ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MÜRSELAT

35

/

37

 

هَذَا يَوْمُ لَا يَنطِقُونَ {35}

 وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ {36}

 وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ {37}

 

35. Bu, onların konuşamayacakları bir gündür.

36. Onlara izin de verilmeyecek ki özür dilesinler.

37. Yalanlayanların o gün vay haline!

 

"Bu, onların konuşamayacakları bir gündür. Onlara izin de verilmeyecek ki özür dilesinler." Yani kıyamet gününün çeşitli durumları, çeşitli konumları vardır. İşte bu konuşmalarına imkan verilmeyecek, özür dileyip kendilerini kurtarmaları için izin verilmeyecek bir konumdur. İkrime'nin, onun İbn Abbas'tan rivayetine göre, şöyle demiştir: İbnu'I-Ezrak ona Yüce Allah'ın:

 

"Bu onların konuşamayacakları bir gündür" buyruğu ile; " ... kıpırdanan dudakların fısıltısından başkasını duyamayacaksın." (Ta-Ha, 108) buyrukları hakkında soru sordu. Diğer taraftan Yüce Allah'ın: "Onlardan bir kısmı diğer bir kısmına yönelip, biri diğerine soru sorarlar." (es-Saffat, 27) diye buyurduğunu söyledi. İbn Abbas ona şu cevabı verdi: Yüce Allah: "Gerçek şu ki Rabbinin yanında bir gün sayacağınız bin yıl gibidir" (el-Hac, 47) diye buyurmaktadır. Bu miktardaki herbir günün farklı bir durumu olacaktır.

 

Fayda verecek bir delil ileri sürerek konuşmayacaklardır, diye de açıklanmıştır. Çünkü herhangi bir fayda sağlamayan sözler söyleyerek konuşan bir kimse, sanki hiç konuşmamış gibidir.

 

el-Hasen; Onlar konuşacak olsalar bile, bir delil ileri sürerek konuşmayacaklardır. Şöyle de açıklanmıştır: Bu onların: "Yıkılın içerisine! Bana da söz söylemeyin." (el-Mu'minun, 108) diye kendilerine cevab verileceği zamandaolacaktır. Bu hususa dair açıklamalar daha önceden (belirtilen ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Ebu Osman dedi ki: Heybeti görmeleri ve günahlarından utanmaları, onları susturmuş olacaktır. Cüneyd dedi ki: Kendisine nimet verenden yüz çeviren, onu inkar eden, üzerindeki bunca nimete karşı nankörlük eden kimsenin ileri sürecek ne gibi bir mazereti olabilir ki!

 

''Gün" lafzı genel olarak mübteda ve (verilen) haber olarak merfu' okunmuştur. Yani melekler: Bu, onların konuşamayacakları bir gündür, diyeceklerdir. Yüce Allah'ın: "... kalkıp gidin" buyruğu, meleklerin söyleyeceği sözlerden olması mümkündür. Daha sonra Yüce Allah, dostlarına: İşte bu, kafirlerin konuşamayacakları bir gündür, diyecektir. "Gün"ün anlamı saat ve zamandır.

 

Yahya b. Sultan, Ebu Bekr'den, o da Asım'dan: (...) diye nasb ile okuduğunu rivayet etmiştir. Aynı zamanda bu İbn Hürmüz ve başkalarından da rivayet edilmiştir. Bu durumda fiile izafe edilmesi dolayısıyla mebni olması caiz görülmüştür, ancak mahalli itibariyle ref'dir. Bu da Kufelilerin mezhebidir. Bununla birlikte "gün"den başkasına işaret edilmek üzere nasb konumunda olması da caizdir. Bu da Basralıların mezhebidir. Çünkü onlara göre, ancak bir mebniye izafe edilecek olursa "gün" lafzı bina edilir. Burada ise fiil (mebni değil) murebdir,

 

el-Ferra da Yüce Allah'ın: "Onlara izin de verilmeyecek ki özür dilesinler" buyruğu hakkında şöyle demiştir. Buradaki "fe", "izin verilmeyecek" üzerine atıf edatıdır. Bunun caiz oluşu ayetlerin sonlarının "nun" ile bitmesidir. Eğer: (...) denilmiş olsaydı o zaman ayetlerin sonuna uygun düşmezdi. Bir başka yerde ise: "Onlar hakkında hüküm verilmez ki ölsünler." (Fatır, 36) diye nasb ile buyurmuştur. Hepsi de doğrudur. Yüce Allah'ın: ''Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kimdir? Allah da o verdiğini ona pek çok kat arttırsın" (el-Bakara, 245) diye burada kaydedilen ayeti son lafzının sondan ikinci harfinin nasb ile de, ref ile de okunması buna benzemektedir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Mürselat 38-40

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR