklamışlardır. "Kaseyi doldurduln" denilir.
"Dolu kase" demektir. Şair de şöyle demiştir: "Dikkat et, bana
katkısız içki doldur, saki bana içirdi Onun suyundan; Senin dopdolu kasen
ile."
Hidaş b. Züheyr dedi ki:
"Amir bize dengini bulur diye geldi Biz de ona dopdolu bir kase
sunduk."
Said b. Cübeyr, İkrime,
Mücahid ve yine İbn Abbas: Peşpeşe gelen kaseler diye açıklamışlardır. (...) da
buradan gelmekte olup, "taşların birbirine geçmesi ve birbirine ileri
derecede kaynaşması" demektir. Buna göre, ardı arkasına gelen, birbirinin
içine giren gibidir. Yine İkrime'den ve Zeyd b. Eslem'den saf ve katıksız
anlamına açıkladıkları nakledilmiştir. Şair de şöyle demiştir; "Şüphesiz:
ki sen kalbe daha da yakınsın Susamış olanın katıksız dolu kaseye yakınlığından.'"
Bu lafız: (...) İn
çoğuludur. Bacağın kendileriyle desteklendiği iki tahta parçasına denilir.
"Kadeh"den
kasıt şaraptır. ifade: (Onlara) ardı arkasına katıksız şarab takdirindedir. Bu
da o şarabın sıkıldıktan sonra arıtıldığı, tasfiye edildiği manasına gelir. Bu
açıklamayı el-Kuşeyri yapmıştır.
es-Sıhah'ta şöyle
denilmektedir: ''Suyu hızlıca boşalttım" demektir. Ebu Amr dedi ki;
"Bir çeşit işkence" anlamındadır. Farsçada da: buna
"eşkence" denilir. el-Müberred dedi ki: "Aralıksız olarak bütün
işkence türleriyle işkence yapılan kimse" demektir. İbnu'l-Arabi dedi ki:
"O şeyi kırdım ve parçaladım" demektir. (...) da aynı anlamdadır
deyip, el-Hucr b, Halid'in şu beyitini nakletmektedir: "İyilik ve
cömertlik olsun diye paramparça ederiz etleri Bazılarının ise yergilerle kaynar
küçük tencereleri"
"Mim" harfi
ziyadesiyle: (...) de onun ile aynı anlamdadır. (O şeyi kırdım ve parçaladım
demektir). el-Esmai dedi ki: Bu şekliyle hoş ve rahat yenilecek şeyler
anlamındadır. Yumuşak ve rahat olan herşey hakkında da kullanılır. Ömer'in:
''Ben bana yumuşak ve güzel yemekler hazırlanmasını isteyecek olsaydım,
elbetteki bunu yapardım" şeklindeki ifadeleri de bu kabildendir. (Ömer
devamla dedi ki): Fakat Yüce Allah birtakım kimseleri ayıplayarak şöyle
buyurmuştur: "Siz dünya hayatınızda hoşlandığınız herşeyinizi bitirdiniz
ve onlardan yararlanıp durdunuz." (el-Ahkaf, 20)
"Orada"
cennette "boş bir söz de işitmezler, yalan bir söz de" buyruğundaki:
"Boş"; batıl demektir. Bu da anlamsız olan ve bir kenara atılması
gereken sözler demektir. Şu hadiste de bu anlamda kullanılmıştır: "Sen,
cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına: Dinle! diyecek olursan boş (batıl) bir
söz söylemiş olursun. ''
Çünkü cennet ehli
dünyadakilerin aksine içki içecek olurlarsa, akılları değişmez ve boş (batıl)
bir söz söylemezler.
"Yalan bir söz
de" lafzı daha önceden (28. ayet-i kerimede) geçmiş bulunmaktadır. Yani
onlar birbirlerini yalanlamazlar ve yalan bir söz de işitmezler. el-Kisai bunu:
(...) şeklinde şeddesiz (...)'den gelen bir mastar olarak okumuştur. Yani
onlar, cennette birbirlerine yalan söylemezler, Bu iki şeklin: (...)'in iki
mastarı olduğu da söylenmiştir. Burada şeddesiz okuması ise, mastarını teşkil
edecek bir fiil ile kayıtlı olmadığından (ayette belli bir şekilde okumayı gerektiren
bir fiile ait bir mastar olmadığından) dolayıdır. Buna karşılık daha önceki:
"Ayetlerimizi de yalanladıkça yalanlıyorlardı" (28. ayet) buyruğunda
şeddeli okuması ise, fiilin mastarını ("zel" harfini) şeddeli olmakla
kayıtladığından dolayıdır.
"Rabbinden
amellerine uygun bir mükafat olmak üzere" buyruğundaki: "Bir
mükafat" lafzı mastar (meful-i mutlak) olarak nasbedilmiştir. Çünkü: Yüce
Allah, daha önce sözü edilen hususlarla onları mükafatlandırmıştır,
anlamındadır. Aynı şekilde; (...) da böyledir. Çünkü "Onlara verdi"
ile: "Onları mükafatlandırdı" aynı anlama gelir ki bu da;
"Onlara mükafatlarını verdi" demektir.
"Uygun"; pek
çok demektir. Bu açıklamayı Katade yapmıştır.
"O kimseye artık
bana bu kadarı yeter deyinceye kadar çokça verdim" anlamındadır. Şair
şöyle demiştir: "Kabilenin evladı eğer aç ise onu tercih ederiz kendimize
ve eğer Aç değilse ona; artık bu kadarı bana yeter, deyinceye kadar
veririz."
el-Kutebi de şöyle
demektedir: "Bizim görüşümüze göre bunun aslı, bana bu kadarı artık yeter,
deyinceye kadar ona bir şeyler vermektir." ez-Zeccac dedi ki: Onlara
yetecek kadar, anlamındadır. el-Ahfeş de böyle demiştir. Nitekim: "Bu bana
yetti" denilir.
el-Kelbi de şöyle
demiştir: Onları hesaba çektikten sonra bir iyiliklerine on karşılık vermiş
olacaktır.
Mücahid dedi ki:
İşledikleri dolayısıyla onları hesaba çekmiş olacaktır. Burada
"hesab" saymak manasınadır. Yani Yüce Rabbin vaadine göre, o kimseye
verilmesi gereken miktarı ile sayılıp verilmiş olacaktır. Çünkü o bir haseneye
karşılık on vermeyi vaadetmiştir. Kimilerine yediyüz kat vermeyi vaadettiği
gibi, kimilerine sonsuz ve miktarsız olarak bir mükafat vermeyi vaadetmiştir.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Sabredenlere de ecirleri hiç
şüphesiz hesabsız verilir." (ez-Zümer, 10)
Ebu Haşim "ha"
harfini üstün, "sin" harfini de şeddeli olarak; (...) diye
"fe'al" vezninde yani, "yetecek kadarıyla verdi" diye
okunmuştur. el-Esmai de: Şeddeli olarak: "Ben o adama ikram ettim"
denilir demiş ve şairinşu mısraını zikretmiştir: "Misafiri ona gelecek
olursa, ona ikramda bulunur."
İbn Abbas ise
"nun" ile: "Güzel bir şekilde" diye okumuştur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN