ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MÜDDESSİR

1

/

4

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ {1}

 قُمْ فَأَنذِرْ {2}

 وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ {3} وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ {4}

 

1. Ey örtünüp, bürünen,

2. Kalk ve uyar!

3. Ve yalnız Rabbini yücelt.

4. Elbiseni temizle!

 

Bu buyruklara dair açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız:

 

1- Bu Buyrukların Nüzul Dönemi:

2- Peygambere "el-Müddessir (örtünüp, Bürünen)" Diye Hitab Edilmesi:

3- Uyarıp Korkutmak:

4- Rabbi Yüceltmek:

5- "Yücelt" Lafzının Başındaki "Fe":

6- "Elbiseni Temizle!"

 

1- Bu Buyrukların Nüzul Dönemi:

 

"Ey örtünüp, bürünen" yani elbiselerine örtünüp, bürünmüş olan! Onları üstüne örtmüş ve uyumuş olan, demektir. "el-Müddessir"in aslı; (...) olup, mütecanis oluşlarından dolayı "te" "dal" harfine idgam edilmiştir. Ubey bunu aslına uygun olarak idgamsız bir şekilde okumuştur.

 

Mukatil dedi ki: Bu sürenin büyük bir bölümü el-Velid b. el-Muğire hakkındadır.

Sahih-i Müslim'de Cabir b. Abdullah'tan -ki Rasülullah (s.a.v.)'ın ashabından olup, hadis naklettiği bir sırada- dedi ki: Resulullah (s.a.v.), vahyin fetret döneminden sözederken konuşması esnasında şunları söyledi: "Ben yürümekte iken semadan bir ses duydum. Başımı kaldırdım. Hira 'da bana gelmiş olan meleğin sema ile yer arasında bir kürsi üzerinde oturmakta olduğunu gördüm." Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Onun bu halinden korku ve dehşete kapıldım. Geri döndüm, beni örtüp sarınız, beni örtüp sarınız, dedim. Beni örttüler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey örtünüp, bürunen, kalk ve uyar ve yalnız Rabbini yücelt. Elbiseni temizle, pisliklerden uzak dur" buyruklarını indirdi. Bir rivayette de; "namaz farz olmadan önce" denilmektedir. Bunlar (pislikler) putlardır. (Peygamber devamla) buyurdu ki: "Sonra vahiy ardı arkasına gelmeye devam etti."

 

Bu hadisi Tirmizi de rivayet etmiş olup, hasen, sahih bir hadistir demiştir.

 

Müslim dedi ki: Ayrıca bize Züheyr b. Harb anlattı, dedi ki: Bize el-Velid b. Müslim anlattı, dedi ki: Bize el-Evzai anlattı dedi ki: Ben Yahya'yı şöyle derken dinledim: Ebu Seleme'ye: Kur'an'ın hangi bölümü daha önce inmiştir, diye sordum, o: "Ey örtünüp bürünen" dedi. Ben: Ya da "oku" (Alak, 1) dedim, o şöyle dedi: Cabir b. Abdullah'a; Kur'an'ın hangi buyrukları daha önce indi diye sordum, o: "Ey örtünüp, bürunen" diye cevab verdi. Ben ya da "oku" dedim, Cabir dedi ki: Ben size Rasülullah (s.a.v.)'ın anlattığını anlatıyorum. O şöyle buyurdu: "Hira'da bir ay kadar kaldım. Oradaki ibadetimi bitirince indim ve vadinin iç tarafından yürümeye koyuldum. Bana seslenildi, önüme, arkama, sağıma, soluma baktım, hiç kimseyi görmedim. Sonra yine bana seslenildi, tekrar baktım, fakat kimseyi göremedim. Sonra tekrar bana seslenilince başımı kaldırdım, baktım ki o -Cibril aleyhisselamı kastediyor- havada Arş'ın üzerinde duruveriyor. Şiddetli bir titreme tuttu beni. Hadice'ye gittim ve ona: Beni örtüp bürüyün, dedim. Onlar da üstümü örttüler, üzerime su döktüler. Yüce Allah da: "Ey örtünüp, bürünen kalk ve uyar ve yalnız Rabbini yücelt. Elbiseni temizle" buyruğunu indirdi.

 

Bu hadisi Buhari de rivayet etmiş olup, bu rivayetinde şöyle demektedir:

Hadice'nin yanına vardım. Ben ona; beni örtüp sarınız, üzerime de soğuk su dökünüz, dedim. Beni örtüp sardılar, üzerime soğuk su döktüler. Bunun üzerine: "Ey örtünüp, bürunen, kalk ve uyar ve yalnız Rabbini yücelt. Elbiseni temizle, pisliklerden uzak dur. (Yaptığını) çok görerek minnet etme" buyruklarını indirdi.

 

İbnu'l-Arabi dedi ki: Kimi müfessirlerin dediklerine göre, Peygamber (s.a.v.) ile Ukbe b. Rabia arasında bir şeyler geçmişti. Peygamber kederli bir şekilde evine dönmüştü. Huzursuz bir şekilde yatağına yattı. "Ey örtünüp, bürunen" buyruğu indi. Ancak bu batıl bir nakildir.

 

el-Kuşeyri Ebu Nasr dedi ki: Denildiğine göre Mekke kafirlerinin: Sen sihirbazsın, şeklindeki sözleri ona ulaşmıştı. Bundan dolayı oldukça kederlendi ve ateşi yükseldi. Elbiselerine sıkı sıkı büründü. Yüce Allah, kendisine: "Kalk ve uyar" diye emir verdi. Yani onların sözleri üzerinde düşünme, onlara risaleti tebliğ et,

 

Şöyle de denilmiştir: Ebu Leheb, Ebu Süfyan, el-Velid b. el-Muğire, en-Nadr b. el-Haris, Umeyye b. Halef, el-As b. Vail ve Mut'im b. Adiy bir araya gelerek şöyle dediler: Arapların çeşitli kafileleri hac günlerinde bir araya gelmiş bulunuyor. Onlar ise Muhammed hakkında soru sormaktadırlar. Siz ise ona dair farklı haberler vermektesiniz. Kiminiz mecnun, diğeri kahin, bir başkası şairdir, diyor. Araplar ise bunların hepsinin tek bir kişide bir arada olmayacağını bilirler. O bakımdan siz Muhammed'e üzerinde ittifak edeceğiniz bir ismi veriniz. Araplar da onu o isimle adlandırsın. Aralarından bir kişi kalkıp: O bir şairdir dedi.

el-Velid dedi ki: Ben İbnu'I-Abras'ın, Umeyye b. Ebi's-Salt'ın sözlerini (şiirlerini) dinledim, fakat Muhammed'in sözleri bunlardan birisinin sözüne benzemiyor. Bu sefer: O bir kahindir, dediler. Yine şöyle dedi: Kahin bazan doğru söyler, bazan yalan söyler. Halbuki Muhammed asla yalan söylemiş değildir. Bir başkası kalkarak: O bir delidir, dedi. el-Velid de şöyle dedi: Deli insanları boğar fakat Muhammed kimseyi boğmadı. Daha sonra el-Velid evine gitti. Orada bulunanlar: el-Velid b. el-Muğire dininden döndü, dediler. Ebu Cehil onun yanına giderek: Sana ne oluyor, ey Abdi Şems'in babası. İşte Kureyşliler sana vermek üzere bir şeyler topluyor. Senin muhtaç olduğunu ve bunun için dininden döndüğünü kabul ediyor. el-Velid dedi ki: Benim böyle bir şeye ihtiyacım yok, fakat ben Muhammed hakkında düşündüm ve sihirbaz ne yapar, diye sordum. Baba ile oğlunu, kardeş kardeşini, kadın ile kocasının arasını ayırır denildi. O bakımdan ben de:

 

O bir sihirbazdır dedim. Bu söz insanlar arasında yayıldı ve: Muhammed bir sihirbazdır, diye bağırmaya başladılar. Rasülullah (s.a.v.) evine üzüntü ile geri döndü ve bir kadife ile örtündü, "Ey örtünüp bürunen" buyruğu indi.

 

İkrime dedi ki: "Ey örtünüp, bürünen" ey peygamberlik ve bu yükün ağırlıklarına bürünmüş olan demektir. İbnu'l-Arabi dedi ki: Bu uzak bir mecazi anlamdır. Çünkü henüz ona nübuvvet verilmemişti. Bu (süre) ikinci olarak nazil olmuş olmakla beraber, Kur'an'ın ilk nazil olan suresi olduğunu kabul edersek, zaten henüz nübuvvet verilmiş olamaz.

 

2- Peygambere "el-Müddessir (örtünüp, Bürünen)" Diye Hitab Edilmesi:

 

"Ey örtünüp, bürünen" buyruğu ile kerim olanın, haline uygun bir şekilde habibine nida etmesi ve vasfına göre ona hitab edip, kendisine "ey Muhammed" ve "ey filan" dememesi, hitapta bir lütuf ve bir inceliktir. Böylelikle daha önce el-Müzzemmil Suresi'nde geçtiği gibi Rabbinden kendisine ince ve yumuşak bir şekilde hitab edildiği şuuruna varması istenmiştir. Peygamber (s.a.v.)'ın mescidde uyuduğu vakit Ali (r.a)'a: "Kalk Ebu Turab" demesi de bunun gibidir. O sırada Ali (r.a) Fatıma (r.anha)'a kızarak çıkmış (mescidde yatmış), ridası üzerinden düşmüş, vücuduna toprak isabet etmişti. Bunu Müslim rivayet etmiştir.

 

Peygamber (s.a.v.)'ın Hendek gecesi Huzeyfe'ye: "Kalk ey uykucu!" diye hitab etmesi de buna benzer. Daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

3- Uyarıp Korkutmak:

 

"Kalk ve uyar", eğer müslüman olmazlarsa, Mekke ahalisini korkutup, sakındır. Buradaki "inzar"ın onlara peygamberliğini bildirmek olduğu da söylenmiştir. Çünkü bu, risaletin mukaddimesidir. Onları tevhide davet etmek olduğu da söylenmiştir. Çünkü uyarmaktan maksat, odur. el-Ferra dedi ki: Kalk namaz kıl ve namazı emret, (demektir).

 

4- Rabbi Yüceltmek:

 

"Ve yalnız Rabbini yücelt!" Efendini, malikini, işlerini düzene koyanı ta'zim et! O'nu eşi ya da evladı olmaktan Yüce ve büyük olmakla nitelendir. Hadiste belirtildiği ne göre; ashab: Namaza ne ile başlanılır? diye sorunca, Yüce Allah'ın: "Ve yalnız Rabbini yücelt" yani O'nu en büyük olmakla nitelendir, buyruğu nazil oldu.

 

ibnu'l-Arabi dedi ki: Bu görüş her ne kadar genel olarak namazda tekbir getirmeyi gerektirse de bundan maksat, Allah'ı tekbir etmek, takdis ve tenzihtir. O'nun dışındaki putları, eş ve ortakları reddetmektir. O'ndan başkasını veli edinme, O'ndan başkasına ibadet etme! O'nun dışında hiçbir varlığın fail olduğunu görme, sahib olduğun herbir nimeti O'ndan bil, demektir.

 

Rivayet olunduğuna göre Uhud günü Ebu Süfyan: Yücel ey Hubel, demiş, bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah daha Yüce ve daha üstündür, deyiniz.''

 

İşte bu lafız, şeriatte ister ezan, ister namaz, ister zikir olsun bütün ibadetlerde "Allahu ekber" diye tekbir getirmek suretiyle şer'i bir örf haline gelmiştir. Peygamber (s.a.v.)'dan değişik sebeplerle mutlak olarak varid olmuş bu lafız da buna hamledilmiş (anlaşılmış ve yorumlanmış)dır. Onun: "O namazın tahrimi (ona başlamak) tekbirdir, tahlili (bitirilmesi) de selam vermektir" sözleri de bu türdendir. Şeriat, umumu ile neyi gerektiriyorsa, örfü ile de onu gerektirir. Tekbirin sözkonusu olduğu yerlerden birisi de şirkten arındırmak, kesilen kurban veya hayvan üzerinde adını anmak suretiyle ilan etmek ve kan dökmesini emrettiği için, O'nun teşri buyurduğu hususta, sadece O'nu tevhid etmek amacıyla hayvan kesimi esnasında Allah'ın adının yüksek sesle anılmasıdır.

 

Derim ki: Daha önce Bakara Süresi'nin baş taraflarında (3. ayet, 20. başlıkta) sözkonusu bu lafzın: "Allahu ekber" olduğu, namazda bu lafızIa taabbud olunduğu, Peygamber (s.a.v.)'den naklolunanın da bu olduğu geçmiş bulunmaktadır.

 

Tefsir'de belirtildiğine göre Yüce Allah'ın: "Ve yalnız Rabbini yücelt" buyruğu nazil olunca, Rasülullah (s.a.v.) ayağa kalkıp: "Allahu ekber" dedi. Bunun üzerine de Hadice de tekbir getirdi ve bunun Allah'tan gelmiş bir vahiy olduğunu anlattı. Bu rivayeti el-Kuşeyri zikretmektedir.

 

5- "Yücelt" Lafzının Başındaki "Fe":

 

Yüce Allah'ın: "Ve yalnız Rabbini yücelt" buyruğunda "fe" harfinin gelmesi ceza (şart)ın cevabı anlamında kabul edildiğinden dolayıdır. Tıpkı: ''Ve uyar" lafzının başına geldiği gibi. ''Kalk ve uyar ve kalk ve Rabbini yücelt" demektir. Bu açıklamayı ez-Zeccac yapmıştır.

 

İbn Cinni dedi ki: Bu: (...): Zeyd'i vur" demeye benzer ki, bu da "fe'siz olarak; (...) demek ile aynı anlamdadır. Bu durumda "fe" harfi zaiddir.

 

6- "Elbiseni Temizle!"

 

Yüce Allah'ın: "Elbiseni temizle!" buyruğu ile ilgili sekiz türlü açıklama

yapılmıştır.

 

1- Elbiseden maksat, ameldir. 2- Kalptir, 3- Nefistir, 4- Cisim (beden)dir, 5- Aile halkıdır, 6- insanlardır, 7- Dindir, 8- İnsanın üzerine giydiği elbiselerdir.

 

Birinci görüşü benimseyenler şöyle demektedir: Ayet, amelini ıslah et, te'vilindedir. Bu açıklamayı Mücahid ve İbn Zeyd yapmıştır. İbn Mansur da Ebu Rezin'den şöyle dediğini rivayet eder: Yüce Allah; ameline gelince, onuda ıslah et, demektedir. (Ebu Rezin devamla) dedi ki: Kişinin ameli eğer kötü ise: Filan elbisesi kötü bir kimsedir, derler. Eğer ameli güzel ise "filan kişinin elbisesi temizdir" derler. Buna yakın bir açıklama es-Süddi'den de rivayet edilmiştir. Şairin şu beyiti de bu türdendir: "Allah'ım, şüphesiz ki Cehm oğlu Amir Günahlarla kirlenmiş elbiseler içerisinde haccetmeye kalkıştı."

 

Peygamber (s.a.v.)'dan gelen şu rivayet de bu kabildendir: O şöyle demiştir: "Kişi üzerlerinde iken öldüğü iki elbisesi ile haşredilecektir. " Bununla salih olan ve olmayan amelini kastetmektedir. Bu rivayeti el-Maverdi zikretmiştir.

 

İkinci görüşü kabul edenler şöyle demişlerdir: Ayetin yorumu; kalbini temiz tut, şeklindedir. Bu açıklamayı İbn Abbas, Said b. Cubeyr yapmıştır. Buna delil de İmruu'l-Kays'ın şu sözleridir: "Haydi elbiseni elbisemden sıyır da, o da sıyrılacak."

 

Kalbini kalbimden çıkart, demektir. el-Maverdi dedi ki: Bu kanaatte olanlar ayeti iki türlü tevil ederler. Birincisine göre anlamı şudur: Kalbini günahlardan ve masiyetlerden temiz tut. Bu açıklamayı İbn Abbas ve Katade yapmıştır. İkincisi de şudur: Kalbini gadretmekten (sözünde durmamaktan) arındır. Yani sen kimseye gadretme, edersen elbisen kirlenir. Bu da İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir. Bu hususta Gaylan b. Seleme es-Sakafı'nin şu beyitini delil göstermektedir: "Ben Allah'a hamdolsun ki- ne günahkar bir kimsenin elbisesini giyindim, Ne de bir gadretmekten dolayı yüzümü peçeliyorum."

 

Üçüncü görüşü benimseyenler şöyle derler: Ayet; kendi nefsini temizle, yani günahlardan arındır tevilindedir. Araplar nefisten kinaye yoluyla "elbise" diye sözederler. İbn Abbas şöyle demiştir: Antere'nin şu beyiti de bu kabildendir:

 

"Uzunca mızrağı elbiselerine sapladım, Esasen soylu olan mızraklara haram değildir. (Soyluluğu onu mızraklarla öldürülmekten kurtaramaz,)"

 

İmruu'l-Kays da şöyle demiştir: "Haydi elbisemi elbisenden sıyır da o da sıyrılsın,"

 

Yine (İmriu'l-Kays) şöyle demektedir: "Avfoğullarının elbiseleri temiz ve paktır, Yüzleri ise bembeyaz ve parlaktır,"  

 

Maksat Avfoğullarının kendileridir.

 

Dördüncü görüşü kabul edenler de şöyle demektedir: Ayet; bedenini temiz tut, te'vilindedir. Yani görünen masiyetlerden arındır. Cisimden (bedenden) kinaye yoluyla "elbise" diye sözkonusu etmeye dair Araplardan gelen örneklerden birisi de birtakım develerden söz ederken Leyla'nın söylediği şu beyittir: "Onu hafif elbiselerle (bedenlerle, cisimlerle) attılar; göremezsin şimdi, ürkütülmüş deve kuşlarından başka ona benzeyenleri."

 

Burada o, develere bindiler ve kendileri onları (binicileri olarak) attılar, demektir.

 

Beşinci görüşü kabul edenler şöyle der: Ayetin anlamı şudur: Sen aile halkına öğüt ver ve onları tedib etmek suretiyle günahlardan temizle! Araplar aile halkına elbise ve izar adını verirler. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onlar sizin elbiseniz, siz de onlar için bir elbisesiniz." (Bakara, 187)

 

el-Maverdi dedi ki: Bu görüşü benimseyenler ayet-i kerimeyi iki şekilde tevil ederler. Birincisine göre; iffetli mü'min hanımları seçmek suretiyle eşlerini temizle, anlamındadır. İkincisi ise arkadan değil de önden; ay hali sırasında değil de temizlik halinde onlardan faydalanmak suretiyle (onları temizle)! demektir. Bu açıklamayı İbn Bahr nakletmiştir.

 

Altıncı görüşü benimseyenler şöyle derler: Ayet; sen ahlakını temizle! diye yorumlanır. Bu açıklamayı el-Hasen ve el-Kurazi yapmıştır. Çünkü insanın ahlakı elbisesinin kendisini örtmesi gibi, bütün hallerini örtüp kapsar. Şair de şöyle demiştir: "Yahya hiçbir zaman kötü ahlak dolayısıyla kınanmaz Esasen Yahya elbisesi temiz, hür bir kimsedir."

 

Maksat ahlakı güzel kimse olduğudur.

 

Yedinci görüşü benimseyenler şöyle derler: Ayet dinini temizle! anlamındadır. Buhari ve Müslim'de Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğu nakledilmektedir: "Ve birtakım insanlar üzerinde elbiseler gördüm. Kimisinin elbiseleri memelerine kadar, kimisinin elbiseleri daha aşağıda idi. Ömer b. el-Hattab'ı ise üzerinde yerde sürüklediği bir elbisesi olduğu halde gördüm." Ashab: Ey Allah'ın Rasülü, bunu ne ile yorumladın? diye sordular. o: "Din" diye buyurdu. 

 

İbn Vehb de Malik'ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Namaz ve mescidin dışında bir yerde Kur'an'ı okumak hoşuma gitmiyor, yolda da okumak hoşuma gitmez. Çünkü Yüce Allah, şöyle buyurmuştur: "Elbiseni temizle!"

 

Malik bununla şunu kastetmektedir: Yüce Allah elbise ile dine bağlılığı kastetmiştir.

 

Abdullah b. Nafi', Ebu Bekr b. Abdu'l-Aziz b. Abdullah b. Ömer b. el-Hattab'dan, o Malik b. Enes'ten Yüce Allah'ın: "Elbiseni temizle!" buyruğu hakkında: Sen bu elbiseni bir ahde hainlik ile birlikte giyme anlamındadır, dediğini rivayet etmektedir. Ebu Kebşe'nin şu beyiti de bu anlamdadır: "Avfoğullarının elbiseleri temiz ve paktır Yüzleri ise bembeyaz ve parlaktır."

 

Şair elbiselerinin temizliği ile onların bayağı hallerden uzak olduklarını anlatmak istemektedir. Yüzlerinin bembeyaz olması ile onların haramlardan uzak olduklarını ya da yaratılış itibariyle güzelliklerini yahutta her ikisini kastediyor. Bu açıklamayı da İbnu'l-Arabi yapmıştır.

 

Süfyan b. Uyeyne dedi ki: Yalan, zulüm, ahdinde durmamak ve günah işlemek gibi bir hal üzere elbiseni giyinme, demektir. Bu açıklamayı İkrime (de) yapmıştır. Şairin şu mısraı da bu anlamdadır: "O günahlarla kirlenmiş elbiseler içinde haccetmeye kalkıştı."

 

Masiyetlerle kirlettiği bir elbise ile demektir. en-Nabiğa da şöyle demektedir: "Onlar ince ayakkabı giyen (hükümdarlar)dır ve iffetli kimselerdir Sebasib günü (paskalyadan önceki pazar günü) reyhanlarla selamlanırlar."

 

Sekizinci görüşü kabul edenlere göre de ayet-i kerime ile kasıt, giyilen elbiselerdir. Bunu da dört şekilde açıklamışlardır. Birinci açıklamaya göre; elbiseni kirlerden arındır, demektir. İmruu'I-Kays'ın: "Avfoğullarının elbiseleri temizdir, paktır." sözü de bu kabildendir.

 

İkincisi; elbiseni kısa tut ve yukarı doğru biraz çek! Çünkü elbiseyi kısa tutmakla onlar necasetten daha iyi korunmuş olurlar. Yer üzerinde sürüklenecek olduğu takdirde onları necasetlendirecek bir şeylerin isabet etmeyeceğinden emin olunamaz. Bu açıklamayı ez-Zeccac ve Tavus yapmıştır.

 

Üçüncü açıklamaya göre "elbiseni" su ile necasetten "temizle" demektir. Bu açıklamayı Muhammed b. Sirin, İbn Zeyd ve fakihler yapmışlardır.

 

Dördüncü açıklamaya göre; sen haramdan temizlenmiş olmaları için ancak helal kazancınla aldığın elbiselerini giy! İbn Abbas'tan da şöyle dediği nakledilmiştir: Giydiğin elbise temiz olmayan bir kazançtan olmasın.

 

İbnu'I-Arabi -aktardığımız açıklamaların bir bölümünü zikrettikten sonraşöyle demektedir: Ayet-i kerimenin maksadı umumi olduğundan ötürü hem hakikat, hem mecazi anlamlarına göre yorumlanması olmayacak bir şey değildir. Eğer biz bunu temiz ve bilinen elbiseler hakkında yorumlayacak olursak bu takdirde iki anlamı kapsar: Birincisi elbisenin eteklerinin (ve paçalarının) kısa tutulması demektir. Çünkü bunlar salıverilecek olursa kirlenirler. Bundan dolayı Ömer b. el-Hattab (r.a) elbiselerinin etekleri aşağıya sarkmış olarak gördüğü ensardan bir delikanlıya şöyle demiştir: Elbiseni yukarı doğru kaldır. Böylesi daha korumalı, daha temiz ve daha kalıcıdır. Peygamber (s.a.v.) da şöyle buyurmuştur: "Müminin elbisesi bacaklarının ortasına kadardır. Burası ile topukları arasında onun için bir vebal yoktur. Fakat bundan daha aşağı olursa o vakit bu ateştedir."

 

Görüldüğü gibi Peygamber (s.a.v.) giyilecek elbisenin uzayabileceği son nokta olarak topukları göstermekte, ondan daha aşağısına sarkacak olursa cehennem ateşi ile tehdit etmektedir. Eteklerini aşağı doğru salan, elbiselerini uzatan, sonra da bunları elleriyle yukarı doğru çekmek külfetine katlanan birtakım insanlara ne oluyor! üstelik bu bir büyüklenme halidir ve kişiyi kendisini beğenmeye götürür. İşin kötü tarafı ise onlar böyle yapmakla asi oluyorlar. Elbiselerini kirletiyorlar ve kendilerini Allah'ın kendisine kimseyi ortak kılmadığı ve başkaları kendisine katmadığı kimseye kendilerini katıyorlar. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Allah kibirlenerek elbisesini yukarı doğru çeken kimseye (rahmet nazarıyla) bakmaz."

 

Sahih(-i Buhari)'deki lafzıyla da şöyledir: "Büyüklenerek elbisesini çeken bir kimseye kıyamet gününde Allah (rahmet nazarıyla) bakmayacaktır." Ebu Bekr dedi ki: Ey Allah'ın Resulü, benim elbisemin bir tarafı, özellikle dikkat göstermeyecek olursam bazan sarkabiliyor? Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Sen bu işi kibir dolayısıyla yapanlardan değilsin."

 

Böylelikle Rasülullah (s.a.v.) bu hususu genel olarak yasakladıktan sonra Ebu Bekir es-Sıddıkı istisna etmektedir.

 

Bu şekilde hareket eden aşağı durumdaki kimseler daha Yüce mertebelerdeki kimseye kendilerini katmaya kalkışmaktadırlar. Halbuki onlar böyle bir şeyi beceremezler.

 

İkinci anlamı da: Elbiseyi necasetten yıkamaktır. Bu da buyruktan açıkça anlaşılan bir anlamdır. Böyle bir anlamın çıkartılması da sahihtir.

 

el-Mehdevı dedi ki: Bazı ilim adamları bu buyruğu elbisenin necasetten yana temiz olmasının vacib olduğuna delil göstermişlerdir. İbn Sırın ve İbn Zeyd şöyle demektedirler: Sen ancak tahir olan bir elbise ile namaz kıl. Şafii de bu ayeti elbisenin necasetten yana temiz (tahir) olmasının vacib olduğuna delil göstermiştir. Malik ve Medinelilere göre bu bir farz değildir. Bedenin tahir olması da bu şekildedir. Buna ise (taharet alırken) yıkamaksızın sadece taş kullanarak temizlenmekle namaz kılmanın caiz oluşuna dair icmaın varlığı delil teşkil etmektedir. Bu hususa dair yeterli açıklamalar daha önceden et-Tevbe Süresi'nde (108. ayet, 10. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Müddessir 5

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR