İNSAN 15 / 18 |
وَيُطَافُ
عَلَيْهِم
بِآنِيَةٍ مِّن
فِضَّةٍ
وَأَكْوَابٍ
كَانَتْ
قَوَارِيرَا
{15} قَوَارِيرَ
مِن فِضَّةٍ
قَدَّرُوهَا
تَقْدِيراً {16} وَيُسْقَوْنَ
فِيهَا
كَأْساً
كَانَ مِزَاجُهَا
زَنجَبِيلاً
{17} عَيْناً
فِيهَا
تُسَمَّى
سَلْسَبِيلاً {18} |
15.
Etraflarında gümüşten kaplar ve billur sürahiler dolaştırılır.
16.
Miktarlarını kendilerinin tayin ettiği gümüşten billur kaplar.
17.
Onlara orada katkısı zencefil olan kadehle içirilir.
18.
Orada "Selsebil" diye adlandırılan bir pınar vardır.
"Etraflarında
gümüşten kaplar ve billur sürahiler dolaştırılır." Yani bu, iyilerin,
etrafında içki içmek istediklerinde hizmetçileri: "gümüşten ...
kaplar" ile dolaşırlar.
ibn Abbas dedi ki:
isimler dışında dünyada bulunanlardan hiçbir şey cennette yoktur. Yani cennette
bulunan şeyler daha şerefli, daha üstün ve daha arı ve temizdir. Diğer taraftan
altın kap, kacakların olmayacağı belirtilmemiştir. Ancak anlam onlara gümüş
kaplarla içki sunulacağıdır, Altın kaplarla içki sunulacak olması da mümkündür.
Çünkü Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Altından tabaklar
ve testiler dolaştırılır onlara." (ez-Zuhruf, 71)
Şöyle de açıklanmıştır:
Gümüş sözkonusu edilmek suretiyle altına da dikkat çekilmiş olmaktadır. Yüce
Allah'ın: "Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler" (en-Nahl, 81)
buyruğunun: "Ve soğuktan koruyacak elbiseler. .. " anlamını da ihtiva
ettiği gibi. Birincisini sözkonusu ederek ikincisine dikkat çekmiş olmaktadır.
''Sürahiler: Kulpları ve
emzikleri olmayan büyük testiler'' demektir. Bunun tekili: (...) diye gelir.
Adiy de şöyle demiştir: "Yaslanmış olduğu halde kapıları çalınır onun Köle
onun yanına sürahi ile gelir."
Daha önce Zuhruf
Süresi'nde (71. ayet, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
"Billur sürahiler
dolaştırılır (evet) .. , gümüşten billur (gibi) kaplar" Yani bu kaplar
billur gibi şeffaf, gümüş gibi beyaz olacaktır. Bu kaplar gümüşten olduğu halde
şeffaflıkları da cam gibi olacaktır.
Şöyle de denilmiştir:
Cennetin zemini gümüştendir. Kapları ise cennetin toprağından alınıp
yapılacaktır. Bunu İbn Abbas zikretmiş ve şöyle demiştir: Cennette her ne varsa
mutlaka dünyada size onun benzeri verilmiştir. Bundan sadece gümüşten billur
gibi kaplar müstesnadır. Yine şöyle demiştir: Eğer dünya gümüşünden bir parça
alıp onu sinek kanadı gibi inceltinceye kadar dövecek olsan yine onun arkasında
bulunan suyu göremezsin; fakat cennetteki billur kaplar, billur gibi arı ve
şeffaf, gümüş gibi (beyaz) olacaktır.
''Miktarlarını
kendilerinin tayin ettiği" buyruğu genel olarak "kaf" ve
"dal" harfleri fethalı okunmuştur. O kapları etraflarında dolaştıran
sakilerin kendilerine takdir ettiği .. , demektir.
İbn Abbas, Mücahid ve
başkaları da şöyle demiştir: Fazlalık ya da eksiklik sözkonusu olmaksızın,
içmeye ihtiyaç duydukları kadarıyla miktarlarını tayin edeceklerdir. el-Kelbi
dedi ki: Böylesi hem daha lezzetli, hem daha da çekicidir. Yani etraflarında bu
içkileri dolaştıran melekler, bu miktarları takdir edecektir. Yine İbn
Abbas'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bunları avuç dolduracak kadar takdir
edeceklerdir. Ne fazla, ne de eksik; ta ki ağırlığı ile yahutta az miktarı ile
onları rahatsız etmesin.
Bir diğer açıklamaya
göre de; o içeceğin miktarını bizzat içeceklerin kendileri arzuladıkları
şekilde takdir edecek ve miktarlarını öylece tesbit edeceklerdir.
Ubeyd b. Umeyr, eş-Şa'bi
ve İbn Sirin ise "kaf" harfini ötreli, "dal" harfini de
kesreli olarak; (...) diye okumuşlardır ki, onların isteklerine göre
istedikleri miktarda onlara sunulur demektir. el-Mehdevi bu kıraati Ali ve İbn
Abbas (Allah ikisinden de razı olsun)'dan zikretmekte ve şöyle demektedir. Bu
şekilde okuyanların kıraatinin anlamı da diğer kıraatin anlam! çerçevesi
içerisindedir. Sanki bunun aslı: (...) şeklinde olmakla birlikte, cer harfi
hazfedilmiş gibidir. Mana da: ''Bu miktar onlar için takdir ve tesbit
edilmiştir" şeklindedir.
Sibeveyh şu beyiti
nakletmektedir: "Sen, Irak buğdayını ömür boyunca yemeyeceğim diye yemin
ettin Halbuki o buğdayı o şehirde (Şam'da) böcekler yemektedir,"
Burada: "Irak
buğdayı hakkında" anlamında olduğu kabul etmiştir.
Şöyle de açıklanmıştır:
Burada sözü edilen miktarların tayin edilmesi şu demektir: Kaseler uçar ve
içenin arzusu kadarı ile içki ile dolar. İşte Yüce Allah'ın: "Miktarlarını
kendilerinin tayin ettiği" buyruğu bunu anlatmaktadır. Bu miktar ne
ihtiyaçtan fazladır, ne de eksiktir. Bardaklara canı çekenin arzu ettiği
miktarı bilmesi, ilham yolu ile bildirilecek ve bardaklar da o miktarı
dolduracaktır. Bu görüşü Tirmizi el-Hakim Nevadiru'l-Usul adlı eserinde
zikretmiş bulunmaktadır.
"Onlara oradan
katkısı zencefil olan kadehle içirilir." Buradaki "kadeh"den
kasıt, kabın içerisindeki şaraptır. ''Olan" ise sıladır. "Katkısı
zencefildir" takdirindedir veya: "Allah'ın hükmünde zencefil
olan" takdirindedir.
Araplar, kokusunun
hoşluğu dolayısıyla zencefil katılan içkiden zevk ve lezzet alırlardı. Çünkü
zencefil dilde hoş bir tat bırakır ve yiyeceğin hazmedilmesini kolaylaştırır.
Nimetin ve güzelliğin en ileri derecesi olduğuna inandıkları hususlar sözkonusu
edilerek, ahiretteki nimetlere arzuları böylece daha da arttırılmaktadır.
el-Müseyyeb b. Ales kadının ağzından söz ederken şöyle demektedir: "Sanki
zencefil tadı ile en saf ve güzel şarabın tadı Vardır onda, tadına baktığın
vakit."
Bu beyitin ''şarab"
anlamına gelen son kelimesi "üzüm asması" anlamında: (...) diye de
rivayet edilmektedir. Bir başka şair de şöyle demektedir: "Sanki
zencefilden bir tutam ile süzülmüş bir bal Ağzında geceyi geçirmiş
gibidir."
el-A'şa'nın şu beyiti de
buna benzemektedir: "Sanki karanfil ile zencefil bir de süzülmüş bir bal
Ağzında geceyi geçirmiş gibidir."
Mücahid dedi ki:
Zencefil, iyilerin içkilerine katılan pınarın adıdır. Katade de böyle demiştir:
Zencefil mukarreb kimselerin kendisinden katıksız olarak içecekleri diğer
cennet ehline ise katkı olarak içirilecek olan pınarın adıdır.
Kendisinde zencefil tadı
bulunan cennetteki bir pınar olduğu da söylenmiştir. Bunun zencefil katılmış
içki anlamını taşıdığı da söylenmiştir ki, sanki o içki de zencefil vardır, demek
olur.
"Orada" yani
cennette "selsebil diye adlandırılan bir pınarvardır." Bu buyruktaki:
''Bir pınar" lafzı "kadeh" anlamındaki lafızdan bedeldir.
Bununla birlikte bir fiil takdiri ile nasbedilmesi de mümkündür. Bu da bir pınardan
içerler, içirilirler, demek olur. Ayrıca: (...): Bir pınardan"
anlamınıveren cer harfinin düşürülmesi ile nasbedilmesi de mümkündür.
"Allah'ın kullarının kendisinden içtikleri ... bir pınardır" (6,
ayet) buyruğunda açıklandığı gibi.
"Selsebil" lezzet
veren içki demektir. Bu da: (...)"den "fa'lelil'' veznine getirilmiş
bir kelimedir. Araplar: (...) ile (...) şekillerini hep aynı anlamda
kullanırlar ve; "bu tadı hoş ve lezzetli içecek, içki" demektir.
es-Sıhah'da şöyle
denilmektedir: "Su boğazda aktı"; ''Onu (boğaza) ben akıttım"
demektir. ''Tatlı oluşu, arı ve duru oluşu dolayısıyla boğazdan kolaylıkla
geçen su" demektir. (...) şeklindeki ötreli okuyuş da bu anlamdadır.
ez-Zeccac şöyle
demektedir: Sözlükte "selsebil" son derece rahat, akıcı olan şeyin
adıdır. Sanki o pınara, bu niteliği isim olarak verilmiş gibidir.
Mücahid'den de şöyle
dediği nakledilmiştir: Selsebil boğazlarında çok rahat akan, akışı kolayolan
demektir. Buna benzer bir açıklama İbn Abbas'dan nakledilmiştir: Bu çok rahat
akan anlamındadır. Bu açıklamayı el-Maverdi zikretmiş bulunmaktadır. Hassan b.
Sabit (r.a)'ın şu beyitinde de bu anlamdadır: "Kendilerine gelen
konuklara, Boğazdan rahat geçen, beyaz şarap katılmış Berada ırmağından
içirirler."
Ebu'l-Aliye ve Mukatil
dedi ki: O pınara uSelsebi!" adının verilmesi yollarda ve meskenlerinde
onların bulundukları yerden akmasıdır. Bu pınar Adn Cennetinden Arşın dibinden
kaynar ve cennet ehlinin bulunduğu yerlerde akar.
Katade dedi ki: Bu
diledikleri tarafa akıtılabilen ve onlara itaat eden, her tarafta kolaylıkla
akan bir sudur. Buna yakın bir açıklama İkrime'den de rivayet edilmiştir.
el-Kaffal dedi ki: Yani orası çok üstün ve şerefli bir pınardır. Sen oraya
ulaşabilecek yolu soruştur ve bul!
Bu açıklama Ali
(r.a)'dan da rivayet edilmiştir.
Yüce Allah'ın:
"Adlandırılan" buyruğu şu demektir: Bu pınar, meleklerin nezdinde de,
iyi kimseler nezdinde de, cennet ehli nezdinde de bu isimle anılır.
"Selsebil"in
munsafif olarak kullanılması ayet sonu oluşundan dolayıdır.
Yüce Allah'ın: ''Türlü
zanlar" (el-Ahzab, 10) ile; ''Yoldan" (el-Ahzab, 67) buyruklarına
benzemektedir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN