MÜDDESSİR 49 / 53 |
فَمَا
لَهُمْ عَنِ
التَّذْكِرَةِ
مُعْرِضِينَ {49}
كَأَنَّهُمْ
حُمُرٌ
مُّسْتَنفِرَةٌ
{50} فَرَّتْ مِن
قَسْوَرَةٍ {51}
بَلْ
يُرِيدُ كُلُّ
امْرِئٍ
مِّنْهُمْ
أَن يُؤْتَى
صُحُفاً
مُّنَشَّرَةً
{52} كَلَّا بَل
لَا يَخَافُونَ الْآخِرَةَ
{53} |
49. Ne
oluyor onlara ki, öğütten yüz çeviricidirler?
50,51.
Onlar sanki aslandan ürküp, kaçan yaban eşekleridir.
52.
Hatta onlardan herbiri kendisine açılmış sahifeler verilmesini ister.
53.
Asla! Doğrusu onlar ahiretten korkmazlar.
"Ne oluyor onlara
ki öğütten yüz çeviricidirler?" Mekke ehline ne oluyor ki, onlar sizin
getirdiklerinizden yüz çevirip, geri dönüyorlar? Mukatil'in Tersir'inde şu
ifadeler yer almaktadır: Kur'an'dan yüz çevirmek iki türlüdür:
Birisi bile bile red ve
inkar etmektir. Diğeri ise gereğince amel etmeyi terketmektir.
''yüz
çeviricidirler" buyruğu; ''Onlara" lafzındaki "he" Ve
"mim" zamirinden hal olarak nasbedilmiştir. "Lam"da fiil
manası vardır. Dolayısıyla halin nasbedilmesi fiil manasına binaendir.
"Onlar sanki"
yani bu kafirler, sanki Muhammed (s.a.v.)'dan kaçışlarında "arslandan
ürküp kaçan yaban eşekleridir. "
İbn Abbas dedi ki: Yüce
Allah burada yaban eşeklerini kastetmektedir. ''ürküp, kaçan" lafzını Nafi
ve İbn Amir "fe" harfini üstün olarak okumuştur ki; bu da ürkütülmüş
ve korkutulmuş anlamındadır. Ebu Ubeyd ve Ebu Hatim bunu tercih etmiştir.
Diğerleri ise kesreli okumuşlardır ki, ürküp kaçmış anlamındadır. Arapçada;
"ürküp, kaçtı" ile (...) aynı anlamda kullanılır. Tıpkı: "Hayret
ettim" anlamında; (...) diye kullanılması; "Alayettim"
anlamında: (...) kullanılması gibidir. el-Ferra da şu beyiti zikretmektedir:
"Eşeğini iyice tut, çünkü o ürküp kaçmaktadır (Şam topraklarında bir dağ
olan) Gurrab'a doğru giden eşeklerin arkasında."
"Arslan" lafzı
"ona ok atan atıcılardan ... " demektir. Bazı dilciler: "Ok
atan" demektir, demişlerdir. Çoğulu da aynı şekilde: (...) diye gelir.
Said b. Cübeyr, İkrime,
Mücahid, Katade, ed-Dahhak ve İbn Keysan da şöyle demiştir:
"el-Kasvere" ok atanlar ve avcılar demektir. Bu açıklamayı Ata, İbn
Abbas'tan, Ebu Zabyan da Ebu Musa el-Eş'ari'den de rivayet etmiştir.
"Arslan"
anlamında olduğu da söylenmiştir. Bunu da Ebu Hureyre ve yine İbn Abbas
söylemiştir.
İbn Arefe dedi ki: Bu
kahretmek, zorlayıp, mecbur etmek anlamında: (...)'dan gelmektedir. Yani o
arslanları, yırtıcı hayvanları dahi kahreder. 'abani eşekler ise yırtıcı
hayvanlardan kaçarlar.
Ebu Hamza, İbn Abbas'tan
şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ben Arapçada "el-kasvere"nin
arslan anlamında kullanıldığını bilmiyorum. Fakat bu güçlü, kuvvetli adamlar
anlamındadır. Buna göre "el-kasvere"; adamlar topluluğu demektir demiş
ve şu beyiti zikretmiştir: "Ey kız, sen çok hayırlı bir kadının çok
hayırlı bir kızı ol Dayıları cinler ile yiğit adamlar topluluğudur."
Yine ondan şöyle dediği
nakledilmiştir: ''İnsanların sesleri" demektir. Yine ondan nakledildiğine
göre; ''Avcıların iplerinden, ağlarından kaçan" demektir. Yine ondan
nakledildiğine göre "el-kasvere"nin Arapçası arslandır. Habeşçe'de
avcılar demektir. Farsça'da bunun karşılığı "şlr"dir. Nabatilerin
dilinde ise "arya"dır.
İbnu'l-A'rabi dedi ki:
Kasvere gecenin ilk vakitleridir. Yani gece karanlığından ürküp kaçan....
demektir. İkrime de böyle açıklamıştır.
Gecenin ilk karardığı
vakit olduğu da söylenmiştir. Gecenin son vakitlerdeki kararmasına ise
"kasvere" denilmez.
Zeyd b. Eslem dedi ki:
Güçlü, kuvvetli adamlardan (ürküp, kaçan yabani eşekler) demektir. Araplara
göre güçlü, kuvvetli olan herbir kimse "kasvere" ile
"kasver" diye adlandırılır. Lebid b. Rabia dedi ki: "Biz
meclisimizde bir defa seslendik mi O güçlü, kuvvetli (tekrar tekrar hücuma)
dönen o yiğitler (kasvere'ler) bize gelir."
"Hatta onlardan
herbiri kendisine açılmış sahifeler" açılmış kitaplar "verilmesini
ister. "
Şöyle ki: Ebu Cehil ve
Kureyş'ten bir topluluk dedi ki: Ey Muhammed! Sen bize alemlerin Rabbinden
üzerlerinde: Ben size Muhammed (s.a.v.)'ı peygamber olarak gönderdim diye
yazılı mektuplar getir. Yüce Allah'ın: "Buna rağmen üzerimize okuyacağımız
bir kitab indirmediğin sürece de çıktığına asla iman etmeyiz" (İsra, 93)
buyruğu (bu yönüyle) buna benzemektedir.
İbn Abbas dedi ki:
Kureyşliler şöyle diyordu: Eğer Muhammed doğru sözlü ise sabah olunca
herbirimizin yanında kendisine dair bir azaptan azad ve cehennem ateşinden yana
emin olduğuna dair yazılı bir sahife bulunsun.
Matar el-Verrak dedi ki:
Onlar hiçbir amelde bulunmaksızın (bu hususların) kendilerine verilmesini
istediler.
el-Kelbi dedi ki:
Müşrikler dedi ki: Bize ulaştığına göre İsrailoğullarından bir kimse, sabah
uyandığında başının ucunda işlediği günahın ve bu günahın keffaretinin yazılı
olduğunu görüyordu. Sen de bize bunun gibisini getir.
Mücahid dedi ki: Onlar
herbirilerine Allah'tan filan oğlu filana diye yazılı bir kitab (mektub)
indirilmesini istediler.
Bunun güzel bir şekilde
anılarak, böyle bir mektubun gönderilmesi, anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu
durumda "sabiteler" kişinin anılması manasına, mecaz anlamıyla
kullanılmış olmaktadır.
Yine onlar şöyle
demişlerdi: Kişinin işleyeceği günahlar, önceden kendisi için yazılmış olduğuna
göre biz ne diye bunu görmüyoruz?
"Asla!" Böyle
bir şeyolmayacaktır. Gerçekten, anlamında olduğu da söylenmiştir, ancak
birincisi daha güzeldir. Çünkü onların söylediklerini reddetmektedir.
"Doğrusu"
onlar ahiretten korkmazlar." Yani onlar dünyaya aldanarak ahiretten
korkmadıkları için o, temenni ettiklerini kendilerine vermeyeceğim.
Said b. Cübeyr;
"açılmış sabiteler" anlamındaki buyruğu; (...) şeklinde
"ha" ve "nun" harflerini sakin olarak okumuştur.
"Ha" harfinin sakin okunması bir tahfiftir. "Nun" harfinin
sakin okunmaSi ise şazdır. Çünkü: "Kumaşı ve benzerlerini açtım,
yaydım" denilir. Buna karşılık; ''(...) denilmez. (Yani Said b. Cubeyr'in
ikinci kelimeyi okuyuşu ancak bu denilmeyen fiilden getirilmesi halinde mümkün
olabilir.) Bununla birlikte sahifeyi ölüye benzetmiş de olabilir. Sahife katlanıp
dürülmekle ölmüş gibi kabul edilir. Açıldı mı hayat bulur. Bu durumda:
"Allah ölüyü diriltti" kullanımından gelmiş gibi kabul etmiş olur.
Tıpkı ölünün canlandırılmasının, elbisenin açılmasına benzetildiği gibi. O
bakımdan ölü hakkında: ''Allah ölüyü diriltti" denilebilir. Bu, bu hususta
bir şivedir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN