ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

İNSAN

7

/

9

يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْماً كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيراً {7} وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَى حُبِّهِ مِسْكِيناً وَيَتِيماً وَأَسِيراً {8} إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاء وَلَا شُكُوراً {9}

 

7. Onlar, adakları yerine getirirler ve kötülüğü yaygın bir günden korkarlar.

8. Yemeğe olan sevgilerine rağmen, yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler.

9. "Biz size ancak Allah'ın rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne bir teşekkür isteriz."

 

"Onlar, adakları yerine getirirler." Adakta bulundukları vakit onu yerine getirmemezlik etmezler. Ma'mer, Katade'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Allah'ın kendilerine farz kılmış olduğu namaz, zekat, oruç, hac, umre ve diğer vacibleri (yerine getirirler),

Mücahid ve ikrime de şöyle demişlerdir: Onlar adakta bulundukları vakit, Yüce Allah'ın hakkını eksiksiz yerine getirirler.

 

el-Ferra ve el-Cürcani şöyle demişlerdir: ifadede takdir edilmesi gereken lafızlar vardır, Onlar dünyada iken adaklarını yerine getirirlerdi, demektir. Araplar: ''İdi" lafzını kimi zaman fazladan getirirler, kimi zaman da (gelmesi gerektiği halde) hazfederler.

 

Adak (nezr)ın gerçek mahiyeti, mükellefin yaptığı bir şey türünden, kendisine vacib kıldığı şey demektir. Şöyle de tarif edilebilir: Nezr (adak) mükellefin eğer kendisi kendisine vacib kılmasa yapması gerekmeyecek olmakla birlikte, kendisine vacib kıldığı itaatlere denilir,

 

el-Kelbi dedi ki: "Adakları yerine getirirler" yani onlar ahitlerini tamamlarlar. Anlam aynıdır. Yüce Allah da şöyle buyurmuştur: "Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler." (el-Hac, 29) Hac için ihrama girmek suretiyle kendilerini yerine getirmekle yükümlü tuttukları ibadetlerinin amellerini yerine getirsinler, demektir, Bu da Katade'nin açıklamasını pekiştirmektedir, Kişinin Allah'ın emrine uymak gibi, imanı gereği yerine getirmeyi üstlenmiş olduğu hususlar da nezrin (adakın) kapsamına girer. Bu açıklamayı el-Kuşeyri yapmıştır.

 

Eşheb, Malik'ten şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Onlar, adakları yerine getirirler." buyruğunda kastedilen köle azad etmek, oruç tutmak ve namaz kılmak adaklarıdır. Ebu Bekr b. Abdu'l-Aziz'in ondan yaptığı rivayete göre de Malik şöyle demiştir: "Onlar adakları yerine getirirler." buyruğundaki adaktan kasıt, yemindir.

 

"Ve kötülüğü yaygın" yüksek, dehşetli ve çok yaygın olan "bir gün" olan kıyamet günün "den korkarlar" sakınırlar, çekinirler.

 

"Yaygın" kelimesi sözlükte uzayıp giden demektir. Araplar: "Şişenin ya da camın çatlağı uzayıp gitti" derler. Şair el-A'şa da şöyle demiştir: "Ayrılığı dolayısıyla kalpte uzayıp giden bir çatlak Bırakmış olduğu halde ayrılıp gitti o."

 

"Yangın yayıldı" demektir. "Tan yerinin ıŞığı etrafa yayıldı" demektir. Hassan da şöyle demektedir: "Lüeyoğullarının ileri gelenleri için önem taşımadı (Nadiroğullarına ait) el-Buveyre'deki yaygın yangın."

 

Katade şöyle derdi: Allah'a andolsun ki, o günün kötülüğü gökleri ve yeri dolduracak kadar yaygındır. Mukatil dedi ki: O günün kötülüğü göklere yayılacak, o bakımdan gökler çatlayacak, yıldızlar etrafa dağılacak, melekler dehşete kapılacak. yeryüzündeki dağlar savrulacak, sular yerin dibine çekilecek.

 

"Yemeğe olan sevgilerine rağmen ... yemek yedirirler." İbn Abbas ve Mü'cahid dedi ki: Azlığına ve ona olan sevgilerine, arzularına rağmen demektir. ed-Darani: Allah'ı severek (yemek yedirirler), diye açıklamıştır. Fudayl b. İyad: Yemek yedirmeyi severek yedirirler, diye açıklamıştır. er-Rabi b. Haysem'e dilencigeldi mi: Siz ona şeker yediriniz, çünkü Rabi şekeri sever, dermiş.

 

"Yoksula" yoksulluk sahibi kimseye demektir. Ebu Salih'in, İbn Abbas'dan rivayetine göre; o şöyle demiştir: Yoksul, dolaşıp duran ve senden, malından bir şeyler isteyen kimse demektir.

 

"Yetime" yani müslümanların yetimlerine. Mansur, el-Hasen'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bir yetim İbn Ömer'in yemeğinde hazır bulunurdu. Bir gün yemeğinin getirilmesini istedi, yetimi de aradığı halde bulamadı. İbn Ömer yemeğini bitirdikten sonra o yetim geldi, yiyecek bir şey bulamadı. Bu sefer ona sevik ve bal getirilmesini istedi ve: Haydi bunu ye. Allah'a yemin ederim, sen aldanmamış oldun, dedi. el-Hasen de şöyle dedi: Allah'a yemin olsun İbn Ömer de aldanmamış oldu, dedi.

 

"Ve esire" esir alınıp, hapsedilen, alıkonulana ...

 

Ebu Salih'in, İbn Abbas'tan rivayetine göre; o şöyle demiştir: Burada esir, ellerinde bulunan müşrik kimsedir. Katade de böyle açıklamıştır. İbn Ebi Necih, Mücahid'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Esir hapsedilip, alıkonulan kimse demektir. Said b. Cübeyr ve Ata da: Esir haklı olarak hapsedilen kimse demektir, demiştir. Said b. Cübeyr'den de Katade ve İbn Abbas'ın açıklamaları gibi bir açıklama nakledilmiştir.

 

Katade dedi ki: Yüce Allah, esirlere iyilik yapılmasını emretmektedir. O günlerde esirler müşrik kimseler idi. Müslüman kardeşine yemek yedirmen ise daha öncelikli bir haktır.

İkrime, esir, köle ile aynı şeydir demiştir. Ebu Hamza es-Sumali dedi ki:

 

Esirden kasıt kadındır. Buna Peygamber (s.a.v.)'ın şu hadisi delil teşkil etmektedir: ''Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz. Çünkü onlar sizin yanınızda esir (gibi)dirler." "Esirlerdir'' demektir.

 

Ebu Said el-Hudri dedi ki: Resulullah (s.a.v.): "Yemeğe olan sevgilerine rağmen yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler" buyruğunu okudu ve şöyle buyurdu: "Yoksul fakir kimsedir. Yetim babası olmayan kimsedir. Esir ise köle olan ve hapiste alıkonulandır." Bunu es-Sa'lebi zikretmiştir.

 

Yoksula yemek yedirmenin zekat ayetiyle, esire yemek yedirmenin kılıç (cihadı emreden) ayet; ile neshedildiği de söylenmiştir. Bu açıklamayı Said b. Cübeyr yapmıştır. Başkası ise şöyle demiştir: Hayır, bunun hükmü sabittir. Yetim ile yoksula nafile olarak yemek yedirilir. Esire yemek yedirmek ise onun canını muhafaza etmek içindir. İmamın onun hakkında başka bir hükmü tercih etmesi hali müstesna.

 

el-Maverdi dedi ki: Esir ile kıt akıllıyı kastetme ihtimali vardır. Çünkü böyle bir kimse ahmaklığının ve deliliğinin esareti altındadır. Müşrikin esir alınması ise imamın bu husustaki görüşüne bağlı olarak yapılacak bir uygulama ile belli olur ve o uygulama bir intikamdır. Burada ise (yemek yedirmek) iyilik ihsandır. Ata'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir. Esir kıble ehlinden ve başkalarından olur.

 

Derim ki; Sanki bu görüş bütün görüşleri kapsayan genel bir görüştür. Buna göre müşrik esire yemek yedirmek Allah'a yakınlaştırıcı bir ibadet olabilir. Şu kadar ki, bu nafile sadakadan yapılır, farz olan sadakadan ona yemek yedirilmez. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Yoksul (miskin), yetim ve esir ile ilgili açıklamaları bunların dildeki türedikleri köklere dair bilgiler daha önceden yeteri kadarıyla (el-Bakara, 83. ayet, 7. başlık ile 85-86. ayetler, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamdolsun.

 

"Biz, size ancak Allah'ın rızası için yediriyoruz." Yani yoksula, yetime ve esire dilleriyle biz Allah'ın azabından korkarak, mükafatını ümit ederek, "ancak Allah'ın rızası için" yemek yediriyoruz derler.

 

"Sizden ne bir karşılık" mükafat "ne bir teşekkür isteriz." Bundan dolayı bizi övmenizi de beklemeyiz. İbn AbBas dedi ki: Onlar dünyada iken yemek yedirdiklerinde niyetleri bu idi.

 

Salim'den, onun da Mücahid'den rivayetine göre Mücahid şöyle demiştir; Onlar bu sözleri söylememişlerdi. Fakat şanı Yüce Allah, onların bu hallerini bildiğinden bunu zikrederek bu yolla onları övdü ki; bu hususta insanların arzuları uyanıp, harekete gelsin, Said b. Cübeyr de böyle demiştir. Onun bu açıklamasını da ondan el-Kuşeyri nakletmiştir.

 

Bir görüşe göre de bu ayet-i kerime ensardan olan Mut'im b. Verka hakkında inmiştir. O bir adakta bulunmuş, bu adağını yerine getirmişti.

 

Bedir'de alınan esirleri (yemeklerini) tekeffül eden kimseler hakkında indiği de söylenmiştir. Bunlar muhacirlerden yedi kişi idi; Ebu Bekir, Ömer, Ali, ez-Zübeyr, Abdurrahman b. Avf, Sa'd ve Ebu Ubeyde (radıyallahu anhum) idiler. Bunu da el-Maverdi zikretmiştir.

 

Mukatil dedi ki: Ayet-i kerime bir günde hem bir miskine (yoksula), hem bir yetime, hem de bir esire yemek yediren ensardan bir kişi hakkında inmiştir.

 

Ebu Hamza es-Sumali dedi ki; Bana ulaştığına göre, bir adam; Ey Allah'ın Resulü, bana yemek yedir. Allah'a yemin olsun ki ben çok sıkıntı içerisindeyim, dedi. Peygamber şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki, benim yanımda sana verecek yiyecek bir şey yoktur. Fakat (git başkasından) iste" dedi. O da ensardan birisine -hanımıyla birlikte akşam yemeği yemekte iken- gidip, ondan yiyecek bir şeyler istedi, Peygamber (s.a.v.)'ın da söylediklerini ona bildirdi. Kadın: Ona yemek yedir ve içecek bir şey ver, dedi. Sonra Peygamber (s.a.v.)'ın yanına bir yetim gitti. O da: Ey Allah'ın Rasulü, bana yiyecek bir şeyler ver, gerçekten zorluk içindeyim. Peygamber: "Yanımda sana verecek yiyecek bir şey yok, fakat git iste" diye buyurdu. Ensara mensub aynı kişilere gitti, yemek istedi, yine hanımı: Ona yemek yedir, içecek bir şeyler ver, dedi. Adam da ona yiyecek bir şeyler verdi. Daha sonra Peygamber (s.a.v.)'e bir esir gitti. Ey Allah'ın Resulü dedi, bana yemek yedir. Ben gerçekten çok sıkıntı içindeyim. Peygamber: "Allah'a yemin olsun ki yanımda sana verecek yiyecek bir şey yok, fakat git iste!" dedi. Yine aynı şahsa gidip, ondan bir şeyler istedi. Yine hanımı: Ona yemek yedir ve içecek bir şeyler ver, dedi. Bunun üzerine: "Yemeğe olan sevgilerine rağmen yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler." ayeti nazil oldu. Bunu da es-Salebi zikretmiştir.

 

Tefsir alimleri de bu ayet-i kerime, Ali ile Fatıma ve adı Fıdda olan bir cariye hakkında inmiştir, derler.

 

Derim ki: Ancak doğru olan bunun bütün iyi kimseler ve güzel bir iş yapan herkes hakkında indiğidir. O halde ayet umumidir.

 

en-Nekkkaş, es-Sa'lebi, el-Kuşeyri ve müfessirlerden birden çok kimse Ali, Fatıma ve cariyelerinin başından geçen olay ile ilgili olarak asla sahih olmayan ve sabit olmayan bir hadis rivayet etmişlerdir. Bu hadisi (güya) Leys, Mücahid'den o İbn Abbas'tan, Yüce Allah'ın: "Onlar adakları yerine getirirler ve kötülüğü yaygın bir günden korkarlar. Yemeğe olan sevgilerine rağmen yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler" buyruğu hakkında şöyle demiş:

 

el-Hasen ve el-Hüseyn hastalanmış, Resulullah (s.a.v.) onları görmeye gitmişti. Bütün Araplar da onları ziyarete gitti ve: Ey Hasan'ın babası dediler. -Cabir el-Cu'fi de bunu Ali'nin azatlısı Kamber'den rivayet etmiş. O şöyle demiştir: el-Hasen ve el-Huseyn hastalandI. Resulullah (s.a.v.)'in ashabı onları ziyarete geldi. Ebu Bekr (r.a) dedi ki: "Ey Hasan'ın babası...'' Buradan itibaren hadis tekrar Leys b. Ebi Süleym'in rivayeti ile devam etmektedir: Keşke senin bu çocukların için bir adakta bulunsan. Yerine getirilmeyen herbir adak ise bir şey değildir. Bunun üzerine Ali (r.a) şöyle dedi: Eğer iki çocuğum iyileşirse, Allah için şükür olmak üzere üç gün oruç tutacağım. Nuheli (Sudanlı) bir cariyeleri de şöyle dedi: Eğer benim bu efendilerim iyileşecek olursa, ben de şükür olmak üzere Allah için üç gün oruç tutacağım. Fatıma da aynı şeyi söyledi. el-Cu'fi'nin rivayet ettiği hadisde: el-Hasen ve el-Hüseyn de şöyle dedi: Biz de aynı adağı üzerimize şart koşuyoruz. Nihayet iki çocuk da iyileşti. Fakat Muhammed (s.a.v.)'ın hanedanı yanında az olsun, çok olsun hiçbir şey yoktu. Ali, Hayberli Şem'un b. Hariya'ya gitti. Bu yahudi birisi idi. Ondan üç sa' arpa borç istedi. Bunu alıp evin bir tarafına koydu. Fatıma kalkıp, onun bir sa'ını öğüttü ve ekmek yaptı. Ali de Peygamber (s.a.v.) ile birlikte namaz kıldı. Sonra eve geldi, önüne yemek kondu. el-Cüfi'nin hadisinde şöyle denilmektedir: Cariye o arpanın bir sa'ını beş parça ekmek halinde pişirdi. İlk gün oruçları bitince onlardan herbirisine bir ekmek olmak üzere beş ekmek ve kalın tuz önlerine konuldu. Tam o sırada onlarınyanına bir yoksul geldi, kapıda durup: Ey Muhammed hanedanının ahalisi selam sizlere. el-Cu'fi'nin hadisinde şöyle denilmektedir:- Ben Muhammed (s.a.v.)'ın ümmetinin yoksullarından bir yoksulum. Allaha yemin ederim aç bir kimseyim. Bana yemek yedirin, Allah da sizlere cennet sofralarından yedirsin. Ali (r.a.) onun bu sözlerini işitince hemen şu beyitleri söyledi:

 

"Ey fazilet ve yakin sahibi Fatıma Ey bütün insanların en hayırlısının kızı Şu zavallı yoksulu görmez misin? Kapıda (yemeğe) şevkle bakıp duruyor Allah'a şekva edip, ona boyun eğiyor. işte bize aç ve hüzünlü birisi şikayet ediyor. Herkes kazandığı karşılığında bir rehindir, Hayırlı işler yapan açıkça bellidir. Buluşacağımız yer illiyyin cennetidir Allah onu cimrilere haram kılmıştır. Cimrinin hakirce bir duruşu olacaktır Ateş onu Siccine ulaştıracaktır içeceği onun Hamim ve Gıslindir Fakat hayırlı işler yapan tok (kabirden) kalkacaktır Ve her ne vakit olursa olsun cennete girecektir."

 

Fatıma (r.anha) da şu beyitleri söyleyiverdi:

 

"Ey amcamın oğlu, senin emrine ben itaat ederim Ben ne bayağı bir kimseyim, ne de aşağılık bir kimseyim. Sabahleyin ekmek pişirmeye başladım işte şimdi başkasına yediriyorum ve buna aldırış etmem. Umarım ki aç bir kimseyi doyurursam En hayırlı kimselere ve o iyi cemaate kavuşurum Ve cennete (başkalarına da şefaat ederek) girerim."

 

Böylelikle ona o yemeği yedirdiler, o gün ve gecelerini sade tuzdan başka hiçbir şeyin tadına bakmamış olarak geçirdiler. İkinci günde kalkıp ikinci sa'ı öğültü ve ekmek yaptı. Ali de Peygamber (s.a.v.) ile birlikte namaz kıldı, sonra eve geldi. Önlerine yemek konuldu. Bu sefer kapıda bir yetim dikildi. Muhammed'in evinin hanedanı selam sizlere. Babam akabe gününde şehit düşmüş, muhacir çocuklarından bir yetimim. Bana yiyecek bir şeyler verin. Allah sizleri cennet sofralarından yedirsin. Ali onun bu sözlerini işitince şu beyitleri söyleyiverdi:

 

"Ey şerefli efendinin kızı Fatıma Soyu belirli olan o Yüce Peygamberin kızı İşte Allah bize bu yetimi gönderdi Bugün kim merhamet ederse çok merhametli demektir. Ve cennete sağ salim girecektir Fakat adi ve bayağı kimselere ebedi nimetler haramdır Bu kimse sırat-ı müstakimi aşamayacaktır Cahime düşecek ve cehennem ateşine ayağı kayıp yıkılacaktır İçeceği de cehennemliklerin irini ve Hamim olacaktır."

 

Fatıma (r.anha) da şunları söyleyiverdi: "Bugün ona yediririm ve hiç de aldırmam Allah'ın rızasını aile efradıma tercih ederim Aç olarak akşamı ettiler, o benim küçük yavrularım Onların küçükleri savaşta öldürülecektir Kerbelada, öldürülecek bir suikastle Vayanun katiline ve onun alacağı vebale Cehennem onu aşağılara yuvarlayacaktır Ellerinde zincirler ve boynunda tasmalarla Bağlanmış olarak ve kat kat bağlanmış haliyle."

 

Nihayet ona da yemeklerini verdiler ve su ve tuzdan başka bir şeyin tadına bakmamış olarak iki gün, iki gece geçirmiş oldular. üçüncü günü geri kalan bir sa'lık arpayı alıp onu öğüttü ve ekmek yaptı. Ali (r.a) Peygamber (s.a.v.) ile birlikte namaz kıldıktan sonra eve geldi. Önlerine yemek konuldu. Bu esnada bir esir gelerek kapıda durup, şöyle dedi: Ey Muhammed'in evinin hanedanı selam sizlere! Bizleri esir alıyorsunuz, bağlıyorsunuz ve bize yemek yedirmiyorsunuz. Haydi bana yemek yedirin, ben Muhammed'in esiriyim. Ali onun sözlerini işitince şu beyitleri söyleyiverdi: "Peygamber Ahmed'in kızı Fatıma! Efendiler efendisi o peygamberin kızı! Allah ona adını verdi, adı Muhammed'dir onun Allah onu pek büyük güzelliklerle süsledi. İşte bu hidayet rehberi peygamberin esiridir Zincirlere vurulmuş ve tasmalarıyla ağır bir yük yüklenmiştir Uzanıp serilmiş haliyle bize açlıktan şikayet ediyor Bugün yemek yediren yarın onu bulacaktır O pek Yüce bir ve tek ve tevhid olunanın nezdinde Ekin ekenin ektiği yakında biçilecektir Sen buna ver ve sakın bunu istediğini elde etmemiş olarak geri çevirme!"

 

Fatıma (r.anha) hemen şu beyitleri söyleyiverdi: "O gelenden sadece bir sa' kaldı Artık kolumla birlikte elim de gitti. İki oğlum -andolsun Allah'a- açtırlar, Rabbim Sen onları zayi etme Babaları çokça hayır işleyen birisidir Görülmemiş bir şekilde iyilik yapandır Kolları uzundur, bileği güçlüdür üstelik benim başımı örtecek örtüm de yoktur. Sadece ince deriden kesilmiş ve örülmüş bir örtüm dışında."

 

Nihayet ona da yemeği verdiler ve böylelikle üç gün üç gece su ve tuz dışında hiçbir şeyin tadına bakmamış olarak geçirdiler. Dördüncü günde Allah için yaptıkları adaklarını da bitirmiş oldular. Ali sağ eline Hasan'ı, sol eline Hüseyin'i alıp Rasülullah (s.a.v.)'ın yanına götürdü. Aşırı açlıktan kuş yavruları gibi titriyorlardı. Rasülullah onları görünce şöyle dedi: "Ey Ebu'I-Hasen gördüğüm bu haliniz ne kadar da zor ve çetin. Haydi hep birlikte kızım Fatıma'ya gidelim." Onun yanına gittiklerinde namazgahına çekilmiş olduğunugördüler. Karnı sırtına yapışmış, aşırı açlıktan gözleri içeriye çekilmişti. Resulullah (s.a.v.) onu görüp yüzünden aç olduğunu anlayınca ağlayıp şöyle dedi: "Rabbim, ne olur imdadımıza yetiş! Muhammed'in hanedanı açlıktan ölüyor," Cebrail inip: Selam sana dedi. Ey Muhammed Rabbinin sana selamı var. Haydi sen bunu ehl-i beytim için al dedi. Peygamber: "Neyi alayım, ey Cebrail" deyince, ona şu buyrukları okudu: "İnsan üzerinden öyle uzun Süre geçti ki.... yemeğe olan sevgilerine rağmen yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler. Biz, size ancak Allah'ın rızası için yediriyoruz, sizden ne bir karşılık, ne bir teşekkür isteriz" buyruklarını ona okuttu,

 

Tirmizi el-Hakim Ebu Abdullah "Nevadiru'l-Usul" adlı eserinde şunları söylemektedir: Bu uydurma ve düzmece bir hadistir. Bunu uydurup, düzen o kadar aşırıya gitmiş ki; işitenler bu hususta şüpheye dahi düştüler. Bu hadisi bilmeyen bir kimse bu durumda olmadığından dolayı üzülerek dudaklarını ısırır, Halbuki bu işi yapan kimsenin yerilmiş olduğunu da bilmez. Çünkü Yüce Allah Kitab-ı keriminde şöyle buyurmuştur: "Yine sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: İhtiyacınızdan arta kalanını." (Bakara, 219) Bu ise kişinin kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarından arta kalandır. Rasulullah (s.a.v.)'dan da: "En hayırlı sadaka zengin iken verilen sadakadır" ile; "önce kendinden başla, sonra geçindirmekle yükümlü olduklarından" dediği neredeyse mütevatiren sabit olarak gelmişlerdir. Yüce Allah da kocalarına hanımlarının ve çocuklarının nafakasını karşılamayı farz kılmıştır. Resulullah (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: "Kişinin temel ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü olduğu kimselere bakmaması ona günah olarak yeter. " 

 

Acaba aklı başında bir kimse, Ali (r.a)'ın bu işi bilmediğini ve bunun sonucunda da beş ya da altı yaşlarında küçük ve gencecik yavruları üç gün üç gece aç bırakabileceğini nasıl düşünebilir? öyle ki açlıktan dolayı alabildiğine bitkinleşmişler, karınları bomboş olduğundan ötürü gözleri içeriye kaçmış ... O kadar ki Resulullah (s.a.v.) bu sıkıntılarından dolayı ağlamıştı. Farzedelim ki Ali (r.a) bu dilencileri kendisine tercih etti. Hanımını bu işe zorlaması caiz olur muydu? Farzedelim ki hanımı Ali'nin bu davranışını hoş gördü. Peki çocuklarını geceli gündüzlü üç gün aç bırakması caiz miydi? Böyle bir şeyancak ahmak ve cahiller tarafından iltifat görür. Allah, uyanık kalplerin, Ali hakkında böyle bir zan beslemelerine imkan ve fırsat vermemiştir. Her gece Ali ile Fatıma'nın söyledikleri bu beyitleri, onlardan herbirisinin diğerine verdiği cevaplarını kimin ezberlediğini ve nihayet bu ravilerin bunu nasıl aktarabildiklerini bir bilebilsem, Bu ve benzeri hadisler görebildiğim kadarıyla hapiste kalanların uydurmalarıdır. Bana ulaştığına göre birtakım kimseler müebbet hapse mahkum edilirler, çaresiz kalınca gece sohbeti ve benzeri şeylere dair birtakım sözler yazarlar. Bu gibi hadisler de uydurmadır. Bunlar bu işin üstadlarının eline ulaştı mı onu, bir kenara atarlar ve uydurma olduklarını ortaya koyarlar. Bir afeti ve bir tuzağı olmayan hiçbir şey yoktur. Dindarlığın afeti ve tuzağı ise herşeyden çoktur.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

İnsan 10-11

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR