ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MÜDDESSİR

30

/

31

عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَ{30} وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيمَاناً وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلاً كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَن يَشَاءُ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَى لِلْبَشَرِ {31}

 

30. Onun üzerinde ondokuz (melek) vardır.

31. Biz, cehennem bekçilerini, yalnız meleklerden yaptık. Onların sayısını da inkar edenler için ancak bir fitne kıldık. Kendilerine kitab verilenler sağlam inansınlar, iman edenlerin de imanı artsın, kitab verilenlerle mü'minler şüpheye düşmesin; kalplerinde hastalık bulunanlar ve kafirler de: "Allah bununla misal olarak neyi murad etmiş?" desinler diye. İşte Allah, kimi dilerse böylece saptırır, kimi de dilerse hidayete kavuşturur. Rabbinin ordularını ondan başka kimse bilmez ve o (Sekar) insanlar için ancak bir öğüttür.

 

"Onun üzerinde ondokuz (melek) vardır." Yani Sekar'ın üzerinde cehennemlikleri içine atmakla görevli ondokuz melek vardır. Bir başka görüşe göre genel olarak cehennemin üzerinde ve cehennemin bekçileri olan ondokuz melek vardır ki, bunlar Malik ve diğer onsekiz melektir. Ondokuzun nakibler olması da mümkün olduğu gibi, muayyen olarak ondokuz melek olma ihtimali de vardır. Müfessirlerin çoğu bu görüştedir.

 

es-Sa'lebi dedi ki: Bunun kabul edilemeyecek bir tarafı yoktur. Bir tek melek bütün yaratılmışların canlarını aldığına göre yaratılmışların, bir bölümünün azabı ile görevlilerin ondokuz melek olması daha da anlaşılır bir durumdur.

 

İbn Cüreyc dedi ki: Peygamber (s.a.v.) cehennem bekçilerini nitelendirerek şöyle buyurmuştur: "Gözleri sanki şimşek gibidir. Ağızları sanki kamçı gibidir. Saçlarını sürüyerek giderler. Onlardan birisinin sahib olduğu güç, cinlerle insanların gücü gibidir. Onlardan birisi boynunun üzerinde bir dağ bulunduğu halde koca bir ümmeti öne katıp sürükler, onları cehenneme atar, dağı da üzerlerine bırakır.''

 

Derim ki: İbnu'I-Mübarek şu rivayeti zikretmektedir: Bize Hammad b. Seleme, el-Ezrak b. Kays'dan anlattı. O Temimoğullarından bir adamdan şöyle dediğini nakletti: Ebu'l-Avvam'ın yanında bulunuyordum: "Sekar'ın ne olduğunu sana ne bildirdi? O hem bırakmaz, hem de terketmez. O insan derisini kavurandır. Onun üzerinde ondokuz (melek) vardır" ayetini okudu ve: Ondokuz nedir? dedi. Ondakuzbin melek mi yoksa ondokuz melek mi? (Temimoğullarından olan adam) dedi ki; Ben: Hayır ondokuz melektirler, dedim. O: Bunu nereden biliyorsun? diye sordu. Ben çünkü Yüce Allah: "Onların sayısını da inkar edenler için ancak bir fitne kıldık" diye buyurmaktadır. Bu sefer (Ebu'l-Avvam): Doğru söyledin, dedi.

 

Onlar ondokuz melektir. Şu kadar var ki; onların herbirisinin elinde bulunan demir çubuğun iki çatalı vardır. Onların birisi ile bir darbe indirince, cehennemin içerisine yetmiş bin (yıllık) bir süre aşağıya doğru yuvarlanır.

 

Amr b. Dinar'dan dedi ki: Onların her birisi cehenneme bir defada Rabia ve Mudarlılardan daha fazla kişiyi iter.

 

Tirmizi, Cabir b. Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet eder: Yahudilerden birtakım kimseler Peygamber (s.a.v.)'ın ashabından bazı kimselere şöyle sordu: Sizin Peygamberiniz cehennem bekçilerinin sayısını biliyor mu? Onlar:

 

Peygamberimize sormadan bir şey diyemeyiz, dediler. Bir adam Peygamber (s.a.v.)'a gelerek şöyle dedi: Ey Muhammed! Bugün senin ashabın yenilgiye uğradı. Peygamber: "Yenilgiye uğradılar da ne demek?" diye sordu. Adam: Yahudiler onlara sizin Peygamberiniz cehennem bekçilerinin sayısını biliyor mu? diye sordu. Peygamber: "Ne diye cevab verdiler?" dedi. kişi: PeygamberimiZe sormadan bir şey diyemeyiz dediler, dedi. Peygamber şöyle buyurdu: "Bilmedikleri bir şey hakkında kendilerine soru sorulduğu için biz Peygamberimize sormadan bir şey diyemeyiz diyen kimseler hakkında mı yenılgıye uğradı, diyorsun? Halbuki onlar (yahudiler) peygamberlerine soru sordular ve bize Allah'ı açıkça göster, dediler. O, Allah'ın düşmanlarınl yanıma çağırın. Ben de onlara cennetin toprağına dair soru soracağım ki o da dermektir." Yahudiler gelince: Ey Ebu'I-Kasım, cehennem bekçilerinin sayısı kaçtır? dediler. Peygamber: "Böyle ve böyle" dedi. Yani bir seferinde on sayısını, bir seferinde de dokuz sayısını gösterdi. Onlar: Evet dediler. Peygamber (s.a.v.) onlara: "Peki cennetin toprağı nedir?" diye sordu. Bir süre sustuktan sonra şöyle dediler: Ekmek pişirmek için kullanılan un dediler. Resulullah (s.a.v.): "Zaten ekmek de dermektendir (undan yapılır)" dedi. Ebu İsa (et-Tirmizi) dedi ki: Bu garib bir hadistir. Biz bunu ancak bu yolla Mücalid'in eş-Şa'bi'den, onun Cabir'den rivayeti yoluyla biliyoruz.

 

İbn Vehb de şöyle demiştir: Bize Abdurrahman b. Zeyd anlattı, dedi ki: Resulullah (s.a.v.) cehennem bekçileri hakkında şöyle buyurdu: "Onlardan birisinin iki omuzu arasındaki mesafe doğu ile batı arası kadardır.''

 

İbn Abbas dedi ki: Onlardan birisinin iki omuzu arasındaki mesafe bir yıllık mesafedir. Onlardan herhangi birisi bir balyoz vurduğu takdirde, o darbesi ile yetmişbin kişiyi cehennemin dibine itecek kadar güçlüdür.

 

Derim ki: -İnşaallah- doğru olan, bu ondokuz'un başkan ve nakibler olduklarıdır. Hepsinin sayılarını anlatmak için ise sözler yeterli gelmez. Nitekim Yüce Allah: "Rabbinin ordularını ondan başka kimse bilmez" diye buyurmaktadır. Sahih'te de Abdullah b. Mesud'dan sabit olduğuna göre o şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "O gün cehennem yetmişbin dizgini olduğu halde getirilir. Her bir dizgin ile birlikte yetmişbin melek vardır ve onu çekerler. ''

 

İbn Abbas, Katade ve ed-Dahhak şöyle demişlerdir: Yüce Allah'ın: "Onun üzerinde ondokuz vardır" buyruğu inince, Ebu Cehil Kureyşlilere: Ananız sizi kaybedesice! Ben İbn Ebi Kebşe'nin sizlere cehennemin bekçilerinin ondokuz kişi olduğunu haber verdiğini duyuyorum. Sizler ise sayıca çok ve kahraman kimselersiniz. Sizin her on kişiniz onlardan birisinin hakkından gelemez mi? dedi.

 

es-Süddi dedi ki: Ebu'l-Esved b. Kelede el-Cumahi şöyle dedi: O ondokuz melek sizi dehşete düşürmesin. Ben, sağ omuzumla on tanesini itivereceğim, sol omuzumla da dokuzunu iteceğim, sonra sizler cennete gideceksiniz. O, bunu alayolsun diye söylüyordu. Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir: el-Haris b. Kelede dedi ki: Ben sizin adınıza onyedisinin hakkından geleceğim, sizler de ikisinin hakkından geliniz.

 

Bir başka rivayette şöyle denilmektedir: Ebu Cehil şöyle dedi: Sizden herbir yüz kişi onların birisinin hakkından gelemeyecek ve sonra da cehennem ateşinden çıkamayacak mısınız? Bunun üzerine Yüce Allah'ın: "Biz cehennem bekçilerini yalnız meleklerden yaptık" buyruğu indi. Yani onlar, kendileri ile, kim kimi yener diye yarışmaya kalkışacağınız adamlar olarak yaratmadık.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Allah'ın onları meleklerden yaratması azaba uğratılan cinlerden ve insanlardan farklı bir cinsten olmalarından dolayıdır. Böylelikle hemcins olanların karşılıklı olarak duyacakları şefkat ve rikkat, onları etkisi altına almasın ve onların azaplarını dindirmesin. Diğer taraftan melekler, Allah'ın yarattıkları arasında Allah'ın hakkını en çok layıkıyla yerine getirenler, O'nun için, O'nun rızası uğruna gereği gibi gazab edenlerdir.

Böylelikle onların azabı hafifletmeyeceklerinden emin olunur. Diğer bir sebep de Allah'ın yarattıkları arasında en güçlü ve yakalayışları en şiddetli olanların onlar olmasıdır.

"Onların sayısını da ... ancak bir fitne kıldık." Yani bir sınama sebebi kıldık. İbn Abbas'tan bir kaç yoldan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Kafir olanlar için bir sapıtma sebebi kıldık. Bununla Ebu Cehil ve benzerlerini kastetmektedir.

 

Ancak azab kıldık, diye de açıklanmıştır. Nitekim Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: "O günde onlar azab için ateşe sunulurlar. Azabınızı (fitnenizi) tadın" (ez-Zariyat, 13-14) Yani Biz, bunu hem küfürlerinin, hem de azaba uğratılmalarının sebebi kıldık.

 

"Ondokuz" lafzı yedi türlü okunmuştur.

 

1- Umumun kıraati: (...) şeklindedir.

2- Ebu Cafer b. el-Ka'ka' ve Talha b. Süleyman ikinci kelimenin "ayn"ını sakin olarak; (...) diye okumuşlardır.

3- İbn Abbas'tan "he (yuvarlak te)" harfini ötreli olarak; (...) diye

okuduğu rivayet edilmiştir.

4- Enes b. Malik'ten; (...) diye okuduğu rivayet edilmiştir.

5- Yine ondan; (...) diye okuduğu da rivayet edilmiştir.

6- Yine ondan gelen bir başka rivayete göre; (...) diye okumuştur.

 

Bu kıraatleri el-Mehdevı zikretmiş olup, şöyle demektedir: (...) şeklinde okuyup, "ayn" harfini sakin telaffuz edenler, harekelerin arka arkaya gelmesinden dolayı böyle okumuşlardır. (...) diye okuyanlar da, sayının terkib haline getirilmesinden önceki asli şekline göre okumuş ve "on" lafzını "dokuz" lafzına atf edip, kullanım çokluğu dolayısıyla tenvini hazfederek sekte yapmak niyeti ile de; (...): On" lafzının "re" harfini sakin okumuşlardır.

 

(...) diye okuyanlar da sanki tedahül gibi kabul etmiştir. Yani bu kimse atıf yapmak isterken terkibi terk etmiş, bundan dolayı da te'nis "he"sini (te'sini) ref' ettikten sonra tekrar mebni gibi okumuş ve ("re" harfini) sakin okumuştur.

 

(...) şeklindeki okuyuş ise bilinen bir okuyuş değildir. Hatta Ebu Hatim bu okuyuşu kabul etmemiştir. (...) şeklindeki okuyuş da böyledir. Çünkü bu da -bilinmeyen kıraat olan-; (...)'e hamledilir ve buradaki "vav" hemzeden bedel olarak getirilmiş olur. Bunun ise nahivcilere göre izah edilir bir tarafı yoktur .

 

ez-Zemahşeri dedi ki: Bu; (...) şeklinde, (...)'in çoğulu olarak okunmuştur. Tıpkı: ''( ~): Sağın" çoğulunun; (...) diye gelmesi gibi.

 

"Kendilerine kitab verilenler sağlam inansınlar." Yani kendilerine Tevrat ve İncil verilenler, cehennem bekçilerinin sayısının ellerindeki bilgilere uygun olduğuna kesin inansınlar, demektir.

 

Bu açıklamayı İbn Abbas, Katade, ed-Dahhak, Mücahid ve başkaları yapmıştır. Bununla birlikte aralarından Abdullah b. Selam gibi iman eden kimseleri kastetmiş olma ihtimali de vardır. Hepsini kastetmiş olma ihtimali de vardır.

 

"İman edenlerin de imanı" bu yolla "artsın." Çünkü onlar, Allah'ın Kitabında bulunanları her tasdik ettiklerinde iman etmiş oluyorlar. Sonra, cehennem bekçilerinin sayısını tasdik etmeleri dolayısıyla imanları da artmış oldu.

 

"Kitab verilenlerle mü'minler" yani cehennem bekçilerinin sayısının ondokuz olduğunu tasdik eden Muhammed (s.a.v.)'ın ashabı "şüpheye düşmesin." Şüphe ve tereddüt etmesin.

 

"Kalplerinde hastalık bulunanlar." Yani münafıklık Mekke'de olmayıp, sadece Medine'de ortaya çıktığından ötürü gelecekte hicretten sonra ortaya çıkacak olan Medineli münafıklar arasından kalplerinde şüphe ve münafıklık bulunan kimseler. ..

 

Bir diğer açıklamaya göre hicretten sonra gelecek zamanda ortaya çıkacak olan münafıklar "ve kafirler" yahudiler ve hristiyanlar "de Allah bununla" yani cehennem bekçilerinin sayısıyla "misal olarak neyi murad etmiş, desinler diye. "

 

el-Huseyn b. el-Fadl dedi ki: Sure Mekke'de inmiştir. Halbuki Mekke'de münafıklık diye bir şey yoktu, O halde bu ayet-i kerimedeki "hastalık"dan kasıt, görüş ayrılıklarıdır. "Kafirler"den kasıt da Arap müşrikleridir.

 

Ancak müfessirlerin çoğu birinci görüşü kabul etmiştir, Bununla birlikte "hastalık" ile şüphe ve tereddüdün kastedilmiş olma ihtimali de vardır. Çünkü Mekkelilerin çoğu şüphe ve tereddüt içinde idiler. Bazıları kesin olarak yalan olduğunu söylüyorlardı.

 

Yüce Allah'ın onlar hakkında "Allah, bununla misal olarak neyi murad etti?" dediklerini haber vermesi şu demektir: Allah bununla yani sözünü ettiği bu sayı ile bir söz söylemeyi kastetmiş değildir, Yani bu söylenebilecek söz türünden değildir, el-Leys dedi ki: "Mesel: misal" hadis demektir. Nitekim; ''Takva sahiblerine vaad olunan cennetin durumu şudur" (Muhammed, 15) buyruğu da bu türdendir ki; bu da ona dair söylenecek söz ve onun hakkında verilecek haber şudur, demektir.

 

"İşte" Allah'ın Ebu Cehil'i ve cehennem bekçilerini inkar eden arkadaşlarını saptırdığı gibi "Allah, kimi dilerse böylece saptırır." Rezil ve kör eder, "Kimi de dilerse" Muhammed (s.a.v.)'ın ashabı gibi "hidayete kavuşturur." Doğru yola iletir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: "İşte Allah kimi dilerse" cennetten uzaklaştırarak "böylece saptırır. Kimi de dilerse" oraya "iletir."

 

"Rabbinin ordularını ondan başka kimse bilmez." Rabbinin cehennemlikleri azablandırmak için yaratmış olduğu meleklerin sayısını, şanı Yüce Allah'tan başka hiçbir kimse bilemez, İşte bu: Muhammed'in ondokuzun dışında hiç askeri yok mu? diyen Ebu Cehil'e bir cevaptır.

 

İbn Abbas'tan da rivayet edildiği ne göre Peygamber (s.a.v.) Huneyn ganimetlerini paylaştırmakta iken Cebrail yanına gelip, huzurunda oturdu, Bir melek gelip şöyle dedi: Rabbin sana şunu şunu emrediyor, Peygamber (s.a.v.) bunun bir şeytan olmasından çekindi ve: "Ey Cebrail! Bunu tanıyor musun?" diye sordu, Cebrail: O bir melektir; fakat Rabbinin bütün meleklerini ben tanımam ki, dedi.

 

el-Evzai dedi ki: Musa: Rabbim, semada kim vardır? diye sordu. Yüce Allah, meleklerim, diye buyurdu, Musa: Sayıları ne kadardır, Rabbim? diye sordu. Yüce Allah: On iki koldur, diye buyurdu. Musa: "Her bir kolun sayısı ne kadardır?" diye sordu, Yüce Allah: Toprağın tanelerinin sayısı kadardır, diye buyurdu, Bu iki rivayeti de es-Sa'lebi zikretmiştir.

 

Tirmizi'de de Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sema (üzerindeki ağır yükten dolayı) gıcırdıyor, Gıcırdamakta haklıdır. Çünkü orada bir meleğin secde ederek alnını koymadığı dört parmaklık bir yer dahi yoktur.''

 

"Ve o" deliller, belgeler ve Kur'an-ı Kerim "insanlar için ancak bir öğüttür."

 

"Ve o" Sekar'ın kendisi olan bu cehennem ateşi "insanlar" yani yaratılmışlar "için ancak bir öğüttür" diye de açıklanmıştır. bir başka açıklama, dünyadaki ateş, ahiretteki ateş için ancak bir hatırlatmadır, şeklindedir. Bu açıklamayı ez-Zeccac yapmıştır.

 

 

Bir açıklama da şöyledir: Bu tehdit "insanlar için ancak bir öğüttür." Yüce Allah'ın kudretinin kemalini, O'nun yardımcılara, desteklere ihtiyacının olmadığını bilsinler ve öğüt alsınlar, demektir. Buna göre Yüce Allah'ın: "Ve o" buyruğundaki zamir ordulara gitmektedir. Çünkü ona en yakın olarak anılmış olan isim "ordular"dır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Müddessir 32-48

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR