NEBE 1 / 5 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِ عَمَّ
يَتَسَاءلُونَ
{1} عَنِ
النَّبَإِ
الْعَظِيمِ {2} الَّذِي
هُمْ فِيهِ
مُخْتَلِفُونَ
{3} كَلَّا
سَيَعْلَمُونَ
{4} ثُمَّ
كَلَّا
سَيَعْلَمُونَ
{5} |
1.
Birbirlerine neyi soruyorlar?
2, 3.
Kendilerinin, hakkında anlaşmazlığa düştükleri o büyük haberi.
4.
Hayır, yakında bileceklerdir.
5. Sonra
yine hayır! Onlar, ileride bileceklerdir.
"Birbirlerine neyi
soruyorlar?" buyruğundaki: "Neyi" bir soru lafzıdır. Bundan
dolayı: ''Ne" nin sonundaki "elif" haberin sorudan ayırdedilmesi
için düşmüş bulunmaktadır. Soru edatı olarak kullanılmaları halinde:
''Niçin" ile "Neden" edatlarında da böyledir. Onlar
biribirlerine hangi şey hakkında soru soruyorlar? demektir.
ez-Zeccac dedi ki:
''Neyi" lafzının aslı: (...) olup "nun" "mim"e idğam
edilmiştir. Çünkü her ikisinde de "ğunne" ortak özelliktir.
"Birbirlerine ... soruyorlar" lafzındaki zamir de Kureyş'e aittir.
Ebu Salih'in, İbn
Abbas'tan rivayetine göre o şöyle demiştir: Kur'an, nazil olduğu sırada Kureyş
oturuyor ve kendi aralarında konuşuyorlardı. Kimisi Kur'an'ı tasdik ediyor,
kimisi yalanlıyordu. Bunun üzerine "birbirlerine neyi soruyorlar"
buyruğu nazil oldu.
''Neyi" buyruğunun
müşrikler, ne hakkında işi sıkı tutuyorlar ve tartışıyorlar? anlamında olduğu
da söylenmiştir.
"O büyük
haberi" yani onlar "o büyük haberi" birbirlerine soruyorlar.
Buradaki ''(...)'....i'' tilavette okuduğumuz: ''Birbirlerine soruyorlar" fiiline
taalluk etmemektedir. Çünkü o takdirde, başına soru edatının da girmesi
gerekiyor idi ve bu durumda buyruk: ''O büyük haberi mi?" şeklinde (başına
istifham edatı olarak hemze getirmek suretiyle) gelmesi gerekirdi. Bizim:
(...): Senin malın kaçtır? Otuz mu, kırk mı?" dememize benzer. İşte sözünü
ettiğimiz bu husus dolayısıyla, bunun tilavette okuduğumuz "birbirlerine
... soruyorlar" (anlamındaki) bu lafza taalluk etmemesi, bunun yerine
hazfedilmiş "birbirlerine soruyorlar" fiiline taalluk etmesi gerekmektedir.
Bunun güzel kaçması da daha önceden; "birbirlerine ... soruyorlar"
buyruğunun geçmiş olmasıdır. Bu açıklamayı el-Mehdevi yapmıştır.
Bazı ilim ehlinin
belirttiklerine göre; ''Ne" buyruğundaki soru tekrar edilmiştir, ancak bu
tekrar hazfedilmiştir. Sanki: ''Birbirlerine neyi soruyorlar? Büyük haberi
mi?" diye buyurulmuş gibidir. Bu durumda ikinci soru, birinci ayet-i
kerimeye (anlam itibariyle) bitişik olmaktadır.
"O büyük
haberi." Yani büyük habere dair biribirlerine soru soruyorlar.
"Kendilerinin, hakkında anlaşmazlığa düştükleri" bu hususta
birbirlerine muhalefet ederek kimisi tasdik ederken, diğerinin yalanladığı
"o büyük haberi'" demektir.
Ebu Salih'in kendisinden
rivayetine göre, İbn Abbas şöyle demiştir: O Kur'an'dır. Bunun delili de Yüce
Allah'ın: "De ki: 'O büyük bir haberdir. Siz ise ondan yüz
çevirenlersiniz. '" (Sad, 67-68) KUr'an-ı Kerim, geleceğe ve geçmişe dair
haberler ve kıssalar ihtiva eder. O bakımdan o şanı çok büyük bir haberdir.
Said'in rivayetine göre, Katade şöyle demiştir: Bu büyük haber, ölümden sonraki
diriliştir. İnsanlar bu hususta iki kısımdır. Kimisi onu tasdik eder, kimisi
yalanlar.
Bunun, Peygamber
(s.a.v.)'ın durumu olduğu da söylenmiştir, ed-Dahhak'ın rivayetine göre İbn
Abbas şöyle demiştir: Yahudiler, Peygamber (s.a.v.)'a pek çok hususa dair soru
sormuşlardı. Şanı Yüce Allah da onların kendi aralarındaki ayrılıklarını ona
haber verdi, Sonra onları tehdit ederek:
"Hayır, yakında
bileceklerdir" diye buyurdu. Yani Kur'an'ın akıbetini yakında
bileceklerdir ya da yakında ölümden sonra diriliş gerçek midir, yoksa batıl
mıdır? Bileceklerdir.
"Hayır!"
Onların, ölümden sonra dirilişi inkar etmelerini veya Kur'an'ı yalanlamalarını
reddetmektir. Bundan dolayı üzerinde vakıf yapılır. Bunun:
"Gerçekten" anlamında olması ya da; "Dikkat edin, haberiniz
olsun ki ... " anlamında olması ve onunla söze (yeni bir cümle olarak)
başlanılmamış olması da mümkündür. Daha kuvvetli olan, onların sorularının
ancak ölümden sonra diriliş hakkında olduğudur. Kimi ilim adamımız şöyle demiştir:
Buna delil de Yüce Allah'ın: "Şüphe yok ki hüküm verip, ayırdetme günü
belirlenmiş bir vakittir" (17. ayet) buyruğudur. Bu buyruk, onların
ölümden sonra diriliş hakkında, birbirlerine soru sorduklarını göstermektedir.
"Sonra yine hayır!
Onlar ileride bileceklerdir." Yani gerçekten onlar Muhammed (s.a.v.)'ın
getirdiği Kur'an'ın doğruluğunu ve onun sözkonusu ettiği ölümden sonra
dirilişin gerçek olduğunu bileceklerdir.
ed-Dahhak da şöyle
demiştir: "Hayır! Yakında bileceklerdir" buyruğu ile kafirlerin
yalanlamalarının akıbetleri kastedilmektedir. "Sonra yine hayır, onlar
ileride bileceklerdir" buyruğu da mü'minler, tasdik etmelerinin akı betini
bileceklerdir, demektir. Bu buyruklar bunun tam aksi olarak da açıklanmıştır.
el-Hasen dedi ki: Bu,
tehditten sonra gelen bir başka tehdittir.
Bu iki ayette de fiiller
genel olarak haber vermek anlamında "ye" ile okunmuştur. Çünkü daha
önce geçen "birbirlerine ... soruyorlar" buyruğu ile
"kendilerinin hakkında anlaşmazlığa düştükleri ... " buyruğu bunu
gerektirmektedir. Ancak el-Hasen, Ebu'I-Aliye ve Malik b. Dinar her ikisinde de
"te" ile (yani: "hayır ... bileceksiniz" anlamında)
okumuşlardır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN