ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NEBE

6

/

16

أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ مِهَاداً {6} وَالْجِبَالَ أَوْتَاداً {7} وَخَلَقْنَاكُمْ أَزْوَاجاً {8} وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتاً {9} وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ لِبَاساً {10} وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشاً {11} وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعاً شِدَاداً {12} وَجَعَلْنَا سِرَاجاً وَهَّاجاً {13} وَأَنزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَاء ثَجَّاجاً {14} لِنُخْرِجَ بِهِ حَبّاً وَنَبَاتاً {15} وَجَنَّاتٍ أَلْفَافاً {16}

 

6. Biz, yeri bir beşik yapmadık mı?

7. Dağları da kazık?

8. Sizi çift çift yarattık.

9. Uykunuzu bir dinlenme yaptık.

10. Geceyi bir elbise yaptık.

11. Gündüzü de geçim zamanı kıldık.

12. Üzerinizde sapasağlam yedi (gök) bina ettik.

13. Ve (orada) parıldayan ve ısı yayan bir kandil yarattık.

14. Ve sıkıştırılan (bulut)lardan şarıl şarıl bir su indirdik.

15, 16. Onunla tane, bitki ve birbirine sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye.

 

"Biz, yeri bir beşik yapmadık mı?" (diye başlayan buyruklarıyla) Yüce Allah, onlara ölümden sonra dirilişe kudretinin delillerini sıralamaktadır. Yani Bizim bu işleri var etmeye kadir olmamız, ölümden sonra dirilişe kadir oluş kudretimizden daha büyüktür.

 

 

''Beşik": Yatak ve döşek demektir. Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "O (Rabbiniz) ki yeryüzünü sizin için bir döşek yaptı." (elBakara, 22)

 

Bu lafız: ''Beşik" diye de okunmuştur. Yani çocuk için beşik neyse, yer de insanlar için odur. Beşik çocuğun üzerinde uyutulduğu yerin adıdır.

 

"Dağları da" yer sükunet bulsun, çalkalanmasın, üzerindekilerle birlikte başka taraflara meyletmesin diye "bir kazık?"

 

"Sizi çift çift yarattık." Çeşitli türler, yani erkek ve dişi olarak yarattık. Çeşitli renkler diye açıklandığı gibi, bunun kapsamına güzel ve çirkin, uzun ve kısa türünden bütün çiftler girer.

Böylelikle değişik durumlar ortaya çıksın ve gerekli ibret alınsın, kendisine fazlalık verilmiş kimse şükretsin, daha az verilmiş kimse sabretsin.

 

"Uykunuzu bir dinlenme yaptık" buyruğundaki: ''Yaptık", kıldık anlamındadır, Bundan dolayı bu fiil iki mefule geçiş yapmıştır, İkincisi "'dinlenme" (anlamındaki) lafızdır. Yani Biz, uykuyu bedenleriniz için rahat(latıcı) kıldık, ''Sebt (cumartesi) günü" de bu kökten gelmektedir ki, dinlenme günü demektir. Yani İsrailoğullarına bugünde dinleniniz, hiçbir iş yapmayınız, denilmiştir.

 

İbnu'I-Enbari, bunu kabul etmeyip şöyle demiştir: Dinlenmeye "subat" denilmez.

Bunun asıl anlamının uzanmak olduğu söylenmiştir. Nitekim kadın saçlarını çözüp, serbest bıraktığı vakit: ''Kadın saçlarını çözdü" denilir. O halde bu kelime ''uzatmak" gibi bir anlam ifade eder. ''Yaratılışı uzatılmış (uzun, iri yarı) adam" demektir. Kişi dinlenmek istedi mi uzanır. Bundan dolayı dinlenmeye "sebt" denilmiştir.

 

Bunun asıl anlamının kesmek olduğu da söylenmiştir. Nitekim: ''Saçlarını kesti, traş etti" denilir. Sanki kişi uyuduğu vakit insanlarla ve işlerle ilgiyi kestiğinden böyle denilmiş gibidir. Buna göre "subat: uyku" ölüme benzemektedir. Şu kadar var ki ruh kişiyi bırakıp, gitmez.

 

"Kolay ve rahat bir yürüyüş" de denilir (ve bu kökten gelen lafız kullanılır.) şair de şöyle demiştir: "Ve böğürleri zayıftır ... gündüzüne gelince o hızlıca yol alır Geceleyin ise yumuşak yürür."

 

"'Geceyi bir elbise yaptık." Yani gecenin karanlığı sizi elbise gibi bürür ve örter. Bu açıklamayı et-Taberi yapmıştır. İbn Cübeyr ve es-Süddi: Sizin için bir rahat ve sükun demektir, diye açıklamışlardır.

 

"Gündüzü de geçim zamanı kıldık." buyruğunda hazfedilmiş bir lafız vardır ki ''Geçim zamanı" demektir. Yani geçiminizi elde etmek için gerekenleri yapacağınız bir zaman kıldık. ''Yiyecek. içecek gibi kendisi ile hayatta kalınan herbir şey"e denilir. Buna göre, ikinci lafzın (takdir edilen zaman lafzının) birincisinin aynısı olması için bu lafız zaman ismi kabul edilmelidir .. Bununla birlikte muzafın hazfi takdirine binaen "yaşamak" anlamında mastar olması da mümkündür.

 

"üzerinizde sapasağlam yedi" yani sapasağlam yedi sema "bina ettik."

 

Yaratılışları sapasağlam, yapıları son derece güçlü demektir.

 

"Ve parıldayan ve ısı yayan bir kandil yarattık." Bu da güneştir. Burada: (...) fiili "yarattı" anlamındadır. Çünkü bu fiil burada tek bir mefule geçiş yapmıştır. "Parlaması olan şey" demektir. "Parıldadı, parıldar, parıidamak" denilir. Mücevher parıldadığı vakit: (...) denilir. İbn Abbas dedi ki: Parıldayan, ışık saçan demektir.

 

"Ve sıkıştırılan (bulut)lardan şarıl şarıl bir su indirdik."

 

Mücahid ve Katade dedi ki: "Slkıştırıcılar, sıkanlar"dan kasıt rüzgarlardır. İbn Abbas da böyle açıklamıştır. Rüzgarlar bulutları sıktığı için bü isim verilmiş gibidir. Yine İbn Abbas'tan rivayete göre, maksat bulutlardır. Süfyan, er-Rabi', Ebu'l-Aliye ve ed-Dahhak şöyle demişlerdir: Su ile sıkılan ve henüz yağmur yağdırmamış olan bulutlara denilir. Ay hali olması zamanı gelmiş olmakla birlikte henüz ay hali olmamış ve "el-mu'sır" denilen kadına benzetilmektedir. Şair Ebu'l-Necm şöyle demiştir: ''Yavaş yavaş yürüyor, başındaki örtüsü kaymış olarak Sanki ay hali olmuş yahut ay hali olma zamanı yaklaşmış gibi."

 

Bir başka şair de şöyle demiştir: "Kendilerine karşı kendimi koruduğum kişilerle aramdaki kalkanım: üç kişi idi ki, ikisinin memeleri yeni tomurcuklanmış, diğeri ise ay hali olmaya yaklaşmış."

 

Bir başka şair de şöyle demiştir: "'Hafif yağan yağmurlar ile öğleden sonra yağan yağmurların Süslediği bir papatya gibi, dişleri arası aralıklı ... "

 

Rüzgarlara da bu isim verilmektedir. "Rüzgar toz kaldırarak esti, eser" denilmektedir. Bu şekilde esen rüzgara da: (...) denilir. Bulutlara da yağmur yağdırdıklarından ötürü (...) denilmektedir.

 

Yine Katade şöyle demiştir: Bu sema demektir.

 

en-Nehhas dedi ki: Bu açıklamalar doğru açıklamalardır. Yağmur getiren rüzgarlara bu isim verilir. Rüzgarlar, bulutları aşılar, yağmur olur, Yağmur da -buna göre- rüzgarlardan ötürü yağar. Bütün görüşlerin aynı olma ihtimali de vardır. O takdirde anlam şöyle olur: Biz, sıkıştırıcı rüzgarlara sahib olanlardan "şarıl şarıl bir su" indirdik. En doğru açıklama bu lafzın "bulutlar" anlamına geldiğidir, Aynı şekilde bilindiği üzere yağmur da onlardan gelmektedir. Şayet buyruk: "Sıkıştırıcılar vasıtasıyla, sebebiyle" şeklinde olsaydı bunun "rüzgarlar" anlamına gelmesi daha uygun olurdu.

 

es-Sıhah'ta şöyle denilmektedir: "el-Mu'sirat" yağmur ile sıkıştırılan bulutlar demektir. "O kavme yağmur yağdırıldı" anlamındadır. İşte bundan dolayı kimisi: "Ve onda sıkacaklar" (Yusuf, 49) buyruğunu: "Ve onda kendilerine yağmur yağdırılır" diye okumuşlardır. ''ilk yetişme çağında olup, yeni ayhali olan kız çocuğu" demektir, Sanki gençlik çağına girmiş ya da ona ulaşmışcasına bu durumdaki kıza; (...) denilir. Recez vezninde de şair şöyle demiştir: "Ve bir genç kız ki, Sefvan'dadır onun evi Yavaş yavaş yürür, o başörtüsü düşmüş olarak Ya gençlik çağına erişmiş yahut ona yaklaşmış gibi." Çoğulu: (...) diye gelir.

 

Bunun, ay hali olması yaklaşmış kız, anlamına geldiği de söylenmiştir. Çünkü kız çocuğu için (...), erkek için murahiklik gibidir. Ben bunu Ebu'l-Gavs el-Arabi'den dinledim. Başkası da şöyle demiştir: "Yağmur yağdırma zamanı gelmiş bulut" demektir. Mesela: "Ekin yeri örtecek kadar gelişti" denilir. Böyle olan ekine: (...) denilir. Aynı şekil'de bulut da yağmur yağdıracak noktaya gelince ona: (...) denilir.

 

el-Müberred dedi ki: "Su tutan ve ardı arkasına ondan suyun sıkıldığı (yağmurun yağdırıldığı) bulut" denilir. Kendisine sığınılan yere: (...) denilmesi de buradan gelmektedir. "Ayn" harfi ötreli olarak: (...) da "sığınılan yer" demektir. Bu anlamdaki açıklamalar daha önce Yusuf Suresi'nde (49. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamd olsun.

 

Ebu Zebid şöyle demektedir: "Susuz olarak kendisine yardım edilsin istedi de kimse yardımına gitmedi, Halbuki o sıkıntıda kalanların bir sığınağı idi."

 

Büluğa yaklaşmış olan kız çocuğuna: (...) denilmesi de buradan gelmektedir. Çünkü bu, durumdaki kız evden dışarıya çıkarılmaz, bu durumda ev de onun için: ''Bir barınak, sığınak olur."

 

İbn Abbas ve İkrime'nin kıraatinde; ''Sıkıcılarla indirdik" şeklindedir. Ancak mushaflarda yazılı olanı: ''Sıkıştırılanlardan (bul utlardan)" şeklindedir.

 

Ubey b. Ka'b, el-Hasen, İbn Cübeyr, Zeyd b. Eslem ve Mukatil b. Hayyan dedi ki: "Sıkıştırılanlardan" semavattan anlamındadır. "Şarıl şarıl bir su" ardı arkasına akan ve dökülen su demektir. Bu açıklama İbn Abbas, Mücahid ve başkalarından nakledilmiştir.

''Kanını akıttım" denilir. ''Kan aktı, akar, akmak" denilir. Su için de böyle kullanılır. O halde bu fiil hem lazım, hem de müteaddidir. Ayet-i kerimede ''Şarıl şarıl akan"; dökülen demektir. ez-Zeccac dedi ki: Kendisi dökülen anlamındadır. Bu durumda fiil müteaddidir, sanki o kendi kendisini dökmekte gibidir. Ubeyd b. el-Abras dedi ki: "üst tarafı döküldü, sonra altından çalkalandı Daha sonra da akıp giden suyu taşımaktan acze düştü."

 

Peygamber (s.a.v.) de, mebrur (Allah tarafından kabule değer) hacca dair soru sorulduğunda o şöyle buyurmuştur: ''O acc ve seccdir. "

 

Acc: Telbiye getirirken sesi yükseltmek, secc ise kan akıtmak ve hediyelik kurbanlıkları kesmek demektir.

 

İbn Zeyd dedi ki; "Şarıl şarıl" pek çok demektir, anlam birdir.

 

"Onunla" o su ile "tane" buğday, arpa ve benzerleri, davarların yedikleri ot türleri ve yonca gibi bitkileri "birbirine sarmaş dolaş" dalları, pek çok olduğundan dolayı biri diğerine sarılmış "bahçeler çıkaralım diye."

 

"Sarmaş dolaş" lafzının tekili yoktur. ''Çeşitli topluluklar" ile: ''Anne bir kardeşler" gibi. Bunun tekilinin "lam" harfi kesreli olarak; (...) ile ötreli olarak; (...) olduğu da söylenmiştir. Bunu el-Kisai sözkonusu etmiştir. Şu beyiti zikretmiştir: "Dalları sarmaş dolaş bir bahçe ve bolluk içinde bir yaşayış Ve hepsi de parlak beyaz (tenli) olan meclis arkadaşları."

 

Yine el-Kisai ve Ebu Ubeyde'den şöyle dedikleri zikredilmiştir: (Tekili) (...) kelimesidir. Tıpkı "şerif"in çoğulunun "eşraf" gelmesi gibi, Bunun cem'in cemi olduğu da söylenmiştir. Bunu da el-Kisai nakletmiştir. Nitekim: ''(Ağaçlarının dalları) sarmaş dolaş bir bahçe"; ''Sarmaş dolaş bir bitki" denilir. Bunun çoğulu "lam" harfi ötreli olarak: (...) diye gelir. (Vezin itibariyle): ''Kırmızılar" gibi. Sonra bu: (...) diye çoğul yapılır.

 

ez-Zemahşeri dedi ki: Eğer fazla harflerin hazfi takdiri ile bunun: (...)'in çoğulu olduğu söylenecek olursa bu da uygun bir açıklama olur. Nitekim ''Sarmaş dolaş bir ağaç"; ''Sarmaş dolaş ağaçlar" ve ''Bacağı kalın, eti sıkı kadın" denilir.

 

İfadenin takdirinin şöyle olduğu da söylenmiştir: Biz, o yağmur ile birbirine sarmaş dolaş bahçeler çıkartırız. Bunun hazfediliş sebebi, ifadenin ona delalet etmesidir. Diğer taraftan bu sarmaş dolaş ve bir arada oluşun anlamı şudur: O bahçelerdeki ağaçlar, birbirine yakın olacaktır. Buna göre, herbir ağacın dalı, güçlü oluşu sebebiyle birbirine yakın olacaktır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nebe 17-20

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR