ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KIYAME

7

/

13

 

فَإِذَا بَرِقَ الْبَصَرُ {7} وَخَسَفَ الْقَمَرُ {8} وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ {9} يَقُولُ الْإِنسَانُ يَوْمَئِذٍ أَيْنَ الْمَفَرُّ {10} كَلَّا لَا وَزَرَ {11} إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمُسْتَقَرُّ {12} يُنَبَّأُ الْإِنسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ {13}

 

7,8,9. Göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman;

10. O günde insan: "Kaçış nereye?" der.

11. Hayır, o gün, sığınacak yer yoktur.

12. O gün, varıp durulacak yer, Rabbinin huzurudur.

13. O günde insana önden yolladığı şeyler ile geriye bıraktığı şeyler haber verilir.

 

"Göz kamaştığı" buyruğundaki: "Kamaştı" lafzını Nafi ve Asım'dan rivayetle Eban, "re" harfini üstün olarak okumuşlardır.

 

İleri derecede irileşmiş olacağından, insanın gözü kamaşmış olacak ve o gözün kırpıldığı görülmeyecektir, demektir. Mücahid ve başkaları, bu durum ölüm halindedir, demişlerdir. el-Hasen ise bu, kıyamet gününde olacaktır, demiştir. Ayrıca o şöyle der: Bu buyrukta insanın hakkında soru sorduğu hususun cevabını ihtiva eden bir mana vardır. "Göz kamaştığı, ay tutulduğu ... zaman" işte o gün, kıyamet günüdür, denilmiş gibidir.

Diğerleri, bu lafzı "re" harfi kesreli olarak okumuşlardır. Şaşkınlığa düşüp, gözünü kırpmadı, demektir. Bu açıklamayı Ebu Amr, ez-Zeccac ve başkaları yapmışlardır. Şair Zu'r-Rimme şöyle demiştir: "Eğer Lukman-ı Hakime, onun gözlerine Meyye Yüzünü açmış olarak görünecek olsaydı, gözlerini iri iri açar, gözünü kırpmazdı."

 

el-Ferra ile el-Halil "re" harfi kesreli olarak; "korktu, dehşete düştü, hayret etti" demektir, demişlerdir. Araplar da dehşete düşüp, hayret etmiş insan hakkında: (...) derler. Bu durumda olan kimseye de; (...) derler. el-Ferra şu beyiti zikreder: "Sen kendi nefsin için ağıt yak, benim için değil Yaraları tedavi et de hayret ve dehşete düşme!"

 

Yani; aldığın yaraların fazlalığından dolayı korkma.

 

(Mazisinin "re" harfi) üstün olarak: "Gözlerini açtı ve irileştirdi" demektir. Bu açıklamayı Ebu Ubeyde yapmış olup, el-Kullabi'nin de şu beyitini zikretmektedir: "İbn Umeyr umutla bana geldiği vakit Ben ona kırmızıya çalan beyaz tüylü develer verdim de gözlerini iri iri açtı."

 

"Re" harfi hem kesreli hem üstünlü söylenişinin anlamdaki iki ayrı söyleyiş olduğu da söylenmiştir.

 

"Ay tutulduğu" yani ışığı gittiği zaman ... Dünyada ay tutulursa, daha sonra yine ışığına kavuşur. Ahirette ise böyle değildir. Işığı bir daha geri gelmeyecektir, Buyruğun, ay kaybolduğu zaman ... anlamına gelme ihtimali de vardır. Nitekim Yüce Allah'ın -aynı kökten gelen fiilin kullanıldığı-: "Biz onu da, evini de yere geçirdik (yerde kaybettik)" (elKasas, 81) buyruğunda da bu anlamda kullanılmıştır.

 

İbn Ebi İshak, İsa ve el-A'rec "hı" harfi ötreli, "sin" harfi de kesreli olarak; "(...) diye okumuşlardır. Buna da Yüce Allah'ın: "Güneş ve ay bir araya getirildiği zaman" buyruğu delil teşkil etmektedir.

 

Ebu Hatim Muhammed b. İdris dedi ki: Ay'ın bir kısmı kaybolduğu zaman küsuf (kısmi ay tutulması), tamamı gittiği zaman husuf (tam ay tutulması) denilir.

 

"Güneş ve ay biraraya getirildiği zaman" ışıklarının söndürülmesi hususunda ikisi de aynı özellikte olduğu zaman, demektir. Ay'ın tutulmasından sonra ışığı kalmadığı gibi, güneşin de ışığı olmayacaktır. Bu açıklamayı elFerra ve ez-Zeccac yapmıştır. el-Ferra dedi ki: Burada: ''Biraraya getirildi" denilmeyip (sonuna "te" harfi getirilmemesi) anlamın: "İkisini biraraya getirdi" şeklinde oluşundan dolayıdır. Ebu Ubeyde ise: Bu müzekkerin tağlib edilmesi dolayısıyla böyle gelmiştir, demektedir. el-Kisai ise: Manaya hamledildiği için böyle gelmiştir. Sanki: "İki ışık (söndürüldü)" buyurmuş gibidir. el-Müberred de: Müenneslik hakiki değildir (onun için sonuna "te" getirilmemiştir), demiştir.

 

İbn Abbas ve İbn Mesud dedi ki: İkisi biraraya getirilmiş olacaktır. Her ikisi de batıdan kararmış, ışıkları alınmış, aydınlıkları gitmiş, kesilmeye hazır iki öküz gibi birbirine bağlanmış halde biraraya getirilmiş olacaklardır, demektir. Bu anlamdaki açıklamalar En'am Süresi'nin sonlarında (158. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Abdullah (b. Mesud)'ın kıraatinde "Güneş ile ay ikisi biraraya getirildiği zaman" şeklindedir.

 

Ata b. Yesar dedi ki: Kıyamet gününde ikisi de bir araya getirilecek, sonra da denize atılacaklardır ve her ikisi Allah'ın büyük ateşi olacaklardır.

 

Ali ve İbn Abbas dedi ki: Her ikisi de perdelerin nuru içerisinde bırakılacaklardır. Cehennem ateşinde de biraraya getirilecekleri ihtimali vardır. Çünkü her ikisine de Allah'ın dışında ibadet edilmiştir. Ateş onlar için azab olmayacaktır. Çünkü her ikisi de cansızdır. Ancak onlara bu şekilde muamele edilmesi kafirlerin azarlanması ve hasretlerinin daha da ileriye gitmesi için olacaktır. Ebu Davud et-Tayalisi'nin Müsned'inde, Yezid er-Rukaşi'den, onun Enes b. Malik'ten, Enes'in Peygamber (s.a.v.)'a dayandırarak (ref' ettiği) rivayetine göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki güneş ve ay cehennem ateşinde kesilmek için bir ayakları kesilmiş, kötürüm iki öküz gibi olacaklardır."

 

Bu bir araya gelişin birbirlerinden ayrılmamak üzere biraraya getirilmeleri, insanlara oldukça yakınlaştırılmaları ve aşırı sıcaktan dolayı insanların terlemeleri anlamına geldiği de söylenmiştir. Sanki her ikisinin sıcaklığı da insanların üzerine toplanacakmış gibi bir mana vardır. Güneş ve ay biraraya getirilecek ve artık gece ile gündüzün ardı arkasına gelmesi sözkonusu olmayacaktır; diye de açıklanmıştır.

 

"O günde insan: Kaçış nereye? der." Ademoğlu böyle söyler, demektir.

Ebu Cehil böyle diyecek de denilmiştir. Kaçacak yer neresidir, demektir. Şair şöyle demiştir:

 

"Koçlar toslaşırken kaçış nereye? Hangi koç oradan başka tarafa kayarsa rezil olur."

el-Maverdi dedi ki: Bunun iki anlama gelme ihtimali vardır. Birincisine göre, Allah'tan haya edileceği için ondan "kaçış nereye?" demektir. İkincisine göre, cehennemden korkulup, sakınıldığı için; ondan "kaçış nereye?" demektir.

 

Bu sözü söyleyecek olan insan ile ilgili iki ihtimal sözkonusudur. Birinci ihtimale göre, bu söz özel olarak kafirin kıyamet gününde cehenneme arzedilmesi esnasında söyleyeceği bir sözdür, mü'minin söyleyeceği bir söz değildir. Çünkü mü'min Rabbinin müjdesine güvenmektedir. İkinci görüşe göre, kıyametin kopacağı esnada görecekleri kıyamet dehşetlerinden ötüre, hem mü'minlerin, hem de kafirlerin söyleyeceği bir sözdür,

 

"Kaçış, kaçmak" anlamındaki lafız genel olarak "fe" harfi üstün: (...) diye okunmuştur. Ebu Ubeyde ve Ebu Hatim bu okuyuşu tercih etmiştir. Çünkü bu mastardır,

 

İbn Abbas, Mücahid, el-Hasen ve Katade ise "mim" harfi üstün fakat "fe" harfini kesreli okumuşlardır. el-Kisai dedi ki: Bunlar iki ayrı söyleyiştir, (...) ile (...) gibi,

 

ez-Zühri'den ise "mim" harfini kesreli, "fe" harfini de üstün okuduğu nakledilmiştir.

el-Mehdevı dedi ki: "Kaçış" lafzının "mim" harfini ve "fe" harfini üstün okuyanların okuyuşuna göre bu "firar: kaçmak, kaçış" anlamında bir mastardır. "Mim" harfini üstün, "fe" harfini kesreli okuyuş ise, kendisine kaçılacak yer anlamında olur, "mim" harfini kesreli, "fe" harfini üstün okuyuş ise iyice kaçabilen insan demek olur. Buna göre de buyruk şu anlama gelir:

 

Güzel, iyi kaçabilen insan nerede" Bununla birlikte o da asla kurtulamayacaktır.

Derim ki: İmruu'l-Kays'ın şu mısraı da bu anlamdadır: "(Düşmana) güzel yönelir, güzel kaçar, güzel ileri atılır, güzel geri döner aynı zamanda,"

 

Şair burada atının güzel döndüğünü ve güzel kaçtığını anlatmak istemektedir.

"Hayır" yani kaçacak yer ve kaçış yoktur, Buna göre: "Hayır" bir reddir ve bu Yüce Allah'ın (söyleyeceği) bir sözüdür. Daha sonra bu reddi açıklayarak şöyle buyurmaktadır: "o gün sığınacak yer yoktur." Ateşten kurtulmak için sığınılacak bir yer yoktur. İbn Mesud: "Bir kale, bir sığınak yoktur" diye açıklardı. el-Hasen de: "Bir dağ yoktur" derdi. İbn Abbas: "Bir sığınak yoktur" diye açıklardı. İbn Cübeyr: Kaçıp kurtulacak ve sığınılacak bir korunak yoktur, diye açıklamıştır. Hepsinin anlamı birdir. Sözlükte; (...); kendisine sığınılan kale, dağ ve benzeri şeylere denilir. Şair de şöyle demiştir: "Ömrüm hakkı için gencin sığınacak bir yeri yoktur Ölümden (kurtulmak için) ölüm de onu yetişir, yaşlanmak da."

 

es-Süddi dedi ki; Dünyada iken sığınacak bir yer aradıklarında dağlarla kendilerini korumaya çalışırlardı. Yüce Allah, onlara: Bu günde sizi benden koruyacak bir sığınak yoktur, diye buyurdu. Tarafe de şöyle demiştir: "Bekr kesinlikle bilir ki bizler üstün görüş sahibiyiz ve korkmakta (korkan için) bir sığınak vardır."  Bu beyitin son kelimesi (...) diye de rivayet edilmektedir.

 

"O gün varıp durulacak yer Rabbinin huzurudur." Katade; nihai olarak varılacak yer, diye açıklamıştır. Bunun bir benzeri de: "Şüphesiz ki son gidişin Allah'a olacağını" (Necm, 42) buyruğudur. İbn Mesud: Dönülecek ve sonunda varılacak yer, Rabbinin huzuruna olacaktır, diye açıklamıştır.

 

Ahirette son olarak karar kılınacak yer, Yüce Allah'ın tesbit edeceği yerdir. Çünkü onlar arasında hüküm verecek olan O'dur.

 

"Hayır" sözünün, insanın kendisi için kaçıp kurtulacak yer olmadığını öğrenmesi üzerine kendisine söyleyeceği sözlerden birisi olduğu da söylenmiştir. İşte o vakit insan kendi kendisine: "Hayır, bugün sığınacak yer yoktur. Bugün varıp durulacak yer Rabbinin huzurudur" diyecektir.

 

"O günde insana önden yolladığı şeyler ile geriye bıraktığı şeyler haber verilir." O gün Adem oğluna iyi ya da günahkar bir kimse olsun, iyi ya da kötü amel işlemiş yahutta kendisinden sonra ona uygun iş yapılan iyi ya da kötü bir sünneti ardında bırakmış olsun ... (bütün bunlar kendisine haber verilecektir.) Bu açıklamayı İbn Abbas ve İbn Mesud yapmıştır.

 

Mansur'un rivayetine göre de Mücahid şöyle demiştir: Ona amelinin başı da, sonrası da haber verilir. en-Nehai de böyle demiştir.

 

Yine İbn Abbas şöyle demiştir: Yani önden gönderdiği masiyet ile geriye bıraktığı itaat ona haber verilir. Katade'nin görüşü de budur.

 

İbn Zeyd de şöyle demiştir: Mallarından kendisi için önden yolladıkları, mirasçıları için de geriye bıraktıkları demektir.

 

ed-Dahhak da şöyle demiştir: Önden gönderdiği farz ile geriye bıraktığı farzlar kendisine haber verilir.

 

el-Kuşeyri dedi ki: Bu haber verme, kıyamet gününde amellerin tartılacağı zaman olacaktır, Ölüm sırasında olması ihtimali de vardır.

 

Derim ki: Birincisi daha güçlü bir açıklamadır. Çünkü İbn Mace, Sünen'inde ez-Zühri yoluyla şu hadisi rivayet etmektedir: Bana Ebu Abdullah elAğar'ın, Ebu Hureyre'den haber verdiğine göre, Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ölümünden sonra mü'min kişiye amelinden ve hasenatından yetişen hususlardan birisi de öğrettiği ve yaydığı bir ilim, geriye bıraktığı salih bir evlat, miras bıraktığı bir Mushaf yahut inşa ettiği bir mescid yahut yolcular için yaptığı bir bina yahut akıttığı bir ırmak yahut sağlıklı iken ve hayatta iken malından çıkarıp verdiği bir sadakadır. (Bütün bunlar) ölümünden sonra kendisine (sevaplarıyla) yetişirler."

 

Bu hadisi, Hafız Ebu Nuaym, bu manada Katade'nin, Enes b, Malik'ten rivayeti olarak kaydetmiş bulunmaktadır. Enes dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Yedi husus vardır ki; bunların mükafatı kula ölümünden sonra ve o kabrinde olduğu halde onun için yazılır: Bir ilim öğreten, bir ırmak akıtan, bir kuyu kazan, bir miktar hurma ağacı diken, bir mescid inşa eden, bir mushaf miras bırakan yahut ölümünden sonra kendisine mağfiret dileyecek bir evlat bırakan. ''

 

Hadisteki "ölümünden sonra ve o kabrinde olduğu halde" ifadesi bu işin ölüm esnasında olmayacağına, kabrinde iken bu hususa dair kendisine müjde verilmekle birlikte, bütün bunların amellerinin tartılacağı esnada ona haber verileceği ne dair açık bir nastır. Ayrıca buna Yüce Allah'ın: "Andolsun onlar hem kendi yüklerini taşıyacaklar, hem de kendi yükleriyle birlikte başka yükleri de yükleneceklerdir" (el-Ankebut, 13) buyruğu ile "Bilgisizce saptırdıkları kimselerin yüklerinden bir kısmını da yükleneceklerdir" (en-Nahl, 25) buyruğu bu hususa delil teşkil etmektedir. Bütün bunlar; ancak ahirette amellerin tartılmasından sonra olacaktır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Sahih'te de şöyle buyurulmaktadır: "Kim İslam'da güzel bir yol açarsa onun mükafatı ile ondan sonra onunla amel edenlerin mükafatı ona verilir. üstelik onlardan hiçbirisinin ecirlerinden de bir şey eksiltilmez. Kim de İslam'da kötü bir yol açarsa, onun günahı ile ondan sonra onunla amel edenlerin günahı o kimseye yazılır. üstelik onlardan herhangi birilerinin günahlarından da bir şey eksiltilmez. ''

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kıyame 14-15

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR