ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KIYAME

16

/

21

 

لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ {16} إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ {17} فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ {18} ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ {19}

كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ {20} وَتَذَرُونَ الْآخِرَةَ {21}

 

16. Onu (ezberlemeyi) çabuklaştırmak için dilini onunla kıpırdatma!

17. Çünkü onu (kalbinde) toplamak ve onu okutmak Bize düşer.

18. O halde Biz, onu okuduğumuz zaman sen, onun okumasına uy!

19. Sonra onu açıklamak da hiç şüphesiz Bize aittir.

20. Hayır, hayır siz çabucak geçeni seversiniz;

21. Ve ahireti bırakırsınız.

 

"Onu (ezberlemeyi) çabuklaştırmak için dilini onunla kıpırdatma!" buyruğu ile ilgili olarak Tirmizi'de şu rivayet kaydedilmektedir: Said b. Cübeyr'den, o İbn Abbas'dan şöyle dediğini nakletmektedir: Resulullah (s.a.v.)'in üzerine Kur'an indi mi, o da Kur'an'ı iyice bellemek isteği ile onunla dilini hareket ettiriyordu. Bunun üzerine Yüce Allah: "Onu (ezberlemeyi) çabuklaştırmak için dilini onunla kıpırdatma!" buyruğunu indirdi. (İbn Abbas) dedi ki: Peygamber onunla dudaklarını kıpırdatıyordu, dedi ve Süfyan dudaklarını kıpırdattı. Ebu İsa dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir.

 

Müslim'in lafzı ile rivayet şöyledir: İbn Cübeyr'den, o İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.)'a indirilen vahiy ona nisbeten ağır geliyordu. O bakımdan dudaklarını kıpırdatıyordu. İbn Abbas bana dedi ki: Şimdi ben dudaklarımı Rasülullah (s.a.v.) nasıl kıpırdatıyor idiyse öylece kıpırdatıyorum. Said de dedi ki: Ben de İbn Abbas dudaklarını nasıl kıpırdatıyor idiyse öylece kıpırdatıyorum deyip, dudaklarını kıpırdattı. Bunun üzerine Yüce Allah: "Onu (ezberlemeyi) çabuklaştırmak için dilini onunla kıpırdatma. Çünkü onu toplamak ve onu okutmak Bize düşer." Dedi ki: Kalbinde onu toplamak (Bize düşer) sonra onu sen okuyacaksın.

 

"O halde Biz, onu okuduğumuz zaman sen onun okumasına uy!" Yani ona kulak ver, onu dinle! Daha sonra onu (sana) okutmak Bize düşer. (İbn Abbas) dedi ki: Bundan dolayı Resulullah (s.a.v.) bundan sonra Cebrail -ikisine de selam olsun- kendisine geldi mi susup, dinlerdi. Cebrail (a.s) gitti mi Peygamber (s.a.v.) kendisine okuttuğu şekilde vahyi okurdu. Bunu aynı şekilde Buhari de rivayet etmiştir 

 

Bu ayetin bir benzeri de Yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Sana onun vahyi tamamlanmadan önce Kur'an'ı okumayı acele etme"," (Ta-Ha. 114) buyruğudur. Daha Önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

Amir eş-Şa'bi dedi ki: Peygamberin kendisine nazil olduğunda Kur'an'ı tekrarlamakta acele etmesi, ona olan sevgisi ve diliyle onu okurken ondan aldığı lezzetti. Vahiy tamamlanıp, kalbinde toplanmadan bu şekildeki hareketi ona yasaklandı. Çünkü Kur'an'ın bir kısmı diğer kısmı ile irtibatlıdır.

 

Denildiğine göre, Peygamber (s.a.v.)'e vahiy nazil oldu mu, unuturum korkusu ile vahyin nüzulü ile birlikte dilini de kıpırdatırdı. Bunun üzerine:

 

"Sana onun vahyi tamamlanmadan önce Kur'an'ı okumayı acele etme.'' (Ta-Ha, 114); "Sana (Kur'an'ı) okutacağız ve unutmayacaksın" (el-A'la, 6) buyrukları ile, "dilini onunla kıpırdatma" buyrukları nazil oldu. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır.

 

"Onun okuması" onun sana okuması demektir. el-Ferra'nın görüşüne göre "kıraet" ile "Kur'an" lafızlarının ikisi de mastardır.

 

Katade dedi ki: "Sen onun okumasına uy!" Onun şeriatine ve ahkamına uy, demektir.

"Sonra onu açıklamak da hiç şüphesiz Bize düşer" buyruğu da şu demektir: Onun muhtevasındaki hadleri, helalleri ve haramları açıklamak (Bize aittir). Bu açıklamayı Katade yapmıştır.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Bundan sonra onun muhtevasında yer alan vaadleri ve tehditleri açıklayıp, bunları gerçekleştirmek Bize aittir. Bir diğer açıklamaya göre: Senin dilinle onu açıklamak Bize düşer. demektir.

 

"Hayır" buyruğu hakkında İbn AbBas dedi ki: Yani şüphesiz Ebu Cehil Kur'an'ın açıklamasına ve beyanına iman etmez. şöyle de açıklanmıştır:

 

"Hayır" onlar namaz da kılmazlar, zekat da vermezler. Maksat da Mekke kafirleridir.

 

"Hayır siz" ey Mekke kafirleri "çabuk geçeni" dünya yurdunu ve orada hayat sürmeyi "seversiniz" tercih edersiniz. "Ve ahireti" onun için amel etmeyi "bırakırsınız" terketmezsiniz.

 

Kimi tefsirde ahiret cennettir, denilmiştir.

 

Medinelilerle Küfeliler: "Hayır siz ... seversiniz" ile; "Bırakırsınız" şeklinde hitab kipi ile, her ikisini de "te" ile okumuşlardır. Ebu Ubeyd de bunu tercih ederek şöyle demiştir: Eğer bu kıraat alimlerine muhalefet etmek hoşlanılmayan bir şey olmasaydı, ben bunu "ye" ile (severler, bırakırlar demek olur) okurdum, Çünkü bundan Önce "insan"dan söz edilmektedir, Diğerleri ise haber anlamı ile "ye" ile okumuşlardır. Ebu Hatim'in tercihi budur, "Ye" ile okuyanların kıraati daha önce geçen "o günde insana ... haber verilir" (13. ayet) buyruğuna itibar ederek böyle okumuştur ki; buradaki (tekil olan) "insan" (çoğul olarak): "en-nas: insanlar" anlamındadır.

 

"Te" ile okuyanların kıraati, hitabın doğrudan doğruya muhatapları azarladığı esasına göre açıklanır. Böylesi de maksadı daha beliğ bir şekilde ifade eder.

 

Bu buyruğun bir benzeri de: "Gerçekten bunlar o çarçabuk geçeni (dünyayı) severler. Ama çok ağır bir günü de arkalarına atarlar" (el-İnsan, 27) buyruğudur.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kıyame 22-25

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR