İNSAN 5 / 6 |
إِنَّ الْأَبْرَارَ
يَشْرَبُونَ
مِن كَأْسٍ
كَانَ
مِزَاجُهَا
كَافُوراً {5} عَيْناً
يَشْرَبُ
بِهَا
عِبَادُ
اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا
تَفْجِيراً {6} |
5.
Şüphesiz ki iyiler, kafur karıştırılmış bir kaseden içerler.
6. (O),
Allah'ın (has) kullarının kendisinden içtikleri ve diledikleri gibi akıttıkları
bir pınardır.
"Şüphesiz ki iyiler
... bir kaseden içerler" buyruğundaki: "İyiler": Sıdk ehli olan
kimselerdir ki; tekili (...) diye gelir. Bu da Yüce Allah'ın emrine uyan
kimseye denir, (...)'in "muvahhid kimse" anlamında olduğu (...)'in de
(...)'in çoğulu olduğu söylenmiştir. "Şahit" kelimesinin çoğulunun
(...) diye gelmesi gibi. Bunun (...)'in çoğulu olduğu da söylenmiştir.
"Irmak"ın çoğulunun: (...) diye gelmesi gibi es-Sıhah'ta ise şöyle
denilmektedir. (...)'in çoğulu, (...) diye gelir. (...)'in çoğulu ise (...)
şeklinde gelir, ''Filan kişi yaratıcısına itaat eder", ''Ana evladına
karşı şefkatli ve merhametlidir" demektir.
İbn Ömer, Resulullah
(s.a.v.)'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Şanı Yüce Allah'ın onlara
"ebrar (iyiler)" adını vermesi onların hem babalarına, hem oğullarına
iyi davranmalarından dolayıdır. Senin babanın senin üzerinde bir hakkı olduğu
gibi, evladının da senin üzerinde bir hakkı vardır. "
el-Hasen dedi ki:
"Zürriyetinden gelenlere (küçüklerine) eziyet vermeyen kimse"
demektir. Katade dedi ki: "İyiler Allah'ın hakkını ve adakları eksiksiz
yerine getirenler"dir. Hadiste de: "Ebrar (iyiler) hiç kimseye eziyet
vermeyen kimselerdir" denilmektedir.
"kafur
karıştırılmış bir kaseden içerler." Kase içinde şarab (içki) bulunan kab
demektir. İbn Abbas dedi ki: Bununla şarabı kastetmektedir. Sözlükte ke's (kase)
içinde şarab bulunan kaba denilir. Eğer içinde şarab bulunmuyor ise ona kase
denilmez. Amr b. Külsum dedi ki: "Ey Um Amr, kase (içi şarab dolu bardak)
sağdan geliyorken Sen onu bizden öbür tarafa çevirdin."
el-Esmai dedi ki:
(Şairin beyitte kullandığı fiil kullanılarak): "Hediyeyi ya da iyilik
kabilinden olan bir şeyi bizden alıkoydun, koyuyorsun, alıkoymak" denilir.
Bu açıklamayı el-Cevheri yapmıştır.
"Karıştırılmış"
yani katılmış, eklenmiş demektir. Hassan dedi ki: "Sanki (ürdün'de
şarabıyla meşhur) Beyt-u Ra's'den bir şarab gibi Onun katkısı ise bal ve
sudur."
Kişinin bedeninde
"mizaç" olarak (karışık olarak) bulunan safra, sevda, sıcaklık ve
soğukluktan ibaret olan bedenin mizacı (bedenin tabiatında bulunan karışımlar)
da buradan gelmektedir.
"Kafur"
hakkında, İbn Abbas şöyle demiştir: Bu, cennetteki bir pınarın adıdır. Ona
"aynu'l-kafur: kafur pınarı" denilir. Yani o içkiye, kafur adı
verilen bu pınarın suyundan da katılır. Said, Katade'den şöyle dediğini rivayet
etmektedir: Bu şarab onlara kafur ile karıştırılır ve misk ile mühürlenir.
Mücahid de böyle demiştir. ikrime ise: "Karışımı" onun tadı demektir,
diye açıklamıştır.
"Kafur"un onun
kokusunda olduğu tadında olmadığı da söylenmiştir. "Kafur" dan
maksat, onun beyazlığı, hoş kokusu ve serinliğidir. Çünkü kafür içilmez diye de
açıklanmıştır. Bu da Yüce Allah'ın: "Nihayet onu bir ateş haline
getirince" (el-Kehf, 96) buyruğundaki "ateş" lafzının "ateş
gibi" anlamına gelmesine benzemektedir.
İbn Keysan dedi ki: O,
içecek misk, kafur ve zencebil ile daha da lezzetli bir hale getirilecektir.
Mukatil de: Buradaki kafür, dünyadaki kafür değildir; fakat Yüce Allah nezdinde
bulunan şeylere, kalpler bunları anlayabilsin diye sizin nezdinizdeki isimler
ile ad vermiştir.
Allah'ın:
"Karıştırılmış" buyruğundaki; (...) fazladan gelmiştir. Bu:
"Kafur karıştırılmış bir kaseden ... " demektir.
''(O) Allah'ın (has)
kullarının kendisinden içtikleri... bir pınardır." el-Ferra dedi ki: Kafur
cennetteki bir su pınarının adıdır. Dolayısıyla buradaki "bir pınar"
daha önce geçen "kafur"dan bedeldir. Bunun "bir kase"
lafzının mahallinden bedel olduğu (ve onun mahalline uygun olarak mansub
geldiği) da söylenmiştir. "Karıştırılmış" lafzındaki zamirden hal
olduğu da söylenmiştir. Övgü olmak üzere nasbedildiği de söylenmiştir. Tıpkı
bir adamdan söz edilirken senin: (...): deyip; "Siz akıllı ve çok
anlayışlı birisinden söz ediyorsunuz" anlamında kullanmak gibidir. O halde
burada da bu buyruk; "Yani" takdiri ile nasbedilmiştir.
Bunun; ''Bir pınardan
içerler" anlamında olduğu da söylenmiştir. ez-Zeccac da: "Bir
pınardan ..... demektir, diye açıklamıştır.
"Kafür"
kelimesinin birinci harfi "kef" ile söylendiği gibi, "kaf"
ile de söylenir. Kafur, aynı zamanda hurma ağacı meyvesinin içinde bulunduğu
kapçığa da denilir. "el-Kufurra" aynı şeydir. Bu açıklamayı el-Esmai
yapmıştır,
er-Rai'nin şu beyitine
gelince:
"Saçın ayrılma
yerlerini ve boyunları güzel bir koku ile örter Adım adım kafur yiyen
(ceylanın) bağırsaklarından."
Çünkü miskin
kendilerinden alındığı ceylan türü hoş kokulu sümbül yer. Ondan dolayı şair
burada ondan (misk'ten) kafür diye sözetmektedir.
"Kendisinden
içtikleri" buyruğu ile ilgili olarak el-Ferra şöyle demiştir: (...) demek
ile; (...) demek (onu içerler, ondan içerler) arasında bir fark yoktur. Sanki
ondan içerler, ondan içtikleriyle kanarlar ve iyice doyarlar. el-Ferra şu
beyiti de zikretmektedir: "(O bulutlar) deniz suyunu içip sonra
yükseldiler Hızla yükselen gürültülü yeşil dalgalar arasında."
(Yine el-Ferra) şöyle
demiştir: "Filan kişi güzel söz söylüyor" anlamında: (...) demek de,
(...) demek de buna benzemektedir. Anlamın: "Onu (ondan) içerler"
şeklinde olduğu ve "be" harfinin fazladan geldiği de söylenmiştir.
Buradaki "be"nin: ''... den" yerine geldiği de söylenmiştir ki;
ifade: "Kendisinden içerler" takdirindedir. Bu açıklamayı da
el-Kutebi yapmıştır.
"Ve diledikleri
gibi, akıttıkları bir pınardır." Denildiğine göre; onlardan bir kişi kendi
köşkleri arasında yürür, saraylarında yukarılaraçıkar ve elinde bulunan bir
sopa ile suya işaret eder, su da evin neresinde olursa olsun kanal ve yatak
olmaksızın yerin üzerinde evinin içerisinde akar ve sarayının en yüksek
yerlerine kadar, nereye çıkarsa çıksın onun arkasından gider. İşte Yüce
Allah'ın: "(O), Allah'ın (has) kullarının kendisinden içtikleri ve
diledikleri gibi akıttıkları bir pınardır" buyruğu bunu anlatır. Yani kişi
dilediği tarafta, şurada ve burada nasıl suya bir yatak açıyor ise aynı şekilde
onlar da suları böylece akıtırlar.
İbn Ebi Necih'den, onun
Mücahid'den rivayet ettiğine göre "Ve diledikleri gibi akıttıkları bir
pınardır." O, suları diledikleri yere götürürler. Onlar nereye giderlerse
arkalarından gider ve nereye dönerlerse sular da döner, diye açıklanmıştır.
Ebu Mukatil, Ebu
Salih'den o Sad b. Ebi Sehl'den, o el-Hasen'den şöyle dediğini rivayet
etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Cennette dört pınar vardır.
Bunların ikisi Arşın altından akar. Bu ikisinden birisi Yüce Allah'ın "ve
diledikleri gibi. akıttıkları bir pınardır" diye sözettiğidir. Diğeri
Zencebildir. Diğer iki pınar ise Arşın üstünden fışkıran iki pınardır.
Bunlardan birisi Yüce Allah'ın sözünü ettiği ve kendisine "Selsebil"
adı verilen pınardır, diğeri ise "Tesnimdir."
Bunu et-Tirmizi
el-Hakim, Nevadiru'l-Usul'de zikretmiş ve şöyle demiştir: Buna göre Tesnim;
mukarreb olanlaradır, onlara has bir içecektir. Kafur ebrara aittir, onların
içeceği bir içecektir. Ebrarın içeceklerine de Tesnim'... den katılır. Zencebil
ile Selsebilden ebrarın içeceklerine katkı yapılır. Yüce Allah, Kur'an'da bunu
böylece söz konusu etmiş ve bunların kimlerin içecekleri olduğundan söz
etmemiştir. Ebrarın içeceklerine katkı olarak verilen içecek mukarrabine
katkısız verilir. Ebrara katkısız olarak verilen içecek, diğer cennet ehline
katkı olarak verilir. Ebrar sadık olanlar, mukarrebler ise sıddıklardır,
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN