ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

İNSAN

23

/

26

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ تَنزِيلاً {23} فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ آثِماً أَوْ كَفُوراً {24} وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلاً {25} وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلاً طَوِيلاً {26}

 

23. Hiç şüphesiz ki; Kur'an'ı sana kısım kısım Biz indirdik.

24. O halde; Rabbinin hükmüne sabret ve onlardan günahkar veya nankör hiçbir kimseye itaat etme!

25. Sabah ve akşam da Rabbinin ismini zikret!

26. Gecenin bir kısmında O'na secde et. Gecenin uzun bir bölümünde de O'nu tesbih et.

 

"Hiç şüphesiz ki, Kur'an'ı sana kısım kısım Biz indirdik." Müşriklerin ileri sürdükleri gibi bu Kur'an'ı sen uydurmadın. Sen onu kendiliğinden uydurup, düzmedin.

 

Bu ayet-i kerimenin bundan önceki buyruklarla ilişkisi şudur: Şanı Yüce Allah, çeşitli vaad ve tehditleri sözkonusu ettikten sonra, bu Kitabın insanların muhtaç olduğu şeyleri ihtiva ettiğini açıklamaktadır. Bu kitab, o halde bir büyü değildir, bir kehanet ürünü değildir, bir şiir de değildir. Bu Kitab hakkın ta kendisidir.

 

İbn Abbas dedi ki: Kur'an değişik bölümler halinde ayet be ayet indirildi, bir defada indirilmedi. Bundan dolayı Yüce Allah, burada: ''Kısım kısım indirdik" diye buyurmuştur. Bu hususa dair etraflı açıklamalar, daha önceden (el-Furkan, 32-33. ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamdolsun.

 

"O halde Rabbinin hükmüne" kazasına, takdirine "sabret!" ed-Dahhak, İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Müşriklerin eziyetine sabret. Ben bu şekilde hüküm vermişimdir. Daha sonra bu buyruk, kıtal (savaşı emreden) ayeti ile nesholdu.

Şöyle de açıklanmıştır: Rabbinin, sana yerine getirmeni emretmiş olduğu itaatlere dair hükmünü, sabırla yerine getir, yahutta Allah'ın hükmünü gözetle! Çünkü O, sana, seni onlara karşı muzaffer kılacağına dair söz vermiştir. Bununla birlikte acele etme! Çünkü o kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir.

 

"Ve onlardan günahkar" günah işleyen "veya nankör hiçbir kimseye itaat etme!" Yani kafirlere itaat etme!

 

Ma'mer, Katade'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ebu Cehil: Şayet Muhammed'i namaz kılarken görecek olursam, onun boynuna basacağım dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ve onlardan günahkar veya nankör hiçbir kimseye itaat etme!" buyruğunu indirdi.

Bu buyrukların Utbe b. Rabia ile el-Velid b. el-Muğire hakkında indikleri de söylenmiştir. Bunlar, Rasülullah (s.a.v.)'a gelerek ona peygamberlikten söz etmeyi terketmesi karşılığında mal vermeyi ve onu evlendirmeyi teklif ettiler. İşte: "Ve onlardan günahkar veya nankör hiçbir kimseye itaat etme" buyruğu bu ikisi hakkında inmiştir.

 

Mukatil dedi ki: Evlendirme teklifini ona yapan Utbe b. Rabia idi. Ona şöyle demişti: Benim kızlarım Kureyş hanımlarının en güzellerindendir. Ben sana kızımı mehirsiz evlendireceğim. Sen de bu işten vazgeç.

 

el-Velid de şöyle demişti: Şayet bu yaptıklarını mal elde etmek için yapıyor isen, ben, sana razı olacağın kadar mal vereceğim, buna karşılık bu işten geri dön. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.

 

Ayrıca Yüce Allah'ın: "Onlardan günahkar veya nankör hiçbir kimseye itaat etme" buyruğundaki: "Veya"nın "vav: ve"den daha vurgulu bir ifade olduğu da söylenmiştir. Çünkü "Sen Zeyd'e ve Amr'a itaat etme!" diyecek olursan, o kimse de onlardan birisine itaat ederse isyan etmiş olmaz. Çünkü ona verilen emir iki kişiye itaat etmemesi şeklindedir fakat: "Onlardan günahkar veya nankör hiçbir kimseye itaat etme" diye buyurduğundan buradaki "veya" onlardan herbirisine ayrı ayrı karşı gelinip, itaat edilmemesi gerektiğini göstermektedir. Nitekim: Sen, el-Hasen'e veya İbn Sirin'e muhalefet etme! yahut: el-Hasen'e veya İbn Sirin'e uy, diyecek olursak: Bu ikisi de uyulmaya değer kimselerdir. Onlardan herbirisi arkasından gidilmeye layık kimselerdir, demiş oluruz. Bu açıklamayı ez-Zeccac yapmıştır.

 

el-Ferra da şöyle demiştir: Buradaki "veya" anlamındaki edat; (...) olumsuzluk edatı konumundadır. Sanki: "Ve nankör olan bir kimseye de ....'' demiş gibidir. şair de şöyle demiştir: "Ne yavrusunu yitirmiş ananın kederi benzer, benim kederime Ne de yavrusunu kaybetmiş bir dişi devenin kederi Yahut hacıların Arafe'den ayrıldıkları gün Devesini kaybetmiş yaşlı bir adamın kederi."

 

Burada şair: "Ve ... yaşlı bir kimsenin kederi" demek istemiştir. Buradaki "günahkar"dan kastın münafık, "nankör"den kastın ise açıkça kafir olduğunu ortaya koyan kafir olduğu da söylenmiştir. Yani sen onların arasından günahkar bir kimseye de, nankör bir kimseye de itaat etme! Bu da el-Ferra'nın açıklamasına yakın bir açıklamadır.

 

"Sabah ve akşam da Rabbinin ismini zikret!" Günün başında ve sonunda Rabbin için namaz kıl! Başında sabah namazını, sonunda ise öğle ve akşam namazını kıl, demektir.

 

"Gecenin bir kısmında da O'na secde et!" buyruğu ile geceleyin nafile namazını kastetmektedir. Bu açıklamayı İbn Habib yapmıştır. İbn Abbas ve Süfyan dediler ki: Kur'an-ı Kerim'de geçen her "tesbih" namaz demektir.

 

İster namazda, ister namazın dışında mutlak olarak Allah'ı zikretmenin emredildiği de söylenmiştir. İbn Zeyd ve başkaları şöyle demiştir: Yüce Allah'ın:

 

"Gecenin uzun bir bölümünde de O'nu tesbih et!" buyruğu beş vakit namaz ile nesholmuştur. Bunun mendub olduğu da söylenmiştir, bunun Peygamber (s.a.v.)'a has bir emir olduğu da söylenmiştir. Buna benzer hususlara dair açıklamalar daha önceden el-Müzemmil Suresi'nde (1-4, ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. İbn Habib'in açıklaması da güzel bir açıklamadır.

 

''Akşam"ın çoğulu (...) ile (...) diye gelir. Bu da (gemi demek olan "sefine"nin çoğulunun): (...) ile (...) şekillerinde gelmesine benzer. Şair de şöyle demiştir: "Ve akşam vakti geldiğinde, ondan daha güzeli de olmaz."

 

Bir başka Şair de, çoğulun çoğulu olan; (....)'i kullanarak şöyle der; "ömrüm hakkı için sen, ahalisine ikramda bulunduğum evsin Ve akşam vakitlerinde gölgelerinde oturduğum." Buna dair yeterli açıklamalar daha önceden el-A'raf Süresi'nin sonlarında (205. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Zarf olan "gece" lafzının başına: (...)'nin gelmesi kısmilik bildirmek içindir. (Mealde, "bir kısmında" anlamı verilerek karşılanmıştır.) Nitekim Yüce Allah'ın: "a ki günahlarınızdan bir kısmını mağfiret buyursun." (Nuh, 4) buyruğunda da mefulün başına gelmiş bulunmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

İnsan 27-28

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR