MÜDDESSİR 26 / 29 |
سَأُصْلِيهِ
سَقَرَ {26}
وَمَا
أَدْرَاكَ مَا
سَقَرُ {27} لَا
تُبْقِي
وَلَا
تَذَرُ {28} لَوَّاحَةٌ
لِّلْبَشَرِ
{29} |
26. Ben,
onu Sekar'a sokacağım.
27.
Sekar'ın ne olduğunu sana ne bildirdi?
28. O,
hem bırakmaz, hem de terketmez.
29. O,
insan derisini kavurandır.
"Ben, onu Sekar'a
sokacağım." Yani oranın sıcağı ile kavrulsun diye onu Sekar'a
girdireceğim. (Cehennem'in) Sekar adı: "Güneş onu kavurdu, eritti, yüzünün
derisini yaktı" ifadesinden alınmıştır. "Seka!'" kelimesi marife
ve müenneslik dolayısıyla munsarıf değildir.
İbn Abbas dedi ki: Sekar
cehennemin altıncı katıdır. Ebu Hureyre'nin rivayetine göre de Rasülullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Musa Rabbine sordu Ey Rabbim dedi. En fakir
kulun hangisidir? O: Sekar'a giren kimsedir, diye buyurdu." Bunu
es-Sa'lebi zikretmiştir.
"Sekar'ın ne
olduğunu sana ne bildirdi?" Bu, onun niteliklerini mübalağa yoluyla
anlatmaktır. Yani, onun nasıl bir şeyolduğunu sana ne bildirdi? Bu, hakkında
soru sorulanı, büyüklüğüne dikkat çekmek içindir. Daha sonra, Sekar'ın durumunu
açıklayarak şöyle buyurmaktadır:
"O, hem bırakmaz,
hem de terketmez." O, yakmadık hiçbir kemik, et ve kan bırakmaz. (Aynı
anlamdaki) lafız te'kid olmak üzere tekrarlanmıştır. Şöyle de açıklanmıştır:
Onlardan hiçbir şey bırakmaz, Sonra yeniden tekrar yaratılırlar, bu sefer yine
yeniden onları yakarak geriye hiçbir şey bırakmaz ve bu ebediyyen böylece devam
eder, gider.
Mücahid dedi ki: O,
içinde bulunan! hayatta bırakmadığı gibi, ölüme de terketmez. Yaratılışları
yenilendiği her seferinde, onları yakar. es-Süddi dedi ki: Onların ne etlerini
bırakır, ne de kemiklerini terkeder.
"O, insan derisini
kavurandır." Değiştirendir. Bulafız: "Onu değiştirdi" fiilinden
alınmıştır. "Kavurandır" lafzı genel olarak "Sekar'ın ne
olduğunu sana ne bildirdi" buyruğundaki "Sekar"ın sıfatı olarak
ref' ile okunmuştur. Atiyye el-Avfi, Nasr b. Asım ve İsa b. Ömer ise dehşetli
halini daha bir anlatmak için ve ihtisas olmak üzere; (...) diye okumuşlardır.
Ebu Rezin dedi ki: Onların yüzlerini bir defa kavurur ve geceden daha siyah bir
hale getirir. Mücahid de böyle demiştir. Araplar: "Soğuk, sıcak, hastalık,
keder onu değiştirdi" derler.
Şairin şu beyitinde de
bu anlamdadır: "Bana: Ey Müsafir seni ne değiştirdi, diye söylüyor Amcamın
kızı, beni gündüzün aşırı öğle sıcağı değiştirdi."
Bir başka şair şöyle
demektedir: "Hind -aşırı sıcak rüzgarın değiştirdiği bir şeyi
kastederekBeni zayıflamış ve değişmiş gördü, diye hayrete düşüyor."
Ru'be b. el-Accac da
şöyle demiştir: "Daha önceleri şişman ve aşırı tokken değiştirdi onu,
Yarış için senin bir atı zayıflatman gibi." (...)'in "aşırı derecede
susuzluk" demek olduğu da söylenmiştir. "Susuzluk onu
değiştirdi" anlamındadır. Bu durumda buyruk şu anlamda olur: O insanları
yani içinde bulunanları susatıcıdır. Bu açıklamayı el-Ahfeş yapmış olup, şu
beyiti zikretmiştir: "Susuzken bana bir yudum su içirdi Allah da sabah
vakti gelip yağmur yağdıran bulutun yağmuru ile sulasın onu. "
İbn Abbas dedi ki:
"Kavurandır" lafzı beşyüz yıllık bir mesafeden insanlara görülendir,
demektir. el-Hasen ve İbn Keysan dedi ki: Cehennem açıkça kendisini görünceye
kadar onlara görünür, demektir. Bu anlamıyla bir benzeri de Yüce Allah'ın:
"Azgınlara da cehennem açılıp gösterilir" (eş-Şuara, 91) buyruğu bunu
andırmaktadır.
"Beşer (insan
derisi)" lafzı iki şekilde açıklanmıştır: Birincisine göre bu cehennemlik
olan insan demektir. Bu açıklamayı el-Ahfeş ve çoğu kimse yapmıştır.
İkinci açıklamaya göre,
bu, insan vücudunun derisinin görünen kısmı demek olan: "Ten"
lafzının çoğuludur. Bu açıklamayı da Mücahid ve Katade yapmıştır. (...)'ın
çoğulu; (...) şeklinde gelir. Bu birinci açıklamaya göre böyledir.
İbn Abbas'ın
açıklamasına göre ise bunun -deri ve ten değil- ancak "insanlar"
anlamında olması halinde mana düzgün olur. Çünkü o takdirde (ayetin diğer
lafzı): ''O şey parıldadı, parıldar" anlamında kullanılmış olmaktadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN